KISSADAN / 4

Ekim 8th, 2014

 HACI ÖKKEŞ

Maraş ve yöresinde “Ökkeş” ismi çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Trafikte kimlik kontrolü yapan polis, bir minübüsü durdurup, yolcuların kimliklerine bakar. Polis kime baktıysa ismi “Ökkeş”tir. Bunun üzerine, “ismi Ökkeş olanlar, aşağı insin” der. Herkes iner, sadece bir kişi kalır.

Polis, “sizin isminiz ne?” diye sorar. Yaşlıca olan adam, “Hacı Ökkeş” der. Polis kimliğine bakar ve “sadece Ökkeş yazıyor” der.

Yaşlı amca, “geçen yıl hacca gitmiştim” der.

  ÜNLÜ ŞAİRİN TUTTUĞU TAKIM

Ünlü bir şairimize, “hangi takımı tutuyorsunuz?” diye sormuşlar. O da “ben kendimi bildim bileli kendi takımımı tutarım” demiş. Bu kez eşine, “siz hangi takımı tutuyorsunuz?” diye sormuşlar. O da “evlendiğimizden günden beri, eşimin takımını tutuyorum” demiş.

Aynı şairimizin, içkiye düşkünlüğü bilinen bir gerçektir. Her gün dört şişe şarap, dört paket sigara ve bir oksijen tüpü sipariş ettiği söylenir. Nitekim ölümü de siroz ve bademcik kanserinden olmuştur. Kendisine de yaşamı itibariyle, ancak böylesi bir illetin uygun düştüğünü belirtmiştir.

Sağlığı kötü olduğundan eşi, içki içmemesi için büyük uğraş vermektedir. Bir gün felsefe hocası Salim Bey, röportaj için evine gider. Eşi, “sakın bir şeyler içmesin” diye tembihler ve çıkar. Ancak zaman ilerledikçe şair, eşinin yokluğundan istifade, şişeleri birer birer devirmeye, galiz küfürler de havada uçmaya başlar.

Nihayet eşi geldiğinde, bizim şair çoktan kafayı bulmuştur. Eşi, şairin durumunu görünce, başlar bizim hocaya çıkışmaya, “ben size, bir şey içmesine müsaade etmeyin demedim mi?” diye. Salim hoca, ne diyeceğini bilmez bir halde, suç işlemiş çocuklar gibi evden çıkar.

   ORHAN VELİ’NİN SON ÜÇ GÜNÜ

  Hafif karlı bir  kış günü Şişli’deki evlerinin balkonunda üzerinde ince bir gömlekle sigara içerken  kızkardeşi, Orhan Veli’ye:

“Babam sigara içtiğini biliyor neden onun yanında içmiyorsun? Üşütür hasta olursun burada” der.

Orhan Veli de kardeşine sarılarak:

” Fırfırcığım babamın üç günlük  ömrü kaldı, onu kırmaya değer mi? ” der.

Bilmez ki, kendisinin üç gün ömrü vardır.

  Kısacık hayatında iki dünya savaşı gören bu büyük şairimiz, Ankara’da gece yürürken,  belediyenin açtığı bir çukura düşer ve başından yaralanır. İki gün Ankara’da dinlendikten sonra İstanbul’a gelir ve aynı gün komaya girerek 14 Kasım 1950 de daha 36 yaşındayken hayatını kaybeder. Sonradan beyin kanaması geçirdiği anlaşılır.

  Ablası, “babam için söylediği o üç gün, meğerse kendi hayatı içinmiş” der.

*********

MÜCAP OFLUOĞLU’NUN ANLATIMIYLA ORHAN VELİ VE SAİT FAİK’TEN BİR ANI:

Orhan Veli ile en yakın arkadaşı Sait Faik’in işi gücü yoktur. Can sıkıntısından Eftalikus’un kahvesinde birer Cumhuriyet Gazetesi alıp bulmacasını çözme yarısına girerler. Kaybeden rakı ısmarlayacaktır. Orhan Veli, Sait Faik’i her gün yenmektedir. Sonunda Sait isyan eder:

 “Nasıl beceriyorsun lan, her gün rakıyı ben ısmarlıyorum? ” der demez, Orhan Veli gülerek:

 “Çünkü Cumhuriyet ‘in bulmacalarını ben hazırlıyorum” der.

   CEMAL SÜREYA VE TOMRİS UYAR

  Cemal Süreya, evine bağlı, evinde olmayı seven,  karısı Tomris Uyar’a da aşık bir adamdır. İşten çıkar çıkmaz evine gelirmiş. Tomris Uyar, o günleri şöyle anlatıyor:

 “Akşamları eve biraz geç gel yahu, bir erkek hiç dolaşmaz mı?”, dedim, ertesi gün altıyı çeyrek geçe geldi, sonraki gün altı buçukta, normalde altıda gelirdi. Bir gün toz aldım, bezi silkelemek için pencereden eğildim ki, kapının önünde oturmuş saatin dolmasını bekliyor”.

  Ancak gelin görün ki, bu ilişkiyi bitiren de Cemal Süreya olur. Bu konuyla ilgili de Tomris Uyar şöyle diyor:

 “Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı. Senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikayen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse duymayacak, dedi ve doğrusu hiç yazmadı.”

 BİR BİSİKLETTE ÜÇ KİŞİ

Trafik polislerine amirleri, birer koçan ceza makbuzu verip, “bunların hepsi, akşama kadar kesilecek” diye talimat vermişler.

Bizim polislerden biri, koçanın hepsine cezayı yazmış sadece son sayfası kalmış, fakat o son sayfayı yazacak kimseyi bulamıyor. Akşam olmuş, mesai bitmek üzere, yaşlıca bir amca, bisikletle kendisine doğru gelmektedir.

Polis, yaşlı adamı durdurup “merhaba, nereye gidiyorsunuz?” diye sorar. Yaşlı adam da, “vallahi oğul, peygamber önde Rabbim arkamda eve gidiyorum” demiş.

Polis sevinçle, “demek bir bisiklete üç kişi bindiniz” diyerek son ceza makbuzunu da böylece keser.

 ANANINKİNDEN SAAT OLURSA

Adam ve oğlu erkenden tarlaya çalışmaya gidecektir. Adam saati kurmak ister ama karısı, “gerek yok, ben zaten her gün o saatte helâya çıkıyorum” der. İyi o zaman, “uyandığında kaldırırsın” deyip, yatarlar.

Kadıncağız karpuzu fazla kaçırmış olacak ki, her zamankinden daha erken kalkıp, oğluyla kocasını da uyandırır. Baba oğul, çıkınlarını alıp, gün doğmadan yola revan olurlar. Gecenin kör karanlığında düşe kalka giderler. Güneş de bir türlü doğmaz.

Oğlan, “baba ya, güneş şimdiye kadar doğmuş olmalıydı” der. Babası da kaşlarını çatarak, “ ananın şeyinden saat olursa, güneşin ne zaman doğacağını da Allah bilir” der.

 BEY KALK, SAAT ALTI

Karı koca birlerine küsmüş, konuşmuyorlarmış. Adam, yarın için önemli bir işi olduğundan geç kalmak istememektedir. Ancak eşiyle de konuşmadığından, “hanım, beni saat altıda kaldır” diye bir not yazıp, karısının yastığına koyar.

Sabah saat altı olunca, hanımı kalkar ve “bey kalk, saat altı” diye, o da bir not yazıp kocasının yastığına bırakır ve uyumaya devam eder.

  TİMUR’UN FİLLERİ

Timur, Anadoluyu fethetdiğinde ordusundaki atların, fillerin bakım ve tımarını yerli halkın yapmasını emreder.

Nasreddin hocanın bölgesine ise bakmaları için bir “fil” verilir. Beş gün on gün derken, yöre halkı fili doyurmakta zorlanmaya başlar. Nasreddin hocaya gelip, “Timur seni dinler, söyle de bu fili bizden alsın” derler. Hoca, “söylerim ama siz de geleceksiniz” der. Köylülerin hoşuna gitmez ama “tamam” derler. Hoca önde, köylüler arkada yola çıkarlar. Hoca, Timur’un otağına yaklaştıkça, köylülerin birer ikişer sıvıştığını görür. Tam çadırın önüne geldiklerinde ise kimsenin kalmadığını görür. Askerler hocayı alıp, yaka paça Timur’un huzuruna çıkarırlar. Timur bütün azametiyle oturduğu yerden gürler, “söyle bakalım hoca efendi, benden ne istiyorsun?”

Hoca, Timur’un hoşuna gitmeyen bir şey söylemesi halinde kellesinin gideceğinden korkarak, “efendim bize bir fil vermiştiniz bakmamız için ama yalnızlıktan olacak bir şey yemiyor, bir fil daha istiyoruz” der.

 NASREDDİN HOCA, TORUN VE EŞEK

Nasreddin hoca küçük torununu eşeğine bindirmiş, pazara gidiyorlarmış. Bunları gören bir adam, “ayıptır yahu, yaşlı adam yürüyor delikanlı çocuk eşeğin üstünde…” Bunun üzerine hoca çocuğu indirip, kendisi eşeğe binip tekrar yola koyulmuşlar.

Biraz yol aldıktan sonra yine bunları gören bir başkası, “ayıptır yahu, parmak kadar çocuk yürüyor, koskoca adam da eşeğin üstünde…” Hoca bakmış olacak gibi değil, çocuğu da eşeğin üzerine alır ve yola koyulurlar. Çok geçmez başka birisi, “insaf yahu, yazık değil mi hayvana, iki kişi birden binmişsiniz…”

Hoca bakmış yine olmuyor, ikisi de eşekten inmiş, onlar önde eşek arkada yürümeye başlamışlar. Çok geçmeden yine bir başkasıyla karşılaşırlar. Adam basmış kahkahayı, “oldu olacak eşeği de sırtınıza alsaydınız bari…”

Nasreddin hoca, “evet yapmadığımız bir o kalmıştı, onu da yaparsak tam olacak” der.

*****

EŞŞEĞİN NEŞESİ

Hoca, eşşeğini satmak için pazara götürmüş. Hocayı gören, “her işini gördüğün bir eşşeğin varken böyle bir zamanda eşşek satılır mı?” diye karşı çıkmış.

Söylenenler karşısında hoca da “haklısınız ama bilmediğiniz bir şey var” demiş.

Hep bir ağızdan “nedir?” demişler.

Hoca da “eşşeğin neşesi yok” demiş.

 KIRMIZI BENEKLİ PİNPON TOPU

Babası, ilkokula başlayacak oğluna bir hediye almak için sorar:

– Oğlum, bugüne kadar sana hiç hediye almadım. Söyle sana bir hediye alıyım.

– Al babacığım.

– Ne alıyım oğlum?

Kırmızı benekli pinpon topu al babacığım.

– Ne yapacaksın oğlum?

– Söylemem.

– Söylemezsen almam.

– Almazsan alma.

Aradan zaman geçer, çocuk liseye başlayacaktır. Babası yine sorar:

– Oğlum ne olursun söyle, sana bir hediye alıyım. Bugüne kadar bir şey almamanın ızdırabı içindeyim.

– Tabi, al babacığım.

– Ne alıyım oğlum?

Kırmızı benekli pinpon topu al babacığım.

– Ne yapacaksın oğlum?

– Söylemem.

– Söylemezsen almam.

– Almazsan alma.

Aradan yıllar geçer, çocuk büyümüş üniversiteli olmuştur. Babası yine sorar:

– Oğlum ne olursun, artık söyle sana bir hediye alıyım.

– Al babacığım.

– Ne alıyım oğlum?

Kırmızı benekli pinpon topu al babacığım.

– Ne yapacaksın oğlum?

– Söylemem,

– Söylemezsen almam.

– Almazsan alma.

Aradan yine yıllar geçer, oğlu evlenmek üzeredir, babası ise derin bir keder içinde:

– Oğlum, evlenip bizden ayrılıyorsun ne olur söyle sana bir hediye alıyım, beni de iki kez mutlu etmiş olursun.

– Tabi babacığım al.

– Ne alıyım oğlum?

Kırmızı benekli pinpon topu al babacığım.

– Ne yapacaksın oğlum?

– Söylemem.

– Söylemezsen almam.

– Almazsan alma.

Aradan yine yıllar geçer. Baba, oğluna bir hediye almamanın ızdırabı içinde yaşlanırken, oğlu ise amansız bir hastalığa yakalanmış, ölüm döşeğinde günleri sayılıdır. Babası oğlunun başucunda yine sorar:

– Oğlum, sen hastalıktan ben kahırdan ölmeden söyle, şu dünya gözüyle sana bir hediye alıyım. Oğlu ter içinde:

– Al babacığım.

– Ne alıyım oğlum?

Kırmızı benekli pinpon topu al babacığım.

– Ne yapacaksın oğlum.

– Söylemem.

– Söylemezsen almam.

– Almazsan alma.

Aradan üç beş gün geçer, oğlu iyice ağırlaşmış artık son saatleridir. Baba büyük bir kahırla gözyaşları içinde, oğlunu öper ve yine sorar:

– Oğlum, belki bir daha hiç şansımız olmayacak, ne olursun söyle sana bir hediye alıyım.

Oğlu inleyerek konuşmaktadır:

– Al babacığım.

– Ne alıyım oğlum?

Kırmızı benekli pinpon topu al.

– Ne yapacaksın oğlum?

– Söylemem.

– Söylemezsen almam.

Adam, gözyaşları içinde “ne olursun söyle” diye yalvarır.

Oğlu gözlerini aralayıp babasına bakar:

– Baba ben, kırmızı benekli pinpon topunu…

Dedikten sonra, tam da açıklayacağı sırada son nefesini verir.

  DELİLERİN DÖNÜŞÜ

 Akıl hastanesinin birinde, kafalarının neye bozulduğu anlaşılamayan deliler, hastaneyi terk ederek tren istasyonuna gelirler. İçlerinden sadece biri, onlara katılmayıp hastanede kalır. Yöneticiler ne yaptılarsa ikna edip geri getiremezler. İçerde kalan deli, “isterseniz onları geri getirebilirim” der. Önce yöneticiler, onun da diğerlerine katılacağını düşünüp, bu teklife sıcak bakmazlar. Ancak gidenleri ikna etmekte çaresiz kalınca, “pekâlâ nasıl getireceksin bir görelim” derler.

 Bizim deli, tren yolundan “çuf çuf” diyerek gelir ve arkadaşlarının bulunduğu istasyonda durur. Yüksek sesle, “herkes binsin tren kalkıyor” diye bağırır. Bunun üzerine, bütün deliler onun arkasında sıralanır. O da “çuf çuf” diye diye gelip hastane bahçesinden içeri girerler.

   ARTHUR ASHE

“Zenci olmak, ‘aids’ olmaktan daha zor” diye hayatını özetleyen, efsane Wimbledon şampiyonu, zenci tenisçi Arthur Ashe, aids hastalığına yakalandığında dünyanın her yerindeki hayranlarından mektup alır. Bunlardan bir tanesi şöyle sormaktadır:

“Tanrı neden böylesi kötü bir hastalık için seni seçti?” Arthur Ashe ise buna şöyle cevap verir:

“Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500.000’i profesyonel tenisçi olur. 50.000’i yarışmalara girer ve 5.000’i büyük turnuvalara erişir. 50’si Wimbledon’a kadar gelir, 4’ü yarı finale, 2’si finale kalır.

Elimde şampiyonluk kupasını tutarken tanrıya, “neden ben?” diye hiç sormadım. Ve bugün acı çektiğim için, “niye ben?” mi diye sormalıyım.

   MEVLANA İLE SARHOŞ GENÇ

Gece yarısından sonra dergahın kapısı, şiddetli bir şekilde yumruklanır. Talebeler koşup kapıyı açtıklarında, sarhoş bir gençle karşılaşırlar.

 “Bu saatte derdin nedir?” diye sorarlar. O da “Mevlana hazretlerinin elini öpüp, hayır duasını almaya geldim” der. Talebeler “şimdi olmaz” diye kovmaya kalkarlar fakat sarhoş genç gitmemekte diretir. Çıkan gürültü üzerine de Mevlana kalkıp gelir. Mevzuyu öğrenince “o, sarhoş kafayla bu saatte bizi bulabilmiş, siz ayık kafayla içeri almıyorsunuz. Belki samimidir, ihlasla arayanı kovma yetkimiz yok, ateşten çıkıp gelene ateşe geri dön denmez” der. Bunun üzerine sarhoş genç, Mevlana’nın ellerine sarılıp, “onlara kızmayın, benim edepsizliğim, lütfen beni de talebeliğe kabul edin” der.

   B. SHAW İLE CHURCHİLL

İrlandalı yazar George Bernard Shaw ile İngiliz devlet adamı Winston Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill’i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:

– “Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa.”

  Churchill, hemen cevap göndermiş; “maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa.”

 KİMSENİN ETKİSİ ALTINDA KALMA

Adam, psikiyatriste “doktor bey ben kendimden şikayetçiyim, kim ne söylerse onun etkisi altında kalıyorum, ne olur bana bir reçete yaz” demiş.

Doktor da reçete kağıdını almış, “kimsenin etkisi altında kalma” diye yazmış.

 KIRK DOUGLAS’IN İNTİHAR GİRİŞİMİ

1916 doğumlu ünlü oyuncu, helikopter kazası sonucu bir süre felç ve konuşamaz olduğunda, intihar etmeyi düşünür.

Tabancanın namlusunu ağzına sokup, ateş edecektir. Ancak bunu yaparken, namlunun dişine çarpması canını  o kadar çok acıtır ki, ” iyi ki tetiğe basmamışım, nasıl bir acı vereceğini düşünemiyorum bile” der.

 SARI SAÇLI MAVİ GÖZLÜ ÇOCUK

İki kafadar biraz kafayı bulmuşlar ve kara kuru olan, yanındakine “biliyor musun dostum, annem beni doğurduğunda ben sarı saçlı mavi gözlü bir çocukmuşum” der. Arkadaşı şaşkınlık içinde “nasıl bu kadar değiştin” diye sorar. O da “hiç sorma, hemşire çocukları karıştırmış, ben yanlış çocuğum” der.

  İYİ BİR DERS

Adamı idam etmeden önce “son sözün nedir?” diye sorarlar. O da herkesi bir süzdükten sonra:

“Bu bana iyi bir ders olacak” demiş.

  SORUN NE?

Hasta, “doktor bey ben her şeyi unutuyorum” demiş. Doktor da “sorun ne?” demiş.

Hasta, “ne sorunu?” demiş.

 İDDİACI

Adamın biri çok iddiacıymış, yanındaki safça olana “gel seninle bir iddiaya girelim, sen kazanırsan iki katı ben kazanırsam bir katı, var mısın?” demiş.

Yanındaki “tamam nesine?” demiş.

İddiacı “ben kulağımı ısırırım” demiş.

Safça olan “ısıramazsan iki katını alırım” demiş.

İddiacı “tamam” demiş ve takma dişlerini çıkarıp, kulağını ısırmış, safça olana da “üzülme bir iddiaya daha girelim sen kazanırsan bu kez dört katı” demiş.

Safça olan “tamam” demiş.

İddiacı “ben gözümü ısırırım” demiş.

Safça olan “dişlerini çıkarıp ısırmayacaksın ama” demiş.

İddiacı “tamam” demiş ve bu kez de protez olan gözünü çıkarıp ısırmış.

 ZAMPARA CENAZECİ

 Adam cenaze arabasıyla zamparalığa çıkmış, gördüğü ilk güzel bayana da “gezdirmemi ister misin?” diye sormuş.

Güzel bayan, “hadi oradan terbiyesiz, senin arabana mı kaldım” demiş.

Cenazeci “hanımefendi, insanlar bu arabaya binmek için ölüyorlar” demiş.

  HOŞT DİYEMEDİN Mİ?

Kadının biri, yeni aldığı küpelerini arkadaşına gösterebilmek için, “ ayol gelirken köpek, bir havladı, bir havladı sorma” dedikçe, başını da sağa sola sallayarak küpelerini şıkırdatıyormuş.

Arkadaşı da yeni yüzük almış onu gösterebilmek için,  yüzük olan elini “hoşt diyemedin mi, hoşt diyemedin mi?” diye, başlamış ona doğru sallamaya…

  CEMO İLE MEMO

Hava çok soğuk olunca, Memo ile Cemo birlikte yatmışlar. Bir süre sonra Memo, daha sıkı sarılmaya başlar. Bunun üzerine Cemo, “ Memo napisan” der.

Memo, “hiç üşüdüm ısınirem” der.

Cemo, “ısınirsen bir şey demirem ama başka bir şey yapirsen çok ayıp edirsen” der.

 YANİ Kİ OLSA

Memo, hastanede yatan yakın arkadaşı Cemo’yu ziyaret edecek ama hiç parası olmadığından eli boş gidecektir. Aklına şöyle bir çözüm gelir, “ben bir şey yer misin” diye sorarım, O da “yemem” der, ben de “yemezsin diye almadım” derim.

Cemo’nun yanına gelir, “Cemo elma yersin” diye sorar. Cemo da hemen, “yerim” der.

Bu beklenmedik cevap karşısında Memo, “yani ki olsa” der.

  YAŞLI ADAM VE GENÇ KARISI

  Epeyce yaşlı bir adam, çok genç olan karısını doğuma getirir.

  Doktor, şaşkınlık içerisinde “babası siz misiniz?” diye sorar.

  Yaşlı adam, “ne yani babası olamaz mıyım?” der.

  Doktor da “tabi olabilirsiniz, benim dedem de şemsiyeyle geyik vuruyor!” der.

  Yaşlı adam gülerek, “o vurmuyordur” der.

  Doktor, “ben de öyle düşünüyorum” der.

 HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR

 Yerlilerin kralı, veziriyle avlanmaya çıkar. Ok ve yayı, atış için vezir hazırlamaktadır. Kral, yayı iyice gerip oku fırlattığı esnada, parmağı yaya takılıp kopar. Kral acıyla, vezire söylemediğini bırakmaz. Vezir, “her işte bir hayır vardır kralım” der.

 Kral, “parmağım kopmuş sen hayırdan bahsediyorsun. Muhafızlar alın bunu zindana atın” der.

 Aradan epey bir zaman geçer ve bizim kral yine ava çıkar. Bu kez, av peşindeyken yolunu kaybeder ve yamyamlara yakalanır. Yamyamlar, tam bizim kralı kurban edecek iken, bir parmağının olmadığını görürler ve “sakat olandan kurban olmaz” deyip, kralı serbest bırakırlar.

 Kral kurtulur kurtulmaz doğruca, eski vezirinin bulunduğu zindana gelir. Kral, “o gün sen her işte bir hayır vardır dedin ama ben kızgınlıkla seni dinlemedim. Bugün ben, bu kaza sayesinde hayatta kaldım. Parmağım olmadığı için yamyamlar beni kurban etmedi, ne olur sana yaptığım haksızlıklar için, beni bağışla” der.

 Vezir, “Kralım bunda da bir hayır vardır” der.

 Kral, “daha ne hayrı olacak” der.

 Vezir, “Ben zindan da olmayıp sizin yanınızda olsaydım, sizi bıraktıklarında sakatlığım olmadığı için, beni kurban edeceklerdi” der.

  YAMYAM

  Beyaz adam Afrikalı kabile reisine, “sizin buralarda yamyamlar varmış doğru mu?” diye sorar.

  Reis, “yooo bir tane vardı, onu da dün yedik” der.

  FAKİRLİK

 Zengin bir muhitte sınıf öğretmeni, çocuklardan “fakirlik” hakkında bir kompozisyon yazmalarını ister.

 Çocuklardan birinin yazdığı kompozisyon:

 “Ben, fakir bir aile tanıyorum. Onların çiftlikleri fakir, evleri fakir, dükkanları fakir, arabaları fakir, hizmetçileri fakir….”

  MAYMUN KARDEŞ

  Ormanda kim, “maymun kardeş nasılsın?” diye sorsa, maymun “valla yiyip içip geziyorum. Kafayı bulunca da keyfimiz yerine gelsin diye, aslanı pataklıyorum” diyormuş.

  Sonunda bu söyledikleri, aslanın kulağına gitmiş. Aslan da ilk fırsatta sormuş, “maymun kardeş nasılsın?” diye.

  Maymun, “hiç sorma bu aralar çok içiyorum, kafayı bulunca da saçma sapan konuşuyorum” demiş.

  MÜSLÜMAN OLMAK 

 Almanın biri, “müslüman olmak istiyorum, ne yapmalıyım?” diye imama sormuş. İmam da “kelime-i şehadet getirmen halinde müslüman olursun” demiş. O da şehadet getirip, müslüman olmuş.

  Sonra imam, “sünnet de olman lazım” demiş. Alman, “sünnet olmam şartsa, müslümanlıktan çıkıyorum” demiş.  Bunun üzerine imam, “dinden çıkan mürted olur, onun da cezası kafasının kesilmesidir” demiş.

Alman, “bu nasıl din yahu, girerken aşağıdan, çıkarken yukardan kesiyorsunuz” demiş.

  ZEKA VERGİSİ

  Adama sormuşlar “niye çalışmıyorsun?” O da “çalışıyorum, hatta kutsal bir görev ifa ediyorum, kendi payıma düşen enayilerin ufkunu genişletiyorum, karşılığında da zeka vergisi alıyorum” demiş.

  Bunu nasıl yapıyorsun? diye sormuşlar:

  “Vur kafasına bin sırtına, başka şeyle uğraşmasına, düşünmesine izin verme. O seni sırtından atmaya çalışırken, sen ondan geçinmeye devam edersin. Olmadı, vicdan yaparsın, “küçük şeylerin hesabını yapan ahlaksız” olarak gösterirsin. Bu işteki başarın, buna kendisinin bile inanmasıdır. Arkadaşlarına ihanet eden birkaç kişiyi de kendi yanına çekersen, zayıfların tek silahı olan, birlikte hareket etmelerini engellemiş olursun, sonra da yürü ya kulum…

GİTTİ HAYATININ HEPSİ

 “Yaşlı sandalcı, profesörü azgın nehrin karşısına geçirmektedir.
Profesör, yaşlı sandalcıya sorar, “Sanskritçe biliyor musun?”
“Hayır” der sandalcı.
“Sanskritçe bilmiyorsan, hayatının dörtte biri yok sayılır” der profesör.
“Hiç olmazsa klasik edebiyatı biliyor musun?” diye sorar yine.
“Hayır” cevabını alır.
“Hayatının dörtte biri daha gitti. Bu konuda, öyle güzel kitaplar var ki, okumak insana büyük mutluluk verir. Hiç olmazsa okuma yazma biliyor musun” der.
“Hayır” der sandalcı.
“Hayatının dörtte biri daha gitti” derken profesör, sandalın su aldığını ve ayaklarından yukarıya doğru yükselmekte olduğunu fark eder.
Sandalcı deliği tıkamaya uğraşır, ama başaramaz. Su yükselmeye devam ederken, sandal da batmaya başlar.
Sandalcı profesöre, “yüzme biliyor musun?” diye sorar.
“Hayır” der korkuyla profesör.
“Gitti hayatının hepsi” der sandalcı ve suya atlayarak, yüzmeye başlar…

 MEVLA VE LEYLA

 Mecnun, dalgınlıkla namaz kılan birinin önünden geçer. Adam, hemen namazını bozup Mecnun’a, “ne yapıyorsun?” diye çıkışır.

 Mecnun, “Leyla’nın aşkından seni göremedim. Peki sen beni nasıl gördün, sen de hiç mi Mevla aşkı yok?” der.

                      ***

 Padişah, Mecnun’un Leyla için duyduğu dillere destan aşkı merak edip, ikisini de huzura çağırmış. Bakmış, Leyla hiç de ahım şahım bir kız değil. Mecnun’a dönüp “bu kız yüzünden mi yollara düştün?” diye sorar.

 Mecnun, “padişahım ona bir de benim gözümle bakın, o zaman anlarsınız” der.

 HESABI TORUNLARINIZ ÖDESİN

 Lokantanın camında, “istediğiniz kadar yiyin, hesabı torunlarınız ödesin” yazmaktadır.

 Yazıyı gören, içeri girip doyasıya yemek yemekte ancak çıkarken ellerine hesap pusulası tutuşturulmaktadır.

 “Hani hesabı torunlarımız ödeyecekti” diye itiraz ettiklerinde de “evet çok haklısınız ama bu dedenizin hesabı” derler.

 YAŞLI KURT VE ÜÇ İNEK

Yaşlı kurt, arkadaş olan üç ineğe yaklaşıp, “beni aranıza kabul ederseniz, sizinle dost olmak istiyorum hem sizi diğer kurtlara karşı korurum” demiş. “kurtlardan korunma” teklifi, ineklere iyi bir fikir gibi gelmiş ve “tamam” demişler.

Gel zaman git zaman yaşlı kurt, ineklerin iyice güvenini kazandıktan sonra alaca inek ayrı otlarken, diğer ikisine yaklaşmış:

“Valla sizin aranıza katıldığım günden beri, bu alaca ineği gözüm tutmadı, anladım ki, gerçek dostlarım sizsiniz, izin verirseniz ben bu haini yiyeceğim” demiş.

İki inek, “madem gerçek dostların biziz, tamam öyleyse” demişler. İzni alan yaşlı kurt, alaca ineği yer. Aradan biraz zaman geçer ve yaşlı kurt ayrı otlayan sarı ineğin yanına yaklaşıp:

“Şu boz inek de bana hain görünüyor, anladım ki, benim gerçek dostum sadece sensin. İzin verirsen onu da yiyeceğim” der. Sarı inek, “madem gerçek dostun benim, tam o zaman” der.

İzni alan yaşlı kurt, boz ineği de yer. Aradan biraz zaman geçince, sarı ineğe yaklaşıp:

“Valla ben seni de yiyeceğim” der. Sarı inek, “hani tek dostun bendim” der.

Yaşlı kurt, “ben onu diğerlerini yiyebilmek için söyledim ve ben bir kurdum” der.

FİTNAT HANIM VE GÖBEĞİ

 Fitnat hanım kilolu olduğu için, mahalleli takılmış:

“Fitnat hanım, o göbek mi, bebek mi?” diye, Fitnat hanım da:

“Eniştenizdekinin, top mu tüfek mi olduğunu bilen, onu da bilir” demiş.

 ALFRED HİTCHCOCK VE DİN ADAMI

 Ünlü korku filmlerinin yönetmeni Alfred Hitchcock”a sormuşlar:

“Hayatınızda karşılaştığınız en korkunç an nedir?” diye, o da aşağıdaki anısını anlatır:

 “Birgün arabayla giderken, kaldırımda bir din adamının küçük bir çocukla konuştuğunu gördüm. Aklım başımdan gitti. Korkunç bir manzaraydı. Arabayı durdurup bağırdım:

 – Çocuk kaç çabuk, uzaklaş oradan, kurtar kendini!”

ANONİM – 2

Eylül 4th, 2014

Algıyı yöneten, olguyu yönetir.

Büyük bir kibir varsa, kapatmaya çalıştığı büyük bir yara vardır.

– Yaşadıklarımız, kim olduğumuzu belirler.

İstek arttıkça, bilinç kaybolur.

– Gerçeği bildiğinde yalanlar eğlenceli olabilir.

Tanrım, bana değiştirebileceklerimi değiştirebilmem, değiştiremeyeceklerime katlanmam için sabır, ikisini birbirinden ayırdedebilmem için akıl ver.

– Yapmak istediklerinizi yapmaz, yapmak istemediklerinizi de yaparsanız özgürlüğünüzü kaybedersiniz.

– Hiç birşey yolunda gitmedi ama hiç birşey de beni yolumdan etmedi.

Dinlemek, sevmektir.

– Merhamet; acımak değil, acıyı hissetmek ve anlamaktır.

İyi insanın içinde, kötü şey durmaz.

– İnsanın nefsine ağır gelen şeyde, senin için hayır vardır.

Kötü insanlarla arkadaşlık edenler, iyi insanlar hakkında kötü düşünmeye başlar.

– Çileye talibiz, ona bile bırakmıyorlar yaşayalım.

– Ölümü gösteriyorlar, sıtmaya razı ediyorlar.

– Arefeyi yaptırıyorlar, bayramı göstermiyorlar.

– Dünyada en çok acı çekenler, birbirine katlanmak zorunda kalanlardır!

– Sana ait olan hayatı, başkalarını memnun etmek için heba etme.

– Dereyi görmeden, paçaları sıvama!

– Siyasetçi gelecek seçimleri, devlet adamı ise gelecek nesilleri düşünür.

– En başarılı komutan, savaşmadan zafer kazanandır.

– Gerçekte herkes ölür ama herkes yaşamaz.

– Önemli olan senin inanman değil, onun sana ne kadar inandığıdır.

Koşulsuz olarak iyiyi isteyen, başkası için iyi olandan, tanrı için bile olsa daha muteberdir.

– Sizin yüksekliğiniz, bizim eğilmişliğimizdendir.

– Üzülmek, pişman olmaktan iyidir.

Hayatta en çok korktuklarımız, kontrol edemediklerimiz nedeniyle, kendimizi güvende hissetmediğimiz durumlardır.

– Hata yapmaktan korkan, doğrusunu öğrenemez.

Öfke gelince göz kızarır, öfke geçince yüz kızarır.

Dostunu yüzünden, düşmanını gözünden tanırsın.

Dost başa, düşman ayağa bakar.

– Hayat, çok kısa olabilir ama bu onun ilginç ve eğlenceli olmayacağı anlamına gelmez.

– Aklına kötü şeyler getirmezsen, kötü şeyler olmaz.

– Bugün dünden iyi, sadece yarından daha kötüdür.

– Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.

– Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!

– Aslolan başkasını değil, kendini değiştirmektir.

Çocuklarınızı eğitmeye çalışmayın, onlar zaten sizlere benzeyecek, siz kendinizi eğitin.

Erdemli insan, kendisine gösterilen saygıdan cesaret bulup, haddini aşmayandır.

– Başkasını tanırsan “bilgesin”, kendini tanırsan “aydınlanmışsın” demektir.

– İnsanların aptallıklarını düzeltmek konusunda yeteri kadar etkili olamayacaksanız, bunu yapmaktan vazgeçmeli ve kendinizi korumalısınız.

– Danışan dağ aşar, danışmayan düz ovada şaşırır.

– Birinin seni anlayabilmesi için, senin düşündüklerini daha önce, en az bir kere onun da düşünmüş olması gerekir.

– Anlaşılmak için çırpındığın yeri bul. Çünkü anlaşılmadığın yer, ait olduğun yer değildir.

***

Nemrut’a sormuşlar, “nasıl bu kadar zalim oldun?” O da “kimse sesini çıkarmadı” demiş.

Doğruyu söylemek cesaret, yalanı söylemek kabiliyet ister.

Güce tapan, kana susar.

– Kanı kanla değil, suyla yıkarlar.

Şiddet, şiddeti doğurur.

Her şeyin aşırısı, tersini besler.

– Her zaman alttan alırsan, altta kalırsın.

Kötülerin kazanması için, iyilerin seyirci kalması gerekir.

– Her şerde bir hayır, her hayırda da bir şer vardır.

– Dut ağacından oklava, darı unundan baklava olmaz.

– Papaza kızıp, dinden çıkılmaz.

– Kaş yapayım derken, göz çıkarılmaz.

– Bundan iyisi, Şam’da kayısı.

– Yanlışta ısrar edilmez, o yanlışı bir yerden çevirmek lazım.

Affedememek; affedilemeyene bağlılıktır, bir yüktür, ömür boyu taşınmaz.

– Acı patlıcanı kırağı çalmaz.

– Keskin sirke, küpüne zarar.

– Öfke ile kalkan, zararla oturur.

Dünyada en güzel şey, olmasını en çok istediğin şeydir.

Tarih; insanın bozduklarıdır.

Tarih: kazananların kaybedenler için yazdığı, menkıbelerdir.

İnsanlık tarihi; kurallarını tanrının koyduğu, “medeniyet kurmaca oyunu”dur.

Tarih; eserlerini iki defa oynarmış, önce trajedi sonra da komedi olarak.

Aptallar konuşur, akıllılar dinler.

– Yapanlar konuşmaz, konuşanlar yapmaz.

Şüphe, aklın yarısıdır.

– Abdala malum olur.

Güç, sabrın içindedir.

– Öyle insanlar var ki; konuşur, konuşur, konuşur… tâ ki söyleyecek bir şey buluncaya kadar.

Sevmek, ihtiyaç duyulduğunda bulunman gereken yerde olmaktır.

Aşk, birinin sahip olmak istediği diğerininse köle olmak istemediği ilişkinin adıdır.

Aşk, patolojik bir durumdur.

Evlilik, cinselliğin meşru halidir.

Kız evden gider, oğlan elden gider.

– Erken kalkan “yol” alır, erken evlenen “döl” alır.

– Büyük şeylerin, küçük başlangıcı olur.

– Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse!

Gençler ümitle, yaşlılar hatıralarıyla yaşar.

– İnsan, ne kadar reddetse de bir şeylere inanma ihtiyacı duyar.

– Yarınlar, rahatlarına kıyabilenlerindir.

– Sarraf olmayan ne bilsin, zanneder her taş incidir.

– Tanrım! Bende düşmanlarımı altedecek cesaret var, sen beni dostlarımdan koru!

– Her daim, mutlu bir azınlığa hizmet eden, mutsuz bir çoğunluk olmuştur.

Çoğunluk içinde olmak, konfordur.

Kart kedi, taze sıçandan hoşlanır.

Göz görmeyince, gönül katlanırmış.

Gözden ırak olan, gönülden de ırak (uzak) olur.

– Göz olanı, akıl olacak olanı görür.

– Her şey olacağına varır. Sadece, olmuşla ölmüşe çare yok.

– Dünya hayatı; hesaplaşma değil helalleşme, darılma değil dayanma yeridir.

– İki gün yatak, üçüncü gün toprak, misafirlik üç gün…

Eğitim; kökleri acı, meyvaları tatlı bir ağaçtır.

– Dil dile değmeden, dil öğrenilmez.

Bataklığı kurutmadığınız sürece, sivrisinekler olacaktır.

– İnsanlarla ilişkin, ateşle olduğu gibi olsun! Çok yaklaşma yanarsın, uzaklaşma donarsın.

– Uluslararası ilişkilerde; haklının gücünden değil, güçlünün haklılığından bahsedilir.

– Her millet, layık olduğu şekilde yönetilir.

– Su uyur, düşman uyumaz.

– Ayıdan post, düşmandan dost olmaz.

Zirveye çıkarken, yanından geçtiğin insanların yüzüne iyi bak, çünkü dönüşte tekrar karşılaşacaksın!

– Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.

Boynuz, kulağı geçer.

– Ağlamayan çocuğa, meme verilmez.

– Doğmamış çocuğa, don biçilmez.

Alışmamış götte, don durmaz.

Alışmış, kudurmuştan beterdir.

– Aç köpek, kudurur.

– Görmemişin oğlu olmuş, çekince çükünü koparmış!

Kendini geliştirmek, mukayese etmektir.

– Bir fikri herkes paylaşıyorsa, o fikrin doğruluğundan şüphe ederim.

– Burjuva olmanın önemli kriterlerinden biri, en az üç nesil üniversiteli olmakmış!

– Küçükken ele alırsanız, olanaklar sınırsızdır.

Ağaç, yaşken eğilir.

Ağacı gösteren meyvesidir.

– Hiç kimse, vazgeçilmez değildir.

– İyiler, mutlaka kazanır.

– Son gülen, iyi güler!

– Düşenin, dostu olmaz.

Bilge kişi kendi egosuyla, cahil herkesle savaşır.

Ulvi dertlerle dertleşmeyenlere, süfli dertler musallat olur.

Erken samimiyet, pişmanlık doğurur.

– Değerli olan sana sığınan değil, gidecek pek çok yeri varken senin yanında kalandır.

Kendi inancınızda, farklı inançları yok sayacak kadar kaybolmayın.

Bir cahilin hatasını düzelttiğinde seni düşman beller, bilge kişi ise sana minnettar kalır.

– Anlamak için değil, cevap vermek için dinliyoruz.

Gayesi olmayan, ümidi biten herkes yaşlıdır.

İyilik yapar gibi görünmeyin, iyilik yapın görünmeyin.

– İnsan insanı ya tamamlayamadı ya da anlayamadı.

– Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değsin.

– Ayağına değmedik taş, başa gelmedik iş kalmaz.

– Yuvarlanan taş, yosun tutmaz.

Taş ol da baş yar!

– Ummadık taş, baş yarar.

– Taş yerinde ağırdır.

– Meyve veren ağaç, taşlanır.

Delikli taş bile yerde durmaz, illa ki biri alıp, bir yere takar.

….

Mal, canın yongasıdır.

– Cana gelen, mala gelsin.

– Az veren candan, çok veren maldan.

– Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar.

– Yemeyenin malını yerler.

– Fazla mal göz çıkarmaz.

– Mal mülkle fazla uğraşmaya gelmez, ya mal olursun ya da zürriyetten!

Dünya malı, dünyada kalır, kefenin cebi yok!

– Otuzuna kadar çocuk sahibi, kırkına kadar mal sahibi olamayandan hayır gelmez.

Fakirlik kayıptır, fakirin sahibi olmaz.

Piyasalar beklentiyi satın alır, gerçekleştiğinde satar.

….

Mal sahibi mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan mülk de yalan

Var biraz da sen oyalan

YUNUS EMRE

……….

– Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.

– Dervişin fikri neyse zikri de odur.

– Perşembenin gelişi, çarşambadan belli olur.

Korkulu rüya görmektense, uykusuz kalmak iyidir.

– Tencere dibin kara, seninki benden kara!

– Terzi kendi söküğünü dikemezmiş.

– Dost başa, düşman ayağa bakar.

Çok muhabbet, tez ayrılık getirir.

Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!

– Çiğ yemedim ki, karnım ağrısın!

– Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz.

Abdestimden şüphem yok ki, namazımdan olsun!

– Yarası olan gocunur.

– Bir ipte iki cambaz oynamaz.

– Su testisi su yolunda kırılır.

– Armut dibine düşer.

***

– Derdini söylemeyen, derman bulamaz.

– İyi olacak hastanın, doktor ayağına gelirmiş.

– Güneş girmeyen yere, doktor girer.

Borç yiğidin kamçısıdır.

Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmektir.

– Kurt ol da gel beni ye!

– Aç tavuk rüyasında, kendini “darı ambarında” görürmüş!

İnsan eti, ağırdır.

Et girmeyen yere, dert girer.

– Bir dirhem et, bin ayıp örter.

– Ananız dert yesin, yarım yarım dört yesin!

***

– Ev alma, komşu al.

Komşu, komşunun külüne muhtaçtır.

Komşuda pişer, bize de düşer!

Gülme komşuna gelir başına.

“Komşuna karşı, yalan yere şahitlik yapmayacaksın.” (On Emir)

Komşunun evinde olanlara; karısına, kölesine, eşeğine, malına tamah etmeyeceksin.” (On Emir)

***

– Pişmiş aşa, su katılmaz.

– Azıcık aşım, kaygısız başım…

– Tok, açın halinden anlamaz.

– Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.

– Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yermiş!

– Her yiğidin, bir yoğurt yiğişi vardır.

– Boğaz, dokuz boğumdur.

– Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.

– Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

*

Taklidi yapılan, aslını yüceltir.

– Aslan yattığı, yerden belli olur.

– Elin yumruğunu yemeden, kahraman olunmaz.

– Davul bile, dengi dengine vurur.

– Uzaktan davulun sesi, hoş gelir.

– Deliye her gün bayram.

-Deli deliyi görünce, değneğini saklanmış.

– Kızını dövmeyen, dizini döver.

– Kızı başıboş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider.

– Taşıma suyuyla, değirmen dönmez.

– Sel gider, kum kalır.

– Üzüm üzüme baka baka kararır.

– Her şeyin azı karar, çoğu zarar.

– Zorla güzellik olmaz.

– Kadının fendi, erkeği yendi.

– Geline “oyna” demişler, “yerim dar” demiş!

– Bekara, “karı boşamak” kolaydır.

Ya çekiç olursun ya da örs.

– İşleyen demir ışıldar.

– Takke düştü, kel göründü.

– Ser verir, sır vermez.

– Dost, acı söyler.

– Ne yardan geçerim, ne serden!

***

Birini sevmek, ona benzeme eğilimi göstermektir.

Birinden nefret etmek, onu öldürmeyi istemektir.

– Sövene dilsiz, dövene elsiz olmalı.

YOZLAŞTIRAN SÖZLER

“Bal tutan, parmağını yalar!”

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz!”

“Yemeyenin malını yerler!”

“At binenin, kılıç kuşananın!”

“Kol kırılır, yen içinde kalır!”

“Söz gümüş ise sükut altındır!”

“Komşuda pişer, bize de düşer!”

“Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmez!”

“Doğru söyleyeni, dokuz köyden kovarlar!”

“Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın!”

“Üzümünü ye, bağını sorma!”

“Köprüden geçene kadar, ayıya “dayı” diyeceksin!”

DUVAR – 3

Eylül 3rd, 2014

Kapitalizm dindir. Bankalar kilise, bankacılar rahip, zenginlik cennet, fakirlik cehennem,  zenginler aziz, fakirler günahkar, mülkiyet kutsaldır. Para ise tanrı.

MİGUEL D. LEWİS

Zenginler için yatırım alanları:

Altın, döviz, gayri menkul, borsa.

Fakirler için yatırım alanları:

Ahiret, cennet, huriler, sabır.

***

İncil’in emri; SEV

Tevrat’ın emri; YAŞAT

Kuran’ın emri; OKU

Hristiyan sevmiyor, Yahudi yaşatmıyor, Müslüman okumuyor.

***

Rekabetin olmadığı yerde, rehavet vardır.

….

– Zayıf insanlar mutluluktan bile korkarlar. İplikle bile yaralanırlar.

OSAMU DAZAİ

***

Zayıf insanlar, sırt sırta verirler.

– İmkansızlık, sevgiyi büyütür.

– Uzaklaşmak istemediklerimiz için uğraşılıyorsa, en çok o zaman direnmeliyiz.

– Alçakgönüllülük, gururdan üstündür.

– Bazı insanlar vardır; konuşur, konuşur, konuşur, ta ki, söyleyecek bir şey buluncaya kadar!

– Açtırma bayramlık ağzımı, söyletme kötüyü!

Senden gelecek iyilik, Allah’tan gelsin!

– Senin gibi nelerini gördük, gül gül öldük!

Al atını ver tımarımı, senden korkan senin gibi olsun!

– Kiminin ağzından laf alamazsın, kimini de parayla susturamazsın!

*

– Bir yalan söylediğinde, daha fazlasına hazır ol!

– Aşağı indim bir yalan söyledim, yukarı çıktım kendim de inandım!

– Bir yalanı yüz kere söylersen, gerçek gibi gelir.

– Erkeğe maaşı, kadına yaşı sorulmaz!

– Giritlinin biri kalkmış, “bütün Giritliler yalancıdır” demiş!

– Yalandan kim ölmüş!

– Yalancının mumu, mum bitince söner!

– Allah’ın bildiği kuldan saklanmaz. (İyi, söyle rezil ol.)

– Ateş olmayan yerden, duman çıkmaz!

– Bozacının şahidi şıracı! (Al birini, vur ötekine!)

– Üzümünü ye bağını sorma, bağcıyla da uğraşma…

– Gelene ev önünde, gidene yol önünde…

– Ben herkese benzemem, herkes iyiyse ben kötüyüm.

Aşağıdakiler küçük hırsız, yukardakiler ise büyük hırsızdır.

Doğuştan şansız olanlar, her zaman birileri tarafından yönetilmeye ihtiyaç doğarlar.

– Yılandan korkmam, yalandan koktuğum kadar!

(Her sene yılandan kaç kişi ölüyor, haberin var mı senin!)

– Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın! (Zaman uzun, dokunur!)

– Yılanın başını küçükken ez, sonra başına bela olmasın!

– Elin ağzı torba değil ki, büzesin!

*

İdeolojiler, deli gömleğidir.

– Hayatı korkusuzca yaşayanlar, ölümden korkmazlar.

*

Dünyayı kurtarmadan önce, kendi arka bahçenizi temizleyin.

– Değişime ayak uydur ama değişmeyecek olan ilkelerine de sımsıkı sarıl.

– Düşmanı olmayan adam, değersiz adamdır.

– Sahip olduğun en büyük servet, sana en yakın olanlardır.

Kalbin neredeyse, evin orasıdır.

– Başkasını anlamak, acısını yüklenmektir.

– Eskiden kendimi iyi sanıyordum, şimdi bunları görünce anladım ki, kesinlikle mükemmelim!

*

– Herkese şapur şupur, bize gelince yarabbi şükür!

– Gökten altın yağsa, bizim başımıza taş düşer.

“Düşmedi” diye tam sevinirken, seker gelir yine bulur.

– Gülme komşuna gelir başına!

– Herkes geçer sen takılırsın!

– Av gibi davranırsan, av olursun.

– Denize düşen yılana sarılır.

– Ne kadar çok güldüysen, ağlamaya, kusmaya hazır ol!

– Kaçırdığın şeylere ağlama,, karşılığında ne aldığına bak.

– Kaybettiklerine üzülmeyi bırak, sahip olduklarına şükretmeyi öğren!

– Bir şey olmaz deme, yerin altı onlarla dolu!

– Bir şeyin altını üstüne getirmeye çalışma, üstünün iyi olmadığını kim söylüyor!

– Aklına kötü şeyler getirmezsen, kötü bir şey olmaz! (Zaten, kötüye bir şey olmaz!)

– En çok neyi istersen, o olur!

– Hayatta en güzel şey, olmasını en çok istediğin şeydir.

– Yaşamak seyahate çıkmak, ölmekse eve dönmektir.

– İnsan düşüncedir, ne düşünüyorsa onu yaşar.

– Çocuklar ne kadar karanlıktan korkuyorsa, yetişkinlerin pek çoğu da aydınlıktan korkuyor.

– Gençler maziden, yaşlılar bugünden kaçıyor.

– Hayattaki üç güzel ses; “kadın sesi, su sesi, para sesi”!

– Mutluluk; koşulların değil, tercihlerimizin bir sonucudur. Tercihlerini düşür garanti olsun!

– Yüzüne tükürsen, yağmur zannediyor, bağırınca da gök gürültüsü…

Sizde yiyip içelim, bizde gülüp oynayalım!

– Bir şeyin oyuncak olmadığını anlamak için, üzerine oturmak mı lazım?

– Bokunu çıkarmak istemiyorsan, fazla kurcalama!

– Görmemişin oğlu olmuş, çekince çükünü koparmış! (Görgüsüzlüğün de bu kadarına pes…)

– İnsanlar birbirine, “dünyanın en ayıp şeyini” yaptıktan sonra daha ne yapmazlar ki?

– Can çıkar huy çıkmaz, canla beraber gider!

– Tembele iş buyur ki, sana akıl öğretsin.

Cenabetten keramet beklenmez.

– Meyhane iskemlesinde oturmayan, dünyanın kaç bucak olduğunu göremez.

– İşte kapı işte sapı, ister sarıl ister darıl!

– Dediğim düdük, öttürdüğüm düdük. Hem suçlu hem güçlü…

– Ne kadar sallarsan salla, donuna düşer son damla! (Sallama hepsi düşşün!)

*

“Komutan her zaman haklıdır.”

(Komutan haksız olduğunda, yukarıdaki madde geçerlidir. Ya seve seve ya söve söve!)

– Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete!

– Kılıcımız kesmiyorsa onu bileriz ama daha fazla bilenmiyorsa, yenisini yaparız. (Vikingler)

– Yenisi, orjinali bile arıza çıkarırken, eskisiyle, taklidiyle uğraşma!

*

– Kendisi namussuzun önde gidenidir, başkasına gelince “namus bekçisi” kesilir.

– Güzel birini öpmek istiyorsan, onlarca çirkine hazır ol!

Evlilik, cinselliğin meşru halidir.

Evlilik; dışarıdakilerin içeri girmeye, içeridekilerin de dışarı çıkmaya çalıştığı bir müessesedir.

– Adama “nerelisin?” diye sormuşlar, “daha evlenmedim” demiş!

– Bekara, karı boşamak kolaydır.

– Bekarın parasını it yer, yakasını bit.

– Üşengecin çocuğu olmazmış.

– Ömrün uzun olsun, düğünün güzün olsun, iki kız bir oğlun olsun!

– On tane eşşeğin olacağına, adam gibi bir enişten olsun!

– Eşşeğin hatırı yoksa, sahibinin de mi yok?

“Fındık” gibi karım olsun, bir trilyon borcum olsun!

– İnsan ayakkabı alırken bile deniyor, kaldı ki evleniyorsun!

– Ayağına oluyorsa, giy gitsin!

– Ne giyersen, osun!

– Diri yersen diri, ölü yersen ölü gibi olursun!

Yakacakla, seveceğin kötüsü olmaz! (Külliyen yalan)

– En iyi odun(!), çabuk yanıp geç sönendir!

– Orospuyu mezara koymuşlar, “tek mi yatacam?” demiş.

– Hem uzun olsun hem kalın olsun hem de sulu olsun… başka emrin?

– Hayat; “diş keserken, kuş öterken” güzeldir.

– Yakışırken giyeceksin, diş keserken yiyeceksin, kalkarken seveceksin!

Seven düzülür, düzen sevilir.

– Nazar etme ne olur, çal-ış senin de olur!

– Atın ölümü arpadan olsun muş! (Sen at mısın?)

– Dere geçerken, at değiştirilmez. (Niye yasak mı?)

– Dereyi görmeden paça sıvanmaz! (Olur…)

– Filler tepişir, çimenler ezilir. (Lafa bak, çimenler eziliyormuş!)

– Eceli gelen köpek, cami duvarına işermiş.

– Önce eşşeğini kaybeder sonra da bulur sevinir!

– Ayı yavrusunu severken, duvardan duvara vururmuş!

– Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!

Seviyorsan bırak gitsin, dönerse senindir dönmezse,

zaten senin değildi! (Yaa yürü git…)

– Ya sev ya terket! (Ortası yok mu?)

– Ne istiyorlarsa ver, ne veriyorlarsa al, kafan rahat olsun!

– Önce “öl”, sonra “öde!” ( Emrin olur…)

– “Sevmek”; gözünün içine bakmak değil, birlikte aynı noktaya bakabilmektir.

– Ossuruktan teyyare, selam söyle o yare!

– Osurmak, dokuz doktora bedeldir.

– Kadın yok, çocuk yok, para yok, aşk yok sorun yok!

– Ucuz olan “iyi” değildir. İyi olan da “ucuz” değildir.

– Sevdiğin işi yapamıyorsan, yaptığın işi seveceksin.

Koşulları değiştiremiyorsan, kendini değiştireceksin.

*

“Mutsuzsan geçmişte,

endişeliysen gelecekte,

huzurluysan anı yaşarsın”.

LAO TZO

*

Az ye, az konuş, çokça sev!

– Ne yardan geçerim ne serden! Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük.

“Sen haklısın” deyince kavga olmazmış!

– Yenilen pehlivan, güreşe doymazmış!

– Ne kadar yavaş gidersen, o kadar hızlı varırsın!

– Şüphe öldürür.

– Fazla tevazu gösterirsen, ezik sanırlar…

***

– Aşırı tevazu, başkalarına çalışmayı gerektirir. (TARIK BUĞRA)

– Unutmak, tükenmektir.

Beklemek kavuşmaktan iyidir.

– Çok uzun beklersen, işkenceye dönüşür.

– Eğer bir tanrı varsa, ayaklarıma kapanıp benden özür dilemeli. (Gestapo kampında duvar yazısı)

– Dindar ol, “dinidar” olma!

– Allah, insanı kendi ruhundan üfleyip halife olarak yaratmış, cahiller, şarlatanlara mürid olmak, onlara  üfletmek için sıraya giriyorlar.

İnsani evrenseli bile yakalayamamış, zamana karşı fikirlerle restore edilen inançların, ilahi olmasından sözedilemez.

***

Dört ayağı varken atlar da

Allah’ın seçtiği peygamberler de tökezler!

– Başkasına “din-iman”, kendine gelince “han-hamam!”. 

– Mücahid; “müteahhit” 

Türban; “versace”

– Tarikatlar “holding”, şeyhler “ceo” olmuş!

***

– Domuz yemez, kul hakkı yer

Sol eliyle yemez, sağ eliyle rüşvet yer

Cumayı kaçırmaz ama vergi kaçırır

Gavurun kestiği yenmez der ama kıblesi Kabe, rotası Batıdır

Alevinin kestiğini yemez, cemevini tanımaya gelince onlar müslüman der.

***

Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim?

Vaktinde gelmeyen hiç bir şeyin, önemi yoktur.

***

– Eski dost düşman olmazmış. (Allahım sen beni dostlarımdan koru!)

***

İlkini unutturmak için, ikincisini daha kötü yapıyorlar.

Vuslat ertelendikçe, şehvet artar.

Kaza geliyorum, namus gidiyorum demez.

Küçük kafa, büyük kafayı yer!

Kaderde varsa düzülmek, neye yarar üzülmek!

– Düzülen hep biz olduktan sonra, “düzen” değişse ne olur?

Tecavüz kaçınılmazsa, zevk almaya bak!

– Bir yaprak bir mızrak, gerisi teferruat!

– Çadırı kur, tavşanı vur!

Dünya delikanlı olsaydı, yuvarlak olmazdı!

– Yüze gülücü, arkadan gömücülere dikkat et!

Kart kedi, taze sıçandan hoşlanır!

– Gönül bu, ota da konar, boka da!

Genç geriyorsa, yaşlı sevindir daha iyi!

(Küçükten yar seveni, cennete gönderiyorlar ya belki seni de alırlar!)

Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse!

– Gençler ümitle, yaşlılar hatıralarıyla yaşar.

Yaşlanmak, yavaşlamaktır.

Yaşlandıkça hafıza zayıflar, kavrayış artar.

Yaşlanmanın en kötü hali, genç kalmaktır.

– Gayesi olmayan, ümidi sönen herkes yaşlıdır.

*

“Delikli taş” bile yerde durmaz, illâ ki biri alır bir çiviye takar!

– Allah delmiş, koyvermiş!

– Demir tava gelir kömür biter, akıl başa gelir ömür biter.

Azıcık daha akıllı olsa, aptal olduğunu anlayacak.

– Ayranı yok içmeye, atla gider çeşmeye!

– İlaç için sürüyüm desen, sürmeye “akıl” yok, bir de herkese akıl vermeye kalkar!

– Kendinde “akıl” yok, herkese akıl vermeye kalkar!

– Kendini değiştirmeden, tüm insanlara ayar vermeye kalkıyor!

Sorun cahil olmanda değil, kendini alim sanman!

Yanlışı savunacak kadar cahil olandan, doğruyu göremeyecek kadar kör olandan, iyiliği inkar eden nankörden uzak durun.

Aklın ihtişamı, nezaket ve zerafettir.

– Güt diye “üç kaz” versen, ikisini kaybeder gelir!

– Şakülsüz deliği tutturamaz, kendini idare etmekten acizdir, bir de aleme nizam vermeye kalkar!

Deliye dert anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.

– Deliye “dert” anlatıncaya kadar, akıllıya ne verirsen ver!

– Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun daha iyi!

Deli deliyi görünce, değneğini saklar.

– Elalem deliye hasret, biz akıllıya!

– Millet de aramayla, biz de arabayla!

– Dertleri, “ben söyleyim sen yap!”

– Allahım, sen aklıma mukayyed ol!

– Akıllısı beni bulmaz, delisi peşimi bırakmaz.

– Yüz verdik deliye, sıçtı geldi halıya!

– Akıllı olduğunu söyleyenden daha delisini, deli olduğunu söyleyenden de daha akıllısını görmedim!

Aptallar söylediklerine, akıllılar söylemediklerine pişman olur.

Bir deli, bir kuyuya taş atarsa, çıkarmak için en az kırk akıllı lazım!

– Birine kırk gün “deli” dersen, “deli” olur! (Lütfen dikkat edelim!)

Deliye her gün bayram!

– Gafile kelam, nafile kelamdır.

– Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol dünya senin kahrını çeksin!

– “Şans” diye bir şey olmasa, bu yarım akıllıların onca akıllıdan daha iyi durumda olmasını açıklayamazdık!

*

“Önce seni dost yüzlü, dost gülücükle karşılarlar… sonra her söylediklerini onaylayan noterleri daha sonra söyleyemediklerinin sözcüsü… en sonunda da kendileri için fedaileri yaparlar. Sen hala dostun olduklarını sanırsın…”A. AĞI

Dostuna paranı, düşmanına yaranı gösterme.

– Küçük insanlar konuşur, büyük insanlar konuşulur.

– Bazı insanlar, bazen insanlardır.

– İnsanlar yaptığı işlerle büyür, başarısına göre ya altı çizilir ya üstü.

Bazı insanların sadakatleri, ihtiyaçlarındandır.

– Kan bağı olunca akraba, sadakat olunca aile olursun.

– Yalnız kalmayı iyi beceren insanlar, mutsuz kalabalıklardan uzak dururlar.

– Okulu bitirinceye kadar ailesine, iş hayatında patronuna, emekli olduğunda da tabiata teslimdir.

Kontrolsüz güç, güç değildir.

– Kaçacağı yerde, sıçacağı geliyor.

– Aklına ne geliyorsa, ya kaçarken ya sıçarken geliyor!

– İki yüzlülüğün daha kötüsü yüzsüzlüktür.

– Akılsız başın cezasını, ayaklar çeker.

Öfke, cahilin sopasıdır.

– Kız nişanlı, gelin iki canlı, kocakarının hali belli…

– Hem her gün aynı şeyleri tekrar ediyorlar hem de hayatlarının değişeceğini bekliyorlar…ya sabır!

Hayat, aynı şeyleri tekrar edecek kadar uzun değildir.

– Bizimki yaşamak değil, ölüm nöbeti. (Bitmiş, okeye dönüyor!)

– Aşk yok, düş yok, umut yok. (Ölmüşsün haberin yok!)

*

– Bahçıvansın biberin yok,

hıyarsın haberin yok

*

– Olmayacak duaya, “amin” denmez.

“Olmuşla ölmüşe” çare yok!

*

Misafirlik üç gündür:

-İki gün yatak, üçüncü gün toprak!

Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.

– Çağrılırsan erinme, çağrılmazsan görünme.

Ayrılamadığın her yer, senin için hapishanedir.

Biraz da yanlış yoldan gidelim hem gezmiş oluruz.

*

Misafir tanrıdır. (Hint Atasözü)

*

Işığın gölgeyle

geçmişin gelecekle

öfkenin sevgiyle

umudun gerçekle

barıştığı gün

güzel günler göreceğiz.

*

İzahı olmayanın, mizahı olur.

– Kayıt yapmıyorsa, intikal zayıftır.

– Conta yakıyorsa, sigorta atacak demektir.

– Armut piş, ağzıma düş!

– Aç ayı oynamaz.

– Benim kilo problemim yok, sadece boyum kısa…

Kural, bir lokma eksik, bir adım fazla

– Gak deyince “et”, guk deyince “süt”. Hayat sana güzel, cennet sana var!

– Yolcudur Abbas, yolda durmaz.

– Yollar yürümekle aşınmaz.

– Her şey olacağına varır, sadece olmuşla ölmüşe çare yok!

– Olacak oğlak, bokundan belli olur.

– Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!

– Yedisinde neyse, yetmişinde de odur.

– Kan kusarım, kızılcık şerbeti içtim derim!

– Damar olmayan yerde, kan dolaşmaz.

– Soğanın acısını yiyen değil, doğrayan bilir.

İktidar gelin gibidir, kendine ortak istemez.

Şeytan taşlamaktan, tavaf etmeye fırsat bulamıyoruz.

Şeytanla uzun süre dans edersen, eninde sonunda ayağına basar.

Şeytan ayrıntıda gizlidir.

Şeytan azapta gerek.

– Boş beyin, şeytanın oyun alanıdır.

Şeytanın en iyi numarası, insanları varolmadığına inandırmaktır.

– Biz “melek gibi ol” diyoruz, o “Azrail’den başka melek tanımam” diyor!

“Titanik” bile battıktan sonra…

– Altı kaval üstü şişhane…

– Ön teker nereye, arka teker oraya…

– Hiçbir şey yapmamak, seçim yapmaktır, tarafsız olmak değil.

– Cinayete sessiz kalmak, ona ortak olmaktır.

– Kalkmasını biliyorsan, düşmekten korkma!

– Geç olsun, güç olmasın.

– Geç geldi desinler, geçmiş olsun demesinler.

– Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz.

– Yaz var kış var ne acele iş var.

– Ölme eşşeğim ölme, yaz gelsin de yonca biçiyim!

– Eşşeğe rakı içirmişler, çulunu bahşiş vermiş!

– Atın ölümü, itin bayramıdır!

– Kıyıdan uzaklaşma riskini alamayan, okyanus geçemez.

– Darılma dayan, sövene dilsiz dövene elsiz ol.

***

– Deveye diken, insana söven yaraşır!

– Bir hatır, iki hatır, üçüncüye vur yatır!

– Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?

– Baldız, baldan tatlıdır!

*

Hadi yavrum, hadi çocuğum, kumda oyna gözüne çöp batmasın!

– Darpa, gaspa, fuhşa karışma ne yaparsan yap!

*

“Hasan” almaz, “basan” alır.

Kadın serçe gibidir; çok sıkarsan ölür, gevşek bırakırsan uçar!

Çiçeklere her gün aynı miktarda su ver! Çok verirsen soldurursun, az verirsen öldürürsün…

Ziyan olacağına, ver bir fakir sebeplensin!

– Bizde yüz yok istemeye, sizde de insanlık yok vermeye, namerde muhtaçlığımız hep bundandır!

– Onca kadın bir adamı namerde muhtaç ediyorsa, bu ayıp onlara yeter!

Dere yatağına ev yapma sel alır, tepeye yapma yel alır, yetmişinden sonra evlenme el alır.

***

Amerikan tarihini öğrenmek istiyorsan, bir kitap al. Rus tarihini öğrenmek istiyorsan, bir kürek al!

***

“Hepimiz kızgın tavaya düşmeye, can atan damlalarız.”

CHİCAGO MÜZİKALİNDEN

***

Odun alırsan meşeden,

dükkan alırsan köşeden,

kız alırsan Ayşe’den

gir oyna, çık oyna, çal oyna…

*

Ananız koca yüzü mü gördü

Recep, Şaban, Ramazan

Rahmetlik baban

Üç de ondan evveli

*

KAMYON ARKASI

– Çok tatlı olabilirsin ama ben şeker hastasıyım!

Yakarım bu şehri, sen yeter ki üşüyorum de!

– Adımı avucuna yaz, hatırladıkça avucunu yalarsın!

Doktor değilim ama hastam çok...

– Mülteciler gidene kadar kalsaydın bari…

– Uzaktan kusursuz, tanıdıkça lüzumsuzsun.

– F16 değildik ama çok “Rus” düşürdük!

– Teknik servis değilim ama arızalar hep beni buluyor.

– “İki yakası bir araya gelmesin” diyenler varmış, biz zaten üstten 2-3 düğme açık bırakıyoruz.

– Güvendiğim dağlara kar yağdıranlar, hazır olun kaymaya geliyorum!

Satış elemanı arayanlara, eski dostlarımın adını veriyorum!

 – Otopsi istiyorum, hayallerim kendi eceliyle ölmüş olamaz!

***

– Hayvan açken, insan tokken kudurur!

Az para dövüştürür, çok para seviştirir!

– Zengin parasıyla, fakir karısıyla oynarmış!

Para isteme benden, buz gibi soğurum senden!

Parayı ayağının altına alırsan seni yükseltir, başının üstüne alırsan alçaltır.

Paradan başka kaybedecek bir şeyi olmayan insan, fakirdir.

Para dediğin nedir ki, itin önüne atsan yemiyor!

Onuru olan biri, asla yoksul değildir.

– Burası borsa, kim kime korsa!

***

“Cinsellik” olmasa, “dinsellik” de olmazdı.

– Erkek yapacak “yer”, kadınsa yapacak “bahane” arar!

– Evliler balayına, bekârlar alayına gider!

Edebsizlikten değil, ihtiyaçtan bu hale geldik!

Biz artık bundan sonra ekmeğin içinden, gençlerin kıçından geçineceğiz!

– Bize bundan sonra yolun inişi, her şeyin genişi lazım!

– Et ile ekmek, eti ete sürtmek, gerisi köpek tüfek!

– Erkeğin kıllısı “Ali”den, kadının kıllısı “ayı”dan!

Kadın bulmuş, kıllısını arıyor!

Siyasetin işine, kadının işvesine güven olmaz!

– Ha “kel Ali”  ha “Ali kel!”

***

– İlişkinin 5 aşaması:

“Göz göze, el ele, et ete, göt göte, git öte!”

***

– Masajın 5 aşaması:

“Ovalama, sıvazlama, itme, çekme, dürtme!”

KARIŞIK

Ağustos 31st, 2014

– Büyük başarı, en iyi intikamdır.

FRANK SİNATRA

Terbiyesizlik sözlerde değil, niyet ve davranışlardadır.

OKAN BAYÜLGEN

– Hiçbirşey zekayı, seyahat etmek kadar geliştiremez.

EMİLE ZOLA

– Çanta çalmak bir suç, servet çalmak bir cüret, taht çalmak yücelik göstergesidir. Suç büyüdükçe, kabahat küçülür.

FRIEDRICH SCHİLLER

– Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasatsa, düzeyinizi bile koruyamazssınız. Hepimiz en çok  zaman geçirdiğimiz beş  kişinin  ortalamasıyız.

JIM ROHN

Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür  olurlar, uçamayanlar ise tavuk olur. Tavuklar, tavuklaşmış toplumlar, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkalarındaki yumurtalarının alındığının bile farkına varmazlar.

C. DARWIN

– Hayatta ilerlemek için konfor alanından çıkmak gerekir.

MARC MARQUEZ

– Bir kere affetmek yeter. Nefret etmek, kin gütmek, her gün tüm kötülükleri yeniden hatırlamayı gerektirir. Bu insanı çok yorar.

“HAYAT IŞIĞIM” adlı filmden

– Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yoktur.

ALİCE HARİKALAR DİYARI

– Bir insana önce dengesini kaybettirip sonra da normal davranmasını bekleyemezsiniz.

JOHN STEINBECK

Bak Mathilda, insanlar için gözlerini feda etsen, zaten kördü derler.

Bak Mathilda, insan umursamadığı herşeyin galibidir.

LEONFilminden

Kendini gerçekleştiremeyen insanlar, her şeyde yanlış arayan eleştirmenlerden olurlar.

“BİRDMAN” Filminden

– Hep denedin hep yenildin, olsun. Gene dene, gene yenil daha iyi yenil.

SAMUEL BECKETT

– Bizler, olduğumuza inandığımız şeyizdir.

KEVIN (Canavar Alt Ego)

– Baktın hayatın tadını çıkaramıyorsun, tadını kaçıranı hayatından çıkar.

İnsanoğlu egoist bir varlıktır. Misal, önemsiyorsun, vazgeçemezsin sanıyorlar.

BOB MARLEY

Nasip, niyete vurgundur.

 E. EMİN NEMUTLU

Şeytanın en büyük kurnazlığı, tüm dünyayı var olmadığına inandırabilmesidir.

Güçlü olmak, diğerlerinin yapamadığını yapma arzusuna sahip olmaktır.

“OLAĞAN ŞÜPHELİLER” Filminden

– Sonunu düşünen, kahraman olamaz.

POLAT ALEMDAR “KURTLAR VADİSİ”

– Hayattaki en zor dört durum; (1) genç yaştaki karamsarlık, (2) ileri yaştaki karamsarlık, (3) ertelenmiş ve anlamsız bir yaşam, (4) kabullenilen çaresizlik.

YUSUF DURDURMUŞ

– Yükselirken kaliten, düşerken karakterin ortaya çıkar.

– Kendinden daha iyi olanı yönetebiliyorsan, lidersin demektir.

– Kazanmak da kaybetmek de alışkanlık haline geldiğinde, yaşam biçimine dönüşür.

 SOMER SİVRİOĞLU

Risk al! Kazanırsan mutlu olursun, kaybedersen büyürsün.

KAHRAMAN TAZEOĞLU

– Başarısızlığa tahammül edebilirim ama denememeye asla.

MİCHAEL JORDAN

– Hayatını başkalarıyla paylaşmayı seçen hiç kimse, yalnız yürümez.

H. SARNOFF SCHİFF

İnançlı bir kişi, kendi çıkarını düşünen yüz kişiden daha etkilidir.

J. STUART MİLL

 – Birlik; akıl, aşk, ilim ve sezgi birliği halinde belirebilir.

SCHİMMEL

– Hayatta sırlar yoktur, yalnızca saklanmış gerçekler vardır.

DEXTER MORGAN 

– Hayat abartıldığı kadar zor, yaşanıldığı kadar basit değildir.

– Çok düşünürsen, çok düşünürsün!

MEHMET EMİN AVANAŞ

 – Bazen yürekli kayıplar, korkak zaferlerden daha önemlidir.

FATİH TERİM

 – Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın zamana çok şey sığdırmaktır.

DENİZ GEZMİŞ

 – Çocuklar hiçbir şeyde her şeyi bulurlar, yetişkinler her şeyde hiçbir şey bulamazlar.

GİOCOMO LEOPARDİ

Ölümden korkmuyorum, sadece o varken ben orada olmak istemiyorum.

WOODY ALLEN

Bilinç, baskıdan doğar.

Her son, başka bir sonla sonsuzluğa açılır.

– Her özgürlüğü belirleyen, bir “kader” vardır.

– Sonuçlarında olanın, nedenlerinde olmaması düşünülemez.

AHMET AĞI

Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz.

UĞUR MUMCU

– Çok merhametli olandan, “lider” olmaz.

ERHAN AFYONCU

– Ele geçen hiçbir şey, hayaldeki kadar güzel kalmaz.

N.R. NASH

– Eğer bütün insanlar doğuştan özgürse, nasıl oluyor da “kadınlar” köle doğuyorlar.

M. ASTELL

İnsan, acı çekerek öğrenir.

AESCHYLUS

– Başkaları hakkında kötü sözler söylemek, kendimizi övmenin onursuz bir yoludur.

WİLL DURANT

– İnsan; tarihin, toplumun ve doğanın zindanından kurtulabilir ama kendi zindanından asla.

ALİ ŞERİATİ

– İbret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi hiç?

– Batı kalbi, Doğu aklı öldürmüştür.

– Bugün İslama yapabileceğimiz en büyük iyilik,  bizim onu temsil etmediğimizi söylemektir.

– Mısır’da onbir yıl kaldım. Fakat onbir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de. Allah benim ömrümden alıp o’na (Mustafa Kemal’e) versin.

M.AKİF ERSOY

– İnsanlar, olumludan çok olumsuz uyaranlara karşı daha duyarlıdır…Bizi mutlu edecek birkaç şey varken, kendimizi kötü hissettirecek sayısız etkenlere yöneliriz.

AMOS TVERSKY

Sadakat, insanı her gün doğru karar vermek zahmetinden kurtarır.

THOMAS WATSON

Disiplin, kişinin kendisini cezalandırmasıdır.

M. FOUCOULT

– Kendimizden bir şey üretememek, ne büyük zavallılıktır.

PİCO DELLA MİRANDOLA

– Kimse kendisine ayırdığı zamandan daha fazlasını, başkasına ayırmaz.

– İnsan, önüne çıkan herkes ve her şeyle iyi geçinmeli.

– Değişik bilinç durumlarını yaşamakta fayda var.

İslâm, insanların tarihinden ibaret değildir.

EBUBEKİR KURBAN

ZİG ZİGLAR:

– Herkes evliliğe gözleri açık girer ancak gözlerini kısarsa devam eder.

– Önce gözünün nuru olur sonra gözüne batan bir nokta.

– Aşkını gösteremeyen, aşık değildir.

– Kimin haklı olduğu değil, neyin doğru olduğudur önemli olan.

– Önemli olan birlikte yaşayabileceğimiz biriyle değil, onsuz yaşayamayacağımız biriyle evlenmektir.

Seks, tanrının fikridir. Yalnız ve mutsuz Adem için, Havva’yı yaratmıştır.

Seksin amacı, yalnızca haz duymak değildir, eşlerin birbirine bağlanıp tek vücut olmalarıdır.

Haz peşinde koşanlar, sonunda mutluluklarını yitirirler.

…/…

– Kaliteli bir yaşam için illa para gerekmiyor, doğa bize her şeyi sunuyor. Kendine, dünya varlıklarına ve doğaya sonsuz bir saygın olması lazım. Sevgi, şefkat, aşk, sevişmek, paylaşmak ve arada kaliteli bir şarap içmek, kısacası hedonistik bir yaşam tarzıdır.

BENNU GEREDE

– Şöhret, para, pul, han, hamam, apartman geçici. Keşke bir adam olsaydı hayatımda da onunla birlikte yaşlanabilseydim.

MÜZEYYEN SENAR

Vasiyetimdir; hayvan mezarlığına gömün beni. Bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum. İyi, güzel ve doğru da olsa benim istediğim birşey size rağmen olacağına bana rağmen olmasın daha iyi.

ZEKİ DEMİRKUBUZ

– Dünyada en kötü hapishane, huzurun olmadığı evdir.

JONNY DEEP

– Evde biftek varken, hamburger yemeye dışarı çıkmam.

PAUL NEWMAN

– Mutlu olmak için değil, birbirimizi mutlu etmek için evleniriz.

ROY SMİTH

Mutluluk koşulların değil, tercihlerimizin bir sonucudur.

– Yarından korkma, dünden utanma.

DORİS SWANN

Farkındalık, önce ayrıcalığa sonra acıya dönüşür.

– Dilinde olanın, yaşamında yoktur.

– Neden ne kadar şikayet ediyorsanız, o kadar önemsiyorsunuz demektir.

– Dünyanın başına ne bela geliyorsa, dünya görüşü olanlardan geliyor!

Asıl trajedi, kimse böyle olsun istemezken, böyle olmasıdır.

Dram, yaşayan hariç herkesi zengin eder.

Alçağın sesi, yüksek çıkar.

Ruhun tembelliği, dili çalıştırır.

Alçakgönüllü olacağız diye, alçakların içinde kaldık.

MEHTAP TERZİOĞLU

Manzaranın güzelliği, onun hüznünde saklıdır.

AHMET RASİM

İnsanın hayatta yaptığı üç önemli şey vardır; doğmak, yaşamak ve ölmek. Doğumundan habersizdir, ölmeyi ızdırap haline getirir, yaşamayı ise unutur.

JEAN DE LA BRUYERE

– Ben futbolu, sadece spor olsun diye yapmıyorum.

EMRE BELEZOĞLU

Futbol, basit bir oyundur. Zor olan, basit oynamaktır.

JOHAN CRUYFF

Çanların, kimin için çalıyor olduğunu öğrenmeye çalışma hiç. Onlar senin için çalıyor!

JOHN DONNE

– Yolda kal, yoldaşsız kalma.

– Arayanlar bulamaz, bulanlar da aramaya devam eder.

Her iş, öncesinde düştür.

CUMA GÜMRÜK

– Verileri yorumlamak; bilgi. Bilginin; moral, ahlak, vicdan gibi sunulması ise bilgeliktir.

– Çocuk yapmak kolay, baba olmak zordur.

ALİ SAYDAM

– Sen birini kandırdığında, o aptal biri olmuyor  ama sen, karaktersizin teki oluyorsun.

MURAT PALA

– Paranı yediriyorsan enayisin, yedirmiyorsan şerefsizsin, paran yok adam değilsin.

MEHMET İŞCEN

– Bazı insanlar tanıdıkça büyür, bazıları da tanıdıkça küçülür.

– Yalnız iyilik yapmak yetmez, iyiliği zerafetle yapmak da önemlidir.

DİDEROT

– Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir.

ALDOUS HUXLEY

– Ya intihar” etmekten vazgeçmeli ya da yaşamaktan.

– Yapacak hiçbir şeyin kalmamışsa, ne yaparsan yap.

KING PURPLE

Kalmak katlanmaktır, kabuslar ortasında gülümsemek ve iyiyim demek.

– Önemli olan hayatı uzatmak değil, derinleştirmektir.

HAKAN ALBAYRAK

– Suçluyu affeden hakim, kendini mahkum etmiş olur.

PUBLİUS SYRUS

– Tatmin edilemeyen tek şehvet, “bilgi şehveti”dir.

FATİH ALTAYLI

İnsanlar, sınırlardan önemlidir.

V. HAVEL

Varlıklı olmak, varolmak değildir.

ÇETİN ALTAN

– Her hatıra, aynı zamanda şiir ve hakikattir.

ERNST MACH

– Hiçbir şey, gerçeğin kendisinden daha şaşırtıcı değildir.

ERWİN KİRC

Aşk, imkansızın zaferi olduğunda doruğa ulaşır.

Aşk, insanı teyakkuzda tutmadığı vakit tavsamaya başlamıştır.

Aşk, sevgiliyi her gördüğünde yeniden doğmak sevincidir.

Aşk anarşisttir, özgürlük ister.

BUKET UZUNER

– Kendine bir hoşça bak. Alemin özü, varlıkların gözbebeği olan insansın!

ŞEYH GALİP

– Yaşlanmaktan değil, yavaşlamaktan korkmalı.

NİLÜFER GÖLE

– Durmadan gideceksin, ne varsa bundandır. Bir yerde uzun süre kalma. Gece ile gündüz birbirini nasıl kovalıyorsa, sen de hayattan soğumamak için düşüncelerini onun üzerinde toplamaktan kaçın. Hayat üzerinde düşünmeye başladın mı bil ki, soğursun ondan.

MAKSİM GORKİ

– Hayat, küçük ölçeklerde de mükemmel olabilir.

L. JOHNSON

– Seni sürekli diğerlerinden farksız kılmaya çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermektir. Bu savaş bir kez başladı mı hiç bitmez.

E.H.CUMMING

“Seni seviyorum” demek, bazen bir vaat bazen de bir vedadır.

İtiraf; daha suçlu olunan bir şeyi itiraf etmemek, gözden kaçırmak için yapılır.

DORİAN LEADER

Dualite; ontolojik değil, epistemolojiktir.

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

– Hep aç kalacağımızdan korktuğumuz için, aç kaldık.

Bir İran Filminden

Kimse, hayat kadar sert vuramaz.

ROCKY BALBAO “Rocky” filminden

– İstesem de dört öğün yiyemem.

“BABA” Filminden

-İnsanı yaşlandıran geçip giden zamanın çokluğu değil, ideal yokluğudur. Yıllar cildi buruşturur fakat idealsizlik ruhu öldürür.

General MC ARTHUR

– Sahip olamayacakları şeyleri, yalnızca aptallar hayal eder.

KRAL ARTHUR 

– Bir konuda her şeyi, her konu da ise bir şeyler öğrenin.

Prof. Van DYKE

Cahillik üç türlüdür; hiçbir şey bilmeyenler, gerekeni bilmeyenler ve bir sürü gereksiz şey bilenler.

THOMAS FULLER

– İnsanlar ne kadar zeki olurlarsa olsun, sevdiği birinin sözüne aldanacak kadar, aptaldır aslında.

J. CHRİSTOPHE

İnsanın öğretmeninin doğa, kitabının insanlık, okulunun yaşam olduğu birgün gelecek mi?

HALİL CİBRAN

Savaş, büyük bir rant oluşturduğundan, barışı korumak da o denli zor olmaktadır.

TAYFUN TALİPOĞLU

– Sevgi ve bilgi, paylaşılarak büyür.

EMİNE ŞEN

Huzur, vahdet sırrına erenindir.

UPANİŞADLAR

-Aydın ile sokak adamının inançları bir olabilir mi? Vedaların dışında, öteki dinlerin büyük hatası, bu gerçeği anlamamış olmalarıdır.

MAX MÜLLER

Düşünmeden okumak körletir, okumadan düşünmek yanıltır.

CLAİRVANY

– İstanbul’dan kaçtım. Çünkü, çok hassas bir ruh halim var. Olumsuzluklardan aşırı etkileniyorum. Üzgün ve naif insanları sömüren, hırslı ve saldırgan insanların bir arada yaşadığı bir şehir  İstanbul.

BAHADIR TATLIÖZ

Yaşamak, gecenin tüm karanlığına rağmen buğulu bir cama güneşi çizebilmektir.

ÜLKÜ AKVARUP

– Avrupa’da insanlar tesadüfen ölür, biz de ise tesadüfen yaşarlar.

HASAN PULUR

– Hayal gücü olmayan insanın, kanatları yoktur.

– Siyah tenli olduğum için kendi ülkemde bu kadar aşağılanırken, bana hiçbir kötülüğü dokunmamış insanları (Wietnamlıları) neden öldüreyim ki!

MUHAMMED ALİ

– Ömür dediğin şey, yaştan ibaret değil, yaşadıklarından ibarettir.

İSHAK ALATON

– En büyük banka hesabın, yaptığın iyiliklerdir.

-İyilik bankası, insanın okyanusa attığı iyilikler toplamıdır.

– Oğlum sana bırakacağım en büyük miras, tavsiyelerimdir.

– Para, alkol gibidir, kazandıkça insanı şımartabilir, sarhoş edebilir. Aynı zamanda büyük para kaybı, insanı depresyona sokabilir. Bir işten para kazanınca hemen başka bir işe yatırma, parayı dinlendirmek gerekir.

– Kazandığın paranın gereken miktarını, yoksullara ver, yoksa sistem seni beslemez.

– Dürüstsen, projen doğruysa para gelir seni bulur. Çünkü, para da park edecek, güvenli bir yer arar.

– En büyük güç, para değildir. En güçlü olan, en çok dostu olandır.

Senin gücün, seni seven dostlarının, enerjisinin toplamı kadardır.

UZEYİR GARİH

– Gerçek aptal kim? Aptalın kendisi mi yoksa onu takip eden mi?

YODA

– Dünya, geri zekalıları savunan geri zekalılarla dolu. Dünya, geri zekalılar cenneti.

– Kuşkusuz en büyük önyargı, etrafımızdaki herkesi insan sanmamızdır.

– Önemli olan “iç güzelliği” deriz ama dışı lekeli karpuzu bile almayız.

CHARLES BUKOWSKİ

İLMİ

Ağustos 31st, 2014

-“Yapay zeka, insan beynini  hackleyebilir, biometrik verilerimiz birileri tarafından ele geçirilebilir…İnsanın yüz, parmak izi ve DNA gibi verilerinin bir kaç gücün eline geçebileceği riskine karşı, yapay zeka konusunda küresel işbirliği ve düzenleme yapılması zorunludur…Yapay zeka üzerinde denetim olmaması nedeniyle, insana ait verilerin güçlü hükümetler ve şirketlerin eline geçebileceği, bunun da yapay zeka tarafından, insanların hacklenme gibi korkunç sonuçları olabilir. bu durum ABD ve Çin gibi ileri teknolojilerde yarış halinde olan ülkeler tarafından yakın zamanda da olabilir.”

YUVAL HARARİ

“Galaksilerle, sinir hücrelerini düzenleyen fiziksel güçler arasındaki gözle görülür farka rağmen iki ağ arasındaki bağlantısallık aynı fiziksel ilkeleri izleyerek evriliyor.”

“Bu iki karmaşık ağ, evrendeki ağ ve bir galaksi veya bir sinir ağıyla sinir hücresi arasındakinden daha fazla benzerlik gösteriyor…Kısaca evren, dev bir insan beyni gibi.”

ALBERTO FELETTİ

***

 Evren, “üst sınıf varlıklar” tarafından bir laboratuvarda oluşturulmuş olabilir.

 Bu durum doğru olursa, dinlerin “yaratıcı” kavramı ile seküler bir kavram olan “kuantum yerçekimi” birlikte kullanılmaya başlanabilir.

  Evrenimiz, sıfır net enerji ve düz bir geometriye sahip olduğu için, gelişmiş A sınıfı bir uygarlık tarafından, “kuantum tünelleme” yoluyla yoktan bir evren olarak labaratuarda geliştirilmiş olabilir.

 Düşük seviyede bir teknolojiye sahip olan insanların uygarlığı, yıldızına bağımlı C sınıfı bir uygarlıktır. Teknolojimiz, güneş’ten bağımsız hâle gelebilmemizi sağlarsa, B sınıfı bir uygarlık olabilir. Bunun sonrasında da laboratuvarda, kendi “bebek” evrenlerimizi yaratabilirsek, A sınıf bir uygarlığa dönüşebiliriz.

 Ancak birçok şey teknolojimizin bu kadar gelişmesini engelliyor. Bunlardan en büyüğü, küçük bir bölgede yeterince büyük bir karanlık enerji yoğunluğu oluşturamamamız. Bunu oluşturmayı başarabilirsek A sınıf bir uygarlığa dönüşebiliriz.

 Yalnızca insanlar, A sınıf uygarlık olmaya çalışan canlılar değiller.

 (Loeb’a göre teknolojik olarak gelişmiş bir uzaylı topluluğunun gönderdiği bir araç, 2017 yılında güneş sistemimizi ziyaret etti.)

Harvard Üniversitesi’nin eski astronomi bölümü başkanı ve fizik profesörü:

 AVİ LOEB

– 1-“İnsanlık, çok üstün bir teknolojik çağa ulaşmadan yok olacaktır.”

2.”Teknolojik olarak, üst düzeylere ulaşan medeniyetlerin hiçbiri, bizim evrimsel tarihimizi simüle etmekle ilgilenmeyecektir.”

3.”Neredeyse kesinlikle, bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz.”

NİCK BOSTROM

-“Hepimiz neredeyse tamamen, Matrix filmindeki gibi başkaları tarafından kontrol edilen, bir oyunda yaşıyoruz”

ELON MUSK

– Bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden kaldırayım.

ARŞİMET

– Benim için küçük, insanlık için dev bir adım. (Aydaki ilk adımı için söylemiştir.)

NEİL ARMSTRONG

– Algılayan insana karşı, bağımsız bir dış dünyanın varlığı, bütün bilimlerin temelidir.

Kütle, yoğunlaşmış enerjiden başka birşey değildir.

– Hareketli bir cismin kütlesi, hareketiyle birlikte arttığına ve hareket bir enerji biçimi olduğuna göre, hareketli bir cismin kütle artışı, o cismin artan enerjisinden gelir. Açıkçası enerjinin kütlesi vardır:  “E = mc²”

Özdek; hareket, zaman ve mekandan ayrılamaz, o kendiliğinden devingen ve gelişkendir.

– Dünya ona zarar verenler yüzünden değil, buna hiçbir şey yapmadan bakanlar yüzünden, tehlikeli bir yerdir.

 ALBERT EINSTEIN

– İnsan yok olurmuş, olabilir ama dayanarak yok olalım. Yazgımız hiçlikse bile, bunu kendimiz haketmiş olmayalım.

OBERMAN

– Bütün savaşların sonunu getirecek silah bulundu (atom bombası).Bundan sonra kimse savaş açmaya cesaret edemez.

– Atom bombasını imal etmekle, bilim adamları günahkarlığı öğrendiler.

 OPPENHEİMER

– Her sorunun basit bir çözümü vardır, o da “yanlış”tır.

KARL POPER

 G.V.PLEKHANOV:

Formel mantık, realitede geçer değildir. Hareket, ayniyet ve çelişmezlik prensibine tabi değildir.Çünkü; madde hareketsiz, hareketsiz de madde olmaz. Bütün alemin esası bu hareketli maddedir. Hareket halindeki bir cisim, aynı zamanda hem burada hem de başka yerdedir..Hem vardır hem de yoktur. Bizzat bu değişmenin varlığı, gerçekte “çelişmezlik mantığı yerine”, “çelişme mantığı” veya diyalektiğin cari olduğunu gösterir.

Ya formel mantık doğrudur, o zaman realiteyi inkar etmeli ya da realite doğrudur, o zaman da formel mantık ilkelerinin geçerliliği yoktur.

Eğer mantığımız doğruysa, Zenon gibi hareketi inkar etmemiz gerekir.

———–***——–

***

– Felsefe olmazsa, bilim ilerleyemez.

– Bilgi işleyen herşey, bilgi üretmeye başlar. 

– En büyük sorun, düşünmeyi düşünmemek.

– Ahlakın olmadığı yerde din, dinin olmadığı yerde hukuk, hukukun olmadığı yerde kanun, kanunun olmadığı yerde ceza vardır.

– Mecburiyette mesuliyet yoktur.

– Doktor hastaya, hasta tıbba, tıp endüstriye, endüstri kapitalizme, kapitalizm ölüme mahkumdur.

– Bugünün tıbbına göre, tedavi edilmiş her bir hasta, kaybedilmiş bir müşteridir. Hastayı öldürmeyin ama tedavi de etmeyin, ömürboyu ilaç kullansın.

– Nice zeki insanlarımız var, kürekle ahırla ve gübre küremekle meşgul, nice aptallar da var, çok önemli makamlar işgal eder.

– Bilimde kesinlik yoktur. Bir insan ‘kesin olmaz’ diyorsa, bilimadamı olamaz.

– Bilim kendisini kötüye kullananlardan intikam alır. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

-Bilimin, tasavvuf ve islama ihtiyacı var. 22. asır, tasavvuf asrı olacaktır. Bütün bilimlerin bir sonraki aşaması, ötesi ‘meta’dır.

– Atomun yüzde doksan dokuzu boşluktur. Bir parçacığın yerini ölçmeye çalışırken frekansıyla, frekansını ölçerken de parçacıkla karşılaşıyorsun. Varlık yerine hiçlik, yokluk karşına çıkıyor.

– Yaşam bir titreşimdir yani frekanstır. Titremiyorsan ölmüşsün demektir. Yaşam, vehbiyetten kesbiyete geçiştir yani Allahtan gelenin ortaya çıkmasıdır.

– Gönül, iman kalpte değil beyindedir. Herşeyin canı vardır. Can, işletim sistemidir. Can çıkınca, beden ölür ama ruh ölümsüzdür. Ruh, beynin ötesinde ama dışında değil, hakkında çok şey de bilmiyoruz. Allah ‘ruhu bilemezsiniz’ diyor.

– Müslüman olmak sadece domuz eti yememek değil, domuz gibi başkasının hakkını yememektir.

– Allah’ın rızası tespih tanelerinde değil, laboratuarlarda gizlidir. At sırtında kılıç sallamakta değil, kütüphanelerde, laboratuvarlarda, bilimde, felsefede gizlidir. 

– İnanırsan kerameti çözersin.

– İnandıkca okuyorum, okudukça anlıyorum, anladıkça inanıyorum. 

– Düşünmeyen ve üretmeyen, insanlıktan nasiplenmemiştir.

– İnsan düşüne düşüne kanser de olur, kanserden kurtulabilir de.

– Düşüncelerimiz kelimelerimizi, kelimelerimiz karakterimizi, karakterimiz akıbetimizi, akıbetimiz kaderimizi oluşturur. 

– Beyin, evdeki genç kız gibidir, boş bırakmaya gelmez, kendi kendini yer…Beyin, dinlendikçe yorulur, yoruldukça dinlenir. Ben günde 36 saat çalışıyorum, bu süreyi de 48 saate çıkarmaya çalışıyorum.

– Binlerce öğrenci yetiştirdim, onbinlerce beyin ameliyatı yaptım  konferanslar verdim ama bir molekül, bir element keşfetmedim. Böyle bir keşifte bulunsaydım, tüm insanlığa hizmet etmiş olurdum.

– Evrende yıldızlara, gezegenlere dokunamazsınız ama insan beyninde nörona dokununca kendinizi tanrı  gibi hissedersiniz…Her bir nöron diğerinden farklı ve her biri beyin gibi davranıyor. Hepsi de birbiriyle iletişim halindedir.

– Kuantum üzerine kitaplar yazdım ama tam olarak ne olduğunu anlamış değilim. Tamamen  anladığında, anlamadığını anlamış oluyorsun.

– Max Planc müthiş bir bilimadamı. Biz bunların yanında bilimadamı mıyız ya…

– Ne bulursan oku, ne biliyorsan yaz..Ya okunabilecek bir şeyler yaz ya da yazılabilecek bir şeyler yap ki, kendini sever ölümsüz olursun. 

(“Önce bil sonra inan” ‘Muhammed /19)

– Oku, öğren, anlat, yap, yaz. Kisaca oku ve yaz.

– Bir insanın tefekkürü mesleğidir, işini iyi yapmasıdır. 

– Siyasi görüşüm bilim, tarikatım beyin cerrahisidir.

– İnziva, savaştan kaçmaktır. 

– Bilim ve felsefenin en derin hakikati, “temelde birlik” kaidesidir.

– Bilim insanın ortak mirası, sanat ise lisanıdır. 

– Matematik bilim değildir, tanrisal bir lisandır. 

– İslam aleminde problem, gelenekler din olmuş, dinleri de adet. İslam alemi denilen, 1.8 milyon güruhun inandıklarına ben inanmıyorum. Ne kadar müslüman varsa o kadar da din ve mezhep var.

– İslam aleminde bin yıldan beri bilim ve teknolojide ‘devrim’ niteliğinde bir buluş yapan kaç bilim insanı çıkmış! Ya ‘gavur’ dediklerimizden?

Gazali, eleştirel akla karşı çıkan  ‘tehafut-el felasife’yi (felsefenin tutarsızlığı) yazmış. Korkularından bir tane adam çıkıp, bir şey söyleyememiş, yazamamış. Ta ki 80 yıl sonra İbn-i Rüşd, ‘tehafut-et tehafüt-el felasife’yi (tutarsızlığın tutarsızlığı) yazarak karşı çıkmıştır.

– Allah,  evreni aşk ile yaratmıştır. Hayatın temeli aşktır…Aşkın olmadığı yerde üreme, çoğalma olmaz. Aşk insana, dünyaya ödül olarak sunulmuştur. 

– Benim tarihte aşık olduğum dört sevgilim var; Aglaonike, Hypatia, Marie Curie, Rosalind Franklin.

PROF. İSMAİL HAKKI AYDIN

Evrenin yapı taşı, atom değil bilgidir.

– Fazla olan farklıdır. Hepsi birden bir organizma gibi hareket eder.

Beyin, dille düşünmez, nöranal sistemle düşünür. 

– Konuşma merkezi, beynin yaptığına en gerçekçi yalanı bulmaya çalışır. 

Dil iletişim aracı, düşünme aracı değil. 

Ögrenme, nöronlar arası bağlantısallığın çeşitlemesi demektir. 

Yaşamın tamamı, bir varoluş kodlamasıdır.

Her bilgi işleyen sistem, er ya da geç bir zeka üretir ve canlıdır

– Herşey içinde bulunduğu  ileanlam kazanıyor. 

– Önemli olan,  bütünü oluşturan  parçaların birbiriyle etkileşimidir. Yeni bilim anlayışı bu metodoloji üzerine kurulmaktadır. 

Prof. Dr. TÜRKER KILIÇ 

***

– Teknoloji, sosyolojiyi değiştirir.

ABDULLAH ÇİFTÇİ

———-***————

-Eğer tüm evrende yaşam sadece dünyada varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu.

– Yaşamın başlangıcını bir milyon yıl kabul edersek, insanlık tarihi sadece son bir kaç saniyeden ibaret olurdu.

– DNA’mızdaki nitrojen, dişlerimizdeki kalsiyum, kanımızdaki demir, elmalı turtamızdaki karbon çöken yıldızların içlerinde yapıldı. Bizler  yıldızların malzemesinden yapıldık.

– Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz zerresinin bir anlık efendileri oldular.

– Herşey, bir gün ışığı huzmesinin üzerinde asılı duran  o toz zerresinde (dünya) duruyor.

– Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.

Bizler evrenin kendisini düşünmesiyiz.

– İnanmak değil bilmek istiyorum.

CARL SAGAN

Evren, bir düşüncedir. 

– Gördüğümüz herşey, kristalleşmiş ışıktır. Madde, ışıktan doğar.

Gerçeklik, atomlardan değil, fikirlerden oluşur.

– Tüm enerji, ritmiktir. Hiçbirşey durağan değildir.

Dualite, bir yanılsamadır.

Evren, çatışma değil, denge arıyor.

Ölüm, hapsolmuş ışığın serbest kalmasıdır.

Uzay, boş değildir, potansiyel enerjinin canlı denizidir.

Sağlık, ritimdir. Hastalık, vücudun doğal ritminin bozulmasıdır.

Zihin, gerçekliği yaratır. Zihnini değiştiren, hayatını değiştirir.

– Enerji ritimdir. Dualite illüzyon, madde ışıktan doğar.

İnsan kozmiktir ve evrenden ayrı değil, evrenin ta kendisidir. Sadece insan formundayız.

WALTER RUSSELL 

– Fizik tek başına “neden hiçbirşey değil de birşeyler var?” sorusuna yanıt bulamaz.

ROWAN WİLLİAMS

Ben, bilimi giderek daha iyi anladıkça, tanrıya daha fazla inanıyorum.

Prof. JOHN LENNOX

HEISENBERG İLKESİ (Belirsizlik İlkesi):

Kuantum fiziğinde, bir parçacığın yerini tespit ettiğimizde hızını, hızını tespit ettiğimiz de ise yerini tespit edemiyoruz.

*

***

*

Bütün tanrıları reddederek, Allah’a inanmak aslında bayağı bir anarşizmdir… Otoriteyi, malı mülkü, gelecek korkusunu, seni köle edecek herşeyi,  bütün otoriteleri reddederek  Allah’a inanmak, anarşizmdir. Bütün zannettiğin tanrılar, senin yaratımındır. Bunları reddet ki, rahatlayasın. İnsan zihni, sebep arıyor; “ben bütün bunların ana sebebini öğrenmek istiyorum” diyor….

Özgür olmak için, tapınma ihtiyacını anlama ihtiyacı ile değiştirmek lazım

Tanrıların tamamını reddetmeden; gerçek bir inanan olamayız

C.G.Jung’un da dediği gibi “herkesin tanrısı, kendisinin abartılmış bir versiyonudur“. Bu tanrı anlayışını reddederek, Allah’ı bulan kişi gerçek bir inanandır.

*

Kaderimizi, tekrar ettiğimiz davranışlar oluşturur. Tekrarlarını farkeden onu değiştirebilir. Tekrarlarını değiştiren, kaderini değiştirir. Tek yapması gereken (davranışlarına) dikkatini vermektir. Bugün ne yapıyorsanız, yarın öbür gün aynısını yaşayacaksınız ve daha da önemlisi bunu çocuklarınıza da aktaracaksınız.

Evrim, tanrının yaratma biçimidir.

Tabiat, çeşitlilik üretir.

Kadınların trafikte iyi olmamalarıtrafiğin sadece erkek aklı ve davranışına göre yanlış dizayn edilmesindendir.

Beynimizin tamamı çalışıyor ama potansiyelinin çok azını kullanıyoruz.

Herşeyin nasıl olduğunu anlamak için, tanrının zihnini okumamız gerekir.

SİNAN CANAN

Zeka arttı ama vicdan azaldı, 

uzak yakın oldu ama komşu uzak oldu,

iletişim araçları arttı ama muhabbet azaldı, 

ilaçlar kolay bulunur oldu ama hastaliklar arttı,

bilgi arttı, güven azaldı, 

benler büyüdü ama bizler azaldı. 

HAKAN MENGÜÇ 

 

– Sizi mutsuz eden olayın kendisi değil, ona verdiğimiz tepkidir.

– Sizi uçuran rüzgar değil, ona karşı aldığınız pozisyondur.

– Kişi kendisi yapamadığında, başkasını eleştirerek kendisini iyi hisseder. Ebevenyler, çocuk başını masaya vurduğunda “tu kaka, pis masa” diye masayı suçlar. Bu aslında eğitim hatasıdır, bunun düzeltilmesi lazım.

NEVZAT TARHAN

—*—

 – Coğrafya kaderdir.

İBN-İ HALDUN

Herkesin tanrısı, kendisinin abartılmış bir versiyonudur. 

C.GJUNG

– Cinsel yaşamını baskı altında tutan kişi, binbir türlü ahlaki ve kültürel savunma biçimi geliştirir. 

WILHELM REICH

– İyiyi ve doğruyu düşünmek; insanlığın mutluluğu, barışı, özgürlüğü, mutlak ve değişmez gerçeklik değilse, kurtuluşa götüren yol değilse düşünceleriyle başka bir sonuca varmış olanlarla savaşmanın hiçbir anlamı yoktur.

– İtaatsizlik için bir insanın yalnızlığa, yanılgıya ve suça yönelik cesaretinin olması gerekir.

“Çocuksu aşk” sevildiğim için seviyorum, “olgun aşk” ise sevdiğim için seviliyorum.

-Kendilerine güvenmeyen insanlar, başkalarına güvenirler.

E. FROMM

– Yetişkinlik, ergenliğin bir fantezisidir.

– İnsan, doğuştan antisosyaldir. Toplum, fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı oranda sosyalleşir.

– Para mutluluk getirmez. Çünkü mutluluk, çocukluk arzularının tatmin edilmesidir, para da bu arzuların nesnesi değildir.

– İnsan, haz arayışı içindedir. 

FREUD

-İnsan, “üstünlük” arayışı içindedir.

ALFRED ADLER

-İnsan, “anlam” arayışı içindedir.

VİCTOR FRANKL

– İnsan, yediği şeydir.

L.FEURBACH

İnsan, insanın kurdudur

T. HOBBES

– İnsan, simgeleştiren bir varlıktır. 

E. CASSİRER

-Yediklerin ilacın, ilacın yediklerin olsun.

– Birini iyileştirmeden önce sor: “Seni hasta eden şeylerden vazgeçmeye hazır mısın?”

HİPPOCRATES

 – Yeterince ileri olan herhangi bir teknoloji, sihirden ayırdedilemez.

C. CLARKE

 – Sonsuzlukta her şey, başlangıçtır.

– Tanrıya inanmayan, dünyanın tüm suçunu üstlenmiş olur.

   ELİAS CANETTİ

 – Büyük patlamadan sonraki yarım saniye kimin umurunda!..Asıl çıldırtıcı olan, patlamadan yarım saniye öncesi…

FAY WELDON

– Robotlar o kadar akıllı olacak ki, doğaya hükmetmeye başlayacak. Sonunda insanlar, robotların bakıma muhtaç evcil hayvanları haline gelecek.

STEVE WOZNİAK (Apple ceosu)

 – Uzayda duran bir cisim, harekete geçirilmediği sürece, devinimsiz  olarak durur. Hareket halindeki bir cisim de, durdurulmadığı sürece devinime devam eder (atalet / eylemsizlik yasası).

 – Kütleler merkezkaç kuvveti nedeniyle birbirlerini hem çekerler hem de iterler.

 – İnsanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.

– Gerçek, basitlikte saklıdır. Kolay bir olaydan gerçek çıkar. 

NEWTON

– Annen yok, kimsen yok. 

– Hayallerini kendi gücüyle gerçekleştireceğine inanan insan; şevklidir, inançlıdır ve yaşama sevinci vardır.

– Fazla samimiyet, saygıyı azaltır. Çok sevgi, nankörlük getirir. Çok iyilik, suistimal edilir…İnsan ilişkilerinde  çok’lar sıkıntılı.. Denge esastır…

Kişinin gelecekteki umudu, onun şimdiki gücünün kaynağıdır.

– İnsan, her zaman kendisinden daha güçlü bir bütünün parçası olmak ister.

– Canda özür yoktur, canın küçüğü büyüğü de olmaz.

– İnsanın eşi, hayatının en mahrem tanığıdır.

Dünyanın en mutlu insanı kimdir diye sorsalar, seçimini doğru yapanlar derdim. Çünkü kaderimizin en can alıcı noktası, eş seçimidir. Yaşayacağımız tüm olaylar, bu seçimle şekillenir. Eğer hakkını yanlış kişiden yana kullanmışsan, bedeli çok ağır olur. Çevrende kim varsa bu bedelden nasibine düşeni alır. 

– İnsanların çoğu hayatı, “elalem ne der?” diye sürdüren, yaşamını sürekli başkası için tekrar eden, “kültür robotudur”.

– Sonsuz bir geçmişle, sonsuz bir geleceğin kesiştiği, tekrarı olmayacak olan “şu an”da bir arada bulunuyoruz. Öncelikle bu kıymetli anın kavranması, hayatı değerli kılar.

– Bir insanın gelebileceği son mertebe, güvenilir insan olmaktır. 

– Güçlü değilsen, güvensiz biri olarak görülüyorsun. Toplumda “güçlü olmak” daha önemli algılanıyor.

– Kim daha asık suratlı, gülmüyor, sert görünüyor, o, en yukarıda bulunuyor. Mevki sahibi olunca, böyle olmak gerekiyormuş gibi.

“Komşular ne der?” aşaması; ben düşünmem, sen ne karar verirsen ben onu yaparım. Birey aşaması; hiç tartışmam, ben karar veririm ve sen uygularsın. Biz aşaması; birlikte karar verir, birlikte yaşama geçirir ve uygularız.

DOĞAN CÜCELOĞLU

-Birçok şeyi düşünüp de bir hedefe yönelmemek, enerjisini boşa harcamaktır.

“Başkası ne der?” aşamasından, “ben” aşamasına doğru bir geçiş olmakta ancak birlikte bir şeyler başarabilmek için, “biz” olmamız gerekir.

– “Ben” aşamasında artan boşanmaların, azalması için de “biz” aşamasına geçmek gerekir.

Büyük liderler, başkalarının göremediğini gören ve diğerlerine de gösterebilen kişilerdir.

İnavasyon demek; zaman, bilgi ve enerjiyi yönetebilmek demektir. Özellikle enerji yönetimi, zamana yön vermektir.

“Kendine güvenen insan” değil, “özgüvenli olmak” önemlidir. Özgüvenli insan, içsel yolculuk yapan, kendinin farkında olan insandır.

Başarı, birlikte başarmayı başarmaktır. Özgüvenli insanlar, birlikte başarmayı, başaran insanlardır. İnsanlar; güvensiz olanlar, birey olanlar ve birlikte iş yapanlar olarak üçe ayrılırlar.

SİNAN YAMAN (YGA KURUCUSU)

– İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.

ROBERT BOSCH

– Anlam, anlamlı etkinlikler sonucu oluşur.

– Hayatta 4 şey kaçınılmazdır:

– Her birimiz ve sevdiklerimiz adına ölümün kaçınılmazlığı,

– Yaşamımızı kendi irademizle biçimlendirme özgürlüğümüz,

– Nihai yalnızlığımız,

– Yaşamın belirgin bir anlamdan yoksun oluşu.

       IRVIN YALOM

– Her şey değişebilir, her şey tartışmaya açıktır. Ancak dinler, Marksistler, Stalin, Hitler bunu kabul etmiyor. Bir tek bilim her şeyi tartışmaya açar. Üstelik onda da amaç, tartışmanın sonucunda doğruyu bulmak değil, ona yaklaşmaktır. Bunu da yanlışları eleyerek yapar.

Porno sitelerinin ve filmlerinin ilk ve en önemli faydası, cinsellik konusunda bu eğitimi bireye görsel olarak vermesidir. Bu eğitimi almayanların, ne haltlar ettiklerini her gün gazetelerde okuyoruz; ırza geçme, namus cinayetleri, çocuklarla cinsel ilişkiye girme gibi sapıklıklar, adam gibi cinsel eğitim almamış ve bu nedenle tabiatın kendisine verdiği çiftleşme dürtüsünü kontrolden aciz erkeklerin yarattığı vahşet örnekleridir.

CELAL ŞENGÖR

– Çağdaş toplum, tek erkek ve tek kadın diye bir düzen icat etmiş. Monogami de insan icadıdır. Günlük yaşamda, tarih boyunca monogami olmamıştır. Monogaminin Grekçe kökeni, yaşam boyunca bir kez evlenmek anlamına geliyor. Kadın ve erkeğin evlilik dışında seksüel davranışlarına ilişkin bir şey içermiyor…

Ne tarihte ne doğada, ne erkek ne de kadın için tekeşlilik yok…Aslında gerçek tek eşliliğin aşkla, sevgiyle, toplumsal ahlak kurallarıyla ilgisi olabilececeğini fakat doğada olmadığını gösteriyor, gerisi söz.

DOĞAN KUBAN

– Usül bilmeden, vüsule erilmez (bir yere varılmaz).

ANONİM

– Cehalet her zaman köleliği getirir. 

KRISTOF KOLOMB

– Cahil insana  öğretirsin ama yarı cahil birine hiç bir şey öğretemezsin, herşeyi bildiğini sanır. 

“Kasabalılık” en berbat şeydir. Ne tam köylü ne de şehirli, ne olduğu belli değil. İstanbul da giderek “kasabalılaşıyor”.

İLBER ORTAYLI

***

 

SİYASİ

Ağustos 31st, 2014

LENİN VE İSLAM:

Rusya’da komünist ihtilâli yapıldıktan bir süre sonra Lenin, devlete yön verecek kişilerle özel bir toplantı düzenler. Onlara şu meâlde bir konuşma yapar ve son derece önemli bir teklifte bulunur:

“Yoldaşlar, komünizmin kökleşmesi ve yaşaması için ne yapmak gerektiğini uzun zamandan beri hep düşünegelmişimdir. Benim şimdi size söyleyeceğim şu sözleri sizlere bugün, bu saatte aktarmadan önce defalarca düşündüm, hayli zaman kafa yordum. Sonunda şu kanaate vardım: Bizim komünizm rejmimiz ancak halka iyi bir dini kabul ettirmekle varlığını devam ettirebilir. Din olmazsa, çok geçmeden bu rejim çöker. Marks ‘Din afyondur!’ derken dinin kötü niyetle kullanılmasını kasteder. İyi niyetle kullanılan din, afyonluktan çıkıp eylemciliğe dönüşür, halka beklenmedik bir dinamizm kazandırır. Öte yandan, halk için öbür dünya inancı son derece önemlidir. Bu inanç, insanların daha dürüst ve gayretli olmasına katkıda bulunur.

Yoldaşlar, bizim rejimimiz için en uygun dinin hangisi olabileceği konusunda çok uzun araştırmalar yaptım. Yaptığım inceleme ve araştırmam sonunda İslâm dininin, komünizmle bağdaşabilecek tek din olduğunu gördüm.

 Çünkü bu dinde insanın kardeşine yardım ve paylaşma konusunda başka hiçbir dinde olmayan çok önemli ve son derece dikkat çekici buyruklar var. Meselâ her sene servetten mutlaka ödenmesi gereken ve zorunlu olan bir zekât var. Ayrıca sadaka adı altında zenginlerin yoksullara yardımını ön gören ısrarlı öğütler ve teşvikler var. Yoldaşlar, ben İslâm dininin devletimizin resmî dini olarak kabul edilmesinin bu rejimin devamı ve toplum açısından çok faydalı ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Fakat size bunu hemen kabul edelim demiyorum. Teklifim şu: Sizler altı ay süreyle dünya dinlerini ve özellikle de İslâm’ı iyice araştırın! Altı ay sonra tekrar toplanalım, siz de benim vardığım kanaati edinirseniz, İslâm’ı devletimizin resmi dini olarak ilân edelim ve halkın da bu dine yönelmesini sağlayalım.”

Lenin’in bu hamlesi karşısında batılı devletler ve oryantalistler harekete geçer. Önerileri, konuyla ilgili bir soru metni hazırlanacak ve İslâm makamlarından fetva istenecektir. Ancak bu fetva İstanbul’daki hilâfet makamından değil de, Mısır’daki Ezher Ulemasından alınacaktır. Soru şöyledir: “Yöneticileri Allah’a inanmayan bir devletin, sırf kendi yönetim şeklini sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek ve halkın ekonomiye katkısını artırabilmek için İslâm’ı devletin resmî dini olarak kabul etmesi caiz midir?” İngiliz devlet adamlarının da heyecanla ve ellerini oğuşturarak beklediği fetva çok gecikmeden verilir: “Elcevab: Hak din olduğu için değil de, sırf maddî menfaat için halka kabul ettirilecek böyle bir uygulama şer’an asla ve kat’a caiz değildir!” Bu fetvayı haber alan Lenin, derhal yoldaşlarını toplar ve “Ezher tarafından verilen böyle bir fetvadan sonra bizler geniş halk kesimlerine bu dini artık istesek de kabul ettiremeyiz. O yüzden ben teklifimden vazgeçiyorum!” der.

 “France-Islam” adlı dergiden tercüme eden; CEMAL AYDIN

***

– Siyaset; kuzuyu yemek için tilkiyle plan yapıp, kurtla beraber öldürüp, çobanla da yas tutmaktır.

ROMA ATASÖZÜ

– Türkler ve Araplar en zararlı ırklardır, yok edilmeleri gerekir.

ERASMUS (“Deliliğe Methiye”)

– Gerçekliğin olmadığı yerde, her şey mübahtır.

HASAN SABBAH

– Bir memleket küfür ile abad olur ama zulüm ile olmaz.

MAVERDİ

– Devletin dini, adalettir.

Hz. ALİ

– Adalet ancak gerçeklerden, mutluluk ancak adaletten doğabilir.

EMİLE ZOLA

– Dünyadaki adaletsizlik, eşitsizliktir.

DALAİ LAMA

– Yumurtalar kırılmadan, omlet olmaz.

LENİN

– Ateşe saygı duyana kadar, kaç kere yanmanız gerekiyor.

NİKİTA KRUŞÇEV

– Sevilmekten çok, korkulmak (hükümdar için) daha güvenlidir. Çünkü, insanların çoğu nankör, ikiyüzlü, korkak ve açgözlüdür. Siz başarılı oldukça, sizin yanınızda  olurlar.

– Aralarında bir kaç akıllı çıksa bile halkın büyük çoğunluğu ahmak, yarı cahil ve korkaktır. Ahmakları ve korkakları yönetmekse kolaydır. Bu ahmaklık, korkaklık ve çıkarcılık, insanların çoğunluğunun iktidardan yana olmasını sağlar. Çoğunluk için güçlü olan, haklıdır. İktidar sahiplerine yanaşmak, dalkavukluk etmek yaygın bir eğilimdir. İktidarın dürüstlük ve erdem söylemi ardındaki haksızlıklarını, dile getirebilecek bir kaç kişi çıksa bile böyle bir azınlığın, iktidarı koruyan asker ve polisler karşısında bir gücü ve ağırlığı olmayacaktır. İnsanların çoğu barış içinde yaşamayı, kendi ilgi ve çıkarları için harekete geçmeyi yeğleyecekleri için, iktidara genel bir muhalefet ve karşı çıkış kolay bir şekilde ortaya çıkmayacaktır. İnsanların çoğunluğunu manipüle etmek ve iktidarın istemleri doğrultusunda harekete geçirmek kolaydır. Verilen sözleri yerine getirmemek, yapılamayan işler için gerekçe bulmak kolaydır. Çoğunluğu ahmak ve unutkan olan halk, kendi küçük çıkarları için her şeye inanmaya hazırdır.

 MACHİAVELLİ

– Evren değişimdir.

– Yaşamı düşüncelerimizle yaratırız.

– İnsanlar sizi sadece, aynı yerden canı yandıkları zaman anlarlar.

MARCUS AURELİUS

– Güçlüler bildiklerini yapar, zayıflar sonuçlarına katlanır.

THUKİÐİDES

– İnsanoğlunun hiçbir icadı, “para” kadar fesat olmamıştır.

SOFOKLES

– Zafer için acele edenin, yenileceği garantidir.

XIV. LUİ

Türkiye, evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor.

– Kendimizi bilmediğimiz için, dünyayı da anlamıyoruz.

Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı.

AHMET HAMDİ TANPINAR

– Siyasetçi gelecek seçimleri, devlet adamı ise gelecek nesilleri düşünür. (ANONİM)

– Temsilde ve itibarda israf olmaz. (ANONİM)

– Bazı doğrular vardır, kişinin yanlışlarını yok sayar, bazı yanlışlar da vardır, o kişinin hiç bir doğrusunu görmezsin. (ANONİM)

      ****

Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı  kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz.

– Stratejik bir operasyonun başarısı, nasıl  başladığı ile değil, nasıl  sonuçlandığı ile  ölçülür.

– Bir uçak gemisi, yüzbin ton diplomasi demektir.

Güç, en önemli afrodizyaktır.

– Düşmanlarımız bizde ne tür silahlar olduğunu bilseler, bize karşı olmaktan hemen vazgeçerler.

ABD’nin düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama ABD’nin dostu olmak ölümcüldür.

Biz Amerika olarak neden güçlüyüz, biliyor musunuz? Bizler içimizdeki hainleri hemen öldürürüz. Dünyanın birçok ülkesindeki hainleri ise önce kahraman yapar sonra da önemli yerlere getiririz.

Dünya İmparatorluğu kurmak istiyorsanız, Anadoluyu kontrol etmelisiniz.

HENRY KİSSİNGER

Daha azını alabilmek için, daha fazlasını istemek gerekir.

KIZIL TUGAYLAR

Denizlere hakim olan, dünyaya hakim olur. Suyu yöneten, karayı da yönetir.

BARBAROS HAYRETTİN PAŞA (HIZIR REİS)

– Yaşama hakkın, mücadele gücün kadardır.

“BARBOROS” ORUÇ REİS (Barbaros = Barba Rossa; kızıl sakal)

– Beylik makamı, ihtiras makamı değil, yüce Rabbimin ademoğluna verdiği ağır bir yüktür.

ARTUK BEY(“Diriliş” filminden)

Hayali olmayanın, istikbali de yoktur.

– Cenk, ölmekle değil, düşmanlarımıza benzediğimiz gün kaybedilir.

ERTUĞRUL (“Diriliş” filminden)

Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, devlet  de ölür.

FATİH SULTAN MEHMET

– En büyük suçlar, zorunlu olanı değil de fazlasını elde etmek için işlenir.

ARİSTOTELES

– Geleceğe güven, geçmişten kopmayı gerektirir.

– İnsanın gelişimi, tanrının yerine kendisini koyabilme çizgisindedir.

Tanrı, sıradan insan entellektüelizminin göğe yansımasıdır.

Tanrı, insan yaratılarının en kutsal olanıdır.

YALÇIN KÜÇÜK

 – Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama çok basit bir şeyi, kardeşçesine yaşamayı unuttuk.

– Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michalengelo’nun resim yaptığı, Bethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürülsün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, “burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş” desin.

MARTİN LUTHER KİNG

 – Bizler önemli işler yapmak için uğraşırken, şimdikiler sadece önemli olmak için çalışıyorlar.

MARGARET THATCHER

Mutlu ülkelerde hükümet halktan korkar, mutsuz ülkeler de ise halk hükümetten korkar.

POPOVİC (“CANVAS” Lideri)

Minnettarlık, köpeklerin alışkanlığıdır.

– İki şeyden taviz verilmez; Moskova ve ordu.

– En büyük hatalarımdan birisi; imzaladığımız “Güvenlik İşbirliği Antlaşması”na Hitler’in sadık kalacağını düşünmemdir.

– Bir insanın ölümü dramatik, binlercesinin ki trajik, bir milyonun ölümü ise istatistiktir.

Sovyet ordusunda geri çekilmek, ileri gitmekten daha çok yürek ister.

STALİN

– Düşmanını tamamen yok edersen, gün gelir kendi ellerinle yeniden yaratmak zorunda kalırsın.

– Kibir ve aptallık, aynı ağacın meyvesidir.

Atatürk, bir ulusun bütün araçlarından yoksun bırakılsa bile kendini kurtaracak araçları yaratabileceğini öğreten bir liderdir. Onun ilk talebesi Mussolini‘dir, ikinci talebesi de benim.

– İnsafsız olabiliriz ama Almanya’yı kurtardığımızda, dünya insaflı bir yer olacak.

Adaletsiz olabiliriz ama Almanya’yı kurtardığımızda, dünyaya adalet gelecek.

Ahlaksız olabiliriz ama Alman vatandaşlarını kurtardığımızda, dünya daha ahlaklı bir yer olacak.

HİTLER

– Yalan olduğu ortaya çıksa bile her seferinde daha büyüğünü söyleyin. Bir yalanı ne kadar çok söylerseniz, gerçeğe dönüşür.

JOSPEH GOEBBELS (Nazi Propaganda bakanı)

Kriz anında “politik doğruculukyapılmaz, ya bizdensin ya onlardan. Bu kadar basit.

ABDURRAHİM BOYNUKALIN (AKP M.V.)

Gerçek bir taş kadar sert, bir gonca kadar yumuşaktır.

Uğrunda ölebileceğim pek çok dava var ama uğrunda insan öldürebileceğim tek bir dava bile yok.

Önce seni görmezden gelirler, sonra alay ederler sonra seninle savaşırlar, sonunda sen kazanırsın.

Zayıf insanlar affedemezler. Bağışlamak, güçlü olanların erdemidir.

GANDİ

Hiçbir şey, gerçeğin ötesine geçemez.

GENERAL MacARTUR

Dünyayı, büyüsünden kurtarmak gerekir.

MAX WEBER

Kurtlarla beraber parçalayıp, kuzuyla ağlıyorlar.

ASLI KAZAN

İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.

LORD ACTON

Din ile devlet (siyaset) kardeştir.

FARS ATASÖZÜ

-Demokrasi, iki kurtla bir kuzunun öğle yemeğinde ne yeneceğini oylamasıdır. Özgürlük ise tam teçhizatlı bir kuzunun oylamaya karşı çıkmasıdır.

– Bütün insanlar üç sınıfa ayrılmıştır; hareket ettirilemeyenler, hareket ettirilebilenler ve hareket edenler.

– Küçük işlerle uğraşanlar, çoğu zaman büyük işleri göremeyecek hale gelirler.

BENJAMİN FRANKLİN

Unut ki, bağışlamak zorunda kalmayasın.

EBNER

Affetmek ve unutmak, iyi kişilerin intikamıdır.

SCHİLLER

Merhamet, acımak değildir. Acıyı hissetmek ve anlamaktır.

Suçludan öç almak adalet, onu bağışlamak fazilettir.

ANONİM

Adalet, kıskançlıktan doğar, kendinde olmayanı olandan daha güçlüden almayı istemektir.

Düzen, tereddüt ve kararsızlığın bir tür tekrarlanma takıntısıdır.

FREUD

Hukuk, iktidarın fahişesidir.

M.A.BAKUNİN

– Bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkün olur.

– Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir.

Türkiye’de aydın geçinenler, “doğuya doğru” seyreden bir geminin güvertesinde, “batı yönünde” koşturarak batılılaştıklarını sanırlar.

CELAL YALINIZ (SAKALLI CELAL)

– Demokrasilerde halk, bütün yanlışları denedikten sonra doğruyu bulur.

-Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir.

– Ne kadar geriye bakabilirseniz, ileriyi o kadar iyi görürseniz.

– Dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa, yarını kaybederiz.

Türkiye, bir güç tespit edilerek hristiyan batının emrinde kullanılmalıdır. Ortadoğuda ve İslam dünyasında, Osmanlının boşluğunu doldurmasına asla izin verilmemelidir. Güçlenince ekonomik krizler, iç siyasi kavgalar hatta iç savaşlarla, bütün çareler tükenirse komşularıyla savaşa iterek güçlenmesi önlenmelidir.

– Dehalar yüzyılda bir gelir, o da (M. Kemal) maalesef Türklere nasip olmuştur.

– Bugün size kan, gözyaşı ve alın terinden başka bir şey vaat edemem ancak bunları göze alırsak sonunda zafer bizim olacaktır.

– Yangınla itfaiyeci karşı karşıya geldiğinde, ben her zaman itfaiyecinin yanında taraf olurum.

W. CHURCHİLL

– Yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye orada yerini alır.

– Savaşın galibi yoktur, meydanı en son kim terk ederse o galiptir…

– Büyük devletlerle ilişki içinde olmak, ayıyla yatağa girmeye benzer. Uyurken bile gözünün biri açık olacak.

– Küçükler “emir aldık” der, büyükler “disiplin kalmadı” der.

– Devlet meseleleri, rakı masasında konuşulmaz.

– Eğer bir memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesaret sahibi değiller ise o memleketin kurtulma ümidi yoktur.

– Biri kızınca diğeri susuyorsa, o evlilik devam eder.

– Ben, sizi belki aç bıraktım ama babasız bırakmadım.

Yaşlanınca hafıza yavaşlar ama kavrayış da artar.

– Sizin için “istikbal” olan şeyler, benim için “mazi”dir.

İSMET İNÖNÜ

– Ölümlü bir kader paylaşan insanların, birbirlerine fazla kızmalarının bir anlamı yoktur.

– Negatif konularda demokratik hak olmaz, oylama da yapılmaz.

ERDAL İNÖNÜ

Bir milleti yok  etmek isterseniz askeri istilaya lüzum yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerlerini, ahlakını soysuzlaştırmak kafidir.

– Siyaset, hayattır.

– Şark, oturup beklemenin yeridir.

PEYAMİ SAFA

– En çok istediğinden vazgeçersen, uzlaşmak istiyorsun, vazgeçemezsen uzlaşmak istemiyorsun demektir.

MUHARREM İNCE

– Bizdeki muhalefet, hükümeti düşürmek için, “vatan”ı bile düşürür.

NECİP FAZIL

– Parayı kontrol eden “din”i, her ikisini de kontrol eden “siyaset”i belirler.

RAMAZAN KURTOĞLU

– Sıkıp içinizi boşaltacağız, sonra da kendimizle dolduracağız.

– Medyayı kontrol eden, beyni de kontrol eder.

– Önce bir taş çorbaya muhtaç hale getiriyorlar sonra da bir tas çorba vererek oyunuzu istiyorlar.

GEORGE ORWELL

Zihinleri kontrol eden, dünyayı kontrol eder.

JİM KEİTH

Vatanseverlik, alçakların son kalesidir.

SAMUEL JOHNSON

Savaş, generallere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.

GEORGES CLEMENCEAU

– Bir ülkeye diktayı yapanlar değil, “boyun eğenler” getirir.

Sizin yüksekliğiniz, bizim eğilmişliğimizdendir.

BÜLENT ECEVİT

– İşinize dans ederek gitmiyorsanız, o işte başarılı olmanız mümkün değildir.

– İtibar; yirmi yılda kazanılır, beş dakikada kaybedilir.

WARREN BUFFET

– Önemli olan kedinin rengi yani ak ya da kara olması değil, fareyi yakalamasıdır.

– İnsanların sosyal varlığı, düşüncelerini tayin eder. Öncü sınıfı temsil eden doğru düşünceler, yığınların içine girer girmez toplumu ve dünyayı değiştiren maddi bir kuvvet olabilirler.

– Herşeyi değiştiren, acıdan ve ölümden korkmayan bir nesil yetişecek.

– İktidar, silahların gölgesinde yeşerir.

MAO

– Dünya, iki hükümdar için küçüktür. Gökte nasıl bir tek tanrı varsa yerde de tek bir hükümdar olmalıdır.

TİMUR

– Herkes güçlüklere karşı göğüs gerebilir ancak, eline güç geçirdiğinde ne yapacağı o insanın karakterini gösterir.

– Bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz. Herkesi bazen kandırabilirsiniz ama herkesi, her zaman kandıramazsınız.

ABRAHAM LİNCOLN

 – Bilmek, karşılaştırmak (mukayese etmek) demektir.

-…Kötülüklerin asıl kaynağı, yenileşme ve ilerlemenin yabancı yasa ve kurumları kabul ve ithal etmeye bağlı olduğuna inanmaktır.

– Bizde yeniden kurmak için yıkmaya, Batı da ise yıkılmaktan korumak için onarmaya çalışılır.

– Dinsizlik denilen şey, Latin dünyasının bir sapkınlığıdır.

– Başka ulusların egemenliği altına giren bir toplum toprağını değil, yasa ve geleneklerini yitirdiği için tutsaktır.

– Batı ülkelerinin toplumsal rahatsızlığı eşitsizlikten, Doğu İslam ülkelerininki ise eşitlikten kaynaklanmaktadır.

– İslam toplumunda yüksek tabakalar demokrasiye, alt tabakalar ise aristokrasiye eğilim göstermektedirler.

Prens SAİD HALİM PAŞA (“Toplumsal Çözülme”)

– Bir köle olarak yaşamaktansa, bir özgürlük savaşçısı olarak ölmek daha iyidir.

YILMAZ GÜNEY

– Burjuva kültürünün demokratlaşmasıyla, niteliği değişmeden çok sayıda insana ulaşıp yaygınlaşmasıyla, “mutlu azınlık kültürü” olmaktan çıkıp, “mutlu çoğunluk” kültürüne dönüşebilir.

T.S. ELİOT

Dünyadaki bütün kötülükler, birilerinin başkalarının iyiliği için hareket etme hakkını kendilerinde görmesiyle başlar.

– Başarılı bir liderin en önemli işlerinden biri, taraftarlarında muhteşem bir görev yaptıkları hayalini yaratmak suretiyle ölmenin ve öldürmenin acı gerçeğini perdelemektir.

ERİC HOFFER

Okyanuslar tanrısı, Neptündür. Onun peygamberi, Alfred Mahan‘dır ve yeryüzündeki gerçek tek kilise ise Amerikan Donanması’dır.

HANRY L. STİMSON

– Beşikten mezara niçin gittiğimizi bilseydik, mektepten azad olmuş çocuklar gibi mutlu olurduk.

METTERLİNCH

– Başkalarını yargılamaya başlamadan önce, bazılarının hayata başlarken senin kadar talihli olmadığını unutma

SCOTT FİTZGERALD

– Daha önce hiç olmadığı kadar birinden etkilenmiş olabilirim. Bunu ilk ben söylerim, ilk de senden duymak isterim.

– Türkiye’nin geleceği “Avrupa Birliği” değil, Rusya, Çin ve Hindistan’ın üye olduğu “Şangay İşbirliği Örgütü” yani “Avrasya Topluluğu”dur.

– Kalkınmış ülkeler arasına girmek için, zaman kaybetmeden nükleer enerjiye de geçmeliyiz. Kalkınmış bütün ülkeler, nükleer enerjiye sahiptir.

Türkiye’nin haini boldur… yüzde on, hain kontenjanı vardır.

ATİLLA İLHAN

Marxizm, toplumumuzun gerçeklerine uydurulacak yerde, toplumumuzu kafamızdaki yarım yırtık yani aptallığımızın marxizmine uydurmak istemişizdir…Memleketimizde, 50 yıllık Marxizm çabalamalarının içine düşürüldüğü durum, marxizmi tersine çevirdiğimizden ileri gelir…Değişen şartlara göre değişen tedbirler gerekir. Dogmatizm, değişen durumların karşısına eski gerçeklere göre alınmış tedbirlerle çıkmaktır. Dünyada değişmez gerçek yoktur…Batılı toplumlara benzemeyen doğulu toplumlarda durum daha da çapraşık sayılmalı, kesinliklerden, genellemelerden büsbütün kaçınılmalıdır. Bir durumun değiştirilebilmesi için onun genel gerçeklerini bilmek hiçbir işe yaramaz, özelliklerinden yola çıkılmadıkça hiçbir durum işe yaramaz.

Her ülkenin sosyalistleri, kendi yollarını kendileri bulmak daha açıkçası, kendi sosyalizmlerini kendileri yaratmak zorundadırlar.

KEMAL TAHİR

– Türkiye’de sağ soldur, sol da sağdır.

Kurtuluş savaşı, emperyalizme karşı kazanılmış bir savaş değildir.

İDRİS KÜÇÜKÖMER

Sol; ilericidir, enternasyonaldir, devrimcidir, hümanisttir. Bizde ise kendisi gibi düşünmeyene, yaşamayana tahammül edemeyen, “faşist solcular” var.

– Türkiye’nin koskoca bir tarihten, Osmanlıdan koparılarak sadece 80 yıllık bir Cumhuriyet tarihine mahkum edilmesi, herşeyden önce bu ülke insanına haksızlıktır.

– İnsanın istemediği birşeyi yapmaya zorlanmaması, kimseden birşey istiyor durumda olmaması, insana huzur veren, dünyadaki en güzel duygu.

SİNAN ÇETİN

İhtiyaçlar sınırlı, kaynaklar ise sınırsızdır. İhtiraslar, ihtiyaç değildir.

HAYDAR BAŞ (YTP BAŞKANI)

– İnsanları; ekmek, hürriyet ve emniyet arasında tercih yapmak zorunda bırakmamalı.

RIFAT HİSARCIKLIOĞLU

– Batı, ‘monobilok’ bir yapı değildir, birçok katmanlardan oluşmaktadır.

Uluslarüstü olarak, Batıdan daha iyi bir model yok. Her şeye rağmen demokratik, özgür ve örgütlü yapıların en çok geliştiği yapılar, Batıda bulunmaktadır.

AYŞE HÜR

Diktatörlük, günahı yasaklasa bile ahlaksızlıktır. Demokrasi, günaha izin verse bile ahlaklıdır. Ancak özgürce yapılan eylem, ahlaklıdır.

– “İyi insan olmak için, müslüman olmak gerekir” değil, “müslüman olabilmek için iyi insan olmak gerekir”.

– Geleceğimizi, geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.

– Savaşa, büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip etmemekte serbestsiniz ama soykırımı unutmayın. Çünkü, unutulan soykırım, tekrarlanır.

Kuran, “edebiyat” değil “hayat”tır. Ona bir “düşünme tarzı” değil, “yaşama tarzı” olarak bakılır.

– Öyle hareket et ki, davranışların herkes için geçerli olsun, ne sana göre ne de başkasına göre.

– Düşmana benzediğin an, savaşmanın anlamı kalmaz.

– Anlayış eksikliğinden, saldırganlığa sadece bir adım vardır.

– Kuran ve İslam, sadece hocalara bırakılamayacak kadar önemlidir.

– Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.

– “Sırpların yaptığı katliam ve tecavüzlere sessiz kalmamalıyız” diyenlere; ” onlar bizim öğretmenlerimiz değiller” demiştir.

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

– Kiminle savaşıyorsanız, onunla barışırsınız

ALEV ER

– İnsanların çoğunluğu, kendi yeteneklerini abartarak böbürlenirler…Her insan, kazanma şansını olduğundan büyük, kaybetme şansını ise olduğundan küçük görür.

ADAM SMİTH

Tam bağımsızlık, tam barbarlıktır. Çünkü; güçler dengesi gözetilmez.

– Bireysel özgürlük yoksa tam bağımsızlık da yoktur.

– Hem milliyetçi olacaksınız hem de antiemperyalist bu mümkün değil.

– Batı dışı dünya hakkında Marx ve Engels’in düşünceleri bütünüyle emperyalisttir…ABD’nin, Meksika’nın epeyce toprağını ilhak etmesiyle sonuçlanan savaşı Marx kendi cümleleriyle, “tembel ve çaresiz Meksikalılara karşı uygarlaşmanın lehine bir netice” olarak nitelemiş ve desteklemiştir.

Fransa’nın Cezayir’i işgali de “ilerleme ve uygarlık için önemli ve talihli bir olaydı. Çünkü, Bedeviler bir haydutlar ulusu” idi.

Marx, İngilizlerin Hindistan’ı işgalini de aynı mantıkla desteklemiştir. Çünkü Hint toplumsal hayatı, Marx’ın tabiriyle “değersiz, durağan ve bitkisel” idi.

RASİM OZAN KÜTAHYALI

EDEBİ

Ağustos 31st, 2014

– Bir şeyi gerçekten isterseniz, bütün evren onu gerçekleştirmek için işbirliği yapar.

– Yakınlık, uzaklıktan daha  sıkıntılıdır. Çünkü, her yakınlıkta kaybetme korkusu her uzaklıkta kavuşma ümidi vardır.

Gerçek güç, sana zarar verenlere benzemeden iyileşmektir.

PAULO COELHO (SİMYACI)

…Enbiyadan yaşarım müstağni / bir örümcek götürür hakka beni /kitabım sahn-ı tabiat kitabı; / bendedir hayr ile şerr esbabı...(Rubab-ı Şikeste)

TEVFİK FİKRET

Belirsizlik, tüm işkencelerin en kötüsüdür.

ALEXANDRE DUMAS

Kötü olan herşey, sevgiye muhtaçtır.

RAİNER MARİA RİLKE

– Eğer insan, kısa cümleler kuruyorsa uzun yorgunlukları vardır.

– Yüzünüze bakıp,  utanmadan yalan söyleyecek cesaretleri vardır da sizin onlardan daha zeki olabileceğiniz ihtimalini, düşünebilecek beyinleri yoktur.

BOB DYLAN

Bugün dostun olan her kişi, yarının yürek yarası olacaktır.

THE GOOD SHEPHERD

– “Metin” dışında, hiçbir şey yoktur.

JACQUES DERRİDA

Kim vurduya gitti aşkımız

Faili meçhul değilse nefsi müdafaadır…

Tutunduğumuz tek dal içimizdeki isyandır…

Gittik gittik gittik

Acılara gittik

Keşkelere gittik

Ben sana sen bana gittik…

Kuş ölür sen uçuşu hatırla

FÜRUĞ FERRUHZAD

Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.

– Lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz.

– Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi / bilmez ki sorsun, bilse sorardı.

– Hepiniz kendi ayıplarınızın hamalısınız, başkasının kusurlarını kınamayın.

– İnsan, bir damla kan ve bin endişeden müteşekkildir.

SADİ ŞİRAZİ

Güzel şeyler zaman alır.

SEDA EROĞLU

Yeni bir günün doğması için, pek çok yıldızın batması gerekir.

MUHAMMED İKBAL

-Bir ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben

daha az kullanılmış olanı tercih ettim

ve bütün farkı yaratan da bu oldu.

ROBERT FROST

Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hali kötektir

Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır. (Mektep cehaleti alır, merkeplik baki kalır.)

Diyar-ı küfrü gezdim beldeler, kaşaneler gördüm

Dolaştım mülk-i islamı hep viraneler gördüm.

İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez

Zira bu terazi bu sıkleti çekmez.

– En ummadığın keşfeder esrarı derunun

Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın

ZİYA PAŞA

 Aklın süsü dil, dilin süsü sözdür

Kişinin süsü yüz, yüzün süsü gözdür.

Kişinin gönlü, dipsiz bir deniz gibidir. Bilgi, onun dibinde yatan inciye benzer. Kişi inciyi denizden çıkarmadıkça, o ister inci olsun isterse çakıl taşı farketmez.

YUSUF HAS HACİB (“KUTADGU BİLİG”)

 – Gerçek bilgelik, deliliktir. Kendini bilge sanmak da gerçek deliliktir.

Yaşam tasayla yüklü olduğunda, yaşam adını taşımaya layık değildir.

ERASMUS

 – Olağanüstü, olağanüstü olanlar için olağandır.

SERDAR ÖZKAN (“Kayıp Gül”)

 – İnsanın öyle sırları vardır ki; kimseye söyleyemez, öyle sırları da vardır ki; kendisi dahi hatırlamak istemez.

Yalanlarımız ortaya çıkmadıkça, hepimiz dürüst insanlarız.

Tanrı yoksa, her şey mübahtır.

– İnsan sadece dertlerini düşünmeyi sever, hiç sevinçlerini düşünmez.

– İnsana olan saygımı kaybetmemek için, insanlardan uzak duruyorum.

– Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek.

– Bir fikir ayrılığına rağmen karşındakine saygı duyabiliyorsan, insan olmuşsun demektir.

– Herşeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır.

DOSTOYEVSKİ

İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar ise çalar.

PİCASSO 

– Ne, neyi, neyle örterse örtsün, her şeyin bir göstereni vardır.

Yalnızlık, biraz da her şeyi bilmenin ta kendisidir.

YALNIZLIKLAR (OYUN)

 – Ekmek yemek için değil,

güzeli sevmek için buradayız.

– Dünyanın en yüksek tahtına da çıksan, yine aynı götle oturacaksın.

İnsan, günahın kutsiyetini bilmediği için çok acı çekti.

– Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler.

Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler.

Künyeni almak için partiye ettim telefon.

Bizdeki kayda göre, o şimdi mebus dediler

NEYZEN TEVFİK

 – Eğer dostluğumuz zaman ve uzaklıkla sınırlıysa, o yok demektir…

Yüreğinde hissedersen, mesafe yoktur.

RİCHART BACH

 – Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler hiç ummadığın zamanlarda olur.

– Hiç kimse senin gözyaşlarını haketmez. Onu hakeden, seni asla ağlatmayacak olandır.

-Birinin seni, senin istediğin gibi sevmemesi, onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez.

Gerçek dost, elini tuttuğunda kalbine de dokunandır.

– Birini özlemenin en kötü hali, yanyana oturduğun halde hiçbir zaman elde edemeyeceğini bilmendir.

– Bu dünyada “bir insan” olabilirsin ama birisi için de “bir dünya” olabilirsin.

– Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse.

– Belden aşağısı bedenin aşkıdır, belden yukarısı ruhun.

G. GARCIA MARQUEZ

Sanat, baskıdan doğar.

Deha, imkanlara sahip olma duygusudur.

A. GIDE

Deha, kendinden başkasına tabi olmayandır. Başvuracağı araçlar üzerinde hüküm vermek yalnızca ona aittir. Çünkü; amacı bilen yanlızca odur. Bu yüzden kanunları yeniden yapmaya aday olan deha, kanunların üzerindedir. Yüzyılına hakim olan deha her şey olabilir, her şeyi tehlikeye koyabilir, her şey onundur.

– Beklemesini bilenin, her şey ayağına gelir.

– Kötü bir işin, en gizli tanığı vicdanımızdır.

– Her büyük servetin arkasında, büyük bir suç vardır.

İnsanlara, size nankörlük yapmaya mecbur edecek kadar, büyük iyilikler de bulunmayın.

H. BALZAC

– İnsanlar bir kere ergenlik acıları çeker, dehalar ise hep yeniden.

Cehaletin en tehlikeli hali, örgütlenmiş olanıdır.

Sorabilmek için, önce öğrenmek lazım.

– “Açlık”, en akıllı balıkları bile oltaya getirir.

– Küçük balıklar olmadan, büyük balıklar olmaz.

– Ya “örs” olacaksın ya da “çekiç”.

– “Yaratmak”, dinlenmektir.

– İnsanların kötü olduklarını görmek beni şaşırtmıyor ama bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce, hayretler içinde kalıyorum.

– Kardeşlerimi tanrı yarattı, dostlarımı ise ben buldum.

Gerçek dost, düştüğünde sana yardım eden değil, seni düşürmemek için düşmeyi göze alandır.

Çocuklar, ana-babalarından çok zamanlarına benzerler.

GOETHE

Yaşam ne geçmişte ne de gelecektedir, sadece yaşandığı anda gizlidir.

TEZER ÖZLÜ

– Her şey, olması gerektiği gibi oluyor.

ADALET AĞAOĞLU

– Belli bir medeniyet seviyesine erişmiş insanlar arasındaki dil, din, inanç farkları artık çok mühim birşey ifade etmez.

YAHYA KEMAL

– Sendeki güzellik on para etmez, bendeki bu aşk olmasa…

– Devletin uyuduğunu bilseydim, ben uyumazdım.

AŞIK VEYSEL

– Çok uzun anlatmak gerekti

ve biz sadece ima ile geçtik.

– Bir göl bir güle düşerse,

göl değil de gül bulanır.

– Acının vergisini verdik,

gülün haracını ödedik

Şimdi hüznü

demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra

HİLMİ YAVUZ

CEZMİ ERSÖZ:

– İnsan bir an geçmişe yenik düşmeye görsün, kırılgansa en dibe kadar gider ve kimse korumaz, tutmaz onu, o düştüğü yerde…

– Birini derinden koklamak, eski bir sevgiliye teslim olmaktır…

Susarsan, en büyük hedefsindir…

‘Kendin olmak’, başkalarına ait zamanlarda, sürüklenmemek için odandan dışarıya çıkmaman gerekir. Çıktığın andan itibaren sen yoksundur artık.

Bütün felsefe kitapları, “kendin olmayı” telkin eder. Ancak aydının trajedisi tam da bu noktada, her an biraz daha yabancılaştığının farkına varmaktır.

—-

Hayyam, “şarabı satıp da daha iyi ne almayı bekliyorlar?” diyordu. Ben de kitapçıların, kitabı sattıktan sonra yerine daha iyi ne almak istediklerini merak ediyorum.

CELAL ŞENGÖR

– Tam resim yapmayı öğrendim ama şimdi de ölüyorum.

– İnsanlar üçe ayrılır; görenler, gösterince görenler ve asla göremeyenler.

– Görmeyi öğrenin, herşeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu farkedeceksiniz.

LEONARDO DA VİNCİ

Bir insan hiçbir şeydir, ancak hiçbir şey de bir insan değildir.

C. DICKENS

– Daha iyi, iyinin düşmanıdır.

– Seninle aynı fikirde değilim ancak, senin de fikirlerini söyleyebilmen için gerekirse kellemi bile veririm.

Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir.

İnsanların pek çoğu yanlış düşünür, bir kısmı hiç düşünmez, geri kalanları da düşünenleri kötülemekle uğraşırlar.

Dostluk, ancak erdemli insanlar arasında oluşabilen bir ilişkidir. Diktatörlerin uşakları, çete reislerinin yardakçıları ama yalnız erdemli insanların dostu vardır.

– Piramitler, dünyanın yedi harikasından biridir ama bunlar esir bir milletin anıtlarıdır ancak esir insanların meydana getireceği eserlerdir.

– Geminin yelkenini şişiren rüzgarlardır ama bazen batırdığı da olur. Ancak o rüzgarlar olmadan gemi yerinden oynamaz.

VOLTAİRE

– Kimse  senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar.

Yoksulluğa katlanmaya gücü yetmeyenin, özgür olmaya da gücü yetmez.

– Dünyada hiçbir şey, zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir.

Hayatta en güzel mutluluk, sevildiğinden emin olmaktır.

– Ne zaman ki, “diktatörlük” bir vakıa olur, “devrim” bir hak haline gelir.

– Gelişme yolundaki barbarlıklara, “devrim” diyoruz. Devrimler sona erdiklerinde, insanoğlu hırpalanmıştır ama ilerlemiştir de.

– Bazı düşünceler birer “dua”dır. Öyle anlar vardır ki, bedenin duruşu ne olursa olsun, ruh secdeye kapanmıştır.

– Her kasabada ışık saçan bir öğretmen ve bu ışığı söndürmeye çalışan bir papaz vardır.

– Geçmişe teleskopla, şimdiye ise mikroskopla bakarız. Şimdiki zamanın görünürdeki muazzamlığı bundandır.

– “İyi olmak” kolaydır, zor olan “adil” olmaktır.

Herkes ölür ama herkes yaşamaz.

Ölmek bir şey değil, korkunç olan, yaşamamaktır.

– Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.

Paris’i kurtarmak, Fransa’yı kurtarmaktan daha büyüktür ve dünyayı kurtarmak demektir. İnsanlığın merkezi olan kutsal bir kenttir Paris. Paris’e saldıran, bütün insanlığa saldırmış demektir. Paris, uygarlığın merkezidir…Paris, devrim ülkesidir…Atina ve Roma gibi evrensel bir düşünce merkezidir.

VİCTOR HUGO

Düşünmek için, durmak gerekir.

– Her insan, anlattığı şey içinde ölümsüzdür.

ALAİN

İnsan ağlar, tanrı güler.

İnsan, koşarken düşünemez.

MİLAN KUNDERA

Şark, oturup beklemenin yeridir.

A.H. TANPINAR

TERRY EAGLETON

“Azizler ve Alimler” adlı eserinden:

– ‘Doğru’ ya da ‘yanlış’ yoktur, sadece ‘kaçınılmazolan vardır.

İnsanları isyan ettiren şey; özgürleşecek torunları hakkındaki düşler değil, köleleştirilmiş ataları hakkındaki anılarıdır…

– “Eşitlik” yok, yalnızca “farklılık” vardır…

– Yalnızca geçmişi unutursak, “özgür” olabiliriz

————-

Her şey, bir insanı sevmekle başlar.

Dünyayı gerçekten, güzellik kurtaracak.

SAİT FAİK

 – Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.

– Söz söylemek irfan ister, anlamak ise insan.

Mey biter saki kalır, renkler solar haki kalır.

İlim insanın cehlini alır, hamurunda var ise eşeklik baki kalır.

FUZULİ

***

S.EXUPERY

“Küçük Prens” adlı esrinden:

– Milyonlarca yıldızın sadece birinde bir çiçek var. Bu çiçeği de bir kuzu yerse, bu mudur önemsiz olan?

Bir insanı sevebilmen için, bütün insanları sevmen gerekir.

– İnsan çevresine yüreğiyle bakmalı, onunla özdeşleşirsen onu anlayabilirsin.

– Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan güçtür.

———–

– “Barika-i hakikat”, müsademe-i efkardan doğar. (Hakikat ışığı, fikirlerin çarpışmasından doğar.)

– Adaletin olmadığı yerde, devletin payesi veya gücü arşa çıksa bile bir gün yerle bir olur.

NAMIK KEMAL

– İnsanı mutluluğa götüren tanrı, “doğru tanrı”dır. Bu tanrıyı bulan da “akıllı insan”dır.

MARCEL AYME (“İğreti Surat”tan)

Hayat, umutsuzluktan umut yaratmaktır.

Dünya, binbir çiçekli bir kültür bahçesidir. Dünyamızdan bir kültürü koparırsak, dünyamızdan bir rengi, bir kokuyu, bir zenginliği yok etmiş oluruz. Tarih boyunca kültürler hep birbirlerini beslemiş, birbirlerini etkilemiş, birbirlerini aşılamışlardır. Uygarlıklar ve kültürler, çağımıza kadar, hiç birbirlerine zarar vermemişler, birbirlerini öldürmemişlerdir.

YAŞAR KEMAL

– “…Şartlar ne kadar elverişsiz olursa olsun, günün birinde devrimin gerçekleşeceğine inanıyorum da. İş, devrimden sonraki hayatın, insana gereksindiği mutluluğu verip veremeyeceğine geldi mi aklım karışıyor. Neden dersen, toplumun ve doğanın çelişkileri üstüne tutmuş koskoca bir sistem ve felsefe koymuşuz da birey olarak insanın iç çelişkilerini hiç hesaba katmamışız. Senin insan dediğin, kendini doğru ve haklı bir davaya adamış, kalıptan çıkma bir yaratık değil ki! Baştan ayağa karşıtlıklarla dolu bir varlık. Aynı zamanda iğrenç ve saygıdeğer, aşağılık ve yüce, ödlek ve cesur! Bunu demekle zannetme ki, insanı soyut ve değişmez bir kavram olarak alıp, şartlar ne kadar değişirse değişsin, o aynı kalacaktır demek istiyorum. Hayır o da değişiyor, değişiyor ama değişmesi kötüden iyiye, bilgisizden bilgiliye, vahşiden medeniye sürekli yükselen bir eğri çizmiyor. Çizdiği daha çok; iyiyle kötü, günahlarıyla sevap arasında aralıksız bir zikzak. Ayrıca, iyilik ve kötülük kavramları, koşullara göre değişen kavramlar.”

ATİLLA İLHAN “BIÇAĞIN UCU”

Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.

Şark, oturup beklemenin yeridir.

PEYAMİ SAFA

– İnsanları temel ihtiyaçlarıyla meşgul ederseniz, kaybettikleri özgürlüğü unuturlar.

JOSE SARAMAGO

– Görmeden görebilirim ama düşünmeden düşünemem.

P. VALERY

Yaratan hürdür, yargılayan ise esirdir.

ANATOLE FRANCE

– Bu dünyada herkes layığını bulmuş olsaydı, hiçbirimiz cezadan kaçamazdık.

– Aslında hiçbir şey, iyi ya da kötü değildir. Her şey düşünce tarzına göre değişir.

– Bir at, bir at verene bir imparatorluk veriyorum.

– Korkaklar her gün, cesurlar bir kere ölür.

İnsanların çoğu:

Sevmekten korkuyor kaybetmekten korktuğu için,

Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için,

Konuşmaktan korkuyor eleştirilmekten korktuğu için,

Yaşlanmaktan korkuyor gençliğin kıymetini bilmediği için,

Unutulmaktan korkuyor dünyaya iyi bir şey vermediği için,

Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

Durma üz kendini üzebildiğin kadar, hatalarını düzeltecekse,

Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını,

Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse…

SHAKESPEARE

– Herkes insanlığı değiştirmeye çalışıyor ama hiç kimse kendini değiştirmeyi aklından bile geçirmiyor.

– Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu da bir şey kaybettirmez.

– Bir Rus’u kazısanız, altından “Tatar” çıkar.

– Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.

L.TOLSTOY

– Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki; bir bütün olarak içimize sığmaz, sevdiğimiz insana doğru yayılır. Onda kendisini durduran başlangıç noktasına doğru geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur. İşte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür. Bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.

MARCEL PROUST

MURATHAN MUNGAN:

– Yaşamın büyük paradokslarından biri; benlik bilincinin kaygıya yol açmasıdır. Aşk ve mutlu bir birleşme, sorgulayan “yalnız ben”in kaygısını ortadan kaldırıp ‘biz’ duygusuna dönüştürür. Böylece insan kaygıdan kurtulur ancak kendisini yitirir…

– Her birimiz aslında diğeriyle değil; onun bir hayaliyle ilişki kuruyorduk. Ben ona değil, onun benim için temsil ettiği kişiye aşık oldum.

– Ben sende bütün aşklarımı temize çektim.

Aşk; birlikte yaşanmamış zamanları da / sevgilinin mazisini de ele geçirmek ister.

– Yılların rüzgar gibi geçmesine öfkelenme, gençliğe yakışan tutkuları teslim et geçmişe. Yapacağın etkinliklerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Saklanmanın en iyi yolu, ortada gözönünde olmaktır.

BANA GERİ VER

zamanın eli değdi bize

çoktan değişti her şey

aynı değiliz ikimiz de

zaaflarına bir gece

hatalarına bir nilüfer

sevgisizliğine bir kalp verdim

artık geri ver, geri veremezsin aldıklarını

artık geri ver, geri verilmez hiçbir yanılgı

yokluğuma emanet et sen de benden kalanları

her şeyi al bana geri ver

bir şansım olsun

başka bir yer başka bir zaman

sensiz ömrüm olsun,

her şeyi al bir şansım olsun

başka yer başka zaman

sensiz ömrüm olsun

sensiz ömrüm olsun…

————–

Halk içinde muteber bir nesne yok, devlet gibi

Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi

*

Korkuların en korkuncu, kendini beğenmektir /kibirdir.

*

Meyve dalına konsa bir karınca

Vebali olur mu karıncayı kırınca?

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

Yarın hak divanını kurunca

Kanuni’den hakkın alır karınca

ŞEYHÜLİSLAM EBUSSUUD EFENDİ

*

– Ahlakı zayıf, terbiyesi kıt olan toplum, içindeki zorba ve soygunculara hayranlık duyar.

 – Her güne kendi acısı yeter.

ANDRE MAUROİS

 (Susma! Sustukça sıra sana gelecek)

 Almanya’da Naziler

komünistleri içeri attı

sesimi çıkarmadım

çünkü; komünist değildim.

Sonra yahudileri içeri tıktılar

gene sesimi çıkarmadım

çünkü; yahudi de değildim

Derken sıra sendikacılara geldi

gene aldırmadım

çünkü; sendikacı da değildim

Sonunda beni de götürdüler

kimse sesini çıkarmadı.

 Rahip MARTİN NİEMÜLLER

 – Dahi gibi davranırsanız, dahi olursunuz.

SALVADOR DALİ

 – Resim yapmak bir uğraş değil, yazgıdır.

P. CEZANNE

 – Hayal edebilirseniz, yapabilirsiniz. Her şeyin bir fareyle başladığını unutmayın!

WALT DİSNEY

*

– Kır kalemin ucunu

bundan sonraki yolculuğumuz

aşk yolculuğudur

aşkı kalem yazmaz

kitaplarda da bulamazsın

Bir şey yap güzel olsun

Çok mu zor?

O vakit güzel bir şey söyle

Dilin mi dönmüyor?

Güzel bir şey yaz

Beceremez misin?

Öyleyse güzel bir şeye başla

Ama hep güzel şeyler olsun

Fazla vaktin yok

Çünkü her insan ölecek yaşta

ŞEMS-İ TEBRİZİ

Meyvasız ağacı sallama boşa

Ne yaprağını dök ne gülü incit

Sevda sahrasında Mecnun değilsen

Ne Leyla’yı çağır ne çölü incit

Gönül çalamazsan aşkın sazını

Ne perdeye dokun ne teli incit

 HASRET GÜLTEKİN

– Bir çalışmayı bölen en kötü iki şey; zamansız çalan telefon ve davetsiz gelen misafirdir.

E. HAMİNGWAY

– İyi örneklerde, teşvik olsun diye isim veririm ama kötü örneklerde vermem. Ola ki, pişman olur.

– Sofrada “tuzluk” neyse, çalışma masasında “sözlük” de odur.

– Karpuz, “kabak” çıkarsa yemezsiniz ya kitap kabak çıkarsa?”

BİLGE KARASU

– Gençlik olgunlukla, cehalet bilgelikle, hastalık sağlıkla, sarhoşluk ayılmayla kendine gelir ama aptallık, sonsuza kadar sürer.

ARİSTOFANES

– “Metin”, tembel bir makinedir. Onu harekete geçirecek olan okurdur.

Gülmek, korkuyu öldürür.

Mutlu insanın, hikayesi olmaz.

– Az çalarsan hapse girersin, çok çalarsan kariyer yaparsın.

– Tanrı adına konuşanlarla, pazarlık edemezsiniz.

UMBERTO ECO

Aşırı mütevazilik, başkalarına çalışmayı gerektirir.

TARIK BUĞRA

İlham nasıl olsa gelir, asıl mesele onu sepetleyebilmekte.

BAUDALAİRE

En kötüsü, sahip olmadığın şeylere ait olmandır.

– Bir kitap, başımıza inen bir darbe gibi bizi sarsmıyorsa, neden zahmet edip okuyalım ki?

– Her devrim gün gelir buharlaşır, ardından yapış yapış bir bürokrasi kalır.

Ölümü arzulamaya başlamamız, bazı şeyleri anladığımızın ilk işaretidir.

– Bir an gelir artık geri dönemezsiniz, mühim olan o noktaya ulaşabilmektir.

– Kabul edilebilir olandan değil, doğru olandan başlayınız.

– Düşünceleri arasında sıkışıp kalmış bir eylemci, o durağanlıktan çıkmadan asla mutlu olamaz.

KAFKA

İnsan, bir eksiklikler varlığıdır.

HERDER

– İnsan bir şeyi ciddi olarak istemeye görsün, hiçbir şey erişilemeyecek kadar yükseklerde değildir.

ANDERSEN

Siyasetçiler gerçeği örtmek için, sanatçılarsa gerçeği ortaya çıkarmak için yalan söylerler

İyi kararlar tecrübe sayesindedir. Tecrübe ise kötü kararlar sayesindedir.

WİLL ROGERS

– İnsan gündüzleri çalışıp didinir, geceleriyse acı içinde kıvranır.

HESEİDOS

– İyiliği sadece iyiler, kötülüğü herkes anlar.

CENAP ŞAHABETTİN

Birini affedememek, intikama bile dönüşse ona bağımlı olduğunu gösterir.

HANRY GİBSEN

Güzellik, mutluluğu vaadeder.

STENDAHL

FELSEFİ

Ağustos 31st, 2014

– Ne kadar az bilirsen, o kadar rahat uyursun.

GORKİ

– Uyursan gece biter, uyuyamazsan sen!

SARTRE

– Çok uyumak kaçmaktır, uyuyamaksa yakalanmak.

FREUD

Cinselleşmiş dualizm, bütün  dualizmlerin paradigmasıdır, dünya tarihinin paradigmasıdır.

 ELİZABETH BADINTER

Aydınları korkak olan ülkenin, zalimleri cüretkar olur.

GRİGORY PETROV

– Sonuçlarında ortaya çıkanın, nedenlerinde olmaması düşünülemez.

– Her şey kurguysa, kurgulayan gerçektir.

– Bir neden yokken, hiçbir şeyin de “varolmaması” gerekirdi. Ancak “varolmak” var, bu da her şeyin mümkün olduğunu gösteriyor. Bilinmeyen hakkında her şey söylenebilir.

AHMET AĞI

Felsefe, soru sormakla başlar.

NUSRET HIZIR

– Metafizik, bir varlık anlayışıdır.

– Her din bir tanrı anlayışı, her tanrı anlayışı da bir varlık anlayışıdır…

– ‘İyi’ ve ‘kötü’ kavramları, indüksiyon (tümevarım) yoluyla yapılmış birer çıkarımdır.

– Bilim  “nesne”, felsefe ise “anlam” araştırmasıdır.

– Başlangıç soruları felsefeyi ilgilendirmez. Başlangıç sorularına verilen cevaplar, bilgisel olmadığı için bir teoridir. Ancak bunu teorinin bilgisel olan yanıyla karıştırmamak gerekir. “Adem ile Havva” bir teori değil, bir mitostur. Darwin’in ki ise kaynaklara dayalı bir teoridir.

Filozoflar ile çocuklar birbirine benzer, her ikisi de sorularını direkt olarak “bu nedir?” diye sorarlar.

– Çocuklara sadece kendi çıkarlarını korumayı öğrettiğimizden, büyüdüklerinde de kendi çıkarlarını, “insan hakları” zannediyorlar.

    IOANNA KUÇURADİ

——

– Her yeni şey öğrendiğimde, bilmediklerimin ne kadar çok olduğunu anlıyorum.

İki şey sonsuzdur; insanoğlunun aptallığı ve evren. Ancak ikincisinden o kadar da emin değilim.

EİNSTEİN

– Çekirge, tek başına korkutucu olmasa da sayıları arttıkça doğal afete dönüşebilir. Aynı şey ahmaklar için de geçerlidir.

KAREL CAPEK

Hakikati araştırmak, ona sahip olmaktan daha değerlidir.

GOTTFRİED LESSİNG

– Dünyada, bir filozofun lafını etmeyeceği kadar, saçma bir şey yoktur.

DESCARTES

– Görmek istemeyen kadar, kimse “kör” değildir.

İBN-İ SİNA

Sahiplenmeden üretmek, kendini empoze etmeden hareket etmek, egemen olmadan gelişmek esastır. (Çin toplumuna dair çıkardığı sonuç)

Bilim felsefenin başarılarından, felsefeyse bilimin başarısızlıklarından örülmüştür.

– İnsanlar, hakikati yalnızca kendilerinin bildiğini sandıkları için, birbirlerine zulmediyorlar.

Güçlü olma tutkusu, erdemli kişilerde kendini iyilik yapma tutkusu şeklinde gizler.

BETRAND RUSSELL

 – Az bilmek için, çok okumak gerekir.

C. MONTESQUİEU

 – Gerçek ancak yalnızlıkta bulunur.

– Kaplan, kaplanlıktan çıkamaz ama insan, sürekli insanlıktan çıkma tehlikesiyle yaşar.

GASSET Y. ORTEGA

 – İlerleme, bir fikirdir.

– Disiplinli hayvan, insana benzer. (Disiplinsiz insan da hayvana benzer.)

 Kant’ın, hem amprizmi hem de rasyonalizmi eleştiren ünlü sözü:

“Görüsüz (deneysel olmayan) kavramlar(akıl) boş, kavramsız görüler kördür”.

Bilgi, deneysel duyu verilerinin aklın formlarında işlenmesiyle oluşur.

Özgürlük; ahlak yasasının varlık nedeni, ahlak yasası ise özgürlüğün bilinme nedenidir.

Pozitif özgürlük; istemenin, saf aklın bir yasası (ahlak yasası) tarafından belirlenmesi.

Negatif özgürlük; hiç bir şey tarafından belirlenmeme, bir şeyi gerçekleştirirken engellenmemeyi talep ediyor.

– Bende sonsuz hayranlık uyandıran iki şey vardır; üstümüzdeki yıldızlarla dolu “gök” ve içimizdeki şaşmaz “vicdan yasası”.

KANT

Disiplin, kişinin kendisini cezalandırmasıdır.

M. FOUCOULT

– Felsefe tarihçisi için tarihte, yeni birşey yoktur.

Değerli olan hiçbir şey, başka bir şeyle ölçülemez.

Gazali gereğinden fazla  zekidir… Tanrıyı korumak adına önemli bulduğu açıklamayı bulup getirir koyar…Gazali onemlidir ama değerli değildir, bugün de çok fazla önemli insan var ama…Gazali, tanrıyı korumak adına nedenselliği ortadan kaldırır…Olayların arasında hiçbir düzen  olmaksızın sırf kendi iradesiyle, herşeyin arkasından herşeyi getiren “tanrı ” mı daha yücedir yoksa herseyi bir düzen, intizam ve sıra içinde vareden tanrı mı?

Prof. AHMET ARSLAN

Akıl, kendi başına bir evrendir.

MICHEL SIFFRE

Akılsız insanın durumu ve karakteri; iyiliğini ve kötülüğünü kendisinden beklemez, hep başkalarından bekler.

Bilge insanın durumu ve karakteri; başına gelecek bütün iyiliği ve kötülüğü kendisinden bekler.

– Karşılaşılan zorluklar ne kadar büyükse, bunların üstesinden gelmek de o kadar gurur vericidir.

EPİKTETOS

Bir insanın değeri, ilgi duyduğu şeylerin değeri ile ölçülür, aklından çıkarma!

MARCUS AURELİUS

– “Boş zaman” yoktur, “boşa geçen zaman” vardır.

TAGORE

 – İyi bir bilim insanı, kendisini kavramlardan kurtarır ve varolanı görmek için zihnini açık tutar.

Eğer depresyondaysanız geçmişte, endişeliyseniz gelecekte, huzur içindeyseniz şu anda yaşıyorsunuz demektir.

LAO TZU

– Hayatın temelinde, “acı” vardır.

İbadetler, nafile tekrarlardan ibarettir. Sadece “gerçek” var.

– “Sonsuz” olan, “sonlu olana” indirgenemez.

– İnsanların acıları, maddeye ve fikirlere olan bağlılıklarından kaynaklanır.

– “En basiti başarmaktır”, en zor olan.

BUDHA

– Karanlığa küfredeceğine, kalk bir mum yak.

KONFÜCYUS

Bana en uzak birine de yapsanız, bana yapmış olursunuz.

Hz. İSA

Hayatımızdaki en önemli iki gün; doğduğumuz gün ve neden doğduğumuzu anladığımız gündür.

– Cahil insanla tartışmayın, önce sizi kendi seviyesine çeker, sonra da tecrübesiyle yener.

– İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten daha kolaydır.

MARK TWAİN

Yanlış hayat, doğru yaşanmaz.

THEODOR W. ADORNO

– Ne kadar okursan oku, bilgine, yakışır şekilde davranmıyorsan cahilsin demektir.

– Fedakarmış gibi görünmeyin. İyilik edin görünmeyin.

SADİ ŞİRAZİ

Bir tapınağın olması, kendine tapınmaktan daha iyidir.

– Cahillerle tartışmayın, ben hiç galip gelemedim.

– Keşif yoluyla bize gelen bilgilerle, peygambere gelen bilgiler aynıdır.

– İmanın yarısı, şüphedir.

Musiki; aşığın aşkını, fasığın fıskını artırır.

GAZALİ

Ey  Gazali, hem aklın bilgi için yetersizliğini söylüyorsun hem de mantığa basvuruyorsun.

İBN RÜŞD

– Bir sözü dinleten; (1) hikmettir, (2) kudrettir.

HİLMİ OFLAZ

Bir fikir, zıddıyla bilinmiyorsa inançtan ibarettir.

Doç.Dr. AHMET KAVLAK

– Bügün öleceksin diye “niye korkuyorsun”, bu dünyanın yasasıdır. Senden önce yaşamış o kadar değerli insan hiç seslerini çıkarmadan öldüler. Sana ne oluyor? Sen kim oluyorsun da ölüme karşı çıkıyorsun?

LUCRETİUS

Her belirleme, bir yadsımadır.

– Her şey kendi varlığı içinde, sürekliliğini korumaya çalışır.

Özgürlük, zorunluluğun bilincine varmaktır.

– İnsan varlığını sürdürmek isteğindedir. İyi ve kötü bu istemden kaynaklanır.

– İnsan bir şeyi istiyorsa “iyi” diyor, istemiyorsa “kötü” diyor.

– İnsanın gerçekleştirebileceği en yüksek eylem, anlamak için öğrenmektir. Çünkü anlamak, özgür olmaktır.

– Yeni fikirlerden şaşmayın, şunu bilin ki hiçbir şey, bir çok kişi tarafından kabul görmüyor diye doğru olma vasfını yitirmez.

– Yerleşik dinin rahatını kaçırmadan, nasıl felsefe öğretilir bilmiyorum.

– Şimdinin geçmişten daha iyi olmasını istiyorsanız, geçmişi inceleyin.

– Ne korku umuttan yoksundur ne de umut korkudan.

– Bir şeyi istediğiniz kadar ince dilimleyin, daima iki yüzü olacaktır.

– İnsanlar konuşmak kadar susmak yeteneğine de sahip olsalar, dünya daha mutlu bir yer olurdu.

SPİNOZA

Filozofsanız iki felsefe vardır; kendinizinki ve Spinoza’nınki.

HENRİ BERGSON

– Bütün bilgilerimiz tecrübe ile başlar ama tecrübe ile bitmez.

Tümevarım bir mitostur.

– Eğer burada durup daha ileriye gitmeyeceksek, niçin bu noktaya kadar geldik?

Akıl, tutkuların kölesidir.

D. HUME

İnsan özgür doğar ama hayatın her anında zincire mahkum edilir.

– Bütün kavgaların, felaketlerin, tüm kötülüklerin anası; “özel mülkiyet”tir. Özel mülkiyetin olmadığı yerde haksızlık da yoktur.

J.J.ROUSSEAU

Bilgi, kuvvettir.

Mutlu olmak için, doğayla uyum içerinde olmak gerekir.

F.BACON

MARX:

Tarihi yapan insandır

Alt yapı, üst yapıyı belirler

İnsanlık tarihi, sınıf çelişkisinden ibarettir.

– Tarihte ne olmuşsa, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur.

– Komünizmin önündeki engel, burjuvazinin eksikliğidir.

Din, ruhsuz bir dünyanın ruhu, ezilenlerin haykırışı,, kalpsiz bir dünyanın kalbidir. Din, kitlelerin afyonudur.

– İnsan bilincini içinde bulunduğu yaşama  koşulları belirler.

– İnsan, ne üretirse ona yabancılaşır.

Kapitalist, kendisinin kapitalist olmasından sorumlu değildir ama ilişkilerin kurulmasına yardımcı olduğu için sorumludur.

– Toplumsal reformlar, güçlünün zayıflığından ötürü değil, zayıfın gücünden ötürü gerçekleşir.

– Bir memleket iki şekilde talan edilir; düşmanlar ve bizzat o ülkenin kendi maliyesi tarafından.

– Zorun güzelliği, doğallığındadır.

Mülkiyet, hırsızlıktır.

*

———-

*

– İhtiyaç, icadın anasıdır.

Felsefe, mantık ve diyalektikten oluşur.

– Erkek burjuvazidir, karısıysa proleteryayı temsil eder.

– Ne mutlu o yoksullara ki, öteki dünya onlarındır ve er ya da geç bu dünyada onların olacaktır.

ENGELS

– Az gelişmiş toplumlarda ordu, kendi halkına karşı kullanılmak için vardır.

– Her devrimin temel sorunu, iktidar olmak içindir.

– Yumurtalar kırılmadan, “omlet” (devrim) olmaz.

LENİN

Ölüm, başkalarının işidir.

Varlık dediğimiz, “hiçin hiçmesidir”. Aslında her şeyle hiçbir şey, aynı şeydir.

Hüzün, en büyük muhalefettir.

İnsan, zamanın merhametsiz ve karşı durulmaz ırmağına atılmış olduğundan, mahvından başka hiçbir şey bekleyemez. Bu yüzden hayal kırıklığına da uğratılamaz. Aksine insan, varlığının sonluluğunu görerek; üstün, soğuk bir zafer duygusu yaratabilir.

HEIDEGGER

– Biz varken “ölüm” yok, ölüm varken de “biz” yokuz.

EPIKUROS

İnsan, her şeyin ölçüsüdür.

PROTOGORAS


– Herşeyin ölçüsü, tanrıdır.

Bilginin kaynağı, akıldır. Duyular aldatıcıdır.

– Doğru olan, bilgidir.

– En iyi dostum, doğruluk ve  Sokrates’tir. Birini tercih etmem gerekirse bu, doğruluk olur.

– Herşey ideasına ne kadar yakınsa, ne kadar pay almışsa o kadar idealdir.

-Matematik bilmeyen, içeri girmesin.

Haz, kötüdür…akla ve onun bilgisine uygun davranmak gerekir.

Aşk, acı veren zihinsel bir hastalıktır.

– Savaşın sonunu, sadece “ölüler” görür.

Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekanın kullanılmasıdır.

– İki kişinin bildiği, “sır” değildir.

Demokrasilerde güzel sözlü demogoglar, kötü de olsa başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.

Adil birey = adil toplum = adil devlet.

– Adalet, herkesin kendi işini yapması, başkasının işine karışmamasıdır.

PLATON

Bilmek, olguyu tasvir etmek değil, olguyu nedeni ile birlikte bilmektir.

Haz, kötü değildir sadece hayatın son ereği değildir. Haz duymak için eylemde bulunmayız. Haz, yapılan işin beğenilmesi sonucunda, bir sonuç olarak ortaya çıkar.

Bir duyusunu kaybeden, bir dünyayı kaybeder. Bilgi, duyulara dayalıdır ancak duyuların kendisi bilgi değildir.

– En üst ve en alt sınıflar için demokrasi, uygun değildir. Demokrasi, orta sınıfa hitap eder.

– Kadın, doğanın bir garabeti, evcilleştirilmiş bir hayvandan biraz daha iyi durumda olan… yarım bırakılmış bir erkektir…erkek yönetiminin özneleri olmaya uygundur, doğası gereği egemen değillerdir. Erkekler tarafından yönetilmek için doğarlar. Doğa, kadın bedenini tek bir iş için, üremek ve yetiştirmek için tasarlamıştır.

Köle, canlı alettir. Kölelik, dokuma tezgahları kendi kendine bez dokudukları zaman kalkacaktır.

– Tümüyle acılarla geçen bir hayat, pek mutlu sayılmaz.

ARİSTOTELES

İnsan, insanın kurdudur. (Homo, homini lupus)

T. HOBBES

– Karekterin ne ise kaderin odur.

– Aynı ırmağa, iki defa girilmez.

Savaş, her şeyin babasıdır.

HERAKLEİTOS

Varoluş, özden önce gelir.

Cehennem, başkalarıdır.

– İnsan olmak istediği, kendini tasarladığı şeydir.

Tanrı olsaydı, yaptıklarımızın hiçbirinden sorumlu olmazdık ama tanrı yok ve biz, tüm yaptıklarımızdan sorumluyuz.

SARTRE

– Bazı değerler ve bazı yaşam biçimleri birbirinden ne daha iyi ne daha kötüdür. Olsa olsa farklı şekillerde her biri yine kendi içinde değerli ve kendi içinde anlamlı yaşam biçimleridir.

– Farklılık ve çeşitliliklerin, hoş görüldüğü bir toplum olmak yeterli değildir. Aynı zamanda, bu çeşitliliklerin onaylandığı ve özendirildiği toplumlarda insanlar dolu dolu yaşayabilsin.

İSAİAH BERLİN

– Komiserin manivelası, “devrim”. Dava, “alt yapıyı” değiştirmek, “üst yapı” kendiliğinden değişir.

– “Yogi” içinse kurtuluş, içimizde. “Aksiyon” bir tuzak, komiserle yogi uzlaşamaz.

ARTUR KOESTLER

HİLMİ ZİYA ÜLKEN:

“Kendini başka varlıklara irca ederek açıklamak, insanı mahiyetine aykırı bir tarz da düşünmek demektir…Varolanı kendisinin dışında, totolojiye bağlı bir şarta/töze bağladığımızda, onu bütünüyle bu töze indirgeyebilmek için zorunlu olarak bir kozalite ilişkisi geliştirmek durumunda kalıyoruz..

Mikro düzeyde ise cisim, parçacıklar bütünü olarak görüldüğünden parça-bütün ilişkisi kurulmaya çalışılmaktadır.

Yeni diyalektik materyalistlerden bazıları, bu esrarlı ve kör maddeden hür insan kişiliğine kadar yükselmenin güçlüklerini fark ettikleri için, elemanter ilk maddede dahi bir ruh ve bilinç unsurunun bulunduğunu ve bu kuvvenin gelişmesinden yüksek realitelerin doğduğunu kabule mecbur kalmışlardır”.

…/…

Doğanın dili, matematiktir.

PİTAGORAS

Tarih, ebedi döngüsel harekettir..

– Bugünkü insan, hayvanla “üstinsan” arasında gerilmiş bir konumdadır.

– Yaşadığın güçlükler seni öldürmüyorsa daha güçlü kılar.

– Kendi başına “iyi” ve “kötü” yoktur. Hayatın temeli “güç istemi”dir.

– Ben, eserim için yaşıyorum.

Sanat, yaşamın en büyük uyaranıdır.

– Herkes aynı şeyi ister, herkes aynıdır; farklı hisseden insanlar, tımarhaneye gönüllü olarak gider.

– Az şeye sahip olanın köleliği de az olur, yaşasın asil yoksulluğum…

– Hiçbir şey, diyalektik bir etkiden daha kolay silinmez.

– Dünyanın varoluşunun sadece estetik bir olgu olarak doğrulanması, yaşamın devamı için baştan çıkarıcıdır.

– İnsan mümkün olan en büyük gücü ve ihtişamı, gerçekte hiç elde etmemiş olsaydı; ahlak suçlanacak mıydı? Böylece ahlakın kendisi, tehlikelerin en tehlikelisidir.

İnsanlığı, putperestlik döneminden kurtarmak, insanlığa ıstırap ve mutsuzluk dönemini getirmiştir.

– Eğer, her insanın eşit değerde olduğunu gören ya da seven ve ölümsüz bir ruha sahip olduğunu düşünen bir tanrı yoksa, neden hepimizin eşit ahlaki düşünmeyi hakettiğini düşünüyoruz.

– Tanrı öldü! Onu biz öldürdük. Biz, katiller katiliyiz.

Hiçbir öğreti, en son hakikati ortaya koyamaz.

– Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen.

– Kimse öfkeli insan kadar, yalan söyleyemez.

Bana yalan söylemiş olman değil, artık sana inanmamam sarsıyor beni.

Unutan, iyileşir.

– Hakikaten hayretler içindeyim, gerçekten keyifliyim. Benim bir öncüm varmış hem de ne öncü! Spinoza’dan pek az haberim vardı. Beni ona götüren bir içgüdünün rehberliğidir. Yalnızca bütün eğilimi, bilgiyi en güçlü  tutku kılmak, benimkine benzemekle kalmıyor! Öğretisinin beş temel vurgusunda, bütünüyle kendimi buluyorum. Bu en tuhaf ve en yalnız filozof, tam olarak şu konularda bana en yakın yerde duruyor. Özgür iradeyi, erekleri, ahlaki dünya düzenini, bencil olmayanı ve kötülüğü reddediyor.

– Benim insan sevgim, başkasının duygusunu paylaşmakta değil, paylaştığım duyguya katlanabilmektir. Benim insan sevgim, sürekli bir kendimi yeniştir. Ben, yalnızlık olmadan edemem. Yalnızlık yani iyileşme, kendine dönüş, özgür, hafif, ilham verici havayı solumaktır.

– Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin. Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin. Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. Korkarak yaşarsan, yalnızca hayatı seyredersin.

NİETZSCHE

– Sıradan insanların huzurlu olmalarının nedeni, düşüncelerinin olmamasıdır.

ROMAİN ROLAND

Kendini bulmak, başkalarının seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.

– İyi insanların kurallara ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar, empatiyle yaşarlar.

ZATA

Varolmak, algılanmış olmaktır. Varolan her şey bir tanrı düşüncesidir, madde diye bir şey yoktur. Bizim şeyler hakkındaki bilgilerimiz de sadece birer duyum ve algıdan ibarettir.

GEORGE BERKELEY

– “İnsanlık tarihi”, bir kavram tarihidir. Öznenin, nesnel gerçekliği kavrama dönüştürme sürecidir.

– İnsanı yapan, “tarih”tir.

Özgürlük, sorumluluk gerektirir.

– Ya Spinoza’nın felsefesine inanırsınız ya da hiçbir surette filozof olamazsınız.

HEGEL

– Hiç doğmamış olmak, belki de en büyük nimettir.

SOFOKLES

– Kesin olan bir şey varsa o da “varolma”nın olduğu, “hiçliğin” ise olmadığı.

PARMENİDES

– Eğer geniş bir kitleye hitap etmek istiyorsanız, aptallara hitap edin.

– Hiç bir kitap, ruhumuzu “Upanişadlar” kadar yüceltemez. Hayatımın acılarını onlarla avuttum, ölürken de onlar beni teselli edecek.

Dünyanın en yoksul insanı, “paradan” başka hiçbir şeyi olmayandır.

– Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.

– Herkes kendinde eksik olanı sever.

– İnsanın içi ne kadar boşsa, dışına o kadar önem verir.

– Yalnızlık, bütün mükemmel beyinlerin kaderidir.

ARTUR SCHOPENHAUER

– İnsan, “simgeleştiren” bir hayvandır, bu sayede düşünür.

E. CASSIRER

– İnsan, korku içinde özgürlüğün imkanını keşfeder. “Özgürlük imkanı” ise karar vermektir.

– Öznellik hakikattir.

Bireye tek olma imkanı vermeyen,kollektivizm” şeytandır.

– Tek insan, tanrı karşısında sorumlu olan insandır.

Yabancılaşma, kitle içinde kaybolmaktır.

S. KİERKEGAARD

İnsan, makrokozmosda bir mikrokozmosdur.

M. SCHELER

– İnsan, büyüklüğünü bir uca giderek değil, her iki uca dokunarak gösterir.

– İnsan doğa karşısında, incecik “saz dalı” gibi güçsüzdür ama düşünme yeteneği sayesinde, bu düşünen saz dalı doğaya üstündür.

– Şu sonsuz uzayın, ezeli sessizliği beni korkutuyor!

– Güce dayanmayan adalet; aciz, adalete dayanmayan güç; zalimdir.

– Anarşinin kaynağı, devlettir.

PASCAL

Okumak; yaymaktır, anlam üretimidir.

Filozof, kendi kendine soru soran kişidir.

NERMİ UYGUR

İdeoloji, kendine göre bir mantığı ve tutarlılığı olan, belli bir toplum içinde tarihi bir görevi bulunan, bir tasavvurlar (imajlar, mitler, ve fikirler) bütünüdür.

– Ayrıca ideoloji; maddi yaşamı din, ahlak ve bir anlamda da felsefe düşüncesiyle açıklayan tasarımlara ilişkindir. Kısaca ideoloji, bilim öncesi düşüncedir. Bilim düşüncesi ise tarihi ve toplumu, maddi yaşamın temel koşullarına göre açıklamaktır.

ALTHUSSER

Tarihsel ve entellektüel atıklar, sanayi atıklarından daha büyük ve ciddi bir sorun yaratır. Yüzyıllar sürmüş olan saçmalıkların çökeltisinden bizi kim kurtaracak?

JEAN BAUDRİLLARD

Gerçek göçebeler, bir yerden başka bir yere gidenler değil, aksine oldukları yerden kıpırdayamayanlardır. Belli kodlardan kaçarak, aynı yerde kalmak için göçebeleşenlerdir.

GİLLES DELEUZE

– İki ayrı sonsuz olamaz. Bir noktada ikisi de birbiriyle kesişir.

ZENON

Din, sıradan insanlar için gerçek, bilgeler için uydurmaca, liderler için oldukça kullanışlıdır.

– Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.

Başlayan herşey biter.

– Büyük bir servet, büyük bir köleliktir.

Ölum bazen bir ceza bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütuftur.

– Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insanlar vardır ama güneş her gün yeniden doğar.

– Yaşıyorsak hala bir umut var demektir.

– Hayatı kaybetmekten daha acı olan şey, yaşamın anlamını kaybetmektir.

– Unutmazsan senin, affetmezsen onun canı acıyacak. Unutmak ve affetmek, sadece iyi insanların intikamıdır.

– Ey hayat, senin bu kadar önemli olman ölüm sayesindedir.

– Birlikte olduğun insanın hayatını kurcalamak, onunla kurmayı düşündüğün geleceği yok etmekten başka bir işe yaramaz.

– İnsanları tanımak için onları sınamaktan korkmayın. Çünkü kaybedilmesi gerekenler, en önce kaybedilmelidir.

– Gençliğinde bilgi ağacı dikmeyen yaşlılığında rahatlayacağı bir gölge bulamaz.

– Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir.

Ölüm herşeyi eşit kılar.

– Dışarıdan bakıldığında bir kozmos, içeriden bakıldığında ise bir kaos gördüm.

– Aza sahip olan değil, çok isteyen fakirdir.

Hayatı komedi sayanlar, son espiriyi iyi düşünsünler.

– Konuşmayı çok erken öğrendim, susmayı öğrenmem içinse yaşlanmam gerekti.

– Her dahi, bir parça delidir.

Konuşma, insanın aklını diliyle kullanma sanatıdır.

– Yüreği yılmadan düşen, dizleri üzerinde savaşmayı sürdürür.

SENECA

– Hiçbir şey, gerçeğin kendisinden daha şaşırtıcı değildir.

ERWİN KİRC

Felsefe, ruhsal bir ihtiyaçtır. Filozof, gerçekten felsefe yapabilmek için ölmesini öğrenmelidir. Fakat yeni felsefe bizden, bunun tam aksini istiyor; filozof eğer gerçekten felsefe yapmak istiyorsa, yaşamayı öğrenmelidir.

– Davud, Musa mermerin içine gizlenmişti. Ben onları bulup, oradan çıkardım.

– Ufak tefek şeyler mükemmelliği yaratır, mükemmellik ise ufak tefek bir şey değildir.

MİCHELANGELO

KISSADAN / 3

Ağustos 31st, 2014

 OSMANLIDA TAŞ ÇOKTUR

 Behram paşanın Assos’u fethetmesinden sonra, (1.) Murat Hüdavendigar buraya bir cami yapılmasını ister. Caminin yapılacağı yer ve kullanılacak malzemeler konusunda sorun çıkması üzerine, o ünlü sözünü söyler:

 “Osmanlıda taş çoktur, taşın gereği yoktur.”

 Bunun üzerine, Murat Hüdavendigar Camisi, antik kentin içine, en tepeye yapılır. Cornelius kentinin kapısı, caminin kapısına dönüştürülürken, üzerindeki yazılara dokunulmamış, sadece iki yanında bulunan haçlı kısımlar çıkarılmıştır. Ayrıca caminin mimarisinde, antik çağdan günümüze, tarihi değeri olan taşlar da kullanıldığı için, ilginç bir örnek oluşturur.

  SEN ANLAMAZSIN

  Zülfü Livaneli ve Yunanlı büyük sanatçı Teodorakis, Türk -Yunan dostluğu kapsamında karşılıklı konserler vermektedir. Bir gün Girit’de konser vereceklerdir ve konsere ilgi, çok büyüktür.

 Bu ilgiyi gören batılı bir gazeteci şaşırır. Türlerle Yunanlılar her fırsatta birbirlerine düşman olduklarını söylerken, bir Türk santçısının konserine bu denli ilgi gösterilmesine anlam veremez. Yaşlıca bir Giritliye sorar:

– Hem Türklerin düşmanınız olduğunu söylüyorsunuz hem de bir Türkün konserine bu kadar büyük ilgi gösteriyorsunuz. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

  Yaşlı Giritli, gazeteciye bakıp:

– Sen nerelisin? diye sorar ve gazetecinin ne Türk ne de Yunanlı olmadığını anlayınca, “sen anlamazsın” der.

 MAVİ ALAY

Hitler, Sovyetler Birliğine savaş açtığında Türkiye, Sovyetlerin bir parçası olan ve Stalin’in de eziyetlerine maruz kalan Kırım Türklerinin, Sovyet ordusundan ayrılarak, savaşı kazanacağını düşündüğü Hitler’in tarafında, Alman ordusunda savaşmalarını ister.

Fakat umulan gerçekleşmez ve Almanya yenilir. Alman askerleriyle birlikte, yaklaşık 8000 Kırımlı da aileleriyle beraber, Avrupa’da Alpler’e kaçarlar. Ancak Stalin, Sovyet vatandaşı olan bu kişileri, “vatan haini” olarak, bulundukları ülkelerden geri ister. Hitler’i yenmiş bir Stalin’le de kimse kötü olmak istemediğinden, Kırımlılara sahip çıkılmaz.

Stalin’e teslim edilmeleri halinde, işkenceyle öldürüleceklerini düşünen 3000 Kırımlı, kaçtıkları yer olan, Alplerin yamacındaki Drau Nehrine atlayarak intihar eder. Diğerleri ise vagonlara doldurularak Türkiye üzerinden Rusya’ya teslim edilecektir. Türkiye’ye geldiklerinde, Türk Devletinin kendilerini koruyacağını, teslim etmeyeceğini düşünenlerin son ümitleri, vagonların çivilenmesiyle son bulur. Bunun üzerine, 2000 kişi de kapıları kırarak Kızılcık Nehri üzerinden geçerken, atlayıp intihar eder. Geriye kalanlar da sınırı geçtiklerinde, Sovyet askerlerince kurşuna dizilirler.

 BUHARA CUMHURİYETİ ve OSMAN KOCAOĞLU

Osmanlıyı bitiren bir yerde, “Osmanlı – Rus savaşları” olmuştur. Özellikle de eskilerin “93 Harbi” dediği, “1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı” nerdeyse Osmanlıyı bitirme noktasına getirmiş, II. Abdülhamit’in akıllıca siyasetiyle İngilizleri yanına çekmesi ve istibdat rejimi sayesinde bu süreç, biraz daha uzamıştır.

Bu savaştaki asıl ustalık ise İngilizlere aittir. Osmanlının ekonomik sıkıntı içinde olmasına karşılık, borç para verip, savaşın kazananı olmadan her ikisinin de kaybettiği, bir savaş olmasını planlamışlar ve bu emellerine, büyük ölçüde de ulaşmışlardır.

Kaderin cilvesine bakın ki, Osmanlıyı bitirme noktasına getiren Rusya, “1917 Bolşevik İhtilâli” sonucu “I.Dünya “Savaşı”nda müttefikler safından, aralarındaki “Sykes-Picot” gibi anlaşmaları da deşifre ederek ayrılmış, “İstiklal Harbi”nde de yeni Türk Devletinin yanında yer almışlardır.

Kurtuluş Savaşında, ordunun teçhizatının yetersizliği nedeniyle, Yunanlılara karşı geri çekilmek zorunda kalması, M. Kemal’i arayış içine sokar. Bunlardan birisi, Fethi Paşa’yı Moskova’ya göndererek, Lenin’den para ve silah yardımında bulunmasını istemesidir.

Fethi Paşa’nın Lenin ile görüşmeye geldiğini haber alan, zamanın “Buhara Cumhuriyeti” devleti cumhurbaşkanı, Osman Kocaoğlu, M. Kemal’e iletilmek üzere kendi hazinesinden, 100 milyon ruble külçe altını (59 milyon Osmanlı altın lirası) Moskova’ya vagon içerisinde gönderir. Kendilerinin, Anadolu’ya geçirebilme imkânları olmadığı için, Lenin’den göndermesi için rica ederler.

 Kaderin cilvesine bakın ki, Yıldırım Beyazıt’ı Ankara Savaşı’nda yenerek, Osmanlıyı fetret dönemine sokan Timur”dur ama bu kez torunları, yeni kurulacak Türk devleti için altınlarını göndermektedir.

Lenin, aldığı bu paranın sadece 11 milyonunu, 4 yılda gönderir. Geri kalanını ise yeni kurulan Sovyetlerin hazinesine aktarır. Sovyetlerin yapmış olduğu para yardımı, bundan ibarettir ve geri kalan paradan da bir daha ses çıkmamıştır.

Sovyetler 1922’de tüm Türkistan bölgesini işgale başlar, bunun üzerine Osman Kocaoğlu, İngilizlerden, kendi milli ordusu için silah satın almak üzere Afganistan’a gider. Ancak, İngilizler’in Ruslarla gizli antlaşması nedeniyle bu satış gerçekleşmez.

Buhara Başbakanı Feyzullah Hoca, işgal üzerine Afganistan’da bulunan Osman Kocaoğlu’na haber göndererek, geri dönmemesini ister. Ruslar, Kabil’de sürgün kalan Osman Kocaoğlu’nun ya kendilerine verilmesini ya da ülkeden çıkarılmasını isterler. Bunun üzerine 1923 yılında İstanbul’a gelir. Atatürk tarafından, yapmış olduğu yardımlar nedeniyle, sıcak bir ilgiyle karşılar ve yine Atatürk’ün bizzat talimatıyla, kendisine mebus maaşı bağlanır. Kendisinin ölümünden sonra da (1878 -1968) eşinin ölümü olan, 1996’ya kadar bu maaş kendilerine ödenir. Sovyetlerin baskısıyla, Türkiye’den de ayrılmak zorunda kaldığı bir dönem olmuştur.

Tüm bu olanları, oğulları Prof. Dr.Timur Kocaoğlu da teyid etmektedir.

 ATATÜRK HATAY ŞEHİDİDİR

 I.Dünya Savaşının başlıca paylaşım alanlarından biri, Ortadoğu idi. Bu paylaşımın en önemli haritası, İngiltere ile Fransa arasında, Sykes-Picot tarafından çizildi. Buna göre Basra tarafı İngilizlerin elinde kalırken, İskenderun Körfezini de içine alan Suriye tarafı, Fransızlarda kalacaktı. Çünkü, Musul petrollerinin gerçek kontrolü, İskenderun Körfezinden geçmekteydi.

 1918’de İskenderun’dan başlayarak bölge, İngiliz ve Fransızlar tarafından işgale başlandı.1920’de Halep’teki Faysal hükümetinin Fransızlarca devrilmesi sonucu, bölgedeki Hatay Kuvayı Milliye gücü, Maraş Kuvayı Milliyeye katılmak istedi. Bunun üzerine, 20 Ekim 1921’de M. Kemal yönetimi ile Fransızlar arasında, Hatay’ın özerk olmasıyla ilgili Ankara antlaşması imzalandı.

 9 Eylül 1936’da ise Fransa ile Suriye arasında imzalanan anlaşmayla, Hatay’da Suriye egemenliği gündeme geldi. Türkiye buna itiraz edince, Milletler Cemiyeti’nin aldığı kararla, bölgenin toprak bütünlüğünün Fransa ile Türkiye’nin güvencesinde olması benimsendi.

 Mayıs 1938’de, doktorların ısrarla karşı çıkmasına rağmen Atatürk, Adana ve Mersin’e giderek, resmi geçitleri ayakta izler. Böylece bölgenin en hakim gücü olduğu mesajını verir.

5 Temmuz 1938’de Türk birliğinin İskenderun’a girmesi üzerine Fransa, Suriye sınırına çekilmek zorunda kalır.

Adana, Mersin gezilerinin, hasta olan Atatürk’ü çok yorduğu ve hastalığın seyrini hızlandırarak ölümüne sebep olduğu söylenir Bu nedenle Hataylılar, “Atatürk, Hatay şehididir” derler.

Fransızlar, Türk hükümetinin ve Hatay halkının kararlılığı karşısında, Türkiye ile yeni bir anlaşma imzalamak zorunda kalır.

Hatay maalesef, Atatürk’ün ölümünden sonra 7 temmuz 1939’da anavatana katılır.

(Kaynak; Mustafa Balbay)

 STRUMA FACİASI

II. Dünya savaşı sırasında Romanya’da Nazi tehdidinden kaçan, 790 zengin ve aydın Romanya Yahudisi, Filistin’e gitmek üzere 1830 yapımı 46 metrelik eski bir Bulgar gemisi olan Struma’yı kiralarlar. Zira daha önce, Romanya’nın Yaş şehrinde 4000 Yahudi, Nazilerce katledilir. Gemi İstanbul’a geldiğinde ise motoru arızalanır.

Almanya tarafından yolcuların karaya çıkmaması için, Türk hükümetine baskı yapılır. Romanya ise Almanya’nın müttefiki olduğundan gemiyi geri kabul etmez. İngilizler ise Filistin’e Yahudi göçünü kısıtladığından, geminin yoluna devam etmesini engellemekle meşguldürler.

Bu arada gemide salgın hastalık ve açlık baş gösterir. Göstermelik yardımların dışında özellikle, Türk Yahudi toplumu tarafından gemiye yardım yapılır. ABD’nin ricası ve Vehbi Koç’un da uğraşları sonucu Martin Segal ve ailesiyle birlikte, sadece birkaç Filistin vizeli yolcunun gemiden ayrılmasına izin verilir. Segal, New York merkezli bir petrol şirketinin, Romanya müdürüdür. Vehbi Koç da aynı şirketin, Türkiye temsilcisidir.

Görüşmelerin hiçbirinden sonuç çıkmaz. Türk hükümeti motoru halen çalışmayan Struma’yı Şile açıklarına çektirir. Ertesi günün sabahında da 24 Şubat 1942’de büyük bir patlamanın ardından gemi 103’ü çocuk toplam 768 kişiyle Karadenizin buz gibi sularına gömülür.

Gemiden Sadece 20 yaşındaki yolcu David Stoliar ile ikinci kaptan İvanof Diko kurtulur. Ancak Diko, soğuğa fazla dayanamaz ve boğulur. Stoliar’ı ise Türk kurtarma kayığı bulup kurtarır.

Stoilar daha sonra İsrail Silahlı Kuvvetler Radyosuna verdiği demeçte, gemiyi Türk torpido botunun batırdığını söyler. Olayın aslı ise 1960’daki Sovyet arşivlerinden çıkar. Gemiyi torpilleyenin, Sovyet denizaltısı “Shch – 213” olduğu, Almanya’ya her türlü stratejik yardımın engellenmesi amacıyla yapıldığı ortaya çıkmıştır. Zira bir önceki akşam, Türk kargo gemisi Çankaya da torpillenerek batırılmıştır.

Herkes birbirini suçlarken ya da kimse sorumluluk almazken, yüzlerce masum insan daha tarihin ayıplı sayfalarında, adalet beklemek için yerini çoktan almış oldu.

THEODOR HERZL VE ABDÜLHAMİD

Dünya Siyonist Teşkilatını kurup, ilk kongrede de başkan seçilen Theodor Herzl (1860-1904) kongrede, “ben bugün burada Yahudi Devletini kurdum. Ancak bunu yüksek sesle söylersem, bütün dünya güler. 5 sene içinde ya da 50 sene sonra bunu herkes böyle bilecek” demiştir. Kutsal Siyon tepesinin bulunduğu Filistin topraklarında Yahudi Devletini kurmak amacıyla, 17 Mayıs 1901’de Abdülhamid ile görüşür.

Görüşmede Herzl padişaha, Yahudilerin “vaat edilmiş topraklarda yurt kurmasına izin verilmesi halinde, Avrupa’daki Yahudi bankerlerin, Osmanlının tüm dış borçlarını ödeyeceğini” bildirir. Buna karşılık Abdülhamid, “ben bir karış dahi toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı, kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır” diyerek reddeder. Aslında teklif oldukça caziptir. Osmanlı Devleti, moratoryum ilan etmiş, mali açıdan çok zor durumdadır. Abdülhamid bu durumu şöyle açıklar:

“Kudüs taraflarından toprak satın alarak her taraftan Yahudileri oraya iskan istediler. Adeta oraya bir memleket tahsis etmek isterler. Teklifleri de devletin Duyun-u Umumiyesini kamilen deruhte etmekti. Güzel bir şey. Zira Duyun-u Umumiye bir gün gelip de borçlarımızı ödemezsek, devletin maliyesini murakabeye almak gibi bir tehlike mevcuttur.”

Herzl, Abdülhamid ile ikinci görüşmesini 4 Temmuz 1904’te yapar ve yine reddedilir. Bunun üzerine şöyle der; “Türkler gün gelecek dilenci durumuna düşecek ve dizlerime kapanıp yalvaracaklar.”

İngilizler, Yahudi yurdu olarak, Uganda’yı teklif ederler. Ancak teşkilat bunu kongrede reddeder. Filistin topraklarının “vaat edilmiş topraklar” olması, Herzl’in gözünü buraya çevirmesinin nedenidir.

 Abdülhamid, Filistin’i satmamış ancak Yahudi kökenli Rothschild ailesinden, uzun vadeli olarak 1891 yılında 6 milyon, 1894 yılında da 8 milyon pound borç alır. Karşılığında da Rothschild’in Filistin’de koloniler kurmasına, yerli ve yabancı Yahudilerin toprak almasına izin verir. Bu izin, nihayetinde de İsrail’in kurulmasına kadar gider.

 URBAN’IN  SÜPER TOPU

  II. Mehmed (Fatih), Konstantinopol’ü almak için parlak fikirlerle gelen herkesi, müslim ya da değil ödüllendireceğini her yere yaydırır.

 Bu arada Macar kralı Urban da “süper top” yapmak için uğraşmaktadır. Sonunda, barutun zamansız patlamasına ve isabet sorunlarına bir çözüm bulmayı başarır. Eğer topların boyutu ve güçleri artırılırsa, doğru yere isabet etmesinin bir önemi yoktur. Zira devasa büyüklükteki top mermileri, nereye düşerse düşsün büyük bir alana zarar verecektir.

 Bu süper top, bir tondan daha ağır, 120 cm çapındaki mermileri atabilen bir top olacak ve bu topu destekleyen 90 cm çaplı mermi atabilen küçük toplardan oluşacak.

 Bu topların imali ise büyük paralara, çokça askere ve yüzlerce ton baruta ihtiyaç duyduğundan, Urban teklifini ilk olarak, Osmanlı tehdidinde olan dindaşları Bizans’a götürür. Fakat Konstantin, bu kadar paraya “asker” tutarım diyerek reddeder.

 Urban bu kez, Konstantinopol’ü ele geçirmek isteyen II. Mehmed’e gider. II. Mehmed, hiç tereddütsüz kabul eder. Toplar döküldükten bir yıl sonra da şehri kuşatır. Kuşatmanın kaderini ise Urban’ın dev topları belirler. Zamanın “napalm bombası” olan “Rum ateşi” (neft ve zift karışımı yanıcı mermiler) bu süper topun menziline yaklaşamaz bile.

 XI. Konstantin öldürülür, şehir fethedilir dahası Osmanlı orduları, Urban’ın topları sayesinde Viyana önlerine gelir. Urban’ın kazandığı para ise ülkesi Macaristan’ı kurtarmaya yetmez, Osmanlının 500 yıl tehditi ve egemenliğinde kalır.

  VAKA-İ HAYRİYE

  Kabakçı Mustafa isyanıyla III. Selim tahttan indirilerek yerine IV. Mustafa getirilir. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa da 16.000 kişilik bir orduyla isyanı bastırıp, Kabakçı Mustafa ile beraber isyancıları öldürür. IV. Mustafa ise yerine geçmesinler diye kardeşi şehzade Mahmut ile III. Selim’in öldürülmesini emreder. III. Selim hemen öldürülür fakat şehzade Mahmut saray hizmetkârlarınca saklanır.

 Bunu haber alan Alemdar, IV. Mustafa’yı tahttan indirip, şehzade II. Mahmud’u tahta geçirir. Buna karşılık II. Mahmud da kendisini sadrazam yapar. Alemdar, “Nizam-ı Cedid” ordusunu “Sekban-ı Cedid” olarak yeniden kurar. Yeniçeri “ulufe cüzdanlarını” da bedellerini ödeyerek satın alır. Alınıp satılan bu cüzdanlar sayesinde askerlikle hiçbir ilişiği olmayan pek çok insan “asker maaşı” almaktadır.

 Bu yapılanlar karşısında IV. Mustafa yanlıları ve Kapıkulu ocakları mensubu ağalar ayaklanıp, Alemdar’ın konağını basar. Alemdar kaçamayacağını anlayınca, barut fıçılarını kendisi ve kellesini isteyen yeniçerilerle birlikte havaya uçurur.

 Bu kez yeniçeriler saraya, Topkapı’ya yönelir. Kadı Abdurrahman Paşa, Sekban-ı Cedid askeriyle sarayı savunur ve isyancıları bozguna uğratır. 3000’den fazla yeniçeri ve isyancıyı kılıçtan geçirir.

 İsyan bastırıldıktan sonra II. Mahmud, Sekban-ı Cedidi dağıttığını ilan eder. Kadı Abdurrahman Paşa kaçar ancak hakkındaki ferman gereği yakalanarak idam edilir.

 II. Mahmud, 25 mayıs 1825’te Yeniçeri Ocağını kaldırdığını yerine Avrupa tarzında “Eşkinci Ocağının” kurulduğunu ilan eder. Bütün ocaklar padişaha sadakatlerini bildirir fakat Yeniçeri Ocağı ayaklanır.

 Bunun üzerine Aksaray’daki Etmeydanında bulunan Yeniçeri kışlaları topa tutulur. 6000’den fazla yeniçeri öldürülür. 20.000’den fazla isyancı tutuklanır.

 18 Haziran 1826 “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adında yeni bir ordu kurulur.

RAMİ KIŞLASI VE II.MAHMUD (ERHAN AFYONCU)

1826 yılında “Vakayi Hayriye” olayı sonrası Yeniçeri ocağı resmen kaldırılır ancak ortalık hemen durulmaz. Her ne kadar yeniçerilerin büyük kısmı öldürülse de bir kısmı kaçıp saklanır. Bir araya gelenler, yeni isyanlar çıkarır hatta bir ara Beyazıt’taki Yangın Kulesini de yakarlar. Yeniçerilerden sadece küçük bir grubu yeni orduya alınır.

1827 – 1828 yılı Osmanlı – Rus savaşı nedeniyle, II. Mahmut’un sefere gideceği ilan edilir. Sarayda hazırlıklar yapılır ve uğurlanır ancak savaşa gitmez. İsyanlar ve suikastlar nedeniyle Rami kışlasına gelip, iki yıl devleti buradan yönetir.

Yine aynı yıl, ramazan ayı ve kadir gecesi münasebetiyle, padişahın teravih namazına katılması beklenir. Ancak Rami’den saraya gidiş güvenlik riskini çok artırdığından, şeyhülislamdan teravih namazına katılmamasının caiz olup olmadığı sorulur. Şeyhülislam da “tabi ki katılmamanız daha uygundur” der. Padişah “ben de aynı kanaatteyim ancak bunu halka nasıl anlatacağız” der.

(Teravih namazını nerde kıldığını bilmiyoruz.)

 İÇKİ VE TÜTÜN YASAĞI

 IV. Murat ilk olarak, yaygınlaşmış olan rüşvet ve iltiması azalttı. İstanbul’da alkol, tütün ve kahveyi yasakladı. Yasağın sebebinin 1631’deki büyük İstanbul yangını olduğu ve padişahın yaptırdığı bir soruşturma sonucuna göre bu yangının tütün içen sarhoş yeniçeriler tarafından çıkarıldığı iddia edilir. Ayrıca meyhane ve kahvelerin Yeniçeri ve isyancıların toplanma mekânı haline gelmesi padişahı düşündürmüştü.

 Yasak, kaybolan devlet otoritesinin de bir nevi tekrar tesisinin bir göstergesi olacaktı. Padişah kendi yasağına ne derece uyulduğuna bağlı olarak otoritesini ölçtü. Bu nedenle yasak çok katı bir şekilde uygulandı. Sultan Murat, yasağa uymayanların öldürülmesini emretti. Bazı geceler tebdîl-i kıyafet ile sokaklarda teftişlerde bulunurdu. Birçok meyhaneyi gece kendisi bizzat, baskınlar ve infazlarla kapattı. Padişahın, üstün ve kutsal bir figür olarak Topkapı Sarayı’nda bulunmasına alışık İstanbul halkı, halk arasına karışan ve doğrudan gücünü sergileyen IV. Murat’a bu yüzden farklı bir gözle bakmıştır.

 Her ne kadar içki ve tütünü yasaklasa da kendisinin ise çok fazla içtiği hatta ölümünün hiç beklenmedik bir şekilde, 1840’ta henüz 28 yaşında Bağdat seferinden hasta döndüğü ve “siroz” ya da “damla” hastalığından olduğu söylenir.

  HALİFE ABDÜLMECİD VE HALK

 Halife Abdülmecit Efendi, Dolmabahçe sarayından ayrılıp sürgüne giderken halkın da sokaklara dökülüp bu kararı protesto edeceğini sanır. Dışarı çıktıklarında kendisine eşlik eden yavere sorar, “halk nerede?”

 Sabah saatleridir, yaver saatine bakar ve “halk şu anda kahvaltısını yapıyor efendim” der.

  FATİH VE BABASI

 Genç yaşta tahta geçen Fatih, sefere çıkmazdan önce babasının bilgi ve tecrübesinden yararlanmak amacıyla onun da ordunun başına geçmesini ister ancak babası kabul etmez. Bunun üzerine Fatih, “eğer sen padişahsan gel koltuğuna otur, yok eğer ben padişahsam sana emrediyorum ordunun başına geç” der.

 Bunun üzerine babası sultan II. Murad, çaresiz ordunun başına geçer.

  NE ŞEHİTTİR NE GAZİ PİSİPİSİNE GİTTİ NİYAZİ

 Resneli Niyazi Bey, 1873’te Makedonya’ya bağlı Manastır ilinin Resne kasabasında doğmuştur. İttihat ve Terakki fırkasının önde gelen liderlerindendir.

 3 temmuz 1908’de Selanik’te 200 fedaisiyle dağa çıkarak II.Abdülhamit’in istibdat rejimine başkaldırdı. Abdülhamit’in II.Meşrutiyeti ilan edip Kanun-i Esasiyi (anayasayı) yürürlüğe sokmasıyla, dağdan inip Selanik’te büyük gösterilerle “hürriyet kahramanı” olarak karşılandı.

 “31 Mart” olayında, “harekat ordusunda” yer almış, Balkan savaşı çıkınca da Cevdet Paşanın ordusuna katılmıştır.

 İlginç bir şahsiyettir. “Vatan fedaisi” yazılı bir şapka ve evladı gibi sevdiği bir geyikle dolaştığı söylenir.

 17 nisan 1913’te Arnavutluk’un Avlonya limanından İstanbul’a gelmek üzereyken İttihat terakkinin kendisine gönderdiği koruması tarafından vurularak öldürülmüştür.

 Öldürülme olayının karanlıkta kalması ve kendi koruması tarafından vurulması nedeniyle “ne şehittir ne gazi pisi pisine gitti Niyazi” değimi Türk halkının hafızasına kazınmıştır.

  CAMİNİN MEYHANESİ

  Bursa Ulu Cami’nininşaatı tamamlandığında Yıldırım Beyazıt, ulemayla birlikte camiyi gezer. Emir Sultan, padişahım caminin bir eksiği var, dört köşesine birer meyhane yapılırsa daha iyi olur der. Yıldırım’ın hiddetlenmesi üzerine de “başka türlü sizi burada göremeyiz üstelik, Allah’ı andığınız yere o mereti zaten layık görüyorsunuz” der.

 Yıldırım Beyazıt’ın bu olay üzerine “haklısın Emir Sultan” deyip, içkiye de tövbe ettiği söylenir.

 KARDİNAL KÜLAHI MI OSMANLININ SARIĞI MI?

  Papa III.Innecentius, önce Mısır’ı ele geçirmek sonra da Kudüs’ü kurtarmak amacıyla tüm Avrupa’yı IV. Haçlı seferine davet etti. Bu sefer hareketi, 1202 yılında Venedik’te başladı. Venedik dükü Enrico Dandola’nın seferin yönünü değiştirip, Konstantinopol’e çevirmesi sonucu, kültür hazineleriyle dolu bu şehir, yakılıp talan edilir.

 1204 yılından itibaren 57 yıl sürecek, “Latin İmparatorluğu” kurulur. Ta ki, İznik imparatoru 8. Mikhail Palailogos, şehri geri alıncaya kadar. Ortodokslar bu katolik Latin işgali, her zaman derin bir acı olarak hatırlarlar.

 İstanbul’un fethinden önce de “Katolik” ve “ortodoks kiliseleri” iki karşıt güçtü. 1453′te fetih olmasaydı katolik Avrupa karşısında “ortodoks kilisesi” varlığını sürdüremezdi.

 Fetihten önce papanın öncülük ettiği, katolik ve ortodoks kiliselerini birleştirme çabalarına karşı çıkan patrik Gennadios, “İstanbul’da kardinalin külahını görmektense Osmanlının sarığını görmeyi tercih ederim”demesi bunun açık bir ifadesidir.

 Gerçekten de ortodoks kilisesini, katolik kilisesine karşı kurumsallaştıran ve varlığını güvence altına alan Osmanlılar olmuştur.

  CEHENNEMİ SATIN ALMAK (Abdulhamit Şentürk)

Martin Luther, cahilliğin hat safhada olduğu 10 Kasım 1483 yılında, Almanya’da dünyaya gelir. O zamanlar, her Hıristiyan ülkede olduğu gibi Almanya da engizisyon mahkemeleri ile yönetiliyordu. Bütün kiliseler, halka günahlarının kefareti karşılığında cennetten arsa satıyor (endüljans), sattıklarına dair de bir belge veriyorlardı. Cahil halk varını yoğunu kiliselere verip, cennetten arsa satın alıyor, kilise ve papazlar da zenginleşiyordu. Engizisyonun kanunlarını ayıplamak, karşı çıkmak, araştırmak, düşünmek, diri diri yakılmak da dahil çok ağır cezaları vardı.

Bir gün Martin Luther, bu durumun çok saçma olduğunu, akla mantığa ters olduğunu söylediği zaman, onunda sonu farklı olmadı. Hemen engizisyon mahkemelerine, yargılanmak üzere çıkarıldı. Tabii yargı, o zaman dini kullananların elinde bir oyuncaktı. Onlar ne derse o oluyor, karşı çıkan idam ediliyor adeta onlara kutsal varlıklarmış gibi tapılıyordu. Bu duruşmaya halk büyük bir katılım göstermişti. Hatta öyle ki kalabalık, dışarı dahi taşmıştı.  Duruşma sırasında Martin Luther, din adamlarına seslendi, ”herkesi cehennemle korkutup, cenneti parayla satıyorsunuz. Sıkıyorsa cehennemi satsanıza?” Şok geçiren din adamları, ”iyi de, cehennemi kim alır?” dedi. Martin Luther, ”ben alıyorum, parası neyse vereceğim.” der. Din adamları, cehennemi ücretsiz olarak Martin Luther’e satarlar.

Martin Luther dışarı çıkarak kalabalığa seslenir: ”Ben cehennemi satın aldım. Korkmayın, bundan sonra hiçbirinizi cehenneme almayacağım!” der. Cehennem korkusunu üzerinden atan halk, kilise baskısından da kurtulmuş olur ve beş asır önce Alman aydınlanması da böylece başlar.

 ÖZGÜRLÜK HEYKELİ’NİN GERÇEK HİKAYESİ

Ondokuzuncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı olan Mısır, yüzyılın başından itibaren Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın soyundan gelen,‘Hıdiv’ unvanlı valiler tarafından idare ediliyordu.

Mısır Hıdıvi Said Paşa, Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps’e 1854’te hazırlattığı ve Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayacak olan Süveyş Kanalı projesini onaylaması için Sultan Abdülaziz’e sunmuştu. Projenin arkasında Fransa vardı ama İngiltere, Akdeniz’deki ve Hindistan’daki hakimiyetini sona erdirebilecek olan bu projeye karşı çıkarak, padişaha onaylamaması için baskı yapıyordu. Sultan Abdülaziz de 12 yıl boyunca bu projeyi onaylamadı. Ancak Hıdiv Said Paşa, onayı beklemeden Fransız mühendise çalışmalar için izin verdi.

Kazılar neredeyse tamamlanmak üzereyken Fransız hükümeti, Sultan Abdülaziz’e İngilizler’den daha fazla baskı yapmaya başladı. Sultan Abdülaziz, 1866’nın 19 Mart’ında yayınladığı fermanla Kanal’a izin verirken, Mısır’ın kanal inşaatı için yaptığı dış borçları da devlet garantisi altına aldı ve kendisi de Kanal Şirketi’nin hisselerine oldukça yüksek bir meblağ yatırdı.

Said Paşa ile kanalın mühendisi olan Ferdinand de Lesseps arasında 1854’te varılan anlaşmanın çok ilginç bir maddesi vardı: Kanal’ın Akdeniz’e açıldığı yere dev bir heykel dikilecekti. Heykel, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde “Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini” sembolize eden bir meşale tutacaktı. Sultan Abdülaziz’in ödediği paralar arasında yapılacak olan heykelin masraflarının bir bölümü de vardı.

Paşa ve mühendis, eseri Fransa’nın tanınmış heykeltraşlarından olan Frederic Auguste Bartholdi’ye sipariş ettiler, hatta bir hayli avans da ödendi.

Ancak, Said Paşa’nın ölümünden sonra Mısır’ın başına geçen İsmail Paşa, Müslüman bir memlekette böylesine büyük bir heykelin dikilmesinin halk arasında hoşnutsuzluk yaratacağını düşündü ve mühendis Lesseps’e, heykelin Mısır’a getirilmemesi talimatını verdi. Süveyş Kanalı, 1869 Kasım’ında dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama ‘heykelsiz’ törenlerle açıldı.

Bartholdi’nin eseri ise, Mısır’da bu yaşananlardan sonra Paris’te bir depoya kondu ve tozlanmaya terkedildi.

O yıllarda, Fransa ile ABD arasında sıcak ilişkiler yaşanıyor ve taraflar birbirlerine her alanda jestler yapıyordu.

 Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri olan Laboulaye, Fransız Hükümeti’ni Amerikalılar’ın Fransa’nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye gönderilmesi konusunda ikna etti ve hediyenin devasa bir heykel olması kararlaştırıldı.
Sipariş gene aynı heykeltraşa, Bartholdi’ye verildi. Bartholdi’nin eseri zaten hazırdı, senelerden beri bir depoda beklemedeydi ve tek eksiği üst kısmında, yani elleriyle kollarında ve yüzünde bazı değişiklikler yapılmasıydı.

Amerikalılar, heykelin New York’un hemen girişinde bulunan, ufak adalardan birine yerleştirilmesine karar verdiler. Bartholdi,  Paris’e kendi adıyla anılan bir kule dikmiş olan Gustave Eiffel ile beraber çalışarak heykeldeki değişiklikleri tamamladı ve 1886’nın 25 Ekim’inde yapılan törende de eserinin açılışını bizzat yaptı.

 DEYYUS-U EKBER İBŞİR PAŞA

 Valilerin vazifeleri arasında, padişaha ‘‘harçlık göndermek’’ de vardı. Sıra günün birinde, Sivas valisi Varvar Ali Paşa’ya geldi ve İstanbul’dan Sivas’a gelen bir saray memuru, Varvar Ali Paşa’dan ‘‘30 bin kuruş harçlık’’ istedi.

 Paşa padişahın adamını, ‘‘Sivas’ın tek kuruşu yok! Bu parayı nereden vereyim? Yol keserek halkın malını mı soyayım’’ deyip, geri gönderdi. Artık bir müddet de olsa rahat bırakılacağını zannediyordu ki, hemen üstüne bir başka saray memuru daha geldi. Hükümdarın canı bu sefer bambaşka bir şey çekmişti; Anadolu’daki kumandanlardan biri olan, İbşir Paşa’nın karısını… Kadının güzelliğini anlata anlata bitiremeyip ve ‘‘Bu avrat sadece siz efendimize láyıktır’’ diyenler, aklı zaten başında olmayan padişahı daha da azdırmışlar ve Sultan İbrahim, Sivas’a ‘‘İbşir’in avradı tez bana gönderile’’ diyen bir ferman yollamıştı.

 Vali Varvar Ali Paşa, ‘‘Bre ben pezevenk miyim? Bir Müslüman ademin nikahlı avradını elinden alıp, padişah bile olsa bir başka herife nasıl veririm?’’ dedi ve saraydan gelenleri tekme-tokat kapı dışarı etti. Sonra ‘‘Devlet elden gidiyor’’ deyip, isyan bayrağını açtı. Hemen asker topladı ve Sivas’ı bırakıp Tokat taraflarına gitti.

 İsyanı haber alan saray, bu sefer daha da garip bir iş etti. İsyanı bastırma vazifesi, güzel karısını Varvar Ali Paşa’nın sayesinde padişaha kaptırmayan, İbşir Paşa’ya verildi. İbşir Paşa ‘‘asiyi tez zamanda yakalayıp tepeleyesin! Ya başı, ya başın!’’ buyuran padişahın daha birkaç gün önce ‘‘avradını hemen bana yollayasın’’ dediğini unuttu. ‘‘Ferman efendimizindir’’ deyip, Varvar Ali Paşa’nın peşine düştü. Ali Paşa’yı Tokat taraflarında kıstırıp yakaladı ve tam cellada vereceği sırada Ali Paşa, herkesin içinde ‘‘ulan, ben senin avradının ırzını korumak için isyan etmiştim. Senin gibi herifi benim üzerime musallat etmelerinin sebebi budur, bilmiyor musun? Beni Allah’ın emrine karşı çıkmayıp da namusunu koruduğum için mi katledeceksin pezevenk?!’’ deyiverdi. İbşir Paşa kızarıp bozardı ama onun nazarında padişahın emri kendi namusundan da üstündü. Cellada bir işaretiyle, namusunun bekçisi Varvar Ali Paşa’yı canından etti. Sadakati karşılıksız kalmayacak, kısa bir zaman sonra sadrazamlığa getirilecekti. Halk arasındaki adı ve ünvanı da “deyyus-u ekber ibşir paşa”ya çıkar.

 FRANSIZ İHTİLALİ VE TUZ

 Fransız devrimi öncesinde tuzun tüketiciye satış fiyatı üretim maliyetinin yirmi katına varmıştı. Tuz vergisi nedeniyle köylülerin yıllık gelirlerinin en az sekizde biri tuza harcanır olmuştu. Tuz o yıllarda adeta altından daha değerliydi. Halk yiyeceklerini, bütün yıl saklayabilmek için, doğal kaya tuzuna ihtiyaç duyuyordu. Üstelik eziyet, yüksek vergiyle de bitmiyordu. Fransa’nın bazı bölgelerinde kraliyet, tuz kaynaklarından kişi başına yılda 9 kg tüketimi zorunlu kılınmıştı. Verginin uygulanışındaki keyfilik ve adaletsizlik, durumu daha bunaltıcı hale getirmişti. Örneğin Britanya, 1550’de Fransa’yı ilhak ettiğinde, ömür boyu tuz vergisinden muaf olma konusunda ısrar etmişti. Tüm bu sorunlar, tuz kaçakçılığının önünü açtı. Bununla mücadele için de özel bir polis kuvveti oluşturuldu. Bu özel kuvvete, evlere baskınlar yapma, tuz saklanıp saklanmadığını ortaya çıkarmak amacıyla da özel eşyaları arama ve kaçakçılara silahlı müdahale etme yetkisi verildi.

 Fransız devriminden önceki bir yıl içerisinde, tuz kaçakçılığından hüküm giyerek idam veya kürek cezasına çarptırılanların sayısı 3500’ü bulmuştu. Asayiş tedbirlerinin dışında, kilisenin desteğini almak gibi yöntemler de vardı. Teolog Dr.Peter Collet, 1674 yılında yazdığı eserde, tuz kaçakçılığı hakkında nefret dolu ifadeler kullanmış, bunun tüm Hristiyanlar için ölümcül bir günah olduğunu belirtmişti.

 Tuzdan alınan vergiye halkın isyanı, 1789 Fransız devriminin nedenleri arasında yer aldığı gibi Hindistan’da da Mahatma Gandi’nin İngilizlere karşı, 1929-31 yıllarındaki sivil itaatsizlik kampanyasının bir parçasıydı.

  SANAYİ DEVRİMİ VE PATATES

İnka İmparatorluğu’nu ele geçirerek, nüfusun önemli bir kısmını katleden ve geri kalanını da altın ve gümüş madenlerinde köle olarak çalıştıran İspanyollar, patatesi ilk başlarda bu geri kalmış yerlilerin tükettiği, istenmeyen bir ürün olarak görüyorlardı. Bu durum Avrupa’da patates üretimini geciktirse de kalorisinin yüksekliği nedeniyle, 1570’li yıllardan itibaren tüm kıta Avrupa’sına yayılmasını sağlar.

Nitekim Adam Smith, (1776) Avrupa’da patatesin, dünyanın diğer bazı bölgelerindeki pirinç gibi halk arasında popüler olmuş olması halinde, aynı miktar alandan çok daha fazla kalori üreterek, nüfusun hızla artabileceğini öne sürmüştür. Gerçekten de patatesin yaygınlaşmasıyla, 1750-1850 yılları arasında Avrupa nüfusu, 140 milyondan 266 milyona yükselmiş. Bu nüfus artışı da kentleşmeye ve Endüstri Devrimi’nin ihtiyaç duyduğu işgücünü sağlamaya büyük katkıda bulunmuştur.

Avrupa’nın her tarafında sadece tahıla bağımlı diyetten, patates ağırlıklı gıda üretimine geçerek, tarihte ilk defa gıda arz güvencesi de sağlanmış oluyordu. Kimi tarihçilere göre, hızla artan nüfusu beslemede başarıya kavuşan bir avuç Kuzey Avrupa ülkesi, böylece 1750-1950 yılları arasında, neredeyse dünyanın tamamına hükmetmeyi de başarmışlardır.

Patatesin kıta Avrupası dışında İrlanda, İngiltere ve İskoçya’ya gelmesi de hayli ilginçtir. İngilizler, patatesi pek istemiyorlar, buğday gibi tahılları yetiştirmekten memnun görünüyorlar. Nüfusunun çoğu, İngiliz arazi sahiplerine ait topraklarda marabalık yapan katolik İrlanda halkı ise patatesi kısa sürede benimsiyor. Bu arada, 1750 yılında 3 milyon olan nüfusları da 1841’de 8 milyonu geçiyor. Tabii nüfusları ve etkinlikleri arttıkça “İrlanda – İngiltere” çekişmesi de başlıyor.

Ne var ki, patates monokültürüne dayalı mutluluk zinciri, 1845-1848 yılları arasında “patates mantarı” hastalığı nedeniyle, üretimi neredeyse durma noktasına gelir. “İrlanda patates kıtlığı” olarak bilinen bu olay sonucunda iki milyona yakın insan, açlık ve tifodan ölür, bir o kadarı da Avrupa ve Amerika’ya göç etmek zorunda kalır. O yıllarda Osmanlı devleti de İrlanda’ya gemiler dolusu gıda yardımı yapar. İrlandalıların, Türklere karşı sempatisi de bu iyilikten kaynaklanmaktadır.

SOKRATES VE SAVUNMASI

Ağustos 14th, 2014

 – Kendini tanı.

– Sorgulanmayan hayat, yaşamaya değmez.

Bilgi, hatırlamadır

Doğru bilgi, doğru eylemi gerektirir.

– Benim sizden farkım, bilmediğimi bilmek.

– Birşeyi gerçekten bilmek, onu anlatmakla olur.

Her iki halde de evlenin! Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa filozof olursunuz.

– Eşek çift attı diye mahkemeye mi vereyim? Eşek, eşekliğini yapıyor.

– Atinalılar, beni suçlayanların sizi nasıl etkilediğini bilmiyorum. Ama öyle ikna edici konuşuyorlardı ki, ben bile kim olduğumu unutacaktım. Buna karşın tek bir doğru söz etmediklerini söylemem gerekir.

– Yargıçlara yalvararak beraat etmeye çalışmak bana adil gelmiyor. Yargıç, adaleti lütuf gibi dağıtmak için değil, yasalara göre hüküm vermek için o mevkiye getirilir. Hatta hoşuna gidenlere lütufkar davranacağına değil, yasalara göre karar vereceğine yemin eder.

Ölümden sakınmak o kadar zor değildir, zor olan kötülükten sakınmaktır…İnsanları öldürerek, sizi doğru yaşamamakla suçlayacak birilerinin ortaya çıkmasını engelleyeceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Başkalarının sizi eleştirmesini engellemek yerine, mümkün olduğunca daha iyi olmaya çalışmalısınız.

– Ayrılma vakti geldi çattı. Ben ölmeye sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin doğru olduğunu sadece tanrı bilir.

– Kaçmıyorum çünkü, suçlu değilim…Suçsuz yere ölmek, suçlu olarak ölmekten daha iyidir.

– Dürüst bir insan daima çocuk kalır.

Önemli olan yaşamak değil, doğru yaşamaktır.