CAN YÜCEL :
“Ne kadar yalansız yaşarsak, o kadar iyi”.
Her şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif…
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin ileri gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü…
Ne renk olursa kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin…
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün…
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Birgün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin…
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar
yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar
üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk
unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da
öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…
**
*
Basit biri değilim,
Gözlerimi kanatırcasına ağladığım gecelerim var,
Kahkahalara sarılmış anılarım,
Herkes kadar dertli,
Bazılarından fakir, çoğundan zenginim.
Bilmeyene sevgiyi öğretecek kadar büyük kalbim,
Gidene beddua edemeyen dilim var.
Yüreğimi korkak büyütmedim ben,
Kaybettiklerim, dağıttığım servetimdir…
***
Ne kadar beklersen bekle
yılların götürdüğünü
yollar getirmiyor
——————
————————
—————–
RUDYARD KİPLİNG :
EĞER
Eğer bütün etrafındakiler paniğe kapıldıkları
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen
eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen
eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalanlar söylenir de sen yalanla iş yapmazsan
ya da nefret edilir de sen kendini nefrete kaptırmazsan
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen
eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan
eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen
eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen
eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen
eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun birşey söylemezsen
eğer kalbin, sinirlerin ve kasların tükendikten sonra bile
işe yaraması için zorlayabilirsen
ve kendinde “dayan” diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen
eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen
eğer ne düşmanların ne de dostların seni incitmezse
eğer aşrıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen
eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen
yeryüzü ve üstündekiler senindir
ve dahası
sen bir İNSAN olursun oğlum…
——————–
HAYATTAN NE ÖĞRENDİM (CAN DÜNDAR)
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum
ışığı gördüm, korktum
ağladım
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim
karanlığı gördüm, korktum
gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi
ağladım
Yaşamayı öğrendim
doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu
aradaki bölümün
ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim
Zamanı öğrendim
yarıştım onunla
zamanla yarışılmayacağını
zamanla barışılacağını
zamanla öğrendim
İnsanı öğrendim
sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu
sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim
Sevmeyi öğrendim
sonra güvenmeyi
sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu
sevginin, güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim
İnsan tenini öğrendim
sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu
sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim
Evreni öğrendim
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim
sonunda evreni aydınlatabilmek için
önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim
Ekmeği öğrendim
Sonra barış için, ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini
sonra da ekmeği hakça üleşmenin
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim
Okumayı öğrendim
kendime yazıyı öğrettim sonra
ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana
Gitmeyi öğrendim
sonra dayanamayıp dönmeyi
daha da sonra kendime rağmen gitmeyi
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta
sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım
sonra da asıl yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım
Düşünmeyi öğrendim
sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim
sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak
düşünmek olduğunu öğrendim
Namusun önemini öğrendim evde
sonra yoksundan namus beklemenin
namussuzluk olduğunu
gerçek namusun, günah elinin altındayken
günaha el sürmemek olduğunu öğrendim
Gerçeği öğrendim bir gün
ve gerçeğin acı olduğunu
sonra kararında acının, yemeğe olduğu kadar
hayata da lezzet kattığını öğrendim
Her canlının ölümü tadacağını
ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim
*****
*********
“Yaşamak değil. Beni bu telaş öldürecek” dediği gibi şairin; o telaşla, bırakın Paris yolunda ılık rüzgârlara taratmayı saçlarımızı, sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz…
Gözümüz saatte söyleştik hep, koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık. Hep yetişilecek bir yerler vardı, aranacak adamlar, yapılacak işler… Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin terine bulaştı; başkalarının hayatı, bizimkini aştı.
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine, kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu veya yavuklu busesi ile uyanma düşlerini hababam erteledik. 20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını, 30’larımızda 40’lara, belki sonra 50’lere…
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat, kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size, artık uyku girmez oluyor gözlerinize…
Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda, söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda… Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz; vakti gelip sandıktan çıkardığınızda bir de bakıyorsunuz ki, tedavülden kalkmış…