Archive for the ‘F:KARL JASPERS – 2’ Category

KARL JASPERS – 2

Cumartesi, Haziran 6th, 2009

4-TANRI DÜŞÜNCESİ :

 

Dünya tecrübelerinin sınırı(dünya yönelimi) = İmmanent   | 

Varoluş, özgürlük, tanrı = Trancendent               

 

     

 

  KUŞATICI VARLIK:           

 

          Tanrı                            

               |                                   

        Özgürlük                        

       |                |                   

  Dünya       İnsan (varoluş)

 

DÜŞÜNME:

A)Bilimsel düşünme; araştırıcı düşünme.

    Dünyanın mantıksal bir akılcılıkla çözülmeye çalışılması.

B)Aydınlatıcı, varoluşsal düşünce.

Sınır, Jaspers’te çok önemli. Bilimin sınırları; 1-geçici, 2-ilkesel sınırlılık.

Geçici sınırlılık; bilim adamının çözülemeyen bir problemi çözmesi.

İlkesel sınırlılık; bilimin, dünya bütününün ne olduğunu açıklayamaması.

 

‘Ben kimim, neyim…’ diye kendi varoluşu hakkında soru soran kimse, günün birinde tanrı hakkında da soracaktır. Sormuyorsa, felsefe yapmıyor demektir.

‘Gerçek felsefe ancak kendi kendini aydınlatan felsefedir’. Özgürlüğü sayesinde bilginin ve düşünmenin sınırına varan kimse sonunda tanrı düşüncesine ulaşacaktır.

‘Felsefe vermez ancak uyarabilir’.

‘Dünya kendinden yola çıkılarak kavranamaz’.

‘Varoluş felsefesi, özünde bir metafiziktir’.

‘Tanrı, bilginin konusu değildir. Tanrı, zorunlu olarak açıklanabilen bir varlık durumuna getirilemez. Çünkü tanrı, hiçbir duygusal algının nesnesi değildir. O görünmezdir, Ona ancak inanılır. Oysa şimdiye kadar herkes tanrıyı dünya içinde düşünerek bilgi nesnesi yapmaya çalışmışlardır’.

‘Varoluş, bilgi nesnesi yapılamaz ancak aydınlatılabilir’.

‘Dünyayı bilerek tanrıya inanmıyorum. Çünkü tanrı, bir duyu algısı değildir. O zaman özgürlükle buna inanıyorum’.

‘İnsanın özgür oluşuna biz existens diyoruz. Varoluşun olduğu her yerde tanrı da var’.

‘Varoluşunu aydınlatmış olan insan, ancak tanrıyla ilişki kurabilir. Bunu yapanda çok az insandır. Çünkü bu, zor bir iştir. İnsanın bunu gerçekleştirmesi mucize gibi bir şeydir’.

‘Dünya, insanın varoluşunu harekete geçirmek için bir göstergedir’.

‘İnsanı insan yapan; özgürlüktür’.

‘Özgürlük bilinci; dünya içindeki içkinlikte kaybolmamanın bilincidir. Bu bilinci aydınlatmak felsefenin görevidir. En keskin şekilde tanrının farkına varmak, özgürlük bilincine varmakla olur. Varoluşunu aydınlatmasıyla özgürlük bilincine varan insan, tanrını farkına varır. Aksi halde varoluşunu aydınlatmazsa, immanent olanın (dünyanın) içinde nesneden nesneye gidip-gelir. Bu nedenle özgürlük, en önemli bir şifre olmakta, bu şifreleri okuyanlar tek tek varoluşlarını aydınlatanlardır. Varlık kaygısı duyan herkes, şifreyi okuyabilir.

Şifre; kişinin tek tek olaylar karşısında tanrının farkına varması.

Bu çağrıda bulunan felsefenin ortaya koyduğu; felsefi bir inançtır. Jaspers, kutsal kitapları dünya bilgisi olduğu için kabul etmiyor.

 

5-KOŞULSUZ İSTEME:

 

İnsan kendi içinde başka bir temelin/tanrının olduğunu gördüğünde isteme, koşulsuz istemeye dönüşüyor.

İnsan, kendi varlığının bilincine vardığında özgür oluyor ve bu sayede de tanrının farkına varıyıor.

Otoriteden dolayı öyle yapmak, yarar-çıkardan dolayı öyle yapmak, koşullu istemedir.

‘Başarısızlık’, Jaspers’de en önemli şifre. Başarısızlık, sınır durumlarındadır. Bir şey arıyor, bulamıyorum ama neyi bulamadığımın farkına varıyor olabilirim.

Jaspers’e göre hayat; en önemli şey değildir. Hayattan daha önemli olan; insanın hakikat olarak inandığı şey üzere ölmektir. Eğer kişi, inancı için ölümü bile göze alıyorsa, onun için o inanç hayattan bile daha önemlidir. Bu inanç kişinin her karar vermesinde sözkonusudur. İşte koşulsuz isteme; sadece inançtan dolayı olan istemedir.

Örneğin; bir kişinin bir şeyi rahatlıkla çalabileceği halde etik sorumluluktan yani kimsenin hakkını yememek için bunu yapmaması.

Koşulsuz isteme, bilgi içeriği olarak yok, sadece inanç olarak var ve inanan için sözkonusu.

İnsan hep bir durum içindedir. Sınır durumları ise değiştirilemeyen durumlardır. Acı, ölüm, suç gibi. Örneğin birinin, bir yakını kaybetmesi halinde o kimsenin aniden sonluluğunun farkına varması gibi.

Sınıra gelmek demek; sınırın ötesi hakkında soru sormak demektir. Sınırın arka tarafında olanla yetinmemek demektir. Sınır durumları, insanın bir takım şeylerin farkına varması demektir. Sınır durumunda olmak demek; tarihselliktir.

Koşulsuzluk; sınır durumlarında karar vermede.

Tarihsellik, zaman içinde zamana karşı. Koşulsuz karar, zaman içinde belli anlarda sözkonusu. İnsanın bir an içinde, kendindeki koşulsuzluk nedeniyle kendisi için karar vermesi.

Bir an var ki; o an zamanın akışıyla koşullandırılmıyor, işte tarihsellik bu an.

 

6-İNSAN NEDİR?

 

      Scheler; dünya/insan/Ens a se   #  Jaspers; dünya yönelimi/varoluş aydınlanması/özgürlük/tanrı

 

Bu iki düşünür aynı şeyi söylüyorlarmış gibi geliyor ama öyle değil.

Scheler, bir tür olarak insanın yerini belirlemeye çalışırken, Jaspers; ‘biz insanın ne olduğunu bilemeyiz’ diyor. Ona göre insan, özü bilimsel araştırmalarla tüketilemeyen bir varlık. İşte bu sınır da bilimlerin , insanın ne olduğunu bilemeyeceklerinin  sınırıdır. İnsan sadece, dünya yönelimi içinde söylenilenler değildir. İnsan, bunlardan daha fazladır. O tüketilemez, insan hakkında söylenilen hiç bir şey mutlak değildir.

Şimdiye kadar ‘insan’ sorusuna verilen cevaplar, bilimlerin araştırmaları hep dünya yönelimi içinde kalmıştır.

Jaspers insanı, tek olarak, bir existens olarak ele alıyor. Ona göre tanrının yönetiminde olmak; varoluşunu aydınlatmış ve bu nedenle de özgür olan insanın, kendi içinde tanrının farkına varmasıdır.

Karar; kişinin tüm varoluşunu etkileyen bir durum.

Tanrının tek olanı yönlendirmesi, tek olanın kararlarında ortaya çıkar. Kişinin, tüm kararlarını etkileyen bir karar vermesi halinde bu karar, bir şifre haline gelir ve bu karar kişinin tüm kararlarını etkiler. Papazınki böyle bir tecrübe değil. Ona göre, kişinin dini vecibelerini yerine getirmesi gerekmiyor çünkü inanç, felsefidir. Bilimlerin, sınır durumlarının bilincine varılması ile varoluşumuzu aydınlatabiliriz.

 

7-DÜNYA:

 

Dünyanın kendisi, bilgi konusu olamaz. Çünkü; dünyanın kendisi kapalı bir birlik değildir. Ortaya koyulan bilgiler dünyanın kendisi değil, dünya içindeki bir nesnenin başka bir nesneyle açıklanmasıdır.

‘İnsanın ebedi olan yanı, tarihsel olan yanında yatar’.

‘İnsan, tanrının farkına varmasıyla; zaman içinde zamansız bir varlık’.

‘Dünyanın bir yönünü, bir parçasını, dünyanın bütünü olarak görmek, o bilgiyi mutlaklaştırmaktır. Bir dünya tasarımı yoktur. Sadece bilimleri, bilgilerini sistemleştirmesi sözkonusu’.

Jaspers’te, Sokrates gibi bilinçli bir bilmeme sözkonusu.

‘Varlık bize kendini, kendinde göstermiyor, görünüş olarak gösteriyor. (Kant’ın dediği gibi) Varlık bir yanılmadan ibarettir. Herkes onu bir yönüyle yorumluyor kimi onu geist olarak kimi de madde olarak…Dünya bilme yetisinin bir nesnesi olamaz çünkü, bir idedir’.

‘Kalıcı olan; varoluş ve tanrı’.

‘Dünya; varoluş ile tanrı arasında yitici bir karaktere sahiptir. Bu dünyanın ortadan kalkması demek değildir’.

‘Dünya sadece varlığın immanent bir biçimidir. Biz sadece dünya içindeki nesneleri bilebiliriz’.

Jaspers, bilimlerin bulgularına karşı değil ancak yapılanların, bulguların mutlak olmadığının bilinmesini istiyor.

‘Dünyanın karşısında existens vardır’.

Jaspers, tanrı var mıdır, yok mudur diye sormuyor. İnsan-dünya-tanrı üçlüsünde, bu batı geleneğinin etkisinde son figürlerdendir. Ona göre insan aynı zamanda aşkın bir varlıktır. Kendi kendine yetmeyen, kendinden daha büyük birini arayan bir varlık. Tanrı, varoluşunu aydınlatan insanın, özgürlüğünün temelinde farkına vardığıdır. İnsanın dünya içindeki nesnelerden kalkarak tanrıyı bilmesi sözkonusu değil. Ona ancak inanılır. İnsan sadece görünüşü bilebilir. Kendinde şeyi bilemez, diyerek burada Kantçılığını ortaya koyar.

 

8-İNANÇ VE AYDINLANMA :

 

‘Bu dünyanın ötesinde bir şey olmadığına dair bilime duyulan güven safça bir inançtır’.

‘Akıl, bilimsel dünya yöneliminin sınırına ulaşan, doğru aydınlanmaya ulaştıran yetidir. İnsan kendisine söylenileni, kendi kritiğinden geçirmiyorsa ya yanlış aydınlanmaya ya da aydınlanmaya hiç ulaşamaz’.

 

Jaspers’in  Söylediklerine Genel Bir Bakış :

 

Onun çıkış noktası; bir varlık aranmasıdır. Bu varlık, yaşamakta olan insanın kendi kendisine sorduğu sorular. Her insan günün birinde ‘ben neyim?, ne için yaşıyorum?, yaşamımın anlamı nedir?’ gibi sorular sorar.

Bu sorular; bir belirsizlik, ürkme/korkma ve emniyetini yitirdiği anda sorduğu sorulardır. İnsan bu soruları hep bir durum içinde sorar. İnsan bu sorularla, içinde bulunduğu durumu aydınlatmaya çalışır.

Durum; varlığım için tehlike ve fayda sağlayan, somut gerçeklik.

İnsanın içinde bulunduğu durum çeşitli bilimler tarafından irdeleniyor. Bu insanın soruları sorduktan sonra yaptığı ilk şeydir.

O halde dünya yönelimi denilen şey; objektif gerçeklik ve subjektif  varolmayı bilimlerin araştırma konusu yapmaktır. Dünya yönelimi, araştırma, inceleme yapar. Sonunda elde ettiklerini bilimsel bilgi olarak ortaya koyar. Güya bu bilgiler; mutlak, kesin ve genel-geçerdir. Bu bilgiler gerçeğin bilgileridir, bu yüzden Jaspers bunlara, ‘gerçeğin bilimleri’ der.

Bilimsel dünya yönelimi içinde insan ancak bir yere kadar gidebilir. Çünkü bu yönelimin sınırları vardır:

1-Geçici sınırlılık; bunlar aşılması mümkün olan sınırlar.

2-İlkesel sınırlılık; bunlar da aşılması mümkün olmayan sınırlardır.

Bilimle ilgili olarak:

a)Bilimin her şeyi açıklayacağına olan inanç.

b)Bilim hep genel-geçer, zorunlu bilgiler ortaya koyuyor ama buna rağmen bilimsel bilgiler mutlak değil.

c)Bilimler, dünyada bilinebilir olanlara yönelmekte, onlar arasında birliği göstermeye çalışırlar. Fakat dünyanın birliği bir ideden başka bir şey değildir.

Sınır bilimleri; sosyoloji ve psikoloji.

Bilimsel dünya yönelimini sınırlarına ulaşıldığında bir yetersizlik durumu belirir. İnsan, kendi varoluşunu bilimlerin bilgi konusu haline getiremediğini anlayınca, başka bir temele yönelir; o da felsefedir.

Tek insanın sınırda farkına vardığı varoluştur. Peki nedir bu Varoluş?

Varoluş nesne haline gelmiş bir özellik değil. Varoluş, nesnelerin bilinmesinin koşulu da değil. Varoluş; benlik ve kişilik de değil.

Varoluş; bilgi ile tüketilemeyen insanın imkanı.

Varoluş; tüm nesnelliği içeren, tüm dünya olmaya karşı duran, olabilen ve olması gereken varlık. Olabilen varlık; imkan olduğu için ya kendini gerçekleştirecek ya da imkan olarak kalacak.

Olması gereken; insanın varoluşunu gerçekleştirmesi gerekiyor.

Kitle içinde kaybolma tehlikesinden kurtulmak isteniyorsa mutlaka bu imkanı kavramalı.

Varolma, varoluş bunlar ayrı şeyler değil, tek insanda sözkonusu.

Varolma, bilimler tarafından nesne haline getirilen yan. Varoluş ise tam tersi. Varoluş ancak özgürlük olarak vardır.

Bilimin sınırlarını aydınlatan, bilimin kendisi değil, felsefedir. İşte felsefi dünya yönelimi burada başlar. Bu sınırda kendini gösteren varoluştur. Yapılacak olan bu varoluşun aydınlatılmasıdır.

Varoluş aydınlanması nedir?

İnsanın tüm nesnel dünya olmaya karşı kendi içinde bir imkan. Felsefe yapmak demek, varoluş aydınlanması demektir. Bütün felsefe bu varoluş etrafında dönüyor. Varoluşun nesnel dünyada yeri yok. O halde aydınlatıcı düşünmenin, nesnel dünyayı aşması gerekir.

Bu nasıl olacak? Nesnel düşünmenin (nesneler yönelen bilincin düşünmesi) bütün nesnel kavramları kullanılacak ama o kavramlarla farklı şeyler belirtilecek. Bu kavramlar, varoluşu açıklamaya çalışacak. Bu kavramların amacı, çağrıda bulunmaktır.

Her zaman sigma (işaret,  gösterge), tek olana çağrıda bulunacak. Aydınlatıcı düşünme, dolaylı bildirimle çağrıda bulunacak.

Varoluş aydınlanması bir çağrıdır, en geniş anlamda felsefe yapmaktır. Okuyucunun da kendi imkanını beraberinde getirmesi gerek ki, çağrı amacına ulaşsın. Bu çağrı, kendini kapatmış bir kişiye ulaşamaz.

Sınır tecrübesi, mümkün varoluşa bir çağrı. Bu insanı sınır durumlarına götürür. Sınır durumlarının değişmesi sözkonusu değil, değişen durumlardır. İnsan aslında bu sınır durumları içinde yaşıyor ama farkında değil. Sınır durumlarının farkına varmak, varoluşun yaşanması ile olur. Bu sınır durumlarının bilgi ile aşılması mümkün değil.

Sınır durumlarının tecrübesini edinmek ve varolma aynı şeydir.

Tarihsellik,  bir anda insanı uyandıran bir şey. Belli bir an var ki, o oluşa karşı.

İletişimden,  iletişime gidebilmek için insanın yalnızlık duygusunu geliştirmesi gerekir. Nesnelliğin sınırında öyle bir iletişim var ki, bu iletişim ‘varoluşsal iletişim’. Bu iletişim kendisini bulmak isteyen iki kişinin iletişimidir.

‘Ben yalnızca kendim için değil, senin içinde varım’. İki varlığın varoluşlarını  birbirine açması bu iletişimle mümkün. Sevgiyle mücadele ya ikisi birden ya da hiçbiri. Bu mücadele dayanışmadan başka bir şey değil. Bu iletişimin ne taklit edilmesi istenir ne de mümkündür.

Varoluş aydınlanmasının asıl signumu; özgürlük. Bilgiyi, keyfiyeti-bu keyfiyete yasa ile insanın kendi kendine sınır koyup, sınırlandırması- ve ideyi gerektirir.

Bütün bu ögeler bilindikten ve tanındıktan sonra özgürlüğün yolu açılır.

Özgürlük, seçme olarak ‘ben’in seçmesi. ‘Ben öyle istiyorum’. Burada ‘ben’ varoluş. İnsan, kendi kendisiyle ilişkiye giriyor. Tüm nesnellik içinde insanın; varolmak istemesi, kendisi olmak ve kendisi hakkında karar vermek istemesi.

Varolmak demek, karar vermek demek. Kendisiyle ilişkiye girmiş insanın verdiği karar. İşte bu karar, onun özgürlüğü. Benin kendi kendini seçmesi, yaratması ve kendisi için karar vermesi.

‘Ben seçtiğim kararımı, verebildiğim için varım’. İşte bunu yapmak felsefe yapmaktır. Felsefe yapmak, karar vermeye götüren yol.

Özgürlük içinde en keskin şekilde varolan; tanrı. Özgürlük en önemli şifre. Dinin dogmalarıyla değil, şifrelerle farkına varılan bir tanrı.

Bu felsefenin amacı; varoluşu nesneleştirmek değil, onu aydınlatmak.

Bütün kuşatıcı varlığın temeli; varoluş. Varolma ile transendenz arasında ilişki kuran, farkında olan.

Akıl, varlık bilincinin oluşmasında en önemli yeti. Varlık biçimleri arasında ilişkiyi sağlayan da yine akıl.

Akıl, varlığın immanent ve trancendent yanının bilincine varan. İmmanentten-trancendente geçişi sağlayan. Akıl, bütün bunları sorgulayan, soru sorduran.

Bundan böyle varoluş ve akıl ekseninde olan bir felsefe.

Akıl, bütün bu mutlaklaştırmanın sakatlığını gösterir, iletişim kurar. Birbirinin içine girmiş olan varlık kürelerini uyandırıp, aydınlatandır akıl. Bu aklın aradığı en temelde, hakikattir.

Jaspers, ‘Hakikat nedir?’ sorusuna yanıt aramak için kuşatıcı varlık görüşünü ortaya koyuyor.

Hakiki olmanın biçimleri kapsayıcı/kuşatıcı olandan çıkıyor. Hakikat, kuşatıcı varlığın tamamı. Bunu bize gösteren akıl.

Dünyanın ve trancendentin hakikati ise; sır.

Dünya tek tek nesnelerle ortaya çıkıyor. Bunun hakikati sorulabilir ama trancendentin tamamı gizli.

Varoluşun hakikati ise özgürlükte.

Varoluşun gerçekleşmesinde,  gerçeklik ve hakikat üst üste gelir. Hakikat, iletişimle başlar. İletişim olduğu zaman varoluşun gerçekleşmesi sözkonusu.

Aklın hakikati araması demek, varoluşun her şey hakkında soru sorması demek. Her an varoluşun irkilmesini sağlayabilmek.

Bu felsefe, tamamen iletişim ve özgürlüktür. Bir akıl ve özgürlük felsefesi; varoluş felsefesi.(Apelatif felsefe = çağrı felsefesi)

Akıl ancak, varoluş olduğu zaman var. Jaspers’e göre insanlığın kurtuluşu; akıl sayesinde varoluşu aydınlatmaktır.