Posts Tagged ‘Güzel’

CAN YÜCEL / R. KİPLİNG

Salı, Haziran 1st, 2010

CAN YÜCEL :

 “Ne kadar yalansız yaşarsak, o kadar iyi”.

  

Her şey Sende Gizli

 Yerin seni çektiği kadar ağırsın

Kanatların çırpındığı kadar hafif…

Kalbinin attığı kadar canlısın

Gözlerinin ileri gördüğü kadar genç…

Sevdiklerin kadar iyisin

Nefret ettiklerin kadar kötü…

Ne renk olursa kaşın gözün

Karşındakinin gördüğüdür rengin…

Yaşadıklarını kâr sayma:

Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,

Sevdiğin kadardır ömrün…

Gülebildiğin kadar mutlusun

Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin

Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer

Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın

Birgün yalan söyleyeceksen eğer

Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret

Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin…

İşte budur hayat!

İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar

yaşarsın

Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar

üşürsün

Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk

unutulursun

Çiçek sulandığı kadar güzeldir

Kuşlar ötebildiği kadar sevimli

Bebek ağladığı kadar bebektir

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da

öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin…

**

*

Basit biri değilim,

Gözlerimi kanatırcasına ağladığım gecelerim var,

Kahkahalara sarılmış anılarım,

Herkes kadar dertli,

Bazılarından fakir, çoğundan zenginim.

Bilmeyene sevgiyi öğretecek kadar büyük kalbim,

Gidene beddua edemeyen dilim var.

Yüreğimi korkak büyütmedim ben,

Kaybettiklerim, dağıttığım servetimdir…

——————

————————

—————–

RUDYARD KİPLİNG :

 

EĞER

Eğer bütün etrafındakiler paniğe kapıldıkları

ve bunun sebebini senden bildikleri zaman

sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen

eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir

ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen

eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan

veya hakkında yalanlar söylenir de sen yalanla iş yapmazsan

ya da nefret edilir de sen kendini nefrete kaptırmazsan

bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen

eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan

eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen

eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır

ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen

eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından

ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen

ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür

ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen

eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir

ve yazı tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen

ve kaybedip yeniden başlayabilir

ve kaybın hakkında bir kerecik olsun birşey söylemezsen

eğer kalbin, sinirlerin ve kasların tükendikten sonra bile

işe yaraması için zorlayabilirsen

ve kendinde “dayan” diyen bir iradeden

başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen

eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen

ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen

eğer ne düşmanların ne de dostların seni incitmezse

eğer aşrıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen

eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı

altmış saniyede koşarak doldurabilirsen

yeryüzü ve üstündekiler senindir

ve dahası

sen bir İNSAN olursun oğlum…

——————–

“Yaşamak değil. Beni bu telaş öldürecek” dediği gibi şairin; o telaşla, bırakın Paris yolunda ılık rüzgârlara taratmayı saçlarımızı, sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz…

Gözümüz saatte söyleştik hep, koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık. Hep yetişilecek bir yerler vardı, aranacak adamlar, yapılacak işler… Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin terine bulaştı; başkalarının hayatı, bizimkini aştı.

Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine, kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu veya yavuklu busesi ile uyanma düşlerini hababam erteledik. 20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını, 30’larımızda 40’lara, belki sonra 50’lere…

Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat, kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size, artık uyku girmez oluyor gözlerinize…
Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda, söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda… Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz; vakti gelip sandıktan çıkardığınızda bir de bakıyorsunuz ki, tedavülden kalkmış…

CAN DÜNDAR “ÖDÜNÇ HAYATLAR”

 

KONFÜCYUS

Çarşamba, Şubat 10th, 2010

KONFÜCYUS

(GÖNDEREN; KEMAL AĞI – 10 ŞUBAT 2010)

Kurduğu felsefe ekolü ile bugün bile Çin toplumuna yön veren Konfüçyüs, 2 bin 560 yaşında. Filozofun sözleri bugün de milyonların yolunu aydınlatıyor.


M.Ö 551–479 yılları arasında yaşayan Konfüçyüs, yaşadığı dönemde büyük bir karmaşanın hüküm sürdüğü coğrafyada öğretisini, topluma bir düzen getirmek ve insanları kişisel yaşamlarında mutluluğa ulaştırmak amacıyla  geliştirmiştir.

Ana teması insancıl düzen olan öğretisine göre iyi insan; dünyayla uyum içinde yaşayan insandır.
Bugün, Konfüçyüs’ün doğum günü olarak kabul ediliyor ve Çin’de çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. İzleyicileri tarafından bugüne taşınan ve milyonlarca insanın hayatında rehber olan Konfüçyüs’ün sözlerinden bazıları :

-Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir.

Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.

Aradığını bilmeyen bulduğunda anlayamaz.

Kendine yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma.

Dal rüzgârı affetmiştir ama kırılmıştır bir kere.

İnsanlar sahip olduklarını küçümser, sahip olamadıklarını önemser.

Konuşmaya layık olanlarla konuşmazsanız, insan kaybedersiniz. Konuşmaya layık olmayanlarla konuşursanız, söz kaybedersiniz. Bilge olan kişi, insan kaybetmez, söz de kaybetmez.

Bildiğini bilenin arkasından gidiniz, bildiğini bilmeyeni uyarınız, bilmediğini bilene öğretiniz, bilmediğini bilmeyenden kaçınız.

-Arsız güçlü olunca, haklı suçlu olurmuş.

Karanlığa söveceğine, kalk bir mum yak.

– Gerçek bilgi, cehaletin sınırını bilmektir.

Susmak, insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır.

Üstün insan, konuşmadan önce eyleme geçer ve sonra eylemine göre konuşur.

Bilgi özgüveni, özgüven ise gücü yaratır.

Çizik bir elmas, çizik olmayan bir çakıl taşından daha iyidir

Bilgi insanı şüpheden, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak korkudan kurtarır.

Alkışı en sessiz şekilde karşılayan, alkışı hak etmiş demektir.

Bir milleti tutsak etmek isterseniz, onun müziğini çürütün.

Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmaz ise; insan da acı çekmeden olgunlaşmaz.

Faydalı insan odur ki boş durmayı sevmez, kişiliğini faydalı işlerle geliştirir.

Güçlü olan, sayıca kalabalık kitleler değil, eğitimli kitlelerdir.

İyi insanlar, olduğu gibi görünür, göründüğü gibi olur.

Fedakârlıklar, senden başkası bilmiyorsa değer taşır.

Kitleler cezalarla düzene sokulursa yozlaşmış olur, karizma ve nezaketle yönetilirse bilinçli ve dürüst olur.

Bir şeyi bildiğin zaman, onu bildiğini göstermeye çalış. Bir şeyi bilmiyorsan, onu bilmediğini kabul et. İşte bu bilgidir.

Eğitimli insanın hedefi daima yüksek olur. Küçük işlerle küçük insanlar uğraşır.

Kendisini eleştirebilen insanlar doğruyu ve güzeli bulma konusunda daha şanslıdırlar.

İrade öyle değerli bir özelliktir ki bir ordu komutansız kalsa da kişi iradesinden yoksun kalamaz. İradeli insan davranışları tutarlı insandır.

İyi yönetici olmanın sırrı dört yanlıştan kaçınmak, beş doğruyu uygulamaktan geçer. Dört yanlış şunlardır: nasihat etmeden infaz etmek (gaddarlık); öğretmeden başarıyı ölçmek (kabalık), yönetimde gevşek olup sınırlar koymak (art niyet), özlük haklarının dağıtımında cimri davranmak (bürokrat olmak). Beş doğru ise şunlardır: müsrif olmadan eliaçık olmak; gocunmadan çalışmak; haris olmadan istek duymak; mağrur olmadan rahat davranmak; ürkütücü olmadan saygın olmak.

– Ben dersimin bir yönünü anlattığımda o diğer iki yönünü kendisi çıkaramıyorsa, dersimi bir daha tekrar etmem.

– Kendi kusurlarını affetmeyen adamın, bütün kusurları affedilebilir.

– Müzik, ruhun gıdasıdır.

– Kayıksız nehir geçmeye çalışanla, kılıçsız aslana saldıranla, ölüm karşısında kaygı duymayanla yola çıkılmaz.

– Bir yerin nasıl yönetildiğini anlamak için, o yerin anayasası olan müziğine bakın.

– Niye o meyvayı taşlıyorsun, günü geldiğinde zaten kendiliğinden düşecek. Bırak o adamı, öldürmeye çalışma günü geldiğinde zaten ölecek.

-Kaybetmemek için zaaflarınızı, kazanmak içinse gücünüzü bilin.

-Nereye gideceğini bilmeyen adam, evinden çıktığı anda zaten kaybolmuş demektir.

– Hükümdar adilse, kanunlara gerek yoktur. Adil değilse, kanunların bir anlamı yoktur.

– Medeni bir insanın yasaya ihtiyacı yoktur.

– Güçlü olan, zayıf yanını herkesten iyi bilendir. Daha güçlü olan ise, zayıf yanına hükmedebilendir.

– Gülümsemenin ardındaki hüznü, öfkenin ardındaki pişmanlığı, sessizliğin ardındaki nedeni görebilen insana güvenin.

– İşini severek yapan, bir gün bile çalışmış olmaz.

– Ya bir yol bul, ya bir yol aç ya da yoldan çekil.