Posts Tagged ‘uygarlık’

ÖZLÜ SÖZLER – SOLDAN

Salı, Ekim 26th, 2010

– Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında buluşurlar.

BERTOLT BRECHT

– Kitleleri harekete geçirmek için, mitlere ihtiyaç vardır.

G. SOREL

– Tek temel ve mümkün olan “sosyalizm”, seçkin insan türünün sosyalleşmesidir.

– Yirmisinde solcu olmayan eşektir, kırkında solcu kalan şeddeli eşektir.

– Doğruları biliyorsan, yalanları dinlemek eğlencelidir.

-Altın kural şudur; herhangi bir altın kural yoktur. 

– Özür dileyerek, yakınlık göstererek ve son arzularında cömert davranarak, suçluları ve soysuzları idam edip ortadan kaldırmalıyız.

BERNARD SHAW 

– Devlete ihtiyaç yoktur…Devlet tarafından yapılan sömürü daima yöneticiler ve ücretli köleler anlamına gelir. Bizler insanın insana hükümet etmesini, insanın insanı sömürmesinden daha fazla arzulamıyoruz. Sosyalizm, hükümetçiliğin karşıtıdır….bizler bu birliklerin…demokratik ve toplumsal cumhuriyetin ortak bağında birleşecek engin bir birlikler ve gruplar federasyonunun ilk bileşenleri olmasını arzuluyoruz.

PROUDHON

– Ben toplumsal refahın ve özellikle de toprağın, toplumsal tasfiye anlamında kollektifleştirilmesi için oy kullanacağım. Toplumsal tasfiyeden, bugün olduğu üzere mülkiyetin yaptırımcısı ve yegane garantörü olan kanuni ve siyasi “devlet”in lağvedilmesiyle, şu anda mülk sahipleri olanların tamamen mülksüzleştirilmesini anlıyorum… tüm daha büyük hoşnutluklarıyla birlikte, komünlerin solidarasyonunu destekliyorum…çünkü böylesi solidarasyon aşağıdan yukarıya bir toplum örgütlenmesini içermektedir.

BAKUNİN

– Anarşinin kaynağı, devlettir.

PASCAL

– Herkes aynı fikirde olursa, toplumda gelişme olmaz.

– Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır. Onları yaratan tanrı, kendilerine vazgeçilmez bazı haklar vermiştir. Bu haklar arasında; yaşama, özgürlük ve refahını arama hakları yer alır. Bu hakları korumak için, insanlar arasında meşru iktidar, hak ve yetkilerini yönetilenin rızasından alan hükümetler kurulmuştur. herhangi bir hükümet şekli, bu amaçları tahrip eder bir nitelik kazanırsa, onu değiştirmek veya kaldırmak ve temelleri kendi güvenlik ve refahlarını sağlamaya en uygun görünecek ilkeler üzerine dayanan, güç ve yetkiyi aynı amaçla örgütleyen yeni bir hükümet kurmak, o halkın hakkıdır.

THOMAS JEFFERSON

– Esas olan, kuvvetler ayrılığıdır (yasama, yürütme, yargı).

MONTESQUİEU

– İnsan, özgür doğar ama hayatın her anında zincire mahkum edilir.

 – Bütün kavgaların, felaketlerin, tüm kötülüklerin anası;özel mülkiyet”tir. Özel mülkiyetin olmadığı yerde haksızlık da yoktur.

– Esas olan, kuvvetler birliğidir yani yasama, yürütme ve yargının aynı erkte olmasıdır.

J.J. ROUSSEAU

MARX:

Tarihi yapan, insandır…

– Alt yapı, üst yapıyı belirler…

İnsanlık tarihi, sınıf çelişkisinden ibarettir.

Komünizmin önündeki engel, burjuvazinin eksikliğidir.

– “Din”, toplumun afyonudur.

– İnsan, ne üretirse ona yabancılaşır.

– Toplumsal reformlar, güçlünün zayıflığından ötürü değil, zayıfın gücünden ötürü gerçekleşir.

Kapitalist, kendisinin kapitalist olmasından sorumlu değildir ama ilişkilerin kurulmasına yardımcı olduğu için sorumludur

– Bir memleket iki şekilde talan edilir; “düşmanlar” ve bizzat o ülkenin kendi “maliyesi” tarafından.

– Fatih ülkeler, fethettikleri ülkelerin etkisi altına girerler. 

– Zorun güzelliği, doğallığındadır.

– İşçilerin vatanı yoktur.

– Gelecek için bir program geliştiren insan, devrimcidir.

– Mülkiyet, hırsızlıktır.

– Marx 1850’de “din; ruhsuz bir dünyanın ruhu, ezilenlerin haykırışı, kalpsiz bir dünyanın kalbidir. Din, kitlelerin afyonudur” der. O zamanlar insanların acılarını azaltsın diye “afyon” yutturuyorlar. Bunu Marx, “din uyuşturucudur” demiş gibi lanse etmeye çalışıyorlar, bu sözü bu manada yorumluyorlar. Aslında o bu sözü ile dini övmektedir. Din için, “ruhsuz bir dünyanın ruhu”, insanlar için dinden başka teselli edici bir çözüm kalmamıştır diyor.

ÖMER LAÇİNER

  Devlet, tanrının dünya üzerindeki yürüyüşüdür.

– Sanat, bir fikir hareketidir.

– Bir insanın  sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği önemlidir. 

 HEGEL

Faşizm, bir dindir.

MUSSOLİNİ

– Şüphelendiğini öldür. Devrim, her şeyden önce gelir.

– İktidarın, olgun bir meyve gibi ellerine düşmesini bekleyenlerin bekleyişi, hep sürecektir.

– “Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakabileceğin en iyi miras dürüstlüktür.”
– Ne kadar farklı olursa olsun, sana ait olmayana tenezzül etme ve ne kadar basit olursa olsun, senin olmayandan asla vazgeçme.
– Arkamdan konuşmaya devam et. Çünkü, karşıma çıkacak kadar büyük değilsin!
CHE GUEVERA
– Sırtından vurana kızma, ona güvenip arkanı dönen sensin ve arkandan konuşana da darılma, onu adam yerine koyan sensin.

GORKİ

Muhafazakarlık, tedavi edilebilir bir hastalıktır.

M. LERNER

Beyaz ırk, insanlık tarihinin kanseridir.

S. SONTAG

Avrupa projesi, bir medeniyet projesidir.

W. MARTENS

Kemalizm, laik bir dindir.

Prof. Dr. ALTAN GÖKALP

Solculuk, en ileri üretim biçimlerine sahip çıkmaktır. En ileri üretim biçimi, insanın refahını ve özgürlüğünü pekiştirir.

– Devletin herkese eşit mesafede hizmet verebilmesi için, “devletin ideolojisiz olması” gerekir. Birileri “din devleti” peşinde koşarsa, birileri de “askeri devlet” peşinde koşar.

 – Devletçilik, toplumların zenginleşmesini sağlayamıyor aksine bürokrasinin ve devletin bir soygun batağına düşmesine yol açıyor…

 – Sol; ırka değil bizatihi insana, ulus-devlet anlayışına değil; ‘evrenselleşmeye’, kültürlerin zıtlaşmasına değil; küreselleşmeye sahip çıkan bir kimliğe bürünüyor.

 ‘İçe kapalı anlayış’; ekonomide dünyaya kapalılık, bölgesel ekonomik ittifaklara karşı çıkmak da ‘faşizmin yeni yüzü’ olarak görülüyor.

 Sol, serbest değişimi, ekonomik ittifakları, dünyaya açılmayı savunuyor.

 Liberalizm, bireyin özgürlüğünü, devlet karşısında bireyin korunmasını amaçlayan bir düşünce biçimidir. Odağı bireydir, birey ve onun özgürlüğü için vardır.

 Marksizm de evrenin değişimini araştıran, toplumsal dinamiklerin kaynaklarını irdeleyen bir felsefedir, değişim bilimidir.

 – Dünyayı değiştirmek isteyen Marksistlerin hedefleriyle, bu liberal değişim çelişmiyor çakışıyor.

 – Sanayileşme dönemi bitiyor…Ulus-devlet dönüşüyor…Sosyolojik yapı değişiyor…Daha önce Marksizm ile liberalizm çatışırken şimdi benzerlikleri ön plana çıkmakta…

 Marksizm de hümanizma var…Liberalizmde de bireyin üstünlüğü…İkisi de mümkün olduğunca “az devlet” peşinde. Bu yeniçağ aynı zamanda yeni bir sentez çağı, marksizmle liberalizmi evlendirecek bir çağ.

 …Yaşamın akışındaki değişim ve dönüşümü marksist bir yöntemle ele alan ve piyasa ekonomisini de zenginleşmenin tek gerçek reçetesi olarak kabul eden bir anlayış…Hayata bakarken Marksist…Ekonomiye bakarken liberal…Yaşamı kavramaya çabalarken de “marksist-liberal”…

 MEHMET ALTAN

– Kuran’dan asla kapitalizm çıkmaz, “abdestli kapitalizm” hiç çıkmaz. Müslüman antikapitalisttir, çünkü “mülk Allah’ındır”. Bütün kötülüklerin başı özel mülkiyettir. Kuran-ı Kerim‘den illa bir ekonomik düzen çıkarılacaksa, çağımızdaki kavramları kullanarak söylersek, sosyalizme eğilimlidir. Ahlaki ve dini bir sosyalizm çıkar. İslamın siyasi, politik duruşu sol bir duruştur, sağcı değil.

İHSAN ELİAÇIK

– Batı dışı dünya hakkında Marx ve Engels‘in düşünceleri bütünüyle emperyalisttir…ABD‘nin, Meksika‘nın epeyce toprağını ilhak etmesiyle sonuçlanan savaşı Marx kendi cümleleriyle, “tembel ve çaresiz Meksikalılara karşı uygarlaşmanın lehine bir netice” olarak nitelemiş ve desteklemiştir.

Fransa‘nın Cezayir‘i işgali de “ilerleme ve uygarlık için önemli ve talihli bir olay”dı. Çünkü, “Bedeviler bir haydutlar ulusu” idi.

Marx, İngilizlerin Hindistan‘ı işgalini de aynı mantıkla desteklemiştir. Çünkü Hint toplumsal hayatı, Marx’ın tabiriyle “değersiz, durağan ve bitkisel” idi.

 RASİM OZAN KÜTAHYALI

      – İhtiyaç, icadın anasıdır.

                   Felsefe, mantık ve diyalektikten oluşur.

 – Erkek burjuvazidir, karısıysa proleteryayı temsil eder.

– Ne mutlu o yoksullara ki, öteki dünya onlarındır ve er ya da geç bu dünyada onların olacaktır.  

ENGELS

  – Az gelişmiş toplumlarda “ordu”, kendi halkına karşı kullanılmak için vardır. 

 – Her devrimin temel sorunu, “iktidar” olmak içindir.

– Yumurtalar kırılmadan, omlet” (devrim) olmaz.

– Ne kadar kötü olursa, o kadar iyidir.

LENİN

– Filozofun gerçek işlevi; dünyayı değiştirmek değil, onu anlamaktır.

Sosyalizmin bana göre arzu edilir bir tarafı yok. Çünkü, hiçbir özgürlük vermiyor, bir bilginin engelsizce edinilmesine izin vermiyor. Dogmacılığı teşvik ediyor. Bir düşünceyi yaymak için baskı kullanılmasını öneriyor. Ben ki eski liberalim, onun yapıp ettikleri çoğu kez pek az hoşuma gidiyor.

– Orta halli bir Rus, Stalin zamanında çarlık zamanına göre daha az mutluydu.

– Lenin kendisi için değil de bir inancı cisimlendirmek için ortaya çıkmıştı. Fakat inancı çok dar göründü bana. Marxçı yörüngenin dışında hiç mi hiç düşünemeyen bir “bağnaz” gördüm ben onda.

– Lenin’in bir “proleter” sayıldığı fakat dilenciler, yiyecek bir lokması olmayan zavallılar için “burjuvazinin uşakları” deniyordu.

B. RUSSELL

   G.V.PLEKHANOV:

 Formel mantık, realitede geçer değildir. Hareket, ayniyet ve çelişmezlik prensibine tabi değildir. Çünkü; madde hareketsiz, hareketsiz de madde olmaz. Bütün alemin esası bu hareketli maddedir. Hareket halindeki bir cisim, aynı zamanda hem burada hem de başka yerdedir..Hem vardır hem de yoktur. Bizzat bu değişmenin varlığı, gerçekte çelişmezlik mantığı yerine, çelişme mantığı veya diyalektiğin cari olduğunu gösterir.

 Ya formel mantık doğrudur, o zaman realiteyi inkar etmeli ya da realite doğrudur, o zaman da formel mantık ilkelerinin geçerliliği yoktur.

 Eğer mantığımız doğruysa, Zenon gibi “hareketi” inkar etmemiz gerekir.

…/…

– İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.

LORD ACTON

– “Minnettarlık”, köpeklerin alışkanlığıdır.

– İki şeyden taviz verilmez; vatan ve ordu.

– En büyük hatalarımdan birisi; imzaladığımız “Güvenlik İşbirliği Antlaşması”na Hitler’in sadık kalacağını düşünmemdir. 

– Bir insanın ölümü trajik, binlercesininki dramatik, bir milyonun ölümü ise istatistiktir.

– “Benim kör, küçük kediciklerim bensiz ne yapacaksınız?”

– Hedefini belirle, kovala, yakala ve yoket. Dünyada bundan daha güzel birşey yoktur.

– Dişini ne kadar gösterirsen o kadar iyidir.

STALİN

– Bir köle olarak yaşamaktansa, bir “özgürlük savaşçısı” olarak ölmek daha iyidir.

  YILMAZ GÜNEY

– Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz.

– Haklıdan yana değil, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezi değiştikçe dönerler; fırıldak olurlar.

UĞUR MUMCU

– En tehlikeli yönetim, hem cahil hem cesaretli olanların yönetimidir.

ERTUĞRUL GÜNAY

– Düşündüğünü söylemeye korkmaya başladı mı kişi, düşünmekten de korkmaya başlar.

VEDAT TÜRKALİ

– Bilinç, baskıdan doğar.

– Sömürü düzenine karşı çıkmak için; sosyalist/ marksist olmak, ulusunu, halkını sevmek için; ırkçı/milliyetçi olmak, adil bir insan olmak için de ahlakçı/dinci olmak zorunluluğu yoktur. Dahası bu türden yaklaşımlar; sınıfsal, etnik ve dogmatik bir tutum içinde sorunları çözen değil, derinleştiren bir anlayıştır.

– Eşitlik, “eşitler” arasındadır. Eşit olmayanları eşitlemeye çalışmak, eşit olmayanların sömürüsüne dönüşür.

– Din ve ideoloji; bilim öncesi, “ahlakçı” öğretilerdir.

AHMET AĞI

    Marxizm, toplumumuzun gerçeklerine uydurulacak yerde, toplumumuzu kafamızdaki yarım yırtık yani aptallığımızın marxizmine uydurmak istemişizdir…Memleketimizde, 50 yıllık marxizm çabalamalarının içine düşürüldüğü durum, marxizmi tersine çevirdiğimizden ileri gelir…Değişen şartlara göre değişen tedbirler gerekir. Dogmatizm, değişen durumların karşısına eski gerçeklere göre alınmış tedbirlerle çıkmaktır. Dünyada değişmez gerçek yoktur…Batılı toplumlara benzemeyen doğulu toplumlarda durum daha da çapraşık sayılmalı, kesinliklerden, genellemelerden büsbütün kaçınılmalıdır. Bir durumun değiştirilebilmesi için onun genel gerçeklerini bilmek hiçbir işe yaramaz, özelliklerinden yola çıkılmadıkça hiçbir durum işe yaramaz.

Her ülkenin sosyalistleri, kendi yollarını kendileri bulmak daha açıkçası, kendi sosyalizmlerini kendileri yaratmak zorundadırlar.

  KEMAL TAHİR

– “…Şartlar ne kadar elverişsiz olursa olsun, günün birinde devrimin gerçekleşeceğine inanıyorum da. İş, devrimden sonraki hayatın, insana gereksindiği mutluluğu verip veremeyeceğine geldi mi aklım karışıyor. Neden dersen, toplumun ve doğanın çelişkileri üstüne tutmuş koskoca bir sistem ve felsefe koymuşuz da birey olarak insanın iç çelişkilerini hiç hesaba katmamışız. Senin insan dediğin, kendini doğru ve haklı bir davaya adamış, kalıptan çıkma bir yaratık değil ki! Baştan ayağa karşıtlıklarla dolu bir varlık. Aynı zamanda iğrenç ve saygıdeğer, aşağılık ve yüce, ödlek ve cesur! Bunu demekle zannetme ki, insanı soyut ve değişmez bir kavram olarak alıp, şartlar ne kadar değişirse değişsin, o aynı kalacaktır demek istiyorum. Hayır o da değişiyor, değişiyor ama değişmesi kötüden iyiye, bilgisizden bilgiliye, vahşiden medeniye sürekli yükselen bir eğri çizmiyor. Çizdiği daha çok; iyiyle kötü, günahlarıyla sevap arasında aralıksız bir zikzak. Ayrıca, iyilik ve kötülük kavramları, koşullara göre değişen kavramlar”.

ATİLLA İLHAN “BIÇAĞIN UCU”

 – Türkiye’de “sağ” soldur, “sol” da sağdır.

– Türk Kurtuluş Savaşı, “anti-emperyalist” bir savaş değildir. 

        İDRİS KÜÇÜKÖMER

Herşey değişebilir, herşey tartışmaya açıktır. Ancak dinler, marxistler, Stalin, Hitler bunu kabul etmiyor. Bir tek bilim herşeyi tartışmaya açar. Üstelik onda da amaç, tartışmanın sonunda doğruyu bulmak değil, ona yaklaşmaktır. Bunu da yanlışları eleyerek yapar.

– At çok fazla çalışıp, yarışı kazanıyor. Atın sahibine 3 milyon lira, ata binen jokeye 250 bin lira, ata ise kazandı diye havuç veriyorlar. Hah işte o at biziz…

CELAL ŞENGÖR

– Eşitlik yok, yalnızca farklı olanlar var. Biraz ondan biraz bundan biraz da ötekinden…

WİTTEGENSTEİN

 İdeoloji, kendine göre bir mantığı ve tutarlılığı olan, belli bir toplum içinde tarihi bir görevi bulunan, bir tasavvurlar (imajlar, mitler, ve fikirler) bütünüdür.

  – Ayrıca ideoloji; maddi yaşamı din, ahlak ve bir anlamda da felsefe düşüncesiyle açıklayan tasarımlara ilişkindir. Kısaca ideoloji, bilim öncesi düşüncedir. Bilim düşüncesi ise tarihi ve toplumu, maddi yaşamın temel koşullarına göre açıklamaktır.

ALTHUSSER (Hilmi Yavuz, “Kültür Üzerine”)

 – Bir ülkeye diktayı yapanlar değil, “boyun eğenler” getirir.

– Sizin yüksekliğiniz, bizim eğilmişliğimizdendir.

BÜLENT ECEVİT

 – Önemli olan kedinin ak ya da kara olması değil, fareyi yakalamasıdır.

– İnsanların sosyal varlığı, düşüncelerini tayin eder. Öncü sınıfı temsil eden doğru düşünceler, yığınların içine girer girmez, toplumu ve dünyayı değiştiren maddi bir kuvvet haline gelir.

– Herşeyi değiştirecek, acıdan ve ölümden korkmayan bir nesil yetişecek.

 MAO

– İnsan, yediği şeydir ve insan insanın tanrısıdır. Tanrı, insanın idealleştirilmiş olarak dışavurumudur.

L. FEURBACH

 

 İnsanın gelişimi, tanrının yerine kendisini koyabilme çizgisindedir.

*

“Tanrı”, sıradan insan entellektüelizminin göğe yansımasıdır.

– “Tanrı”, insan yaratılarının en kutsal olanıdır.

         YALÇIN KÜÇÜK

Sol, ezilen ve dışlananların sözcüsü olan düşünce akımının adıdır…Ezilen ve dışlananlar 1960’larda işçiler ve köylülerdi. Sol bunların sözcüsü oldu. 70’lerde Kürtleri farkettik ama temelde Kemalist olduğumuz için onlara uzak durduk. 80’lerde bu kategori tüm dünyada fevkalade çeşitlendi; çingeneler, kadınlar, sakatlar, eşcinseller, vicdani redçiler vb. Ama biz bu yıllarda canımızla uğraştığımız için farkında bile olmadık. 90’larda kendimize gelmeye başlayınca baktık ki, bunların yanısıra Türkiye’de Aleviler, üniversiteye sokulmayan başörtülü kızlar, ateistler, gayrimüslimler…hepsi de ezilmişler ve dışlanmışlar kategorisinin has elemanları. Şimdi sol demek, işte bütün bunların sözcüsü demek”.

BASKIN ORAN

“Ancak bir noktada Marx yanıldı. Proleterya ve burjuvaziden oluşan iki kutuplu dünya oluşacak diye beklenirken orta sınıf büyüdü. Bugün dünyayı değiştirecek olan işte bu orta sınıftır, küçük üreticiler ve girişimcilerdir.”

NABİ YAĞCI

 – Burjuva kültürünün demokratlaşmasıyla, niteliği değişmeden çok sayıda insana ulaşıp yaygınlaşmasıyla, “mutlu azınlık kültürü” olmaktan çıkıp, “mutlu çoğunluk’ “kültürüne dönüşebilir.

Eğer bir “tanrınız” yoksa, saygılarınızı Hitler veya Stalin‘e sunarsınız.

T.S. ELİOT

Komiserin manivelası; “devrim”. Dava, alt yapıyı değiştirmek, üst yapı kendiliğinden değişir. Yogi içinse kurtuluş, içimizde. Aksiyon, bir tuzak. 

Zıt yaklaşımlara sahip oldukları için, komiserle yogi uzlaşamaz.

ARTUR KOESTLER

 Marxizm, aşılamaz tek toplum felsefesidir. Benim yaptığım ise, onun unuttuğu bireyi yerine koymaya çalışmaktır.

-Tanrı olmadığı için, bütün yaptıklarımızdan sorumluyuz.

-İnsan temelde, tanrı olmak isteğindedir.

– Düşünce özgürlüğünün olmaması, düşüncenin ifade edilememesi değil, insanın düşünmemesidir.

– İnsan olmak istediği, kendini tasarladığı şeydir…Başkalarını seçerken kendimizi seçeriz.

SARTRE

– Coğrafya kaderdir.

İBN-İ HALDUN

– İnsanlar, sınırlardan önemlidir.

 V. HAVEL

– Sol her şeyden önce, hümanizmdir. İnsan, “insan” olduğu için değerlidir.

ZÜLFÜ LİVANELİ

Sol; ilericidir, enternasyonaldir, devrimcidir, hümanisttir. Bizde ise kendisi gibi düşünmeyene, yaşamayana tahammül edemeyen, “faşist solcular” var.

 SİNAN ÇETİN

– Aç insanların karnını doyurduğum zaman bana, “kahraman” diyorlar. Bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman ise bana, “komünist” diyorlar.

Cardinal HELDER PESSOA CAMARA

– Bireye tek olma imkanı vermeyen, “kollektivizm şeytandır”. “Tek insan”, tanrı karşısında sorumlu olan insandır.

 KİERKEGAARD

18.YY-JOHN LOCKE

Çarşamba, Haziran 3rd, 2009

 

        18. YÜZYILDA FELSEFE

      18. YÜZYILIN GENEL KARAKTERİ :

 Elektrik, balon, pervane, buharlı gemi bulunmuş, modern kimya kurulmuş,        Newton’un ‘Optik’i yayınlanmış, Manş denizi ilk kez balonla geçilmiştir. Bu yüzyılın en önemli özelliği; insan aklına verilen önemdir.

 İnsan aklına sınırsız bir güven var. Aklın her şeyi bilebileceğine inanılıyor. Her şeyin aklın eleştirisinden geçirilerek düşünülmesi var.

 Akla olan bu inanç; dini, ahlaki, ekonomik, siyasal (1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, 1789 Fransız Devrimi…) ve toplumsal düzeni büyük ölçüde etkilemiştir.

 Artık vahye değil, insan aklına dayanılıyor. Öyleki dinin, akla dayanan bir din olmasını isteyenler bile var.

 

       JONH LOCKE (1632-1704) :

 

Siyasal liberalizmin kurucusu Locke, önce insan aklı neleri bilebilir, neleri bilemez onu düşünüyor. ‘Belki bilemiyeceği şeyler üzerinde düşünüyoruz’ der.

 Locke’a göre ‘bilgi’; idealarımızın herhangi bir ilişkisinin ve uyuşmasının veya uyuşmamasının ve ters düşmesinin algılanmasından başka bir şey değildir.

 ‘İnsanın doğuştan getirdiği hiçbir şey yoktur. İnsan idealarını dünyaya geldiğinde, ilk algılamalarıyla kendisi oluşturur… İdealar doğuştandır diyenler aldanıyor. Bunlar, terimlerin  anlamlarının çok açık olduğundan doğuştan zannediyorlar. Eğer bazı hakikatler doğuştan olsaydı, bunları öğrenmek neden zorunlu olsun? Madem doğuştan, dile getirilmeleri niye gereksin? Bunlar doğuştan değil, öğrenilir…Bütün  idealarımızın, bilgilerimizin kaynağı; ‘tecrübe’dir. Zihnimizdeki bütün idealar ya duyumlar (Dış Deney) aracılığıyla ya da düşünme (İç Deney) yoluyla gelirler. Bunlardan başka bir bilgi kaynağı yoktur.’

 Locke’a göre bütün bilgilerimiz, ideaların bir ya da bir kaçının uyuşması ya da uyuşmaması sonucudur.

 İdealar arasında uyuşma ya da uyuşmama 4 türde olabiliyor, dolayısıyla 4 tür bilgi sözkonusu:

1-Aynılık veya başkalık; bu ilke, bir ideanın diğer bir ideayla aynı ya da

öğrenmesini sağlamıyor.

2-İlişki

3-Birlikte varoluş veya zorunlu bağlantı

4-Gerçek varoluş.

 

Bilgimizin Dereceleri :

 

1-Actuel (o andalık); tekrarlanmıyor, edindiğimiz anda bizde oluşan.

2-Habituel (alışkısal); tekrarlana tekrarlana alışkanlık haline gelmesi ve bizde bu alışkanlık sonucu oluşan.

 

‘Deneyden gelmeyen hiçbir idea yoktur’

 

            Zihnimizdeki tüm idealar sadece iki yolla gelir:

 

            İdeaların Kaynağı:

              

a)Sensation (Dış Deney-Duyum)

b)Reflection (İçDeney-Düşünme)                                                         

 

  İdeaların Yapısı:

 

a)Basit idealar

b)Kompleks idealar

 

Tüm bilgilerimizin temeli basit idealardır. Basit idealar; duyu verileriyle elde edilirken, kompleks/karmaşık idealar; düşünme yoluyla gelirler.

 Çocuğun bütün ideaları, duyumlardan/dış deneyden gelir. Yani basit idealardır. Ancak kendi üzerinde düşünmeye başlayınca (iç deney) kompleks idealar oluşmaya başlar.

 

Basit İdeaların Elde Ediliş Yolları:

 

1-Bir tek duyu ile elde edilen basit idealar. Örneğin, görme ile elde edilen basit idealar; ışık, renk. Dokunma ile elde edilenler; sertlik, yumuşaklık, soğukluk ideası gibi.

2-Birkaç duyu ile elde edilen basit idealar. Örneğin; dokunma ve görme duyularıyla birlikte elde edilen idealar; şekil, hareket, durgunluk, yer kaplama gibi.

3-Sadece reflectionla/düşünmeyle elde edilen basit idealar. Örneğin; düşünme ve istenç/irade ideaları.

4-Hem reflection hem de sensation/dış deney yoluyla elde edilen basit  idealar. Örneğin; haz, acı, birlik, süre ideaları gibi.

 

    Basit idealar olmadan, anlaşılmadan kompleks idealara geçilemez.

 

Basit idealardan, Kompleks idealar yapma aktı 3 çeşittir:

 

1-Bağlayan edim

2-Biraraya getiren, yan yana koyan edim.

3-Soyutlatan edim

         

          Bunların her biriyle farklı türden bileşik edinimler elde ediliyor.

         

          Kompleks/bileşik idea türleri:

 

1-Moduslar

2-Bağlantı ideaları

3-Soyutlama ile elde edilen idealar

 

          Moduslar:

 

 Bileşik ideaların bu türü, kendi başlarına bir varlıkları olmayan, tözlerin     nitelikleri olarak düşünülen bileşik idealardır.

 Uzay, sayı, zaman, algılama, düşünme dikkat bu türden bileşik idealardır.

Örneğin; uzay ya da sayı gibi bileşik idealara küçük zaman aralıklarını yanyana koyarak varıyoruz.

Bağlantı İdeaları:

 

Neden – etki tasarımını veriyor. Locke, bir takım niteliklerle ve hatta ahlaki ideleri de burada görüyor. Kendi eylemlerimizle, ilgili yasa arasında bir ilişki kurunca, bir ahlak ilkesi oluşturuyoruz.

 

Soyutlama İle Elde Edilen İdealar:

 

Diğer idealardan soyutlamayla elde edilen idealardır. Örneğin  beyaz ideasını; kar, süt gibi şeylerin özelliklerinden soyutlayarak elde ediyoruz. Aslında ‘beyaz’ diye başlıbaşına bir şey yoktur. ‘Beyaz’, nesnelerin belli niteliklerine taktığımız bir addır.

 

‘Duyumlarımızı nesnelerin yansısı ya da aynısı sayma hakkımız yok, yalnızca nesnelerin bizde etkisi var.’

 Yani Locke, nesneler yoktur demiyor. Sadece bizde onların etkilerinin olduğunu; yansılarının ya da aynılarının olmadığını söylüyor. Duyumların gerçekle ilintili olduğunu söylüyor. Örneğin; körlerde ‘renk’ ideası yoktur. Çünkü renk, görme ile elde edilen bir ideadır. Eğer idealar doğuştan olsaydı, körlerde de ‘renk’ ideasının olması gerekirdi. Locke, bu örneğiyle doğuştan ideacılara karşı çıkıyor.

 

Duyular nesneleri yansıtmak bakımından ikiye ayrılır:

 

Birinci Nitelikler; gerçeğin/nesnenin yansılarıdır. Bu nitelikler biz duyumlamasamak da vardırlar. Bu nitelikler aslolan niteliklerdir. Örneğin; büyüklük, şekil birinci niteliklerdir.

İkinci Nitelikler; bu nitelikler nesneyi yansıtmıyorlar da bizde öyle bir duyumlama oluşuyor. Bu nitelikler biz duyulmadığımız, algıladığımız zaman vardırlar. Örneğin; renk, koku, sıcaklık ikinci tür niteliklerdir. Beyazı, beyaz diye algılayan biziz. Yoksa kendi başına beyaz diye bir şey yok.

 

Bilgileri değeri bakımından ayırıyor:

 

 Eğer bilgiden, objesine uygun bilgi anlaşılıyorsa, bu tür bilgiyi ancak dış deneyde bulabiliriz.

 İç deneyler bakımından işe bakılırsa, bilginin objesine uygun olması sözkonusu değil. Burada ideaların birbirine uygun olup olmamaları sözkonusudur.

 

UYGAR DÜŞÜNCE ÜZERİNE İKİ İNCELEME :

 

‘‘Tanrıdan Adem’e Adem’den krallara yönetme hakkı geçmiştir.’’ Diyenler, kralların verdiği kararların doğru ve haklı olduğunu söylerler.

 Locke, hepimiz Ademoğluyuz, tanrının kuluyuz o halde yönetme hakkı neden sadece kralların? Hem sadece onların yönetmeye hakkı olduğunu nerden biliyoruz? Böyle bir şey yok, hepimizin yönetmeye hakkı vardır.

  Locke’a göre Adem’in baba olarak çocukları üzerinde yönetme erki başkadır, devleti yönetmeye çalışanların erki başkadır.

 ‘Bizim üzerinde durduğumuz siyasal erktir. Bunu anlamak için insanların doğada nasıl bulunduklarına bakmamız gerekir. Doğa durumunda insanları yöneten, doğa yasaları vardır. Bu doğa yasalarının en önemlisi akıldır.

 Aklın/doğa yasalarının, danışanlara öğrettikleri; kimsenin başkasının hayatına ve mülkiyetine karışmamayı öğretir.

 Locke göre yaşamın kendisi mülkiyettir. Tanrı hepimizi benzer şekilde donatmıştır. Bu nedenle birinin diğerinden üstün olması düşünülemez. Herkes kendi yerini düşündüğü gibi başkalarının da yerini düşünmeli, başkalarının mülkiyetine karışmamalı, almamalı.

 Doğa yasasına göre yürütme hakkı herkese aittir. Örneğin doğal durumda, bir sana kötü bir şey yaptığında, mahkeme, yargıç falan arama, yönetimi değiştirmeye çalışma, sen kendi davanın kendi yargıcı olacaksın fakat bu istediğini yapacaksın anlamında değil. Adil olacaksın, bir tokat attıysa bir tokat atacaksın, iki değil. Hiçbir şey yapmadığın halde biri gelip sana vuruyorsa, bu adam doğa yasasına(akla) saldırdığını, uymadığını söylüyor demektir. Bu yüzden onu cezalandırmak normaldir.

 Doğa durumunda herkesin yürütmeye hakkı olduğundan, herkesin o kişiye ceza verme hakkı vardır. Bütün yasaların temelinde, doğa yasası/akıl vardır. Diğer yasalar, doğa yasasına dayanıyorsa doğrudur yoksa yanlıştır.

 Doğa durumunda herkes doğa yasasının/aklın yürütücüsüydü ancak herkesin kendi davasının yargıcı olması akla/doğa yasasına aykırıdır. Çünkü insanda benlik duygusu vardır. İnsan kendi yakınlarına karşı koruyucu başkalarına karşı ise insafsız davranabilir. O zaman da karışıklık ve düzensizlik ortaya çıkar. Bu durumda, herkesin kendi davasının yargıcı olması halinde dava ortadan kalkar.

 Kral yanlıları, Locke’un kendi söylediğini yine kendisinin çürütmesine ‘tamam şimdi doğru söylüyorsun, insan kendi davasının yargıcı olamaz bu yüzden tanrı kralları gönderdi’ diyecekler,

 Locke, ‘bunların da böyle diyeceğini biliyorum’ der ve onlara ‘kralların da insan olduğunu, onlar da bütün insanlar gibi davranabilirler’ der.

 Kral ne derse o doğru, astığı astık, kestiği kestik, o zaman doğa durumu sürsün daha iyi. Çünkü; insan kendi davasının yargıcı olduğunda sadece karşısındaki insana karşı, oysa kral bu durumda, bütün insanlığa karşı.

 İnsan toplumun üyesi olmadığında da doğru ve adil olmalı. Kötülük ve şiddet, insanın doğa durumundan da öte bir durum.

 Kimsenin rızasını, onayını almadan insanları yönetmeye kalkan mutlakçı kral, doğa durumunda olduğu gibi insanlarla savaş durumundadır.

 Savaş durumundan ancak ve ancak insanların yönetimini onayladıkları ortak bir yargıcı kabul etmekle siyasal bir toplum yapısına geçerek kurtulmuşlardır.

 Doğa durumu; ortak yargıcın olmadığı durum. Bu durumda uygar toplum doğa durumuna dönüşüyor ve topluma, savaş durumu hakim oluyor.

 Siyasal toplum; ortak yargıcın oluşması aşaması.

 Uygar toplum; ortak yargıcın olduğu toplum.

 Cezalandırma, savaş barış gibi yasa yapmak erki, o toplumun mülkiyetini korumak için. Yasalar doğa durumundaki gibi suç işleyenler için.

 Yasama organı; teklerin, doğa yasalarına karşı işlenen suçlara karşı oluşturduğu bir organ. Bu durumda kralın tebaası krala, bu krallık sana yukardan verilmiş değil, onu biz sana veriyoruz, diyebiliyor. Locke’un karşı olduğu mutlak krallık, meşruti krallık değil.

 Locke’da mülkiyet; can, mal ve özgürlüktür.

‘İnsanların devletlerde birleşmelerinin ve kendilerini yönetimlerinin altına sokmalarının asıl sebebi; mülkiyetlerinin korunmasıdır. Doğa durumunda bundan pek çok şey eksiktir.’

 

YÖNETİMİN ÇÖZÜLMESİ ÜSTÜNE:

 

 Locke’a göre, toplumun çözülmesi ile yönetimin çözülmesi birbirinden farklıdır. Aralarında ilişki asimetriktir.

 Toplum çözülmüş ise yönetimde çözüldü diyebiliriz ama yönetim çözülmüşse toplumda çözülmüştür diyemeyiz.

 Yönetimler, dışarıdan olduğu gibi içerden de çözülebilir. Yasama organı değişince, yönetimin çözülmesi de meydana gelir.

 Yasma organını, karar verme gücünü zorla değiştirmeye çalışmak isyandır.

 Bir kimse –kim olursa olsun- yasasız bir toplumda herkesin yaptığı gibi, hakkı olmadan kuvvet kullanırsa, kuvvet kullandığı o kişilerle savaş durumuna girer. Bu durumda önceki tüm bağlar ortadan kalkar, bütün haklar sona erer ve herkesin kendini korumaya, saldırana karşı direnmeye hakkı olur.

 Toplum, doğa durumunda da sözkonusu ama siyasal ya da uygar toplum olması sözkonusu değildir.