Archive for the ‘F:THOMAS HOBBES VE PASCAL’ Category

THOMAS HOBBES & PASCAL

Çarşamba, Haziran 3rd, 2009

 

 THOMAS HOBBES (1588- 1679):

 Descartes’dan etkilenmekle birlikte, onu eleştiren de bir filozoftur. Bütün derdi; insanların eylemlerine, devletlerin işleyişine, ilke ve nedenleri bulmak. Her yerde aynı olan genel geçer yasaları bulmak. Bu nedenleri bilirsek gelecek hakkında önsezilerde bulunuruz. Geleceğe hakim, egemen oluruz.

Hobbes’a göre, her şey maddi de olsa, ruhsal da olsa, doğal bir takım nedenlerle olur. İster canlı, ister cansız olsun bu nedenler hep aynıdır.

Hobbes, Descartes’in maddi olmayan ruhsal töz düşüncesini kabul etmiyor, buna karşı çıkıyor.

 İnsana ilişkin olaylar sözkonusu olduğunda nedenler karmaşık olarak kavranır. Bunun nedeni, duygularımızı işe karıştırırız. Bu nedenle insansal etkinlikleri açık-seçik kavrayamıyoruz.

 Bilim ve felsefenin görevi, olabildiğince insanlara ilişkin olayları açık-seçik olarak ortaya koymaktır. Descartes’da olduğu gibi Hobbes’da da matematiğin önemi büyük.

Hobbes’a göre bizim bildiğimiz; nesnenin bizde uyandırdığı duyu algısıdır. Bu nedenle Hobbes’a ‘duyumcu/sensualist’ denir. Ona göre, bilebildiğimiz tek şey nesnelerin duyularımızda uyandırdığı duygulanımlardır.

 “Algılamıyorsam benim için öyle bir nesne yoktur. Biz hiçbir zaman gerçek nesneyi bilmiyoruz. Bilimin görevi, tasarı olarak bildiğimiz şeyin gerçek nedenini bilmektir. Bilimsel bilginin yapacağı budur işte.”

 “Biz ancak bilincin durumlarını bilebiliriz” , bu düşüncesiyle Hobbes, Descartes’ın ‘cogito’sunu benimser.

 “Ses duyarız, renk görürüz ve bunları bilincimizde hissederiz. Ancak renkli cismi biz görsek de görmesek de vardır. Onlar tözdür ve varolmak için başka bir şeyin varlığına ihtiyaç duymazlar.”

 Descartes, “ruh yer kaplamaz” der. Hobbes da, yer kaplamayabilir ama ruhsal tözün etkinliğini gerçekleştiren şeyin cisimsel olmadığını söyleyemeyiz. Hobbes’a göre töz, sadece cisimseldir. Maddi olmayan, ruhi bir töz tasarlanamaz. Bu yanıyla Hobbes materyalisttir.

 Hobbes’a göre felsefe, bir takım etkileri nedenlerden çıkarsayabilmekdir.

 Nedenlerden sonuçları çıkarsayabilmek için nedenleri bilmek gerekir. Bu da bize öndeyi yapmayı sağlar.

 Felsefenin konusu, cisimlerdir. Bu yüzden felsefeye ‘cisimler öğretisi’ de denebilir.

 Hobbes’a göre cisimler iki türdür:

1-Doğal cisimler; doğanın kendisidir.

2-Yapma cisimler; insanın yaptıkları. Örneğin; ‘devlet’ yapma bir cisimdir.

Bu bakımdan felsefe de ikiye ayrılır:

1-Doğa felsefesi

2-Devlet felsefesi

 Doğa felsefesi, tek tek cisimlerden hareket eder. Devlet felsefesi ise (bu da onun cisim anlayışına dayanır), tek tek bireylerden, yurttaşlardan hareket eder.

 Hobbes’a göre insanın eylemleri, zorunlu eylemlerledir. İnsan yapısı gereği-diğer canlılar gibi- varlığını sürdürmeye çalışır. Her insan bu güdüsünden ötürü doğadaki nimetlerden elverdiğince büyük pay almaya kalktığından sonunda herkes herkesle savaşmaya başlar.

 Bunun sonucunda da ‘insan insanın kurdudur’(homo homini lupus) düşmanıdır haline gelir.

 İnsanın varlığını sürdürme çabası ile ‘insan insanın kurdu’ olması birbiriyle çelişiktir. Çünkü; biri varsa diğerinden sözedilemez. İnsan insanın kurduysa, insanın varlığından sözedilemez.

 İnsan hem varlığını sürdürecek hem de başkasının kurdu olayacak. Bu durumda başkasının onun kurdu olması ve varlığının ortadan kalkması sözkonusu.

 İnsanlar bu kötü durumdan sözleşme yapıp devlet kurarak kurtulmuşlardır. Böylece insanlar doğal durumdan çıkıp, yurttaşlık durumuna geçmiştir.

 Doğal durumda herkes her şeyde hak iddia ederken, devletin yurttaşı olduğunda her şeyde hak iddia edemez duruma geçmiştir. Sadece hakkı olanı isteyebilecek. Böylece iyinin de sınırları çizilmiştir.

Devlet yoksa suç da yoktur. Hırsızlık tanımlandığında suçtur. Her şeyin hak olduğu yerde suç olmaz.

Bu hukuksal durum nasıl korunacak, hukuk nasıl uygulanacak?

Hobbes’e göre devletin gücü mutlaktır. Herkesin birbiriyle savaşmasını engellemek için devlet, mutlak bir güce sahip olmalı. Bu yüzden Hobbes, devletin yönetim şekli olarak monarşiyi uygun görür.

 İnsanlar anlaşarak bütün güçlerini tek bir kişiye devredecek. Devlet gücü tek bir hükümdarla olur. Hükümdar, herkesin anlaşarak devrettiği gücü, sözleşmenin şartlarına göre uygular. Düzenin sağlanması için hükümdara itaat şarttır. Gücü kullanan biri yerine birileri de olabilir(parti gibi). Yeter ki, sözleşmenin şartları yerine getirilsin, devletin gücü kullanılabilsin.

 Hobbes’a göre din de devlete bağlıdır. Ona göre din, insanların korkularından doğmuştur. Devlet bütün dinsel inançları düzenleyecek; birinin doğru dediğine diğerinin yanlış dememesi için din kuralları devlet tarafından düzenlenecek. Devlet tek tek kişilerin keyfi idaresine bırakılamaz, hükümdar da olsa. Hükümdar yasaların dışına çıkmayacak. Din de kişilerin keyfi iradesine bırakılamaz.

 İnsanın varlığını güvence altına almak için anlaşmak, devlet kurmak zorundayız.

 

PASCAL (1623 – 1662):

 Felsefeye matematikle yaklaşıyor. Derin bir din duygusuna sahiptir. Descartes, dış dünyayı tanrı ile anlıyordu. Tanrının kendisini aldatmayacağına inanıyordu. İşte Pascal da bu yolda yürür. Ve matematik; bilgisi en açık- seçik ve en güvenilir yoldur der ama belli sınırlar içinde, aklımızın sınırları içinde matematik bilgi sağlar. Aklımızın sınırlarını ise aşamayız.

 Akıla kavranamayacak şeyler vardır, örneğin; günlük hayat, insan gibi.

 Ona göre insan, sonsuz büyüklük ile sonsuz küçüklük arasında bir yerdedir. Ve biz bu yeri, akılla kavrayamayız. Bilim sadece gerçeklik hakkında bilgi verir.

 Günlük hayatta öyle sırlar vardır ki; aklın sınırları içinde bilim, bunlara cevap veremez. İnsanda aklın yanında duygudan gelen bir bilgi daha vardır ki, bu daha önemli. Biz doğayı akılla kavrıyoruz ama yine şüphe etmekten geri kalmıyoruz.

 Gönül sadece doğayı kavramakla yetinmiyor, mutluluğu da istiyor. Gönül ancak kendi bilgisi ile mutlu olabilir. Günahtan ancak böyle kurtulunabilir. İnsanın bilmesi gereken en önemli şey; tanrıdır. Bu da ancak gönülle bilinebilir, bilimle değil.

 Descartes’de akıl, açık-seçik bilgiye götüren tek yoldu. Pascal da ise bir yol daha var; ‘gönül‘. Açık-seçik bilgiye götüren gönüldür. Akıl, insan ile tarı bilmecesini bilemez bunu ancak gönül bilebilir.