JOSEPH NEEDHAM
“DOĞUNUN BİLGİSİ BATININ BİLİMİ” adlı eserinden:
“Bilim için tek bir felsefi-metafizik modelin, örneğin fizikalist Batı modelinin geçerli olmadığı, tarih içinde başkaca toplumsal, kültürel çerçevelerde denenmiş bilgi üretme yol ve yöntemlerini de dikkate almak gerekir”.
“Batıya özgü bilim anlayışı, evrensel bilime akan ırmaklardan yalnızca biridir. Ve geleceğin eşitlikçi, müreffeh dünya toplumu ancak bütün kültürlerin tarihsel katkılarının bir senteze ulaştırılmasıyla mümkün olacaktır”.
“İçinde bulunduğumuz durum, pazar ekonomisine dayalı ulus devletler aşamasıdır. İleride yerini eğilimleri bugünden görülen daha karmaşık yeni bir bütünleşme düzeyine bırakacaktır”.
“Çin her zaman bir ‘tek parti devleti’ olmuştu ve ikibin yıl boyunca yönetim Konfüçyus Partisindeydi”.
“Çin’deki genel dünya görüşü çok erken zamandan başlayarak, ‘insansı özellikler taşıyan bir yaratıcı’ kavramından uzaklaşmış, evreni karşıt unsurların (ying ve yang) dalgalar halinde birbirini dengelediği, her şeyde somutlaşan bir kozmik birlik ve düzene (tao) sahip, kendine yeterli bir bütünlük olarak algılanmıştır”.
“Yunanlılar ve Hintliler başından beri ayrıntılı olarak biçimsel mantık üzerinde durdukları halde Çinliler, diyalektik mantığı geliştirmek yönünde sürekli bir eğilim göstermişlerdir”.
“Galile devrimi, ortaçağ Avrupalılarının bir ölçüde Çinlilerle paylaştıkları organik dünya görüşünü kökünden yıktı ve onun yerine özünde mekanistik yani raslantı sonucu bir araya toplanmış parçalara dayalı bir dünya görüşünü yerleştirdi”.
“Sayısız şeylerin hepsinin bir karşıtı vardır; yin ve yang, iyi ve kötü hep birbirlerinin yerlerine geçerler. ‘Yang’ yükselince ‘yin’ alçalır, iyilik artınca kötülük azalır. Bu düzen ilkesi çok uzaklara ve çok geniş bir alana yayılmıştır.”.
“Dışımızdaki düzenin içimizde kavranışına ‘anlamak’ (ming) denilebilir. Onları içimizde kavrayıp dışarıdaki ile bağlamak ise ‘bütünleştirmek’ olarak adlandırılabilir. Bütünleştirmekle anlamak tek bir şeydir.
“Kendi adıma, en ileri bir uygarlığın bir parçası olması anlamında bilime inancımızı yitirmediğimize ve insanlığa zarardan çok daha fazla yararı dokunduğuna inandığımızı belirtmek isterim”.
“Batılılar, bilim ve teknolojide kazandıkları başarılardan ırk olarak her zaman gurur duymuşlardı ve başkalarının da kendileri kadar hatta onlardan daha fazla başarılı olduklarını görmek zorlarına gidiyordu”.
“Teknoloji ve doğa üstündeki insan egemenliği arttıkça, yönetici elitler için bireysel insan davranışını kontrol etme olanakları da artmış olacak”.
“+4. ve +14. yüzyıllar arasında Avrupa’daki düzey Çin’in çok gerisindeydi. Ancak Rönesans ve modern bilimin ortaya çıkmasıyla Avrupa eğrisi Çin’in üzerine çıktı ve dünyayı bugün bildiğimiz haline getirmek üzere gittikçe hızlanan yükselişini sürdürdü. Asıl atlanmaması gereken çarpıcı özellik şuydu; en büyük Çin buluşlarından bazıları Avrupa en düşük düzeydeyken gerçekleştirilmişti. Örneğin, ‘blok baskı matbaacılık’ +8. yüzyılda, hareket ettirilebilir ‘tip matbaacılık’ +11. yüzyılda başlamıştı. İlk bilinen kimyasal patlayıcı, top barutu formülü +9. yüzyılda bulunmuştu. Daha önceden jeomantik bir araç olarak bilinen manyetik pusula ise +10. yüzyılda denizcilikte kullanılmaya başlamıştı”.
(Avrupa’nın modernleşmesini, sanayileşmesini sağlayan bu üç icattır; barut, pusula ve matbaa. Bunların her üçü de Çin’den gelmedir. Bu icatların Batıdaki sonuçları Çin’den çok daha farklı olmuştur. Şöyle ki; barut sayesinde silahın gücüyle sömürgeciliğin önü açılmış, pusula ile coğrafi keşiflerin, matbaayla da orta sınıfın eğitilmesiyle burjuva sınıfı ortaya çıkmıştır)
“Anti-bilim hareketin ardındaki asıl anlamı, bilimin tek geçerli bilgi edinme yolu sayılamayacağı inancı olarak görme eğilimliyim”.
“Tüm anti-bilim hareketi bizim Batı uygarlığımızın iki özelliği nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bir yandan bilimsel yöntemin evreni anlama ve kavramanın tek geçerli yolu olduğu inancı diğer yandan da bu bilimin elde ettiği sonuçların aç gözlü bir teknolojiyle daha çok kapitalist karın hizmetinde uygulanmasının gayet uygun olduğu düşüncesidir…Kapitalist dünyanın Sovyetler ve Doğu Avrupa Sosyalist cumhuriyetlerince serbestçe taklit ve takip edilen kitle-üretim teknolojisi geniş bir maddi refah sağlamıştır ama özgürlüklerin sınırlanması, özlemlerin boşa çıkması ve hergün daha sinsi ve sağlıksız olan denetimler altında yaşamaları pahasına”.
“Çinliler için doğal dünya sürekli olarak irade ve kaba güçle boyun eğdirilmesi gereken düşman bir öge değil, yaşamın onunla uyumlu sürdürülebilmesi için yönetme ilkelerinin anlaşılması gereken, tüm yaşayan organizmaların en büyüğü gibi görülürdü…İnsan merkezdir ama evrenin uğruna yaratıldığı bir merkez değil”.
“Sorun, insanlığın bilim ve teknolojinin pandora kutusuyla ne yapacağıdır. Bir kez daha ‘Işık Doğudan Gelir’ demek isterim”.