D. Hume:
Olgular gelecek hakkında temel sağlayamaz. Geçmişte olup bitenlere bakarak akıl yürütemeyiz. Tümevarım olasılıklıdır, bu yüzden temelsizdir. Sadece olasılıklı olarak bilebiliriz. Nedensellik ilişkisi kurma bizdeki bir alışkanlıktan dolayıdır. Çünkü nedenselliği ne görüyoruz ne de algılıyoruz. Geçmiş yargılarımızın gelecek için temel sağlamadığından dolayı tümevarım temelsizdir.
Güneşin şimdiye kadar doğmuş olması, her zaman doğacağını gerektirmez.
Conventionalizm è Zorunluluk è Dilsel mantıkçılık
Pozitivizm è Olumsallık è Deneysellik
Pozitivistlere göre doğa yasalarının mantıksal zorunlulukları yoktur.
Conventionalistlere göre ise, uylaşmanın olmasıdır.
W.Wright ise her ikisinden de sözetmek için bir ‘ara’ kavram getiriyor; ‘doğal zorunluluk’. Zorunluluğun illa mantıksal ve deneysel olması gerekmez, diyor.
Zorunluluk:
*Mantıksal; kipler mantığı, zorunlu – olumsal, olanaklı – olanaksız.
*Fiziksel; doğal zorunluluk, A, B’yi yaparsa B hareket eder.
*Tekniksel; her şeyin bir sırası var. A’yı koymadan B’yi koyamazsın.
*Ödevsel; A doğruysa A’yı yap.
Pozitivistlere göre evrensel hakikat; deneysel, olumsal olmalı. Conventionalistlere göreyse, mantıksal olarak zorunlu olmalı.
Eylemleri, dürtüleri eyleme bağlayan davranış örüleriyle açıklamak, irade özgürlüğünü determinist bir anlayışla açıklamak demektir.
Hampbell’e göre tarihsel açıklamaların genel yasalara dayandırılması, tarihte yasa olmadığını değil, bulunamadığını bu yasaların henüz keşfedilemediğini gösterir.
Temel yasalı açıklamanın bir başka savunucusu K.Poper, Hampbell’e yakın bir anlayışa sahip; “tarihte yasaların uygulanamaması, tarihte yasa olmadığını göstermez. Biz bu yasaları keşfedersek ideal bir toplum kurabiliriz. Toplum mühendislerimiz olur”.
Hampbell!e en büyük tepki W. Dray’den geliyor. Ona göre tarihte yasa yoktur. Tarihsel olaylar genel yasalara dayanmaz.
Dray’e göre bir eylemi açıklama; bir eylem belli bir durumda yapılan ussal bir açıklamadır.
Dray, ussal açıklamasını bir takım amaç, eylem ve ereksel olarak koyacak yerde, ussal olan nedir? Neyin yapılması gerekir, ona bakıyor. Brütüs’ün Sezar’ı neden öldürdüğüne bakacağı yerde Brütüs’ün yaptığını değerlendirmeye, yargılamaya kalkıyor.
Eylem felsefesinde tartışmalara yeni bir boyut getiren;
Elizabeth Anscombe :
Bir davranışın açılanmasında o davranışın betimlenmesi çok büyük önem taşır. Bu açıklama, betimleme şu ya da bu şekilde bizim açıklamamızı etkileyecektir. İsteyimsel olarak yapılmış bir davranış başka bir durumda istenmeden yapılmış olabilir.
Örnek; “buzda yürürken kaydı düştü ve elindeki şemsiye de camı kırdı”. Yapılan açıklama:
1-Bilerek kayıp kırdı.
2-Bilmeden, istemeyerek yaptı.
Yapacağımız açıklama o davranışın izahında çok önemli rol oynar. Betimlemeyi farklı yapınca açıklamada farklı oluyor.
Anscombe’ye göre kimi durumda nedensel açıklama yapılır kimi durumda da isteyimselliğin, ereğin girdiği yerde de ereksel açıklama yapılır.
Ona göre isteyimsel, erekli bir davranışı açıklayacak olan ‘pratik tasım’dır.
Büyük öncül (istenen şey);“Bütün insanlar ölümlüdür”
Küçük öncül (bir eylem); “Sokrates bir insandır”
Sonuç (bir eylem) ; “Sokrates de ölümlüdür”.
Aristoteles’in dedüktüf tasımına göre öncüller doğruysa, sonuçta zorunlu olarak doğrudur. Pratik tasım da ise öncüllerle sonucun birbirine uygun olması önemli.
W.Wright, Hampbell’in tümel yasalı açıklama modelinin sadece doğa bilimlerinde geçerli olduğunu, insan etkinlikleri alanın da ise pratik tasımın geçerli olduğunu söylüyor.
Marx’ın gençlik dönemini kabul eden Frankfurt okulu, bunlar; Fromme, Adorno, Habermas ve Marcuse.
Tez; Hampbell
Antitez; hermeneutik / yorumsamacılar
Sentez; Yeni Frankfurt okulu.
Son olarak W. Wright’ın yaklaşımında çıkarabileceğimiz bilimsel yaklaşımlar:
a)Nedensel açıklama:
*1.dönem; Compte, J.S.Mill
*2.dönem; Viyana çevresi, Hampbell
b)Yorumsama / anlama
*Eski yorumsama; Dilthey
*Yeni yorumsama; Draysen, P.Winch, A. Anscombe
c)Açıklama+Anlama (eleştiri):
*19.yy Marx, Freud
*20.yy Yeni Frankfurt okulu.
Hambell’in modelinde yasaları bildikten sonra öndeyide bulunmak yersiz. Yasalar iyi binmiyorsa öndeyide bulunulur.
KARL POPER :
“Bilimsel olan deney ve gözlemle doğrulanabilir ve bu nedenle güvenilir olan değildir. Deney ve gözlemle doğrulanabilir olması bilimsel olmayı gerektirmez”.
T. Kuhn; “önyargısızlığın olduğu yerde bilimden sözedilemez”.
Poper ve Kuhn, yaygın bilim anlayışına karşı çıkıyorlar. Problemleri; bilimsel olala olmayanı nasıl ayıdedeceğiz?
Poper’a göre yaygın bilim anlayışı, “bilim, deney ve gözlem yöntemiyle metafizikten ayrılır”. Ona göre bilimin yöntemi varsa sözde bilimin de yöntemi vardır. Bu konuda Poper, astrolojiden örnek vererek onun da deney ve gözleme dayandığını söylüyor.
Kısaca yöntemine bakarak bilim olanla olmayan ayırt edilemez, der.
Poper bu alanda 4 tür kuramdan sözeder:
1-Marx’ın tarih kuramı,
2-Freud’un psikanalizi,
3-A.Adler’in bireysel psikolojisi,
4-Einstein’ın görelilik kuramı.
Poper’a göre ilk üç kuramın bilimselliğinden şüphe edilebilir ama Einstein’ınkinden şüphe edilemez. Poper diğer üç kuramı ilkel mitoslara benzetir.
Bu üç kuramın ortak yanları:
*Olguları öyle bir açıklayışları var ki, dünyada açıklanamayacak tek bir olgu bırakmıyorlar
*İnsanların yeni bir hakikate gözlerini açması gibi görünüyor.
*Kuramlarını her defasında doğrulamak. Doğrulukları o kadar açık ki, insanlar bunu görmüyorsa örneğin Marx’a göre ya sınıf çıkarlarına ters düştüğü içindir ya da inanmadıklarından görmüyorlardır.
*Sözkonusu kuramlar, kendilerini doğrulayan deney ve gözlemlerin bitmez tükenmez olması. Örneğin bir Maxsist hep kendi kuramının doğrulandığını görecektir.
*Bu kuramların hiçbir zaman yanlışlanamaz ve çürütülemez olduklarını söylüyorlar. Bunun nedeni çok genel kuramlar olması. Öndeyileri tamamen kaypak ve belirsizdir. Şu ya da bu şekilde her şey bu kuramlara sokulabiliyor.
Bunlara karşılık Einstein’ın kuramı sınanabilir dolayısıyla yanlışlanabilirdir.
“Işık ağır cisimler tarafından çekilir”. Bu önerme deney ve gözlemle doğrulanamazsa yanlışlanmış olur.
Poper’a göre alanımızı ne kadar daraltırsak önermemiz de o kadar güçlü olur. Sürekli olarak önermeyi yanlışlamaya çalışmak, her yanlışlandığında önerme karşımıza daha güçlü çıkar.
Poper görüşlerinden bir takım sonuçlar çıkarıyor:
1-Amacınız doğrulamaksa her kuramı doğrulayabilirsiniz.
2-Doğrulama, öndeyide yanlışlanma riskini göze almışsa bilimseldir.
3-Bir kuram ne kadar yasak koyuyorsa o kadar güçlüdür.
4-Akla gelebilecek bir şeyle o kuramı çürütemiyorsanız o kuram bilimsel değildir.
5-Bir kuramı sınıyorsanız doğrulamaya değil, yanlışlamaya çalışıyorsunuz demektir.
6-Doğrulanmış bir kuram, ussal bir sınayışın sonucuysa o kuram benimsenmemelidir.
7-Bazı sınanabilir kuramlar yanlışlandığında bile taraftarları tarafından terk edilmez. İşte Marx’ın kuramı böyledir. Yanlışlandığı halde kuram hep ek kuramlarla (ad-hock) hep yeniden düzenlenmeye çalışılır.
Başlangıçta Marx’ın kuramı bilimseldi, sınanabilirdi. Sınandı ve yanlışlandı. Daha sonra izleyicileri tarafından sınanamaz hale getirildi.
Freud ve Adler’in kuramı ise daha başlangıçta bilimsel değildi. Bunlar kaypak birer ilkel mitos olmalarına rağmen bilime katkıda bulunabilrler.
Poper, “ben bilim ile sözde bilim arasında sınır çizmeye çalışıyorum. Bun da demercation problemi diyorum. Ve bu problemin çözümü de benim yanlışlanabilirlik ölçütümdür”.
Poper’a yanlışlanabilirlik ölçütünü Wittegenstein’dan mı aldın diyenlere, “hayır ondan 30 yıl sonra onun ‘anlamlılık’ kuramını çürütmek için geliştirdim”, der.
Wittegenstein’ın anlamlılık kuramı:
Felsefenin ve metafiziğin önermeleri metafiziktir, sözde önermelerdir. Bütün anlamlı önermeler temel ya da atomik önermelere indirgenebilir. Bunlara dayanmayan önermeler, anlamsız önermelerdir. Mümkün bütün önrmleri atomik önermelerle açıklayabiliriz.
Bütün mümkün durumları gösteren atomik önermeler:
(p,q): (p,q)
1- (p => q) Λ(q=>p) 8- p≡q
2- ┐(pΛq) 9- p
3- (q=>p) 10- q
4- (pvq) 11- (┐pΛ┐q)
5- (┐q) 12- pΛ┐p
6- ┐p 13- qΛp
7- (pΛ┐q)v(qΛ┐p) 14- (pΛ┐p)Λ(qΛ┐p)
Herhangi bir önerme, bu önermelerle çelişiyorsa bu durumda o önerme anlamsız önermedir.
Poper’a göre Wittegenstein, bilimi felsefenin karşısına koyuyor. Çünkü ona göre felsefenin önermeleri aşkındır ve üzerinde konuşulamaz. Yukardaki önermelerle temellendirilemezler.
Poper’a göre ise hiçbir bilimsel kuram gözlem önermelerinden türetilemez. Hiçbir bilimsel kuram gözlem önermelerinin sonucu olamaz. Poper’ın en can alıcı yanı burası.
“Ben doğrulanabilirliğin yerine yanlışlanabilirliği koymadım çünkü bunlar bakışımsızdır(asimetriktir)”.
Bir önerme milyonlarca gözlem ile doğrulanabilir ama yine de doğruluğundan emin olamayız. Buna rağmen bir gözlemle doğruluğundan emin olabiliriz.
Örnek; “bütün kuğular beyazdır” önermesini milyonlarca kuğu bile doğrulayamaz. Buna karşılık tek bir siyah kuğu bu önermeyi yanlışlamaya yeter.
Neden tümevarım sonucu elde edilmiş sonuçtan emin olamayız. Çünkü Poper’a göre tümevarım temelsizdir.
Poper’a göre bir önermenin yanlışlanabilir olması onu bilimsel kılar.
Poper’a göre 2 tutum var:
1-Dogmatik tutum; doğrulamacıdırlar, Viyana çevresi.
2-Eleştirel tutum; bilimsel tutum. Varsayımları ve sanıları değiştirmeye hatta vazgeçmeye her zaman hazırdır. Kuramlarımızın ne taşıdığı tümdengelimle ortaya koyabilir ve eleştirel tutumla açıklayabiliriz. Hiçbir kuram gözlem önermeleriyle temellendirilemez. Çünkü gözlem önermeleri tümevarım ile elde edilmiştir. Tümevarım ise mitostur.
Şu anda bilimin yaptığı iş sanrılarladır. Bir yerde bilim inanç üzerine kurulmuştur.
Tekrarlanan gözlemler ve deneyimler bilimde sanılarımızın ya da varsayımlarımızın sınanması olarak iş görürler.
Deney – gözlem, kuramlarımızı doğrulamak için değil çürütmek için bir sınamadır.
Geleneksel yanlışlık, tümevarımın bir demercation sağladığına inanılır.
Tümevarım bilimsel doğrulanabilir olanla doğrulanabilir olmayanı sağlıyor.
Tümevarım, kesi sonuçlar vermez. Olasılıklı bilgi vermesi de birşeyi değiştirmez.
Sonuç; bir kuramın yanlışlığı ancak deneyden çıkarılabilir. Doğruluğu deney ve gözlemden çıkarılamaz.
Dogmatik tutum, düşük olasılıklı yüksek kuramları tercih eder.
Eleştirel tutum, yüksek olasılıklı düşük kuramları tercih eder.
Poper’a göre öndeyide, kehanette bulunan hep Marxizm ve bazı tarih felsefecileridir:
1-Tarihsici toplum görüşü
2-Tarihsici siyaset öğretisi.
Poper’a göre doğa bilimlerinde öndeyide bulunulabilir. Bilimin önermeleri koşullu/hipotetik önermelerdir.
Örnek; kızılsa kırmızı lekeler görülür.
Hasta kızıldır.
O halde kırmızı lekeler görülecektir. (öndeyi)
Öndeyi zaten yasanın mantıksal bir sonucu. Toplumbilimlerinde, doğa bilimlerindeki gibi genel düzenlilikler olmadığı için öndeyide bulunamıyoruz. Örneğin doğa olaylarında; “güneş her yıl şu tarihte tutulur”, diyebiliyoruz. Oysa toplumsal olaylarda örneğin Fransız ihtilalinin ne zaman gerçekleşeceğini bilemeyiz.