Hukuk tarihi; tarihçi adeta hukuk tarihinin fotoğrafını çeker, değer yargısından, genellemelerden kaçınır. Ayrıca değerlendirme de yapmaz.
Hukuk sosyolojisi; sosyo-hukuki olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurulur, genelleme yapılır ancak değerlendirme yapılmaz.
Hukuk felsefesi; teorik felsefe çalışmalarının çağımızda çoğunlukla bilgi teorisi sorunlarına yönelme eğilimi gösterdiği söylenebilir. Pratik felsefe ise, insan davranışlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi, geniş anlamda etik sorunuyla ilgili bulunmaktadır.
Hukuk felsefesi de etkin bir bölüm olarak pratik felsefe disiplinleri arasında yer almaktadır. Dogmatik hukuk incelemelerinden ayrı olarak hukukun bütünsel bir açıdan incelemek amacını güden çalışmalar; hukuk felsefesi başlığı altında toplanmaktadır.
Hukuk felsefesinin öncelik taşıyan üç temel sorunu:
1-Hukuk kavramının anımı; ‘hukuk nedir?’.
2-Hukuki düşünme ve anlama metotlarının analizi.
3-Hukuğun değerlendirilmesi, adalet ilkesine göre; ‘adil hukuk nedir?’.
Hukukun amacı; eşitliği, adaleti yani kamu düzenini sağlamaktır.
Hukuk dogmatiği / Hukuk ilmi; gerçekte varolan kuralları, kararları, eylemleri araştırır. Hukuğun normları onun araştırma konusudur.
Hukuk dogmatiği, gerçekleşen ve gerçekleşmeyen hukuk uyuşmazlıklarında gerçek hukukun ne olduğu sorusuna cevap arar. Hukuk dogmatiği, her uyşmazlıkta doğru veya yanlış haklı veya haksız sorusuna bir cevap bulmak zorundadır. Bu anlamda hukuk dogmatiği; değerlendirme yapan bir bilimdir. Değerlendirmeleri onun gerçeklik postülatları ile bağlıdır.
Hukuk dogmatiği, uyuşmazlıkları çözümlerken tümdengelim metoduna başvurmak ve belirli davranış yönlerini göstermek durumundadır. Bu hukuğa göre hukuk; normatif bir bilimdir.
Hukuk dogmatiği, tabiat bilimleri veya realitenin sosyolojik araştırması gibi insana derin bir anlayışa kavuşma imkanı vermemektedir.
Felsefe alanında, varlığın mahiyeti hakkında derin bir anlayışa kavuşmak imkanı bulunduğu halde hukuk dogmatiğinde bundan sözedilemeyeceği açıktır. Ancak hukuk dogmatiği olmaksızın hukuk hayatını kavramamız da imkansızdır.
Bu hukuğun amacı, bir kurallar veya fikirler sistemine ulaşmaktır.
Ahlak ve Hukuk Ayrımı:
1-Ahlak kurallarının önemlerini yitirip uygulanmamaları ya da değişmeleri sosyal süreç içinde ağır ağır gerçekleşmesine karşılık hukuk alanındaki kurallar hiç de böyle yavaş değişmez.
2-Hukuk, bir davranışın, kişinin dışındaki sonuçlarına birinci dereceden önem verir. Ahlak da ise kişinin iç niyeti, onu etkileyen iç faktörler daha önemlidir. Ancak hukukun da bu iç faktörleri hiç göz önün de tutmadığı söylenemez.
3-Hukuk normları, devlet ototritesi tarafından teşkilatlı ve düzenli bir biçimde güvence altına alınmıştır. Oysa ahlak böyle bir güvenceden yoksundur.
4-Ahlakın hem olumlu hem de olumsuz içerikli emirleri belirlediği söylenebilir. Hukuk alanında ise böyle bir ayrım yapmaya imkan yoktur.
*Hukuk kurallarına, ahlaki değerler yansır.
*Özellikle inanç konusunda hukuki ve ahlaki değerler çatışabilir. Bu çatışmada öncelik devlet hukukuna verilir. Ahlaki değerler, inançlar nazari itibara alınmazlar.
TABİİ / DOĞAL HUKUK:
İnsan – toplum ilişkisinde ele alınan bir süreçtir. 19. Yüzyılın ortalarına kadar gelen 25 yüzyıllık bir maziye sahiptir.
Sokrates, Platon, Aristoteles, Stoacılar, Seneca, Cicero, Augustinus, Rousseau, Hobbes, Locke, Kant, Hegel…hepsi tabii hukuk içinde yer alırlar.
Bu hukukçular monarşiyi yıkmak için ‘sosyal sözleşme’ teorisini savunmuşlardır. Sosyal sözleşmeye dayalı olarak egemenliğin halka geçmesi. Bu hukuk genelde milli egemenliğin savunulmasında etkili olmuştur.
Tabii hukuk; insan hakları, eşitlik, hürriyet kavramları üzerinde duran bir hukuktur.
POZİTİF HUKUK:
Olan hukuk, yürürlükte olan hukuk. Tabii hukuk ise olması gereken hukuktur. Bu yönüyle pozitif hukuk için bir kriterdir.
Hukuk, doğa bilimi anlamında bir bilim değildir. Bazılarına göre hukuk, bazı problemlere çözüm getiren bir tekniktir. Mahkemeler de labaratuarıdır.
Hukukun geçerliliği şu üç ilkeye dayanmaktadır:
1-Geçmiş kanunun yürümezliği.
2-Kanunu bilmek zorunluluğu; kanunu bilmemek mazeret değildir.
3-Hakim kanuna uygun / doğru karar vermelidir.
Hukuki muhakemede üç ilke rol oynar:
1.Öncelik; çoğunu yapmaya hakkı olan azını da yapabilir.
2.Kıyas; bir hukuk kuralı benzer olayları da kapsıyarak büyütülür.
3.Aksi ile kanıt; sadece olayla ilgili kuralı uygulama.
Alman Tarihçi Hukuk Okulu:
Tabii hukuku reddediyorlar. Çünkü bunlara göre hukuk, insan aklının bir ürünü değildir. Hukuk masa başında yapılmaz. Hukuğu yaratan halktır. Daha sonra ortaya çıkan hukukçular snıfı bu hukuku inceler. Bunlara göre hukuk, ulusal gelişmenin bir sonucudur.
Hugo Grotius’a göre sosyal sözleşme bir tarihsel gerçekliktir.
Hugo Grotius’un Hukuka Getirdiği Yenilikler:
1-Açık denizler serbest olsun; misal, Hollanda gemileri açık denizde serbestçe dolaşsın. Buna karşılık İngilizler ise, karasuları nasıl bir devletin egemenliği altında olabiliyorsa, açık denizler de bir devletin egemenliği altında olabilir. Yani açık denizleri ben korumazsam korsanlar istila eder, diyor.
2.Katkısı, devletler hukukudur. Bir ülkenin diğer ülkelerdeki elçilikleri, o ülkenin uzantısıdır.
3-Savaş esirlerine rütbelerine göre muamele edilmelidir.
Locke, Hume ve Rousseau’ya göre ise sosyal sözleşme bir varsayımdır. Varsayım olması daha çok işe geliyor.
Hobbes; diktatöryanın, Locke; demekrasinin savunucusu.
Locke, çoğulcu demokratik Batı düşüncesini en çok etkilemiş olan düşünürdür.
Rousseau’ya göre insan doğuştan hürdür. İnsanın hem toplum içinde yaşaması hem de hür olması, insanların oy birliği ile toplum sözleşmesine karar vermesiyle olur. Rousseau buna özgür irade diyor. Bu irade anayasaya, milli irade olarak girmiştir. Ona göre milli irade, kesinlikle yanılmaz. Oy birliği derken çoğunluğu kasteder.
Kant:
Onun hukuk teorisi, ahlak teorisinin bir devamıdır. Ona göre bir kişinin özgürlüğü başka birinin özgürlüğünün başladığı yerde biter.
Devletin sadece negatif ödevleri olmalıdır. Yani devlet insanlara yapılmaması gerekenleri söyleyecek, bunundışında ne yapacağını söylemeyecek.
Ayrıca ihtilal hakkını reddeder. Vatndaşın ancak şikayet etme hakkı vardır, der.
Temel amacı; cumhuriyetçilik.
Jhering; hukuk, çıkarların sözkonusu olduğu bir arenadır.
Alf Ross; hukuk satranç oyununa benzer.
Kelsen; hukukla devlet aynı şeydir. Aynı zamanda ortaya çıkmışlardır. Kendi hukuk teorisine; ‘Saf Hukuk Teorisi’ demesinin nedeni:
1-Değerlerin hukukun dışında tutulması.
2-Materyali dışarıda tutması.
3-Tamamiyle şekli, biçimsel bir hukuktan yana olması. Hukuk şekli hükümdür.
Örnek; “18 yaşını dolduran herkes reşittir”, bunu şekli hükme çevirisi; “18 yaşını doldurmuşsa reşittir”.
Hukuki Pozitivizm; adalet konusunu tartışmayı uygun görmez. Onlara göre iki hukukçuyu aynı tanımda birleştiremezsiniz. Olan hukuğa, şekli hukuğa ağırlık verirler.
İngiliz hukuki pozitivizmi; toplumu yönetenlerin iradesi hukuku yapar.
Alman hukuki pozitivizmi; Kant ve Hegel, bu pozitivizmi etkileyen en önemli iki düşünür.
J.Bentham:
İtulutarizmin (faydacılığın) kurucusu. İngiliz, laik bir faydacı.
Ona göre, önemli olan hazların niteliğidir. Biz zihnimizde bu hazları nicelik bakımından tartarız. Hangisi ağır basarsa o yanda karar veririz.
İnsan haz peşinde koşar, elem veren şeylerden kaçar.
Bentham’a göre hukuğun amacı, en çok sayıda insanın, en büyük mutluluğunu sağlamaktır.
Eşitliği, haz ve eleme dayandırır. Ona göre hukuğun yaptırımı, cezadır. Hukuk, ceza ile amacına ulaşır, nadiren de mükafatla da amacına ulaştığı olur.
Bentham ve J.S.Mill:
1-Bentham güvenliğin esas olduğunu, hürrİyetin ancak güvenlik sayesinde gerçekleştirilebileceğini savunduğu halde, Mill; hürriyetin hem fert hem de toplum için vazgeçilmez bir mutluluk aracı olduğunu belirtmektedir.
2-Her ikisi de hazza erişmenin, bütün insan davranışlarının amacı olduğunu kabul etmektedir. Bunun gözlem sonucunda anlaşılabileceğini savunurlar.
3-Bentham, hazların nitelik bakımında birbirinden ayrılmasına imkan olmadığı düşüncesindedir. Mill ise, hazların nitelik bakımından ayrıma tabi tutulabileceklerine ve ruhsal hazların bedeni hazlardan daha etkin olduğuna inanmaktadır.
4-Bentham özgeciliği, aslında büyük bir menfaat uğruna daha küçük olandan vazgeçme olduğuna inanıyor. Mill ise, ferdi menfaatlerden, başkalarının menfaati için vazgeçmeyi özgecilik olarak görüyor. Özgeci hareketlerin gerçek nedenini, toplumun ve insanlığın faydasını gözetmenin doğurduğu büyük hazla açıklıyor.
./.
“Hak, çıkarın bir görüntüsü, adalet ise hakkın görüntüsüdür. Adaletle ilgili meseleler de işin aslı çıkar meselesidir. Çıkar, adalet kavramı altında kamufle edilir” .
ADNAN GÜRİZ