Archive for the ‘N. HARTMANN & SANAT ONTOLOJİSİ’ Category

SANAT FELSEFESİ -1

Perşembe, Temmuz 23rd, 2009

       

     Varlığa baktığımızda ilk varolanlar olarak, maddeyi / inorganiği görüyoruz.

     İkinci olarak, manevi varolanlar; sanat ve estetik diyebiliriz. Manevi varolanlar, sanat yapıtlarıdır.

      Ruhsal varolanlar; düşünme, bilme, anımsama, imgeleme…

      İdeal varolanlar; sayısal ilişkiler, değerler, düşünceler…

      Ruhsal ve ideal varolanlar ayrı şeylerdir. Eğer bunları ayrı ayrı incelersek, karşımıza etik, metafizik ve din çıkar. Eğer manevi ise, sanat felsefesi çıkar.

 

 Sanat ontoloji; sanat yapıtlarının varlığını inceleyen bir felsefesidir. Sanat yapmanın bağımsız, özgür bir yoludur. Sanat ontolojisi, varlık şekillerini, varlık tarzlarını inceler. Bu durumda sanat insanı konu alır.

 Sanatın öznesi de, nesnesi de insandır. Sanatın amacı, bu özne ile nesneyi aydınlatmaktır. Bu nokta felsefe ile sanatın çakıştığı noktadır. Her ikisinin de amacı; insanı bilgili kılmak, aydınlatmaktır.

 Sanat felsefesi, insanlardan etkilenir. Ve insanları etkiler.

 

   Sanat felsefesinin iki tür açıklaması vardır:

1-Ontolojik açıklama; manevi varolanları incelemek, varoluş tarzlarını açıklamak.

2-Sanat felsefesi; insanların bilgileri ile kendisini oluşturur ve geliştirdiği bilgileri tekrar insanlara aktarır.

 

Sanatın kalıcı olması; insanoğlunun sanattan ne beklediğine bağlıdır. Sanatı insanın beklentileri belirler.

Sanat, insan-doğa düzenlemesi içinde ve felsefenin aydınlatıcı bilgisi içinde ortaya çıkar. Santçıyı her zaman doğanın içinde değerlendirmek gerekir. Aksi halde sanat, mistikleşir, metafiziğe dönüşür.

 

Sanatsal bilgi – bilimsel bilgi:

Sanatta devamlılık yoktur. Her sanat eseri yenidir. Sanatın bilgisi, düzenli, zincirleme bir bilgi olmadığından bu yönüyle bilimsel bilgiden ayrılır.

Bilimsel bilgi geneldir, sanatsal bilgi ise özeldir.

 

Sanatın özelliği:

1-Sanatçı ilhamı nerden alırsa alsın mutlaka kendine özgün olmasıdır.

2-Sanat, alıcı tarafından alındığı zaman vardır. Sanat eserinin dinlenmesi, izlenmesi, okunması gerekir. Aksi halde ne sanattan ne de sanatçıdan sözedilebilir.

Sanatçı sadece doğuran biridir. Önemli olan ortaya koyduğu eseridir yoksa kendisi değil.

Sanat eserinden yola çıkan sanat felsefesi, bir sanat yapıtının bize ne verdiğini anlama tarzı olarak tanımlanabilir.

 

Sanat yapıtına bakma yolları:

 

1-Ontolojik sanat felsefesi; sanat eseri olup olmadığına karar verir.

2-‘İzm’li sanat felsefesi; sanat eserinin bir izme göre incelenmesi. Eserin hangi stile göre yapılıp yapılmadığına bakar.

3-Devlet felsefesine göre; devletin yönetim şekliyle, sanat politikası doğru orantılıdır. Bu sanatçıyı da alıcıyı da yönlendirir. Ayrıca her çağ sanatçısını etkilemektedir. Bir çağın en güzel eseri sayılan, bizim çağımızda o kadar güzel görülmeyebilir. Alıcının ısrarı sanatı ortaya çıkarır. Ortaya çıkardığı sanat eseri de onun kültürüne, sanat bilgisine bağlıdır.

4-Değer biçen sanat felsefesi; örneğin, “sanat, sanat içindir”, hiçbir şeye bağlı kalmadan sanat eserini ortaya koyma ifade ediliyor.

Örneğin ortaçağda sanat, belli felsefelere göre davranmaktan yoksun kaldığı için, salt duygusal sanat doğmuştur. Rönesans ise kendi felsefesini kendisi yaratmıştır; hümanizm. İnsanın mutluluğuna engel olan sorular bu dönemde işlenmiştir. Rönesans insanı esas alınca, yaşamı olduğu gibi aksettirmek istemişler ve bir felsefe doğmuştur: “Sanat, yaşamın aynasıdır”; klasizm.

 17.yy’lın ikinci yarısında sanat ise, kültür ve bilginin eklenmesiyle sanat, yaşamın aynası olması olmaktan çıkar. Çünkü gördüklerimizi de, sanata katmaktayız. Böylece sanata bir yükselme olur. Ve saray sanatı denilen aristokratlara özgü bir sanat doğar; “sanat, sanat içindir”.

 18.yy’lın sonu 19.yy’lın başın da ise, sanatın hem bilimsel hem de ürünsel olarak en üst düzeye çıktığı bir devir sayılabilir.

 Sanayileşme felsefede; rasyonalizmi ortaya çıkarır. Ancak sanatta sadece aklın değil deneyin de rolü vardır.

 Sanayileşmenin getirdiği materyalizm, sanatta, felsefede; empresyonizmi doğurmuştur.

 Endüstriyel ve teknolojik gelişmeler, insanın bir anda inançlarından vazgeçmesine neden olur. Ve insan giderek endüstrinin kölesi haline gelir.

 İnsanlar yeni değerler peşinde koşar ve hippiler gibi yeni gruplar ortaya çıkar. Ve bu durum yani eskiyi yıkmak yeniyi kurmak felsefesi, sanatta da kendini gösterir.

 Mimari de ‘sürrealizm’ olarak ortaya çıkar; dünyadaki mevcut durumu ortadan kaldırmak isteyen bir ekoldür.

 İşte türlü gelişmeler, izmlerin doğuşu, 20. yy’da eleştiri ve yorum yapma işini ‘sanat felsefesi’ne yükler. Bu eleştirinin ilk tipik örnekleri Emile Zola’da görülür.

 

 Sanat- felsefe:

 

 Sanat felsefesi; tek bir sanat eserinin, diğer eserler arasındaki yerini inceler.

 Sanat sa; felsefenin soyut kavramlarını somutlaştıran tek araçtır.

Sanat eserini sanat eseri yapan merkez değerdir ki bu da; felsefi değerdir. Bu felsefi değer, toplumdan topluma değişiklik arzeder.

 

Sanat yapıtını değerlendirme:

 

1-Psikolojik değerlendirme; sanatçı ile alıcı arasındaki ilişki, etkileşim.

2-Estetik değerlendirme; güzel nasıl ortaya konmuştur? Onu değerlendirip irdeler.

 

 Merkez değer:

1-Sanatçının o değerleri iyi tanıması lazım.

2-O sanat yapıtının o değerleri iyi yansıtması lazım.

 Sanatçı bu değerleri yaşamıyorsa, yaptığı eser; fantezi olur.

 

Sanatı inceleyen çağdaş felsefeler;

1-Marxist felsefe

2-Varoluşçu felsefe.

 

Marxist felsefede; ekonomik ve politik içeriği ortaya koymak önemli. Sanat devlet politikasının bir aracıdır. Bu felsefede estetik dönem sona ermiştir.

 

Varoluşçu felsefe de ise Sartre, sanatıyla bu felsefeyi kurmuştur. Felsefeden sanatı değil, sanattan felsefeyi eserleriyle ortaya çıkarmıştır. Bunlara göre insan varlığını ve varoluşunu sınırlayan belli yaptırımlar sözkonusu. En çok da içsel baskıları çözmek için eserler vermişlerdir.

 

 Eski ontoloji – Yeni ontoloji:

 

 Eski ontolojinin temeli 17. YY’la dayanır. Ontolojiyi bağımsız bir felsefe dalı yapanlar; Galenus ve Wohll. Wohll ontolojisi; metafiziktir.

 Platon da “hakiki varlık ancak idealar olarak vardır” derken, metafizik ontoloji yapar.

 Aristoteles ontolojisin de ise; varlık ile varolan ayrımı vardır. Varlık, ululaştırılır (metafizik yapar). Varolan ise; ‘şu an olandır’ der.

 Modern ontoloji, Aristoteles’in bu ‘varolan vardır’ esprisine dayanır. Yeni ontoloji, salt somut olandan hareket eder.

 Yeni ontolojide varolanın varlığını değerlendirmek, yukarıdan aşağı değil, (yani tanrıdan başlayarak değil) aşağıdan yukarı yani sözkonusu olanın geçmişinden başlayarak varoluşunun saptanması mevzu edilir.

 Modern ontoloji, reel dünyanın bütünlüğünü araştırır ki, bu bütünlük eleştirel bir yaklaşımla incelendiğinde bir tabakalaşma görülür.

  

   Bu tabakalar:

 

1-Her üst tabaka bir alt tabakaya dayanır:

   Üst tabaka alt tabakanın özelliklerini de taşır.

2-Bir üst tabakanın varolabilmesi için bir alt tabakanın olması gerekir.

   Alt tabakanın varlığı, üst tabakaya bağlı değildir.

3-Her tabakanın kendine özgü prensip ve nitelikleri (novum) vardır.

4-Her tabaka kendi novumu içinde bağımsızdır.

   Bu 4 esas yasa reel dünyanın birliğidir.

   Her varolan bir obje değildir ama her obje bir varolandır. Bilgi objeden önce, varolan da objeden önce gelir.

   Bilgi; objeleşmiş varolanın bilgisidir.

   Modern ontoloji Aristoteles ve Descartes’in görüşlerine dayanır.

 

   Modern ontolojiye göre 4 varlık tabakası vardır:

 

 1-İnorganik tabaka (tüm cansızlar)

 2-Organik tabaka (tüm canlılar)

 3-Ruhi varlık (bilinç, bireysel tin)

 4-Tinsel varlık (Hegel ve Hartmann tarafından tabakalaştırılmış kültürü ifade eder)

    Organik tabaka, inorganik tabakaya bağımlıdır ama kendi novumuyla da ondan bağımsızdır.

   

    Varlık tabakalarını ilgilendiren 8 ilke:

 

 1-Tekrarlama kanunları; her bir tabakada tekrarlama vardır.

 2-Değişme kanunu; reformasyon ve tekamül etme kanunudur.

 3-Novum kanunu; her tabakanın kendine özgü özellikleri vardır.

 4-Aralık veya mesafe kanunu; her bir tabaka arasında belli bir boş alan vardır. Bu boş alan, deformasyon alanıdır. Bu boşluk tereddüt tabakasıdır.

 5-Güçlülük kanunu; her tabaka güçlüdür ancak üst tabaka daha güçlüdür.

 6-Bağımsızlık kanunu; üst  tabaka alt tabakaya bağımlıdır.Ancak kendi novumuyla da bağımsızdır.

 7-Madde kanunu; somut olabilme.

 8-Hürlük kanunu; hürlük aşağıya göredir. Yani bağımsızlık arttıkça hürlük artar.

   

 Tinsel Varlık:

 

  Sanat eserlerinin tümü, tinsel varlık ürünüdür. Tinsel varlık reel bir alandır. Ve bu alan kendi içinde 3 tin alanından oluşur:

  1-Bireysel tin (reel)

  2-Objektif tin (reel)

  3-Objektifleştirilmiş tin (irreel); objektif değilken o hale getirilmiş, bu tin Hartmann tarafından bulunmuştur. Bu tin, idealdir.

 

  Bireysel tin; kişinin genel kültürden alabilirliği.

  Objektif tin; tinsel alanda objektifleştirilmiş tinin dışındaki bütün kültür.

  Objektifleştirilmiş tin; reel olmayan ideal olan bir alandır. Düşünebildiğimiz bütün sanat eserleri objektifleştirilmiş tindir.

   Sanat eseri objektifleştiği an sahibinin elinden çıkar. Eser artık ortak maldır. Onu ayakta tutan alıcısıdır. Sanat eserinin varolması, estetik yargıyı gerektirir. Bu yargı olmazsa sanat eserinden sözedemeyiz.

   

   Estetik obje analizi:

 

 1-Objektifleştirilmiş olanın yaratılması ve yapanın estetik yapısı.

 2-Estetik analizi yapılacak; obje, eser.

 3-Eserin analizinden doğan; değer.

 4-Değeri dile getiren yargı.

   

  Sanatın objesi:

 Objektifleştirilmiş tindir yani varolmayan bir objeyi kendi yetilerinle varolan haline getirmektir. Süje objektif alanda pasif olmasına karşılık, objektifleştirilmiş alanda aktiftir.

 

    Objektifleştirme işlemi çift taraflı bir yasaya dayanır:

 

 1-Objektifleştirilen, objektif nesne içine yani reel bir alana sokulmuş olur.

 2-Yerleştirilmiş tabakanın alıcı tarafından alınması. Bundan sonra varolan sözkonusudur.

 Modern ontolojide somut olanların eleştirel bir yöntemle ele alınması sözkonusu Bu eleştiri ancak bir varolanın varoluşunu hazırlayan fenomenlerin değerlendirilmesi ile ilgili.

 Objektifleştirme; irrel bir duyunun, reel bir objeye geçirilmesi. Örneğin, kafamızda tasarladığımız bir kompozisyonun tuvale aktarılması.

 (Modern ontolojinin kurucusu; Roman İngarden, geliştiren ise N. Harmann’dır.)

 

   Hartmann’a göre ontolojik estetiğin (sanat ontolojisi) 5 konusu var:

 

 1-Salt süjeden ibaret olması; zihni süreç. Eyleme dönüşmemiş tasavvurlar, düşünceler, kurgular.

 2-Üzerinde ontolojik analizler yapılacak olan obje. Soyut olanın somut hale gelmesi yani sanat eserinin kendisi.

 3-Estetik analizler sonucu ortaya çıkan değerlerin saptanması.

 4-Bu değeri estetik analizle bulup ortaya çıkaran alıcı.

 5-Değeri dile getiren yargı. Merkezi değerin evrenselliği. O eser bize ne getiriyor.

   Hartmann’a göre sanat ontolojisi bu şekilde yapılır.

  Estetik objenin en önemli özelliği; aşkın/ irreel olmasıdır.

  

    Sanat eserinin bize kendini vermesi iki şekilde olur:

 

 1-İlkalgılama; sanat eserinin bize ne verdiğine bakmadan yani merkezi değeri görmeden önce ilk algılanan özellik. En çarpıcı olan, en genel özelliktir.

 2-Estetik algılama; esas özelliği, irreel tabakayı da yakalayabilme. “Aman ne kadar hazettim” dedirten bu duyguyu geliştiren estetik algılamadır.

 Bu iki algı aynı anda oluşur, eser gerçekten sanat eseri ise.

 

  Hartmann’a göre resmin varlık tabakaları:

 

 1-Önyapı; resme baktığımızda ilk gördüğümüz şey.

 2-Üç boyutluluk; mekan, ışık, nesneler…

 3-Resimde gereken hareket; her resimde bir hareket vardır. Elmanın çürüğü, kıvrımlar, gölgeler…

 4-Hareketteki canlılık; bu hareketlilikten bize gelen mesaj. Örneğin o kadar canlı bir üzüm resmi ki, kuş gelip gagalıyor.

 5-Hareketlerin canlılığındaki ruhi ve tinsel iç tabaka. Mesajı; örneğin Mona Lisa’nın yüzündeki tebessüm.

 6-Bireysel ideal; benim için ideal olandır. Sadece porte resimlerinde vardır.Beni tanımayan için ideal değil.

 7-Evrensel ideal; her insanın belli bir yönüne nüfuz etmesi.

 

  Sanat eserinin incelenmesindeki amaç; estetik değerinin olup olmadığının araştırılmasıdır.

 Hartmann’a göre güzellik, irreel tabakadan gelir ama kendini reel tabakada gösterir.