SEZAİ KARAKOÇ:
MONNA ROSA
Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan…
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi..
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Açma pencereni, perdeleri çek
Monna Rosa, seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Monna Rosa, ben öteliyim…
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları…
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar… Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler…
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten!
Monna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
///
Sezai Karakoç’un bu şiiri, üniversitedeyken aşık olduğu okul arkadaşı, Muazzez Akkaya’ya yazdığı söylenir. İlanı aşk da yapar ancak reddedilir ve çok üzülür.
Okullar tatil olur ve Muazzez Hanım Geyve´de yazlıklarında kalmaya başlar. Sezai Karakoç’ta tam karşısındaki yazlığın bahçesinde, bahçıvan olarak çalışmaya başlar. Her gün, karşılıksız sevgi duyduğu sevgilisini seyreder. Ona şiirler yazar. “Monna Rosa” şiiri, Muazzez Akkaya’nın isminin baş harflerinden ortaya çıkar yani akrostiştir.
Okul biter ve mezuniyet töreni olur ve o törende Sezai Karakoç, ”Monna Rosa” şiirini okur. Muazzez Akkaya ise tam karşısındadır. Şiiri bittikten sonra bir alkış tufanı kopar. Herkes bir daha okuması için ısrar eder ve tam 3 kez, bu şiiri ard arda okur. Sahneden tam ineceği sırada, Muazzez Hanım koşarak yanına gelir ve ona hala teklifinin geçerli olup olmadığını sorar. Sezai Karakoç, “senin aşkın artık benimkine yetişemez” der ve hayır cevabını verir. Muazzez Hanım bayılır. Sezai Karakoç da hiç evlenmez.
*******
*******
POET İS PRİEST ( ŞAİR BİR RAHİPTİR)
İnsan annesini sever ve tanrıya inanır
bir orta noktası yoktur dünyanın
garip şekiller çizilebilir
değişim bir yerde mutlaka gereklidir
su beyaz ama yalnız beyaz değil
yanında ötekiler var
yeryüzü dar dünya küçük mü neymiş
herkes sefer tasını alsın
bozuk paralar hazır olsun diyorlar
sen mi konuşuyorsun kim konuşuyor
benim bildiklerimi de sen bilmiyorsun
ben boşlukları dolduruyorum
…………….
bazı boşluklar dolmuyor
üstünü çizdiğim yerler doğruymuş
mesela Türkiye’yi kimse sevmiyor
çünkü Ginsberg yalancının tekidir
(ama o kadar yalanı boşa mı söyledi?)
sevgilini dağa kaldırmış haydut bile gelsin
ona da güleryüz göstereceksin
felsefesinden hareket ediliyor
ölü kırlangıçlar bulunuyor yolda
insan gülerken gömecek sevdiğini çukura
nasılsa her şey bir gök altında
bir gökyüzünde güleryüz gösterir
ışık kırılır…toprak ağırdır…su beyaz
başkası nereye kadar gitmişti
oraya kadar gösterdin bana
herkesin kendi elinde tuttuğu kağıtları
yanındakine göstermeden okuması
zor biliyorsun ama ben bilmiyordum
nasıl duruyor yerli yerinde
diye bir soru sormuştuk bir kubbenin altında
belki kendime doğru bir konuşsam
bir yerde sakallarıyla Fidel
bir yerde sakallarıyla imam
ve Kaddafi rengi gözlerin senin
nereye doğru bakacaklar?
diye de sorulabilirdi
şimdi yalnız soruları kaldırsam
kendimi görebilirim yalnız
çığlıklar atarak geçen gençliğimi
bile bir yere kaldırıyor sorular
orada o var sen varsın
burada kendini ayıklayan ben
yine de kaçmıyorum
sığınacak bir yer de aramıyorum
bir hain var aramızda ona yer açıyorum
ne de olsa sonsuza kadar ihanete açığız
artık soru da sormuyorum
artık iyice anladım
insan yalnız annesini sever
ve tanrıya inanır yalnız
İBRAHİM KİRAS