Archive for the ‘F:BİLİM FELSEFESİ-3’ Category

BİLİM FELSEFESİ-3

Salı, Temmuz 28th, 2009

  THOMAS KUHN:

 

 Yaygın bilim anlayışı:

 

 1-Doğa nesnel bir şekilde bilinebilir. Bunun için önyargılardan kurtulup, önyargısız olgulara yaklaşmak.

 2-Bilimadamı zaten önyargısızdır.

 3-Bilimadamları, nesnel, önyargısız ve eleştiriye açık oldukları için tek bir yanlış örnek gördüklerinde kuramlarını terk ederler.

 4-Bilim, bilgilerin birikmesi ile olur. Bilim adamları bilime hep yeni bir şey katarlar. Böylece bilim yetkinleşir, bilimin çözemeyeceği hiçbir şey kalmaz. Bugün bilinmeyen yarın bilinebilir.

 

 Kuhn bunların hepsini eleştirir:

 

 a)Biz bugün daha nesnel değiliz.

 b)Olgulara bilim adamları, nesnel olarak yaklaşmıyorlar. Bilim adamları, araştırma yapmadan önce ders kitaplarından, meslektaşlarından edindiği bir takım inançlarla, önyargılarla olgulara yaklaşıyor. Bilim adamı bağlı olduğu dünya görüşü ile olgulara yaklaşır. Kendi dünya görüşüne uymayanları problem olarak almayacaktır.

 c)Bilim adamları, kuramları yanlışlandığında kuramlarını terk etmezler, sürekli direnirler ve savunmaya çalışırlar.

 d)Bilim tarihi, bilim yığınına hiçbir katkı sağlamamış bilim adamları ile doludur.

 

 Kuhn’a göre bilimin ilerlemesi devrimlerle olur. Bir önceki kuramın çözemediğini sonraki kuram biraz daha ileri götürür, bilimde böyle bir birikim sözkonusu.

 Yaygın yanlış anlayışa göre bilim, bir ereğe, ileriye, mutlak olana doğru gitmektedir.

 Kuhn’a göre ise bilim bir yere gitmiyor, değişiyor.

 A.Koyre, Kuhn’u derinden etkilemiştir. Koyre’ye göre bilimde kopukluk yoktur. Kopukluk, ders kitaplarında söylenmiştir. Bilim tarihinde devamlılık vardır.

 Bilimsel devrimler akşamdan sabaha olmaz. Devrimler 5-6 yylık süreci kapsar. Bunalımlı çağın nerde başladığı bilinmez. Kuhn’a göre bilimde devrim, bir kuramın yerini o problemi çözen başka bir kuramın almasıdır.

 

 Kuhn’a göre iki bilim var:

 1-Normal bilim.

 2-Olağanüstü (devrimsel) bilim.

   

 Normal bilim; geçmişte kazanılmış bir ya da birkaç bilimsel başarı üzerine sağlamca oturtulmuş bilimsel araştırmalar dizgesi.

 Bilimin sürekliliğini sağlayabilmek için bir takım ilkeler olmalı. İşte bu ilkeler bir takım kuramların başarıları oluyor.

 Kuram, beni hiç tartışmayacaksınız, benim öngördüğüm problemleri tartışacaksınız diyor. Burada büyük kuramların toplandığı klasik kitaplar var.

 

 Normal bilimin iki özelliği:

 1-Her kuramın temsil ettiği başarı ya da ilerleme öylesine yeni ve benzersiz olmalı ki, diğer kuramların takipçilerini kendine çekebilmeli.

 2- Birçok problemin çözümünü gelecekte oluşacak topluluğun, ilerdeki kuşakların etkinliğine bırakacak özelliği taşıması.

 Kuhn bu iki özelliği taşıyana; ‘paradigma’ diyor. Bilim yapılması için paradigmalar gerekir.

 

 Paradigmaların özellikleri:

 

 1-Paradigmalar, doğa yasalarına benziyor. Bilim adamlarınca hep tanımlar, genel önermeler olarak ileri sürülüyor. Bunlar sınanamaz, yanlışlanamaz. İşte yanlışlanamadığı için ‘bilimin temelinde us dışı bir şey vardır’ der.

 2-Kanılara ve inançlara dayanması. Bunlar da sınanamaz, yanlışlanamaz.

 3-Değer yargıları. Kuramlar yalın olmalı.

 4-Paradigmanın en önemli özelliği bir takım örnekler ileri sürmesi.

    Paradigma ilk üç özelliği taşısa da örnekler ileri sürmüyorsa normal bilim üzerine oturtulamaz. Normal bilim olması için bir paradigma olması lazım. O paradigmanın da bir çerçevesi, yasakları olması lazım. Bilimin gelişmesinde koşul budur.

 

 Kuhn’un en önemli tezi; bilimin olması için önyargı, dünya görüşü olmalıdır. Bunlar olumsuz değildir. Bilim adamına, nelerin problem olacağını nelerin olmayacağını paradigma söyler.

 

 Normal bilimin görevi, yeni bir olgu ortaya koymak değil, bilinen sonuca yeni yollar bulmaktır. Normal bilimin kuralları, sonucu önceden belirlenmiştir. Normal bilimde kuralları belirleyen paradigmanın kendisi.

Normal bilimde, bilim adamı doğayı kuramına uydurmaya çalışır. Böylece, yeni ‘ad-hock’ kuramlar ortaya çıkar.

 Ortada bir problem var ama hiçbir kuram, bu problemi açıklayamıyor. İşte bu, bunalım dönemi.

 Yeni paradigmanın, eskisinin yerini almasıyla bunalım dönemi aşılır. Böylece yeni normal bilim kurulur.

 İş paradigmanın değişmesiyle kalmıyor yeni paradigmayla birlikte, paradigmaya ilişkin dünyanın kendisi de değişiyor.

 Bir paradigma değişince dünya değişiyorsa, inançlar da değişiyordur. Öyleyse bu, us dışıdır. Değişen bilgi değil inanç.

 Örneğin; yaygın anlayışa göre Einstein’ın fiziği, Newton’un fiziğini de içermektedir. Oysa Kuhn’a göre içermez. Çünkü; gözlem dili aynı değildir. Burada Wittegenstein’den etkilenmiştir.

 

 Normal bilimde bilim adamı, yeni bir şeyler keşfedeyim diye uğraşmıyor. Uğraştığı, çerçeveyi ne kadar yetkinleştirebilirim. Bütün amaç bulmaca gibi problemleri çözmek. Paradigma tüketilmiştir, doğrudur yanlışlanması mümkün değildir.

 Beklenenin dışındaki durumlar ise bilim adamı tarafından hiç dikkate alınmıyor. Paradigma içine sığdırılmaya çalışılıyor. Çünkü paradigmada böyle  problem yok ama paradigmanın çözemediği problemler giderek artıyor. Bu nedenle bu problemlerden bazılarını çözmek için tercih etmek durumunda kalıyor. İşte, eski paradigma işlerliğini kaybetmeye başlıyor. Böyle durumlarda, inandığımız değer yargılarının temelsizliğini görüyoruz. Pek çok kişi, ‘artık bilim tükenmiştir’ demeye başlıyor.

 Böyle bir bunalımdan sonra yeni bir çerçeve kabul ediliyor. Bu akşamdan sabaha olan bir şey değil. Anormal dediğimiz artık normal bilim olgusu haline geliyor ama ne kadar propaganda yapılırsa yapılsın, ortadan kalkmıyor. Otadan kalkması için, bütün yandaşlarının ölmesi lazım. Eski paradigmayı savunanlar oldukça yeni paradigma egemen olamaz.

 Paradigmanın doğruluğu önemli değil, önemli olan şu andaki problemleri çözebilmesidir. Yeni paradigma, eski paradigmanın çözemediği en az bir problemi çözebilendir.

 

  POPER – KUHN KARŞILAŞTIRMASI :

 

 Kuhn’a göre, bilimin temelinde ‘us dışı’ bir temel var. Eski paradigma yeniyi, yeni de eskisini anlayamaz. Çünkü ortak bir gözlem dili yok. Yine Kuhn’a göre, bilim devrimlerle ilerlediğinden bilimde yanlışlanabilirlik yoktur. Oysa Poper, demercation problemlerinde hep yanlışlanabilirlik vardır diyordu.

 

 Kuhn’da kuramın içnde eritme var. Ona göre bilimsel devrimler bir kuramın yanlışlanması değildir. Poper’a göre ise biri yanlışlanır diğeri onun yerini alır. Kuhn, yanlışlayamaz çünkü dilleri farklı der.

 

 Poper’a göre Newton fiziği yanlışlanmış, Einstein fiziği onun yerini almış olup aynı zamanda bu kuram Newton fiziğini de içerir. Kuhn’a göre ise böyle bir şey sözkonusu değildir.

 

 Kuhn’a sorulacak soru; başka başka dünyalardan sözediliyorsa, yeni paradigma, eski paradigmanın çözemediğini nasıl çözer?

 Poper, “bilim adamı hangi problemleri çözeceğini tercih etme hakkına sahip değildir, burada Kuhn’a katılıyorum der ama filozof için böyle değildir”.

 

 Kuhn’a göre Poper, normal bilimi atlamış, direkt olağanüstü bilime yönelmiştir. Oysa Kuhn’daki normal bilim, Poper’da da vardır ama Poper’a göre, normal bilim çok tehlikelidir. Kuhn’a göre, normal bilim olmazsa bilim olmaz.

 

 Poper’a göre normal bilimci, dogmatiktir. Herhangi bir tekniği, hiç soruşturma yapmadan uygular aynı mühendisler gibi.

 Poper, Kuhn’un bulmaca dediğine ben problem diyorum, onun ‘paradigma’ dediğine ben ‘araştırma programı’ diyorum.

 Poper’a göre, normal bilim dogmatik olduğu için bu bilimle ilgilenmez.

 

 Kuhn; “bilim nedir?” sorusundan çok “bilim nasıldır?” ona bakıyor. Aynı şekilde “bilim adamı nedir?”den çok ‘nasıldır’ ona bakıyor.

                                     ————

 

    PAUL FEYERABEND :

 

 Kuhn’un düşüncelerine yakın görüşleri var, aynı okuldalar, birlikte çalışıyorlar. Her ikisi de Koyre’den etkileniyor. Ancak Feyerabend’in çok da sert bir tutumu var.

 1982’de ‘La kom’ gazetesinde yayınlanan röportajı:

 

 “Bilimin bugünkü durumunu, dinlerle aynı kefeye koyuyor ve onun din kadar saldırgan ve dogmatik olduğunu söylüyorsunuz. Oysa Einstein, ‘bilimsiz din topaldır, dinsiz bilimse kördür’ der. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

 -Bilim de bir insan etkinliğidir. İçine dinsel ögeler karışabilir. Yeter ki, dinin saldırgan, dogmatik unsurları karışmasın. Ben bilimden antibilimsel ögeleri ayıklamaya çalışıyorum”.

 Feyerabend’e göre bilim, tanrının yerini almıştır. Ona göre 20.yy’da deneycilik bir felsefe haline getirilmiştir. Bilimsel bilgi tüm gelişmesini ve varoluşunu ona borçluymuş gibi bir hale gelinmiştir.

 

 Deneycilik neden yeğleniyor?:

 

 1-Boş hayallerden, metafizikten gözlem ve deney yoluyla kurtulmamızı sağlıyor(!)

 2-Deneycilik bilginin ilerlemesini sağlıyor (!)

    Görünüşte deneyciliğin bunları sağladığı sanılıyor. Ancak bugünkü deneycilik ne bilimi metafizikten kurtarıyor ne de ilerleme sağlıyor. Bunları sağlaması gerekirken tam tersine yaptığı iş; metafizik, boş ve taşlaşmış bir dogmatizm.

 Çağdaş deneyciliğin dogmalara karşı ortaya koyduğu şeyler, genelde bilimi bir dogma haline getirmektedir. Bilimi ilerletmekten çok, taşlaşmış bir dogmatizme götürmektedir.

 Bunlar bilimsel gelişmeye destek olabilmek için metafiziği ve dogmaları reddedecekleri halde ortaya koydukları kuramları doğrulama yoluna gitmişlerdir. Sıkı bir denetim altında kuramlarını doğrulamışlardır. Yani bir doğrulama yöntemi geliştirmişlerdir. Kuramlarının doğrulanmaması zaten imkansızdır. Burada Poper’dan hareket ediyor.

 Yaptıkları iş, kuramları Galile, Einstein,quantum fiziğinden farklı olduğu halde aynı olduğunu söylüyor ve savunuyorlar. Durumu karmaşıklaştıran budur.

 Dolayısı ile bilimsel konularda, bilimsel ilerleme ve hoşgörü için savaşmalıyız. Bilimsel ilerlemenin her aşamasında hoşgörü ile hesaplaşmalıyız.

 Bugün bilimsel ilerlemeye düşman olanlar; deneyciler, mantıkçı pozitivistler, bilim felsefecileridir.

 Daha önce papazlar, deneycilerden farklı olarak düşmanlıklarını açıkça yapıyorlardı. Bunlar ise kendilerine deneyci süsü vererek bilimde casusluk yapmaktadırlar.

 Feyerabend bunların gerçek yüzünü göstermeye çalıştığını söyler.

 

 Feyerabend’in önerdiği yöntembilim, nasıl bir deneyci olunacağı:

 Tek bir kuramla değil pek çok rakip kuramla çalışılırsa gerçek deneyci olunur.

 Kuram çokluğunu önermesi, ileride tek bir kurama hakikate ulaşmak için değil, kuram çokluğu nesnel olduğunu söyleyen her bilginin temel özelliğidir.

 

Ancak kuram çokluğu nasıl sağlanır?

 Tümüyle soyut ya da egemen görüşün şu ya da bu yanına karşı çıkarak yeni yeni kuramlar ortaya koymakla sağlanmaz. Egemen kuramların çözdüğü sorunları daha ayrıntılı ve çok daha yeni bir bakışın çözmesi önemli. Bu tür kuramları geliştirmekte çok daha uzun zamanı gerektirmektedir.

 

 Rakip kuramların işlevi:

 

 Her şeyden önce rakip kuramın kendisi hakkında yapılan eleştirilerin ötesine geçen eleştirilerde bulunmak.

 Rakip kuramların önce iyi bir şekilde dile getirilmesi ve geliştirilmesi daha sonra olgularla doğrulanmaya girişilmesi gerekmektedir.

 Kuramın tekabül ettiği olgular her türlü kuramdan bağımsız olarak vardırlar. Kuramlar olguları sadece ifade ederler. Olguları kuramlarımızla belirleriz. Her kuram olguları başka türlü belirlemelidir.

 Metafizik düşünceler, bilgimizin gelişmesinin her anında gereklidir. Metafizik yapılmalı ki, bağnazlık yapılmasın. Metafizikten ayrılan bilim dogmatikleşir. Rakip kuramlar, metafizik düşüncelerdir. İlerlemeyi sağlayacak olan bu kuramlardır.

 Feyerabend, 20.yy’daki deneyci anlayışa çok sıkı karşı çıkıyor. Nerede yobaz kuramlar, düşünceler varsa arkasında deneyci anlayış vardır. Kuram dışında bir olgular dünyası mutlaka vardır.

 Ortak bir gözlem dilinin olmayışı deneysel tartışma alanını çok kısıtlıyor. Bu durumdan kurtulmak için ortak bir gözlem dili kullanma çabası görülmüş ama bu yeterli olamamıştır. Yani deneyciliği her türlü bilgimizin evrensel temeli haline getirme çabası boştur.

 

 Feyerabend’in en önemli düşüncesi:

 

 Çağdaş deneyciliğin iki koşulu var:

 1-Hampbellci bilimsel açıklama modeli.

 2-Poperci açıklama modeli.

 

 K1 kuramının açıklanması demek, K1 kuramının K kuramından türetilebilir demektir; ‘mantıksal türetilebilirlik’. Yasadan yasayı türetme – tümdengelimli hampbell modeli.

 Feyerabend’göre türetilebilirlik isteği ilk bakışta çok doğal. Öyle olmasa explanans (açıklayıcı kuram) bir temel oluşturamaz. Aynı zamanda bu istek iki şeyi önlüyor:

 1-A1 alanı içinde K kuramını gerçekleyen kuramın K1 kuramıyla bağdaşması gerekir.

 2-K1 kuramının temel terimleri ve anlamları, K kuramının temel terim ve anlamlarıyla çelişmemelidir.

 

 Çağdaş deneyciliğin iki koşulu :

 

 1-Belli bir alandaki kuramların birbirleriyle tutarlı olması, çelişmemesi gerekir.

 2-Rakip kuramın terimleri, egemen kuramın terimleriyle çelişmemelidir.

    a)Tutarlılık kuramı koşulu.

    b)Anlam değişmezliği koşulu.

 Bu iki koşul bilginin gelişmesini kısıtlayıcı koşullardır. Gelişmek isteyen bilim bu iki koşulu hep çiğner. Bilimsel ilerleme böyle olur. Çiğnendiği için ilerler. Nerede bir ilerleme varsa bu iki koşul çiğnenmiştir.

 Ne zaman bir kuram ortaya çıksa bu iki kuram onu kaypak olmakla, bilimsel olmamakla suçlarlar. Tek ölçüt; bildiklik, tanıdıklıktır. Hangisi daha eskiyse, bize kendini alıştırmışsa onu tercih ederiz.

 Çağdaş deneycilik, Kuhn’un normal bilimine yakın özelliler taşıyor. Fakat dile getirilişinde ve varılan sonuçlarda ayrılık var.

 

 Kuhn daha tutarlı  ve sağlam, Feyerabend sınır tanımıyor. Feyerabend, normal bilimi betimliyor ama onaylamıyor.

                                           ———-

 

 17.yy’lın bilimsel devrimi çok önemli. Çünkü Aristoteles geleneğinin yıkıldığı ve Galile geleneğinin hakim olmaya başladığı bir dönem.

 19.yy’da pozitivist ve antipozitivist yaklaşımların ağır bastığını görüyoruz. Sorun yöntem sorunu.

 20.yy bilim anlayışında ereksel anlayış, büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.