Archive for the ‘ÖZLÜ SÖZLER – S.HAWKING’ Category

STEPHEN W. HAWKING “ZAMANIN KISA TARİHİ”

Cumartesi, Kasım 6th, 2010

 

 STEPHEN W. HAWKING, “ZAMANIN KISA TARİHİ”

 Bugün bilimciler, evreni iki temel kısmi kuramla betimliyorlar; genel görelilik kuramı ve tanecik mekaniği.

 Genel görelilik kuramı, kütlesel çekim kuvvetini ve evrenin büyük ölçekteki yapısını anlatır. Tanecik mekaniği ise bir santimetrenin bin milyarda biri kadar küçük ölçekteki olaylarla uğraşır.

 Ne yazık ki, bu iki kuramın birbirleriyle çeliştikleri bilinmektedir. Yani her ikisi de doğru olamaz. Günümüz fiziğinin zor görevlerinden biri ve bu kitabın ana konusu, her iki kuramı da içine alacak bir yeni kuram, “çekimin tanecik kuramı” arayışıdır.

 

 Görebildiğimiz en uzak nesneden gelen ışık yola çıkalı neredeyse sekiz milyar yıl geçti. Yani evrene baktığımızda onun geçmişteki durumunu görmekteyiz.

 

 Roger Penrose ve ben gösterdik ki, Einstein’ın genel görelilik kuramı, evrenin bir başlangıcının olmasını gerektirir ve de olası sonunun.

 

 Bir uçtan bir uca yaklaşık yaklaşık yüzbin ışık yılı uzunluğunda ve yavaş yavaş dönen bir yıldız kümesinin içinde yaşamaktayız. Sarmal kollarındaki yıldızlar, kümenin merkezi etrafında birkaç yüz milyon yılda ancak bir kez dönerler.

 

 Bugünkü tanıtlar evrenin büyük bir olasılıkla sonsuza dek genişleyeceğine işaret ediyorsa da şundan da eminiz ki, evren günün birinde çökecekse bile olsa en azından on milyar yıldır genişlemekte olduğundan, bu, on milyar seneden önce olmayacaktır.

 

 Marki Laplace’ın önerdiğine göre, öyle bir bilimsel yasalar takımı olmalıydı ki, yalnızca bir an için evrenin tümünün durumunu bilirsek, evrende olup bitecek herşeyi hesaplayabilirdik.

 Laplace bununla kalmayıp, insan davranışları da içinde olmak üzere herşeye hükmeden benzeri yasaların varolduğunu ileri sürdü.

 

 Bilimsel belirlenirlik öğretisine, tanrının dünya işlerine karışma özgürlüğüne saldırıda bulunduğu için pek çok kişi şiddetle karşı çıktı.

 

 Belirsizlik ilkesi, Laplace’ın bir bilim kuramı düşünün, “tamamıyla belirlenebilir bir evren modeli”nin ölüm çanını çaldı; eğer evrenin şu andaki durumu bile kesin bir biçimde ölçülemiyorsa, gelecekteki olayları doğru hesaplamak hiç mümkün olamazdı!

 

 Tanecik kuramına katkısından dolayı Einstein’a nobel ödülü verildi. Buna karşın Einstein, evrene şansın hükmettiğini asla kabul etmedi. Duyguları şu ünlü değişiyle özetlenebilir; “tanrı barbut atmaz“.

 

 1981’de Vatikan’da Cizvitlerin düzenlediği evrenbilimi konferansında Papa bize, evrenin büyük patlamadan sonraki evrimi üzerinde çalışmamızın yerinde olacağını ancak büyük patlamanın kendisini soruşturmamamızı, çünkü onun ‘yaradılış anı’ yani Tanrının işi olduğunu söyledi. O zaman biraz önce konferans konuşmamın konusundan haberdar olmayışına çok sevindim. Çünkü konuşmam, uzay – zamanın sonlu ama sınırsız olabileceği yani başlangıcının, yaradılış anının olmadığı konusundaydı.

 

 Bilim tarihi tümüyle olayların keyfi bir tarzda oluşmayıp, tanrısal olsun olmasın belli bir kurulu düzeni yansıttığının yavaş yavaş farkına varılışıdır.

 

 Güçlü insancı ilke, yine tüm bu engin yapının bizim hatırımız için varolduğunu ileri sürecektir. İşte buna inanmak çok zor.

 

 Evrenin toplam enerjisi tam tamına sıfırdır. Evrendeki madde, artı enerjiden oluşmuştur. Ancak madde, kendi kendisini kütlesinden dolayı çekmektedir.

 

 Çekimin tanecik kuramı yeni bir ufuk açmıştır. Uzay – zamanın yeni bir sınırı olmayabilir ve böylelikle sınırdaki davranışı bilmeye de gerek yoktur. Bilim yasalarının işlemediği tekillikler ve uzay – zamanın, sınır koşullarını saptamak için tanrıya ya da bazı yeni yasalara başvurmanın gerekeceği bir kenarı olmayacaktır. Denilebilir ki, “evrenin sınır koşulu, sınırının olmamasıdır”. Evren tamamıyla kendine yetecek ve kendi dışındaki hiçbir şeyden etkilenmeyecektir. Ne yaratılacak ne de yokedilecektir. Yalnızca olacaktır.

 Zaman ve uzayın birlikte, sonlu büyüklükte fakat bir sınırı ya da kenarı olmayan bir yüzey oluşturabilecekleri önerisini ilk kez, daha önce sözünü ettiğim Vatikan’daki konferansta ileri sürdüm.

 Zaman ve uzayın sınırsız ve sonlu olduğu düşüncesinin yalnızca bir öneri olduğunu vurgulamak isterim. Bu, bir başka ilkeden çıkarsanamaz.

 

 Maddenin yoğunluğunun, bir yerden ötekine biraz değişik olduğundan, genişleyen bu evrende kütlesel çekim daha yoğun bölgelerin genişlemesini yavaşlatıp büzülmelerini başlatacaktır. Bu galaksilerin, yıldızların ve sonunda bizim gibi önemsiz yaratıkların bile oluşumuna yol açacaktır.

 

 Evrenin bir başlangıcı oldukça, bir yaratıcısı olduğunu varsayabiliriz. Ama evren tümüyle kendine yeterli, sınırsız ve kenarsız ise ne başı ne de sonu olacaktır, yalnızca olacaktır! O halde bir yaradana ne gerek var?

 

 Düzensizlik zamanla artar. Çünkü zamanı, düzensizliğin arttığı yönde ölçeriz.

 

 Akıllı varlıklar, evrenin ancak genişleyen  evresinde ortaya çıkabilmişlerdir…İnsan soyunun evreni kavramadaki aşamaları, düzensizliğin sürekli arttığı evrende küçük bir düzen köşesi kurmuştur.

 

 …Eninde sonunda, bu kısmi kuramların tümünü yaklaşıklıklar olarak içeren ve gerçekten uygunluğunun, bir takım keyfi sayılara değerler konularak sağlanması gerekmeyen, tutarlı, tam bir birleşik kuramın bulunması umulmakta. İşte böyle bir kuramın aranışına “fiziğin birleştirilmesi” diyoruz.

 

 …Evren hakkında kuramlar tanıtlanamayacağı için, gerçekten doğru kuramı bulduğumuzdan hiçbir zaman emin olamayacağız. Ama kuram matematik açıdan tutarlı ve gözlemlere uyan kestirimler veriyorsa aradığımız kuram olduğuna, akla uygun ölçülerde inanabiliriz.

 

  Laplace’ın ‘belirlenirliği’ iki açıdan eksikti; yasaların nasıl seçilmesi gerektiğini söylemiyordu ve evrenin ilk durumunu belirlemiyordu. Bunlar tanrıya bırakılmıştı. Evrenin nasıl başladığını ve hangi yasalara uyduğunu tanrı seçerdi ama evren bir kez başladı mı artık onun gelişmesine karışmazdı. Aslında tanrının sınırı, ondokuzuncu yüzyıl biliminin anlamadığı alanlarla çizilmişti.

 Şimdi biliyoruz ki, Laplace’ın belirlenirlik umutları gerçekleşemez, en azından onun aklından geçtiği şekliyle. Tanecik mekaniğinin belirsizlik ilkesi, bir parçacığın konumu ve hızı gibi nicelik çiftlerinin aynı anda her iki ögesinin de kesin doğrulukla saptanamayacağını söylemektedir.

 

 …”Biz ve evren niçin varız?” sorusunu yanıtlayabilirsek, insan aklının en yüce zaferi olacak. Çünkü o zaman, tanrının aklından neler geçtiğini bileceğiz.