Posts Tagged ‘ÖZLÜ SÖZLER – EİNSTEİN’

İLMİ

Pazar, Ağustos 31st, 2014

-“Yapay zeka, insan beynini  hackleyebilir, biometrik verilerimiz birileri tarafından ele geçirilebilir…İnsanın yüz, parmak izi ve DNA gibi verilerinin bir kaç gücün eline geçebileceği riskine karşı, yapay zeka konusunda küresel işbirliği ve düzenleme yapılması zorunludur…Yapay zeka üzerinde denetim olmaması nedeniyle, insana ait verilerin güçlü hükümetler ve şirketlerin eline geçebileceği, bunun da yapay zeka tarafından, insanların hacklenme gibi korkunç sonuçları olabilir. bu durum ABD ve Çin gibi ileri teknolojilerde yarış halinde olan ülkeler tarafından yakın zamanda da olabilir.”

YUVAL HARARİ

“Galaksilerle, sinir hücrelerini düzenleyen fiziksel güçler arasındaki gözle görülür farka rağmen iki ağ arasındaki bağlantısallık aynı fiziksel ilkeleri izleyerek evriliyor.”

“Bu iki karmaşık ağ, evrendeki ağ ve bir galaksi veya bir sinir ağıyla sinir hücresi arasındakinden daha fazla benzerlik gösteriyor…Kısaca evren, dev bir insan beyni gibi.”

ALBERTO FELETTİ

***

 Evren, “üst sınıf varlıklar” tarafından bir laboratuvarda oluşturulmuş olabilir.

 Bu durum doğru olursa, dinlerin “yaratıcı” kavramı ile seküler bir kavram olan “kuantum yerçekimi” birlikte kullanılmaya başlanabilir.

  Evrenimiz, sıfır net enerji ve düz bir geometriye sahip olduğu için, gelişmiş A sınıfı bir uygarlık tarafından, “kuantum tünelleme” yoluyla yoktan bir evren olarak labaratuarda geliştirilmiş olabilir.

 Düşük seviyede bir teknolojiye sahip olan insanların uygarlığı, yıldızına bağımlı C sınıfı bir uygarlıktır. Teknolojimiz, güneş’ten bağımsız hâle gelebilmemizi sağlarsa, B sınıfı bir uygarlık olabilir. Bunun sonrasında da laboratuvarda, kendi “bebek” evrenlerimizi yaratabilirsek, A sınıf bir uygarlığa dönüşebiliriz.

 Ancak birçok şey teknolojimizin bu kadar gelişmesini engelliyor. Bunlardan en büyüğü, küçük bir bölgede yeterince büyük bir karanlık enerji yoğunluğu oluşturamamamız. Bunu oluşturmayı başarabilirsek A sınıf bir uygarlığa dönüşebiliriz.

 Yalnızca insanlar, A sınıf uygarlık olmaya çalışan canlılar değiller.

 (Loeb’a göre teknolojik olarak gelişmiş bir uzaylı topluluğunun gönderdiği bir araç, 2017 yılında güneş sistemimizi ziyaret etti.)

Harvard Üniversitesi’nin eski astronomi bölümü başkanı ve fizik profesörü:

 AVİ LOEB

– 1-“İnsanlık, çok üstün bir teknolojik çağa ulaşmadan yok olacaktır.”

2.”Teknolojik olarak, üst düzeylere ulaşan medeniyetlerin hiçbiri, bizim evrimsel tarihimizi simüle etmekle ilgilenmeyecektir.”

3.”Neredeyse kesinlikle, bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz.”

NİCK BOSTROM

-“Hepimiz neredeyse tamamen, Matrix filmindeki gibi başkaları tarafından kontrol edilen, bir oyunda yaşıyoruz”

ELON MUSK

– Bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden kaldırayım.

ARŞİMET

– Benim için küçük, insanlık için dev bir adım. (Aydaki ilk adımı için söylemiştir.)

NEİL ARMSTRONG

– Algılayan insana karşı, bağımsız bir dış dünyanın varlığı, bütün bilimlerin temelidir.

Kütle, yoğunlaşmış enerjiden başka birşey değildir.

– Hareketli bir cismin kütlesi, hareketiyle birlikte arttığına ve hareket bir enerji biçimi olduğuna göre, hareketli bir cismin kütle artışı, o cismin artan enerjisinden gelir. Açıkçası enerjinin kütlesi vardır:  “E = mc²”

Özdek; hareket, zaman ve mekandan ayrılamaz, o kendiliğinden devingen ve gelişkendir.

– Dünya ona zarar verenler yüzünden değil, buna hiçbir şey yapmadan bakanlar yüzünden, tehlikeli bir yerdir.

 ALBERT EINSTEIN

– İnsan yok olurmuş, olabilir ama dayanarak yok olalım. Yazgımız hiçlikse bile, bunu kendimiz haketmiş olmayalım.

OBERMAN

– Bütün savaşların sonunu getirecek silah bulundu (atom bombası).Bundan sonra kimse savaş açmaya cesaret edemez.

– Atom bombasını imal etmekle, bilim adamları günahkarlığı öğrendiler.

 OPPENHEİMER

– Her sorunun basit bir çözümü vardır, o da “yanlış”tır.

KARL POPER

 G.V.PLEKHANOV:

Formel mantık, realitede geçer değildir. Hareket, ayniyet ve çelişmezlik prensibine tabi değildir.Çünkü; madde hareketsiz, hareketsiz de madde olmaz. Bütün alemin esası bu hareketli maddedir. Hareket halindeki bir cisim, aynı zamanda hem burada hem de başka yerdedir..Hem vardır hem de yoktur. Bizzat bu değişmenin varlığı, gerçekte “çelişmezlik mantığı yerine”, “çelişme mantığı” veya diyalektiğin cari olduğunu gösterir.

Ya formel mantık doğrudur, o zaman realiteyi inkar etmeli ya da realite doğrudur, o zaman da formel mantık ilkelerinin geçerliliği yoktur.

Eğer mantığımız doğruysa, Zenon gibi hareketi inkar etmemiz gerekir.

———–***——–

– Felsefe olmazsa bilim ilerleyemez.

– En büyük sorun, düşünmeyi düşünmemek.

– Ahlakın olmadığı yerde din, dinin olmadığı yerde hukuk, hukukun olmadığı yerde kanun, kanunun olmadığı yerde ceza vardır.

– Mecburiyette mesuliyet yoktur.

– Doktor hastaya, hasta tıbba, tıp endüstriye, endüstri kapitalizme, kapitalizm ölüme mahkumdur.

– Bugünün tıbbına gore, tedavi edilmiş her bir hasta, kaybedilmiş bir müşteridir. Hastayı öldürmeyin ama tedavi de etmeyin, ömürboyu ilaç kullansın.

– Nice zeki insanlarımız var, kürekle ahırla ve gübre küremekle meşgul, nice aptallar da var, çok önemli makamlar işgal eder.

– Bilimde kesinlik yoktur. Bir insan ‘kesin olmaz’ diyorsa, bilimadamı olamaz.

– Bilim kendisini kötüye kullananlardan intikam alır. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

-Bilimin, tasavvuf ve islama ihtiyacı var. 22. asır, tasavvuf asrı olacaktır. Bütün bilimlerin bir sonraki aşaması, ötesi ‘meta’dır.

– Atomun yüzde doksan dokuzu boşluktur. Bir parçacığın yerini ölçmeye çalışırken frekansıyla, frekansını ölçerken de parçacıkla karşılaşıyorsun. Varlık yerine hiçlik, yokluk karşına çıkıyor.

– Yaşam bir titreşimdir yani frekanstır. Titremiyorsan ölmüşsün demektir. Yaşam, vehbiyetten kesbiyete geçiştir yani Allahtan gelenin ortaya çıkmasıdır.

– Gönül, iman kalpte değil beyindedir. Herşeyin canı vardır. Can, işletim sistemidir. Can çıkınca, beden ölür ama ruh ölümsüzdür. Ruh, beynin ötesinde ama dışında değil, hakkında çok şey de bilmiyoruz. Allah ‘ruhu bilemezsiniz’ diyor.

PROF. İSMAİL HAKKI AYDIN

– Teknoloji, sosyolojiyi değiştirir.

ABDULLAH ÇİFTÇİ

———-***————

-Eğer tüm evrende yaşam sadece dünyada varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu.

– Yaşamın başlangıcını bir milyon yıl kabul edersek, insanlık tarihi sadece son bir kaç saniyeden ibaret olurdu.

– DNA’mızdaki nitrojen, dişlerimizdeki kalsiyum, kanımızdaki demir, elmalı turtamızdaki karbon çöken yıldızların içlerinde yapıldı. Bizler  yıldızların malzemesinden yapıldık.

– Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz zerresinin bir anlık efendileri oldular.

– Herşey, bir gün ışığı huzmesinin üzerinde asılı duran  o toz zerresinde (dünya) duruyor.

– Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.

Bizler evrenin kendisini düşünmesiyiz.

– İnanmak değil bilmek istiyorum.

CARL SAGAN

– Fizik tek başına “neden hiçbirşey değil de birşeyler var?” sorusuna yanıt bulamaz.

ROWAN WİLLİAMS

Ben, bilimi giderek daha iyi anladıkça, tanrıya daha fazla inanıyorum.

Prof. JOHN LENNOX

HEISENBERG İLKESİ (Belirsizlik İlkesi):

Kuantum fiziğinde, bir parçacığın yerini tespit ettiğimizde hızını, hızını tespit ettiğimiz de ise yerini tespit edemiyoruz.

***

– Evrim, tanrının yaratma biçimidir.

– Tabiat, çeşitlilik üretir.

– Kadınların trafikte iyi olmamaları,  trafiğin sadece erkek aklı ve davranışına göre yanlış dizayn edilmesindendir.

– Beynimizin tamamı çalışıyor ama potansiyelinin çok azını kullanıyoruz.

– Herşeyin nasıl olduğunu anlamak için, tanrının zihnini okumamız gerekir.

SİNAN CANAN

– Sizi mutsuz eden olayın kendisi değil, ona verdiğimiz tepkidir.

– Sizi uçuran rüzgar değil, ona karşı aldığınız pozisyondur.

– Kişi kendisi yapamadığında, başkasını eleştirerek kendisini iyi hisseder. Ebevenyler, çocuk başını masaya vurduğunda “tu kaka, pis masa” diye masayı suçlar. Bu aslında eğitim hatasıdır, bunun düzeltilmesi lazım.

NEVZAT TARHAN

—*—

 – Coğrafya kaderdir.

İBN-İ HALDUN

– İyiyi ve doğruyu düşünmek; insanlığın mutluluğu, barışı, özgürlüğü, mutlak ve değişmez gerçeklik değilse, kurtuluşa götüren yol değilse düşünceleriyle başka bir sonuca varmış olanlarla savaşmanın hiçbir anlamı yoktur.

– İtaatsizlik için bir insanın yalnızlığa, yanılgıya ve suça yönelik cesaretinin olması gerekir.

“Çocuksu aşk” sevildiğim için seviyorum, “olgun aşk” ise sevdiğim için seviliyorum.

-Kendilerine güvenmeyen insanlar, başkalarına güvenirler.

E. FROMM

– Yetişkinlik, ergenliğin bir fantezisidir.

– İnsan, doğuştan antisosyaldir. Toplum, fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı oranda sosyalleşir.

-İnsan, “haz” arayışındadır.

– Para mutluluk getirmez. Çünkü mutluluk, çocukluk arzularının tatmin edilmesidir, para da bu arzuların nesnesi değildir.

FREUD

-İnsan, “üstünlük” arayışı içindedir.

ALFRED ADLER

-İnsan, “anlam” arayışı içindedir.

VİCTOR FRANKL

– İnsan, yediği şeydir.

L.FEURBACH

-Yediklerin ilacın, ilacın yediklerin olsun.

– Birini iyileştirmeden önce sor: “Seni hasta eden şeylerden vazgeçmeye hazır mısın?”

HİPPOCRATES

 – Yeterince ileri olan herhangi bir teknoloji, sihirden ayırdedilemez.

C. CLARKE

 – Sonsuzlukta her şey, başlangıçtır.

– Tanrıya inanmayan, dünyanın tüm suçunu üstlenmiş olur.

   ELİAS CANETTİ

 – Büyük patlamadan sonraki yarım saniye kimin umurunda!..Asıl çıldırtıcı olan, patlamadan yarım saniye öncesi…

FAY WELDON

– Robotlar o kadar akıllı olacak ki, doğaya hükmetmeye başlayacak. Sonunda insanlar, robotların bakıma muhtaç evcil hayvanları haline gelecek.

STEVE WOZNİAK (Apple ceosu)

 – Uzayda duran bir cisim, harekete geçirilmediği sürece, devinimsiz  olarak durur. Hareket halindeki bir cisim de, durdurulmadığı sürece devinime devam eder (atalet / eylemsizlik yasası).

 – Kütleler merkezkaç kuvveti nedeniyle birbirlerini hem çekerler hem de iterler.

 – İnsanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.

– Gerçek, basitlikte saklıdır. Kolay bir olaydan gerçek çıkar. 

NEWTON

– Hayallerini kendi gücüyle gerçekleştireceğine inanan insan; şevklidir, inançlıdır ve yaşama sevinci vardır.

Kişinin gelecekteki umudu, onun şimdiki gücünün kaynağıdır.

– İnsan, her zaman kendisinden daha güçlü bir bütünün parçası olmak ister.

– Canda özür yoktur, canın küçüğü büyüğü de olmaz.

– İnsanın eşi, hayatının en mahrem tanığıdır.

– İnsanların çoğu hayatı, “elalem ne der?” diye sürdüren, yaşamını sürekli başkası için tekrar eden, “kültür robotudur”.

– Sonsuz bir geçmişle, sonsuz bir geleceğin kesiştiği, tekrarı olmayacak olan “şu an”da bir arada bulunuyoruz. Öncelikle bu kıymetli anın kavranması, hayatı değerli kılar.

– Güçlü değilsen, güvensiz biri olarak görülüyorsun. Toplumda “güçlü olmak” daha önemli algılanıyor.

– Kim daha asık suratlı, gülmüyor, sert görünüyor, o, en yukarıda bulunuyor. Mevki sahibi olunca, böyle olmak gerekiyormuş gibi.

“Komşular ne der?” aşaması; ben düşünmem, sen ne karar verirsen ben onu yaparım. Birey aşaması; hiç tartışmam, ben karar veririm ve sen uygularsın. Biz aşaması; birlikte karar verir, birlikte yaşama geçirir ve uygularız.

DOĞAN CÜCELOĞLU

-Birçok şeyi düşünüp de bir hedefe yönelmemek, enerjisini boşa harcamaktır.

“Başkası ne der?” aşamasından, “ben” aşamasına doğru bir geçiş olmakta ancak birlikte bir şeyler başarabilmek için, “biz” olmamız gerekir.

– “Ben” aşamasında artan boşanmaların, azalması için de “biz” aşamasına geçmek gerekir.

Büyük liderler, başkalarının göremediğini gören ve diğerlerine de gösterebilen kişilerdir.

İnavasyon demek; zaman, bilgi ve enerjiyi yönetebilmek demektir. Özellikle enerji yönetimi, zamana yön vermektir.

“Kendine güvenen insan” değil, “özgüvenli olmak” önemlidir. Özgüvenli insan, içsel yolculuk yapan, kendinin farkında olan insandır.

Başarı, birlikte başarmayı başarmaktır. Özgüvenli insanlar, birlikte başarmayı, başaran insanlardır. İnsanlar; güvensiz olanlar, birey olanlar ve birlikte iş yapanlar olarak üçe ayrılırlar.

SİNAN YAMAN (YGA KURUCUSU)

– İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.

ROBERT BOSCH

– Anlam, anlamlı etkinlikler sonucu oluşur.

– Hayatta 4 şey kaçınılmazdır:

– Her birimiz ve sevdiklerimiz adına ölümün kaçınılmazlığı,

– Yaşamımızı kendi irademizle biçimlendirme özgürlüğümüz,

– Nihai yalnızlığımız,

– Yaşamın belirgin bir anlamdan yoksun oluşu.

       IRVIN YALOM

– Her şey değişebilir, her şey tartışmaya açıktır. Ancak dinler, Marksistler, Stalin, Hitler bunu kabul etmiyor. Bir tek bilim her şeyi tartışmaya açar. Üstelik onda da amaç, tartışmanın sonucunda doğruyu bulmak değil, ona yaklaşmaktır. Bunu da yanlışları eleyerek yapar.

Porno sitelerinin ve filmlerinin ilk ve en önemli faydası, cinsellik konusunda bu eğitimi bireye görsel olarak vermesidir. Bu eğitimi almayanların, ne haltlar ettiklerini her gün gazetelerde okuyoruz; ırza geçme, namus cinayetleri, çocuklarla cinsel ilişkiye girme gibi sapıklıklar, adam gibi cinsel eğitim almamış ve bu nedenle tabiatın kendisine verdiği çiftleşme dürtüsünü kontrolden aciz erkeklerin yarattığı vahşet örnekleridir.

CELAL ŞENGÖR

– Çağdaş toplum, tek erkek ve tek kadın diye bir düzen icat etmiş. Monogami de insan icadıdır. Günlük yaşamda, tarih boyunca monogami olmamıştır. Monogaminin Grekçe kökeni, yaşam boyunca bir kez evlenmek anlamına geliyor. Kadın ve erkeğin evlilik dışında seksüel davranışlarına ilişkin bir şey içermiyor…

Ne tarihte ne doğada, ne erkek ne de kadın için tekeşlilik yok…Aslında gerçek tek eşliliğin aşkla, sevgiyle, toplumsal ahlak kurallarıyla ilgisi olabilececeğini fakat doğada olmadığını gösteriyor, gerisi söz.

DOĞAN KUBAN

– Usül bilmeden, vüsule erilmez (bir yere varılmaz).

ANONİM

– Cahil insana  öğretirsin ama yarı cahil birine hiç bir şey öğretemezsin, herşeyi bildiğini sanır. 

“Kasabalılık” en berbat şeydir. Ne tam köylü ne de şehirli, ne olduğu belli değil. İstanbul da giderek “kasabalılaşıyor”.

İLBER ORTAYLI

***

SADELİK (CEOtudent)

 “Sadelik sanatı, bir karmaşıklık bilmecesidir.” -Douglas Horton

 “Eğer bir şeyi anladığınızı ölçmek istiyorsanız altı yaşındaki çocuğa anlatmayı deneyin, açıklayamıyorsanız kendiniz de anlamamışsınız demektir.” -Albert Einstein

 “En büyük fikirler en basit olanlardır.” William Golding

“Bilgi, gerçekleri toplama sürecidir; bilgelik ise bu bilgileri sadeleştirme becerisi.” -Martin H. Fischer

 “İnsanlar basitlik ile sadeliği karıştırır. Ancak arada nüans vardır.” -Clement Mok

“Sadelik, açık olanı çıkarıp anlamlı olanı eklemektir.” -John Maeda

“İşler asla göründüğü kadar karmaşık değildir. Basit sorunlara gereksiz yere karmaşık cevaplar bulmamıza neden olan şey sadece kibrimizdir.”Muhammad Yunus

“Karmaşıklık etkileyicidir ancak sadelik dahiliktir.” -Lance Wallnau

“Dehanın rolü basit olanı karmaşıklaştırmak değil, karmaşık olanı sadeleştirmektir.” -Criss Jami

 “Bilginin evrimi, karmaşıklığa değil sadeliğe doğrudur.” -L. Ron Hubbard

“Yaşamın sadeleştirilmesi, iç huzur için atılan adımlardan biridir.” -Mildred Norman

 “Yaşamınızı sadeleştirdiğinizde evrenin yasaları daha basitleşecek, yalnızlık, yoksulluk veya zayıflık olmayacak.”

-Henry David Thoreau

“Hayat gerçekten basit ama karmaşık hale gelmesi için ısrar ediyoruz.” Konfüçyüs

“En karmaşık beceri, sade olmaktır.” -Dejan Stojanovic

 “Gerçek her zaman sadelikte bulunur, kalabalık ve karmaşada bulunmaz.” Isaac Newton

 “Odaklanma ve sadelik benim mantralarımdır. Sadelik, karmaşadan daha zor olabilir. Düşüncelerinizi sadeleştirmek için çok çalışmalısınız ama buna değer. Çünkü bir kez o seviyeye eriştiğinizde her şeyi başarabilirsiniz!” -Steve Jobs

“Muhteşem şeyleri üreten her zaman sadeliktir.” -Amelia Barr

“Karakter olarak, tarz olarak, her şeyde en üstün mükemmellik sadeliktir.” -Henry Wadsworth Longfellow

“İnsanlığa öğretmem gereken sadece üç şey var: sadelik, sabır, şefkat. Bu üçlü en büyük hazinedir.” -Lao Tzu

“Sadelik, güvenilirlik için ön şarttır.” -Edsger Dijkstra

 “Sadelik, çok az ve çok fazla arasındaki dengedir.” -Sir Joshua Reynolds

 “Düzen ve sadeleştirme, bir konu hakkında ustalaşmak için atılan ilk adımlardır.” -Thomas Mann

STEPHEN W. HAWKING “ZAMANIN KISA TARİHİ”

Cumartesi, Kasım 6th, 2010

 

 STEPHEN W. HAWKING, “ZAMANIN KISA TARİHİ”

 Bugün bilimciler, evreni iki temel kısmi kuramla betimliyorlar; genel görelilik kuramı ve tanecik mekaniği.

 Genel görelilik kuramı, kütlesel çekim kuvvetini ve evrenin büyük ölçekteki yapısını anlatır. Tanecik mekaniği ise bir santimetrenin bin milyarda biri kadar küçük ölçekteki olaylarla uğraşır.

 Ne yazık ki, bu iki kuramın birbirleriyle çeliştikleri bilinmektedir. Yani her ikisi de doğru olamaz. Günümüz fiziğinin zor görevlerinden biri ve bu kitabın ana konusu, her iki kuramı da içine alacak bir yeni kuram, “çekimin tanecik kuramı” arayışıdır.

 

 Görebildiğimiz en uzak nesneden gelen ışık yola çıkalı neredeyse sekiz milyar yıl geçti. Yani evrene baktığımızda onun geçmişteki durumunu görmekteyiz.

 

 Roger Penrose ve ben gösterdik ki, Einstein’ın genel görelilik kuramı, evrenin bir başlangıcının olmasını gerektirir ve de olası sonunun.

 

 Bir uçtan bir uca yaklaşık yaklaşık yüzbin ışık yılı uzunluğunda ve yavaş yavaş dönen bir yıldız kümesinin içinde yaşamaktayız. Sarmal kollarındaki yıldızlar, kümenin merkezi etrafında birkaç yüz milyon yılda ancak bir kez dönerler.

 

 Bugünkü tanıtlar evrenin büyük bir olasılıkla sonsuza dek genişleyeceğine işaret ediyorsa da şundan da eminiz ki, evren günün birinde çökecekse bile olsa en azından on milyar yıldır genişlemekte olduğundan, bu, on milyar seneden önce olmayacaktır.

 

 Marki Laplace’ın önerdiğine göre, öyle bir bilimsel yasalar takımı olmalıydı ki, yalnızca bir an için evrenin tümünün durumunu bilirsek, evrende olup bitecek herşeyi hesaplayabilirdik.

 Laplace bununla kalmayıp, insan davranışları da içinde olmak üzere herşeye hükmeden benzeri yasaların varolduğunu ileri sürdü.

 

 Bilimsel belirlenirlik öğretisine, tanrının dünya işlerine karışma özgürlüğüne saldırıda bulunduğu için pek çok kişi şiddetle karşı çıktı.

 

 Belirsizlik ilkesi, Laplace’ın bir bilim kuramı düşünün, “tamamıyla belirlenebilir bir evren modeli”nin ölüm çanını çaldı; eğer evrenin şu andaki durumu bile kesin bir biçimde ölçülemiyorsa, gelecekteki olayları doğru hesaplamak hiç mümkün olamazdı!

 

 Tanecik kuramına katkısından dolayı Einstein’a nobel ödülü verildi. Buna karşın Einstein, evrene şansın hükmettiğini asla kabul etmedi. Duyguları şu ünlü değişiyle özetlenebilir; “tanrı barbut atmaz“.

 

 1981’de Vatikan’da Cizvitlerin düzenlediği evrenbilimi konferansında Papa bize, evrenin büyük patlamadan sonraki evrimi üzerinde çalışmamızın yerinde olacağını ancak büyük patlamanın kendisini soruşturmamamızı, çünkü onun ‘yaradılış anı’ yani Tanrının işi olduğunu söyledi. O zaman biraz önce konferans konuşmamın konusundan haberdar olmayışına çok sevindim. Çünkü konuşmam, uzay – zamanın sonlu ama sınırsız olabileceği yani başlangıcının, yaradılış anının olmadığı konusundaydı.

 

 Bilim tarihi tümüyle olayların keyfi bir tarzda oluşmayıp, tanrısal olsun olmasın belli bir kurulu düzeni yansıttığının yavaş yavaş farkına varılışıdır.

 

 Güçlü insancı ilke, yine tüm bu engin yapının bizim hatırımız için varolduğunu ileri sürecektir. İşte buna inanmak çok zor.

 

 Evrenin toplam enerjisi tam tamına sıfırdır. Evrendeki madde, artı enerjiden oluşmuştur. Ancak madde, kendi kendisini kütlesinden dolayı çekmektedir.

 

 Çekimin tanecik kuramı yeni bir ufuk açmıştır. Uzay – zamanın yeni bir sınırı olmayabilir ve böylelikle sınırdaki davranışı bilmeye de gerek yoktur. Bilim yasalarının işlemediği tekillikler ve uzay – zamanın, sınır koşullarını saptamak için tanrıya ya da bazı yeni yasalara başvurmanın gerekeceği bir kenarı olmayacaktır. Denilebilir ki, “evrenin sınır koşulu, sınırının olmamasıdır”. Evren tamamıyla kendine yetecek ve kendi dışındaki hiçbir şeyden etkilenmeyecektir. Ne yaratılacak ne de yokedilecektir. Yalnızca olacaktır.

 Zaman ve uzayın birlikte, sonlu büyüklükte fakat bir sınırı ya da kenarı olmayan bir yüzey oluşturabilecekleri önerisini ilk kez, daha önce sözünü ettiğim Vatikan’daki konferansta ileri sürdüm.

 Zaman ve uzayın sınırsız ve sonlu olduğu düşüncesinin yalnızca bir öneri olduğunu vurgulamak isterim. Bu, bir başka ilkeden çıkarsanamaz.

 

 Maddenin yoğunluğunun, bir yerden ötekine biraz değişik olduğundan, genişleyen bu evrende kütlesel çekim daha yoğun bölgelerin genişlemesini yavaşlatıp büzülmelerini başlatacaktır. Bu galaksilerin, yıldızların ve sonunda bizim gibi önemsiz yaratıkların bile oluşumuna yol açacaktır.

 

 Evrenin bir başlangıcı oldukça, bir yaratıcısı olduğunu varsayabiliriz. Ama evren tümüyle kendine yeterli, sınırsız ve kenarsız ise ne başı ne de sonu olacaktır, yalnızca olacaktır! O halde bir yaradana ne gerek var?

 

 Düzensizlik zamanla artar. Çünkü zamanı, düzensizliğin arttığı yönde ölçeriz.

 

 Akıllı varlıklar, evrenin ancak genişleyen  evresinde ortaya çıkabilmişlerdir…İnsan soyunun evreni kavramadaki aşamaları, düzensizliğin sürekli arttığı evrende küçük bir düzen köşesi kurmuştur.

 

 …Eninde sonunda, bu kısmi kuramların tümünü yaklaşıklıklar olarak içeren ve gerçekten uygunluğunun, bir takım keyfi sayılara değerler konularak sağlanması gerekmeyen, tutarlı, tam bir birleşik kuramın bulunması umulmakta. İşte böyle bir kuramın aranışına “fiziğin birleştirilmesi” diyoruz.

 

 …Evren hakkında kuramlar tanıtlanamayacağı için, gerçekten doğru kuramı bulduğumuzdan hiçbir zaman emin olamayacağız. Ama kuram matematik açıdan tutarlı ve gözlemlere uyan kestirimler veriyorsa aradığımız kuram olduğuna, akla uygun ölçülerde inanabiliriz.

 

  Laplace’ın ‘belirlenirliği’ iki açıdan eksikti; yasaların nasıl seçilmesi gerektiğini söylemiyordu ve evrenin ilk durumunu belirlemiyordu. Bunlar tanrıya bırakılmıştı. Evrenin nasıl başladığını ve hangi yasalara uyduğunu tanrı seçerdi ama evren bir kez başladı mı artık onun gelişmesine karışmazdı. Aslında tanrının sınırı, ondokuzuncu yüzyıl biliminin anlamadığı alanlarla çizilmişti.

 Şimdi biliyoruz ki, Laplace’ın belirlenirlik umutları gerçekleşemez, en azından onun aklından geçtiği şekliyle. Tanecik mekaniğinin belirsizlik ilkesi, bir parçacığın konumu ve hızı gibi nicelik çiftlerinin aynı anda her iki ögesinin de kesin doğrulukla saptanamayacağını söylemektedir.

 

 …”Biz ve evren niçin varız?” sorusunu yanıtlayabilirsek, insan aklının en yüce zaferi olacak. Çünkü o zaman, tanrının aklından neler geçtiğini bileceğiz.

TANRI, DİN VE TASAVVUF

Pazar, Mayıs 31st, 2009

 

 TANRI, DİN ve TASAVVUF  ÜZERİNE:

– Tanrı varmış gibi yaşamaya çalışıyorum.

JORDAN PETERSON

– Derman arardım derdime derdimin dermanı derdim bana derman imiş…

NİYAZİ MISRİ

– Tanrının birliği ile varlığın birliği (vahdeti vücut) aynı şey değil tamamen farklı kavramlardır.

– Türkiye’de din hep aşağılandı ama hiç eleştirilmedi.

– Bazıları abdestlerini suyla alır bazıları da kanla.

– İnsanların aldanmaya ihtiyacı var.

– Kriz arttıkça felsefe yapma ihtiyacı da artar.

– En güzelin en çirkine dönüştüğünü görecek kadar yaşamakmış yazgım.

– Yürü, yürümeye devam et. Yol sana yardımcı olacaktır. Yol insanı terbiye eder.

– Cumhuriyetçi olmak, büyük bir erdemdir.

– Padişah da olsa bütün insanlar eşittir.

– Cumhuriyet, dinamik toplum anlayışının bir sonucudur.

– Bütün dinler, inanışlar, İslam hukuku asla değişemez.  Dindar bilinç, dinamik olamaz daima geçmişte, tarihtedir, durağandır.

– İlerleme, değişim, gelişme modern dünyaya ait dindışı kavramlardır.

– Mustafa Kemal’i anlamak için onun okuduklarını hatta okuyamadiklarını da okumak lazım.

– Şimdiki muhafazakarlar, muhafaza edilecek hiçbir şey bırakmadı.

DÜCANE CÜNDİOĞLU

– İnsan zihni sürekli olarak tanrı üretir.

“Herkesin tanrısı kendisinin abartılmış bir versiyonudur.” O nedenle insanların çoğu putperesttir.

– İnsanlar yaşamak yerine anlatmayı, yapmak yerine dayatmayı tercih ediyor.

SİNAN CANAN

 

– Nasıl olduğunu bilmediğimiz tanrı hakkında yapmamız gereken tek şey, susmak suretiyle saygımızı göstermektir.

– Kanıt imandan sonra gelir.

AUGUSTINUS

– Tanrıyı yüceltmek, onurlandirmak adına yaptığımız iltifatlar, kavramlar aslında tanrıyı küçültür.

MAIMONIDES

– Aşkta dayatma düşüncesi aşktan nefreti, dinde dayatma düşüncesi dinden nefreti destekler.

SCHOPENHAUER

*

-“Acaba diyorum, gazabı olsun, kendini övmesi, övünmesi olsun, laneti vs. olsun, acaba Resulullah bir tür Hermes gibi… Hani Hermes’i biliyorsunuz; mitolojide Tanrı’nın mesajını, insan idraki tarafından kuşatılamayacağı için, o mesajın insan diline çevirisini, aktarımını Hermes üstlenir; bir tür elçilik yapar. Peygamber de Allah’ın soyut mesajlarını muhatap olduğu insan kitlesine kendi zihin süzgecinden geçirerek aktarıyor olabilir mi?” 

PROF.DR. MUSTAFA ÖZTÜRK

***

Tanrı, kaldıramayacağı bir kaya yaratabilir mi?”:

 Yaratamazsa tanrı olamaz, yaratırsa da kaldıramayacağı bir “kaya” var demektir.

ATEİST PARADOKS

                     **                

– Ateizm bilindiği gibi sözcük olarak, “tanrıtanımazlık” anlamına gelir. Fakat doğal olarak, dinlerin reddini de içerir. Ben şahsen, tutarlı bir ateist konumun kendisini “tanrıtanımaz” olarak değil de esasen “din-tanımaz” olarak tanımlaması gerektiğini düşünüyorum. Ateizm, dinlerin ve onların tanrı fikrinin reddidir çünkü.

Deizmden farkı, bu fikrin karşısına başka, daha makul ve makbul bir “tanrı” fikriyle çıkmak gibi bir dert, niyet taşımamasıdır. Ateizm tanrıya karşı çıkmaz. Zira bir şeye karşı çıkmak, onunla şu ya da bu yer ve zamanda bir şekilde karşılaşmayı gerektirir ki, tanrı söz konusu olduğunda böyle bir ihtimal sıfırdır. En azından ateizmin fikri, hatta diyebilirsiniz ki inancı budur…

İnancın ya da inançsızlığın ahlakla doğrudan ilişkili olmadığını gayet iyi biliriz. Hepimiz etrafımızda -daha doğrusu içimizde- ahlaklı dindar ve ateistler kadar, hatta ne yazık ki çok daha fazla, ahlaksız dindar ve ateistlerin varlığına şahit olmuşuzdur. Dindar olmak için, “ahlaklı olmak” şarttır. Ancak ahlaklı olmak için, “dindar olmak” şart değildir. Hatta burada şunu da söylemeye cüret edebilirim: Hakiki bir dindarın tanrıya inanma sebebi ile hakiki bir ateistin tanrıya inanmama sebebi, benzer bir ahlaki kaygı zemininde yeşerir. Zira ilki, “eğer tanrı var olmazsa iyilik olmaz” diye düşünür. Diğeri, “eğer kötülük varsa tanrı var olamaz” diye düşünür…

Müslüman kültürel çevre içinde yaşayan bir ateist, doğal olarak müslüman bir ateisttir. Bu iki anlamda böyledir. Birincisi, onun karşı çıktığı tanrı fikri ve sureti esasen müslüman kültürü içinde şekillenmiş ve ve aktif hale gelmiştir. İkincisi, kimliğinin hamuru ister istemez içinde yaşadığı bu kültürel çevrenin ellerinde yoğrulmuştur.

ŞÜKRÜ ARGIN (Birikim Dergisi)

*

-Aslında ateizmin dinlerle pek fazla işi olmaz, tanrıyı reddeder. Ama siz varsayım olarak tanrının var olduğunu düşünüyorsunuz ve her şeyin nedenini de bu varsayıma bağlıyorsunuz. Ateizm ise böyle bir varsayımı reddeder. Ya “yoktur” ya da henüz “bilmiyoruz” der.

ŞANER ATİK (Ateizm Derneği)

*

– “Mucize” diye inanırlara sunulan şeyin, gerçekle en küçük bir ilgisi yoktur ve tüm mucizeler insanlığı aldatmak için ileri sürülmüş, bir yalanlar bütünüdür. Bu durum inanırlarca anlaşıldığı, iyice kavrandığı zaman, temelinde bir sınıfın çıkarları olan yapı da gümbür gümbür yıkılacaktır. O yapı “din” dir, insanlığın zararına da olsa, dünya egemenlerinin yıkılıp yok olmasını istemediği kurumdur…

– Doğru eğilir, yıkılmaz.

TURAN DURSUN

*

– İslamın yeni bir bakış açısıyla okunması gerek. İslamı da bütün dinler gibi iki düzlemde ele alabiliriz. Bireysel ve kişisel inanç olarak İslam. Bireyin kişisel inancı olarak, İslama saygı göstermek zorundayız. Sadece İslama değil, din ve inanç ne olursa olsun hepsine ama kurum olarak İslamı aşmak zorundayız. Bana göre, İslam bir kurum olarak çağımızın sorunlarına  çağdaş bir yanıt bulacak durumda değil. Bana kişisel olarak, bu alanda hiçbir şey söylemiyor. Ama şunu kesinlikle belirtmeliyim ki bir inanç olarak, bir din olarak islama karşı değilim.

– Yeni bir okumaya cesaret edenler, reddedilmiş ve zındık ilan edilmiştir. Çağımızda İslam, kültürsüz bir din olarak görünmektedir. Düşüncesiz, soru sorma yeteneğinden yoksun bir din.

 Tek tanrılı dinler, ömrünü tamamlamıştır, işlevleri sona ermiştir. Bunu söylemeye cesaret etmeliyiz. Tek tanrılı dinler (monoteizm) ile tektanrılı dinler öncesini (promonoteizm) karşılaştıracak olursak, promonoteist uygarlığın kültür, şiir, felsefe ve mimarisi monoteizminkileri fersah fersah aşar. Evet monoteizm, bilimi ve tekniği yarattı ama kültür adına ne varsa promonoteizm yarattı.

– Günümüz İslamı, emperyalizmle birlikte, Hristiyanlığın dümen suyunda ve islama karşı.

ALİ AHMAD SAİD ESBER (ADONİS)

***

– Antikçağın çoktanrıcılığı, siyasal yetkenin bir sınıfta (aristokrasi) toplanmasına yol açarken, Asya tek tanrıcılığında, siyasal otorite de bir monarkta toplanmıştır.

ROBERTSON SMİTH

 *

-Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama çok basit bir şeyi unuttuk; kardeş gibi yaşamasını.

M. LUTHER KİNG

*

– Bizler, evrenin kendisini düşünmesiyiz.

CARL SAGAN

*

– Fizik tek başına “neden hiçbirşey değil de birşeyler var?” sorusuna yanıt veremez.

ROWAN WİLLİAMS

*

– Ben bilimi giderek daha iyi anladıkça, tanrıya daha fazla inanıyorum.

JOHN LENNOX

 *

– O kadar cahilsiniz ki, dininiz var diye ahlaka ihtiyacınız kalmadığını sanıyorsunuz.

NİKOLA TESLA

*

– Haksızlıklardan intikam alınmaz. Çünkü, intikama başladığınızda siz daha büyük haksızlıklar yapmaya başlarsınız.

İSKENDER PALA

*

– “Benim” dediğin herşey, seni cehenneme sokar.

Cehennemin kapıcısı MALİK

*

– İnsanın gelişimi, tanrının yerine kendisini koyabilme çizgisindedir.

– Tanrı, sıradan insan entellektüelizminin göğe yansımasıdır.

-Tanrı, insan yaratılarının en kutsal olanıdır.

YALÇIN KÜÇÜK

*

– Kilise, kıyameti bekleyerek şurada yatan eski kemiklerin üzerine yükselmektedir. Sonradan bu temel üzerinde devasa bir kuram ve ilahiyat ve kurgu ve iman ve hurafeler ve devlet siyasası üstyapısı yükselmiştir.

PETER HEBBLETHWAİTE

*

– Tanrı barbut atmaz.

-Ey fizik! Sen olmasaydın, tanrıya inanmayacaktım.

– Geleceğin dini, kozmik bir din olacak. Bu din, teoloji ve dogmalardan uzak olup, kişisel tanrıya üstün gelecek.

EINSTEIN

*

– Evren bir kaos sonucu oluşamaz. Bu nedenle tanrı tarafından tasarlanmıştır. Yerçekimi gezegegenlerin nasıl hareket ettiğini açıklıyor yoksa gezegenleri neyin yörüngeye soktuğunu değil…herşeyi tanrı yönetir.

NEWTON

*

– Yerçekimi diye bir yasa olduğu için, evren kendisini hiçten yaratabilir ve yaratmaya devam edecektir. Bu nedenle tanrıya ihtiyaç yoktur.

– Doğruları söylerseniz, yalanları hatırlamak zorunda kalmazsınız. 

STEPHEN HAWKİNG

*

– Bilim adamları cehalet dağını aştılar, en yüksek tepeye tırmandılar, ancak en üstteki kayaya çıkınca orada binlerce yıldır oturan ilahiyatçılarla karşılaştılar.

ROBERT JASTROW

*

– Eğer öküzler “insan” olsaydı, onların tanrısı da “öküz biçiminde” olurdu.

KSENOFANES

*

– “İnsan”, yediği şeydir ve “insan insanın tanrısıdır”.

“Tanrı, insanın idealleştirilmiş olarak dışavurumudur.”

L. FEURBACH

*

– Eğer tanrınız yoksa, saygılarınızı Hitler veya Stalin‘e sunmak zorunda kalırsınız.

T.S.ELİOT

*

 – Herkes tanrıya, sadece kendi duasının kabul edilmesi için yalvarıyor.

AMİN MAALOUF (“Tanios Kayası”ndan)

*

– “Tanrı”, beşerin en büyük keşfidir.

Upanişad; “tanrısın”Freud ise “itsin” diyor, hangisi haklı?

– İnsanların çoğunun hafızası kuvvetli olduğu için orjinal filozof olamaz 

CEMİL MERİÇ

*

– Her meyvede tohum, her canlıda tanrı…Sevgin bütün varlıkları kucaklamalı yani tanrıyı. Kurtuluş, kesretten vahdete (çokluktan birliğe) dönüş. Tanrının içinde kaybolmalısın. Ummana dökülen ırmaklar gibi benliğinden sıyrılmalısın. Ne kalıbın ne de adın kalmalı. “Tanrı nedir?” diye soruyorsun, “tanrı sensin”.

UPANİŞADLAR

*

– Her “din” bir tanrı anlayışı, her “tanrı” ise bir “varlık” anlayışıdır.

İOANNA KUÇURADİ

*

Din, halkın / kitlelerin afyonudur.

MARX

*

– Marx 1850’de “din, ruhsuz bir dünyanın ruhu, ezilenlerin haykırışı, kalpsiz bir dünyanın kalbidir. Din, kitlelerin afyonudur” der. O zamanlar insanların acılarını azaltsın diye afyon yutturuyorlar. Bunu Marx, “din uyuşturucudur” demiş gibi lanse etmeye çalışıyorlar, bu sözü bu mana da yorumluyorlar. Aslında o bu sözü ile dini övmektedir. Din için, ‘ruhsuz bir dünyanın ruhu’, insanlar için dinden başka teselli edici bir çözüm kalmamıştır, diyor.

ÖMER LAÇİNER

*

Din, halkın afyonu değil, zayıfların vitaminidir.

REGİS DEBRAY

*

– Dualite; ontolojik değil, epistemolojiktir.

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

*

– Dualite, ontolojik değilse;

“yaratan da yaratılan da aynı birliğin parçalarıdır.”

– Vahyin, kaynağı da muhatabı da akıldır. Aklı olmayanın, dini de yoktur.

*

– Ahlaksız bilim; “felaket”, bilimsiz ahlak; “boştur”.

– Neye inandığınızı ya da inanmadığınızı söylemeniz değil, hangi ahlâk anlayışına sahip olduğunuz önemlidir. Tanrı, “güzel ahlaktır” ve güzel ahlaktan yana olan herkes de Onunla beraberdir.

– Müslüman, “iyi insan”dır. Evrensel tüm dinlerin nihai hedefi de bu “iyi insanı” ortaya çıkarmaktır. 

– Aslolan “söz” değil, ne yaptığınız, kimin tarafında olduğunuzdur.

*

– Sıfatlarından birini kabul ediyorsanız, kendisini tamamen inkar etmiyorsunuz, demektir.

– En tehlikeli insanlar; iyiliği kendinden menkul sanıp, herkesi yargılama hakkını “tanrıya” bırakmadan kendilerinde görenlerdir.

– Alemin esrarına dair söylenenlerle yetinmek yerine, onu keşfetmeye çalışmak, çok daha tatmin edicidir.

*

-Tanrıya yönelmek için, aracılara ihtiyaç yoktur. Aracıların olması, çoğu kez ya başkasına ya da kendine tapınmaktır. 

– Tanrıyı sevmek, iyiden, doğrudan ve güzelden yana olmak için, mürşidler ve ritüeller şart değildir. Hatta bunlar çoğu kez, insanı uzaklaştıran, yabancılaştıran unsurlardır.

*

– Her fikir ve inancın, temsiliyet makamında birileri vardır. Zamanla bu kişilerin pek çoğu, kendi ayrıcalıklı konumlarını yitirmemek adına tağutlaşarak, nüfuz ettikleri insanları sadece “kendilerine biat eden kullar” haline getirmek isterler. Biat etmeyenleri ise hasım olarak görürler.

– Her din, tanrıya ulaşmada bir arınma aracı, bir yoldur. Bir dinin, araç olmaktan çıkıp “tek hakiki din” olarak mutlaklaşması, “dinsel faşizm”dir.

*

– Sonuçlarında ortaya çıkanın nedenlerinde olmaması düşünülemez.

*

Aklın egemen olduğu toplumlarda insan, bütün trajedisiyle ortadadır ve kaderini değiştirmek için uğraşır. Dogmatik toplumlar da ise ahlakçıların marifetiyle yazgıyı kabullenmiş, kitleler içinde kaybolan tek tip insan vardır.

AHMET AĞI

*

– “Cemaatçi örgütlenme, zannedildiği gibi muhafazakarlık ve dindarlığa has bir yapılanma biçimi değildir”.

“Lidere; “insanüstülük”, “kurtarıcılık” benzeri niteliklerin atfedilerek tapınılan bir toplumda siyasi kültür, “lideri kutsama”, ona itaati siyaset yapma ve özdeşleştirme eğilimi taşımıştır. Bunun da muhafazakar siyasetle sınırlı olmadığını belirtmek gerekir.

“Toplumumuzda, lidere itaatın siyaset olarak mütalaa edilmesi ve kurumlarda çoğulculuğun yaşanmamasının, muhafazakarlık ve dindarlığa indirgenmesi anlamlı değildir. Benzer şekilde Türkiye’de bireyin ön plana çıktığı örgütlenmeler yaratılamaması, bu alanda cemaatçiliğin egemen olması da muhafakarlık ve dindarlıkla sınırlı değildir. Bütün bunlar tarihi nedenlerden ziyade, modern gelişmeler çerçevesinde açıklanabilecek olgulardır. Biat benzeri bir kavramın, asırlar öncesine ait yorumlarının bu alanda açıklayıcı olabileceğini düşünmek, fazlasıyla kuvvetli bir muhayyile gücünü gerektirmektedir”.

M.ŞÜKRÜ HANİOĞLU

(“Sorgulamadan itaat ve liderlik kutsaması muhafazakarlığa mı özgü” adlı yazısından)

……………

————–

Cemaatçilik kültürü, dinsel muhafazakarlığın aksine siyasal muhafazakarlığın bir sonucudur. İktidar erki, insanların özgürce sorgulayan bireyler olmasını değil, kendisine tartışmasız biat eden kullar olmasını ister.

“Dinsel muhafazakarlık” ise, sanıldığının aksine insanların birilerine biat eden kullar değil, kendi hayatlarının sorumluluğunu alan özgür bireyler olmasını ister. “Halife” olmanın anlamı da budur. Dinin siyaset aracı haline gelmesiyle, dinin yerini siyasal muhafazakarlık alır. Böylece, dinin muhatabı olan özgür bireylerin yerini de her tür otoriteye sorgusuzca itaat eden kullar alır. Pek çok ateistin reddettiği tanrı da insanın insanı sömürmesini meşrulaştıran, böyle bir dinin tanrısıdır.

AHMET AĞI

 *

Tanrı yoksa, her şey mübahtır.

      DOSTOYEVSKİ

 *

Tanrı olsaydı, yaptıklarımızın hiçbirinden sorumlu olmazdık ancak tanrı yok ve biz tüm yaptıklarımızdan sorumluyuz.

J.P. SARTRE

*

 “İspatlanabilen bir tanrı”, tanrı değildir.

          KARL JASPERS

 *

– İspatlananları kuşatmayan bir tanrı, ispatlanabilen sonlu bir tanrıdır.

AHMET AĞI

*

– Karekterin ne ise kaderin odur.

HERAKLEİTOS

*

– Herşey üstüne gelip, seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme, işte orası kaderinin değişeceği noktadır.

MEVLANA

*

Şeytan, tanrının taklitçisidir.

       RENE GUENON

İnsan, tanrının taklitçisidir.

AHMET AĞI

*

– Yükselen her şey, birbirine yaklaşır.

      Peder TEILHARD DE CHARDİN  

 – Her çağda, tek bir gerçek vardır.

– Amaç, bilinene ulaşmaktır.

– Edep, aklın tercümanıdır. İnsan, edebi kadar akıllı, aklı kadar şerefli, şerefi kadar kıymetlidir.

      ŞEMS-İ  TEBRİZİ

 *

– Tanrı var mı?

“Sadece gerçek var.”

– Yollar, yolculuk içindir, bir yere varmak için değil.

BUDHA:

– Medeni insanın, yasaya ihtiyacı yoktur.

KONFÜÇYUS

*

“İnsan hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır.”

İSMET ÖZEL

– “İyi insan olmak için müslüman olmak gerekir” değil, “müslüman olabilmek için iyi insan olmak gerekir”.

– Diktatörlük, günahı yasaklasa bile ahlaksızlıktır. Demokrasi, günaha izin verse bile ahlaklıdır. Ancak özgürce yapılan eylem, ahlaklıdır.

– Erkekler için ayrı kadınlar için ayrı iki ahlak anlayışı yoktur.

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

– Dindarlığını Allah’a göster, bana insanlığın lazım.

MUSTAFA İSLAMOĞLU

……………………

– Tek bir günah vardır o da hırsızlık. Diğer bütün günahlar, hırsızlığın çeşitlemesidir. Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun, yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.

KHALED HOSSEİNİ

– Kuran’da “kırkta bir” oranında zekat vermek yoktur. Müslüman kimsenin, ihtiyacından arta kalanı yoksullara ve ihtiyacı olanlara ayrımsız vermesi gerekir. “Biriktirmek” ateştir, “servet yığmak”, başkasının hakkını çalmaktır. “Mülk Allah’ındır”. Müslümandan zengin olmaz. Bütün kötülüklerin başı, özel mülkiyettir. Müslüman antikapitalist olmalıdır. Sende fazla olanı, olmayana dağıtacaksın, infak edeceksin.

Hz.Peygamber, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyuruyor. Kendisi vefat ettiğinde, bir tası bir kuru hasırı vardı. Vasiyeti bile yoktu. Çünkü, malı mülkü yoktu, olanı olmayana dağıtıyordu.

Ebu Hanife, malını infak ettiği ve böyle fetva verdiği için işkence görmüş, zindana atılmıştır.

Hz. Peygamber zamanında varlıklı kimselerin islama en büyük itirazları, zekat için olmuştur. “Zekatı kaldır, hepimiz müslüman olalım” diyorlardı. Mallarını dağıtıp (infak),  köleleriyle aynı seviyede olmak ağır geliyor, sınıfsal olarak imtiyazlı olmak istiyorlardı.

– İslam, muhafazakar değildir. Statükoya karşı devrimi savunur.

İbadet, Allah’tan başkasına boyun eğmemektir. Secde sadece Allah’a yapılır, bu da bir ritüeldir, camide yapılır. İnsanların birbirine boyun eğmeden yaşaması (iyilik) ibadettir.

– Kur’andan asla kapitalizm çıkmaz, “abdestli kapitalizm” hiç çıkmaz. Kur’andan ekonomik bir düzen çıkarılacaksa, çağımızdaki kavramları kullanarak söylersek, sosyalizme eğilimlidir. Ahlaki ve dini bir sosyalizm çıkar. İslamın siyasi politik duruşu, sol bir duruştur, sağcı değil.

– Bir döneme damga vurmak, başkasına gösteriş yapmak, egemenliğini göstermek için yapılan camiler, Kur’anda söylenen, “temeli takva ile atılacak mescid” tanımına uymuyor. Ben de sultan camilerinde huzur duymuyorum. Ayasofya camii de buna dahil. Şaşaalı camilerde, Allah’ın büyüklüğünün değil, sarayın ve saltanatın büyüklüğü gözüme çarpıyor ve beni eziyor.

– İslamda (Kur’ana göre) hacca gitmeyenlerin kurban kesmesi gibi bir vecibesi yoktur. Kurban kesme geleneğinin kaynağı, İslam değil, Şaman kültürüdür. Kurbandan kasıt, fakir fukarayı doyurmaktır.

İHSAN ELİAÇIK

*

– Baki hakikatler, fani şahsiyetler üstüne bina edilmez.

SAİD NURSİ

*

– Diğer dinlerin mensuplarıyla irtibatın (dinlerarası diyalog), müslümanların din değiştirmesine yolaçacağı endişesi, tamamen asılsızdır. Zira bu tutum, islama olan güvensizlikten kaynaklanmaktadır.

İnsaniyet, bilgi ve bilim çağına girmiştir. Gelecekte bilim, dünyada daha fazla söz sahibi olacaktır. Dolayısıyla, bilimsel hakikatlerin hükümlerini desteklediği islam gibi bir dinin mensupları, bu diyaloglardan çekinmemelidir. Diyalog, fuzuli bir çaba değil bir mecburiyettir. Bu diyaloglarla, dünyamızı barışın hüküm sürdüğü daha güvenli bir yer haline getirmek, müslümanların vazifelerindendir.

Batıda yüzyıllarca bilim, dinin düşmanı olmuştu ve hristiyanlık bundan çok çekmişti. Müslüman hristiyan diyaloğu ile her iki din de ilişkilerini düzeltebilir. Eğer, müslüman hristiyan diyaloğu kurmak için başka neden olmasaydı, en önemli sebep olduğu için bu bile diyaloğu başlatmaya yeterdi.

F. GULEN 

 Vahdet-i vücutta tabiat, tanrıda olduğu halde, panteizm  de (vahdet-i mevcut) tanrı tabiattadır. İki yaklaşım arasındaki temel fark, ilkinin tanrıyı tabiatla açıklayan bir sistem olmasına karşılık, ikincisi tabiatı tanrıyla, tanrının görünmez güçlerine ve akıl erdirilmez sırlarına göre açıklayan “gaybi” bir felsefedir.

 İSMAİL HAKKI İZMİRLİ 

         *         

  – Kendisini duyu organlarıyla fark edilemez şekilde isimlendirdiğinde “hak”, duyu organlarıyla farkedilecek haliyle isimlendirdiğinde ise “halk” adını almıştır.

         En-NURİ (öl. 907)

Tevhid; ölümsüz ve değişmez bir ilke olarak, bütün değişme ve farklılıkların temelini oluşturur.

– Siyasetçinin derdi; maneviyat değil iktidardır.

  MUHAMMED İKBAL

…………….

Hz.ALİ:

 – Perde kalksaydı yine yakinim (kesin bilgim) artmazdı.

 – Hakikat, hakkın celal nurunun işaretsiz olarak keşfidir.

 – Hakkal yakin, ezel sabahından doğan bir nurdur. Bunun eserleri tevhid ehlinin üzerlerinde görünür.

 – Her şeyi birbirinden ayrı görmek ve toplamamak; şirk,

 Her şeyi toplayıp aralarındaki ayrılıkları görmemek; zındıklık,

 Her şeyi, hem birbirinden ayrı hem de aynı görmekse; tevhiddir (birlemektir).

 – Alimin uykusu, cahilin ibadetinden iyidir.

– En büyük zenginlik, akıldır.

– Hayatta en hakiki mürşid, ilimdir.

– Devletin dini, adalettir. Adaleti olmayan devlet, dinsizdir.

– İnsan, dilinin altında gizlidir.

– Mazlumun zalimden öcünü alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır.

—————-

           

– “Tanrı”; mutlak zaman, mutlak mekan, mutlak hareket, mutlak beden ve mutlak ruhtur.

– Allaha inanıyorum ama peygambere gerek yok.

         EBUBEKR  er-RAZİ

—————-

———————

MUHYİDDİN İBN-İ ARABİ:

-İnsanı ölümden, eceli korur.

– Kader gayrete aşıktır.

– Dünyada huzur arayan, huzursuz olur. Huzur, birbirine kardeşçe sarılana verilir.

– Kendi inancınızda, farklı inançları yok sayacak derecede yok olmayın. Böyle yaparsanız varlığın gerçek güzelliğini göremezsiniz. Allah’ın kudreti ve ilmi sonsuzdur. Hiç kimsenin anlayışına hapsedilemez. Allah der ki, “Doğu da batı da onundur. Yüzünüzü her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü  (kudret ve rahmeti) oradadır. Şüphesiz ki,  Allah herşeyi kuşatandır. Hakkıyla bilendir. (Bakara 115)”

*

 Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, eşyada en parlak şekilde görünür. Ve O, O’nun görünüşüdür.

 Şüphesiz yaratıkların sonradan olma varlığı, yaratıcının varlığının görünüşüdür.

 Hakkı tanıyan kişi gerçekten tanıdığı zaman, itikat sahibinin itikadıyla bağlanmaz.

 Kul rabdır, Rab da kul. Ya teklifle mükellef kimdir? Rab dersen o teklif edicidir, kul dersen o da ölüdür.

 Furkan benim ve 7 çift Fatiha suresi de benim. Ruhun ruhuyum, kalıpların ruhu değil.

*

 ————

*

                   

 -Ahlak, hükümlerin aklıdır.

İMAM ŞAFİ

-Tasavvuf, sulhü/barışı olmayan savaştır.

CÜNEYDİ BAĞDADİ

-İhlasın en aşağı derecesi, “şeriat tevhidi”dir ki; Allah’tan başka ibadet edilecek kimse yoktur, onun ifadesidir. En yüksek mertebesi de, “hakikat tevhidi”dir ki;  “Allahtan başka kimse yoktur” onun ifadesidir.

            M.ALİ AYNİ

——————

——————

FAZLUR RAHMAN:

 ‘Uyanış’ ve ‘yenilik’, mantıki olarak ancak bir gelenek oluşturulduktan sonra olabilir.

Bütün geleneklere devamlı yeniden hayatiyet kazandırmalı ve taze yorumlarla yenilenmelidir.

 İlk müslüman nesiller nasıl ki; Kuran ve sünneti, kendi dönemlerinde kendi şartlarına uygun biçimde serbestçe yorumlamışlarsa, biz de aynen kendi gayretimizle, kendi çağdaş tarihimizde aynı şeyi yapmak zorundayız.

    ————-

– “Vahdet-i vücutçu” tasavvuf felsefesi aslında, tanrının “kuantum” halidir. Damlalar “mahlukatı”, okyanus ise “tanrı”yı sembolize eder. Her şey hem birbirinin aynıdır hem de gayrıdır. Her şey, hem tek başına vardır hem de tek vücut olarak vardır.

                  AHMET AĞI

              *

– Fakirlik Allaha yakın olmaktır.

ALİ ERBAŞ (DİYANET İŞL. BAŞ.)

  Din, güzel ahlaktır ve bu yüzden vicdanlara hitabeder. Vicdanın çifte standardı yoktur, herkes için evrenseldir. Ayrım yapmaksızın tüm insanlığa karşı, merhametli ve adil olmak için empati yapar. Toprakları, ülkeleri fethederek değil, gönülleri fethederek yayılıp çoğalır.

 İyi (ahlaklı) insanlar; “adil toplumu”, adil toplumlar da “adil devlet yönetimleri”ni ortaya çıkarır.

 İktidar olmak, ülke yönetimlerini ele geçirmek dinin amacı olduğunda, din siyasallaşmakta ve evrenselliğini yitirmektedir. Bu şekilde, kifayetsiz muhterislerin iktidar aracı haline gelmektedir. Siyaset doğası gereği, hep daha fazla olana hükmetmek, hakim olmak ister. Bu uğurda pek çok yol ve yöntemi de mübah sayar. Buna izin veren bir din de mazlumun hakkını arayan olmaktan çıkıp, zalimin zulmüne ortak olur.

 Modern toplumlarda dinlerin evrensel umdeleri, “insan hak ve özgürlükleri” olarak hukuki niteliğe kavuşmuştur. Bir dinin, din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yaparak kendini dayatması, gönüllerden kovulmasına, ezilen ve dışlanan tüm insanlığı kuşatmasıyla da gönüllerde yer etmesini sağlar.

***

– Bir süreç yaşanıyorsa, henüz hiçbir şey bitmemiş demektir.

– Eğer bir insan söylüyorsa, kim adına konuşuyor olursa olsun, söylediği her şey insana özgüdür.

– İnanca yer açan, bilgimizin çok sınırlı olmasıdır. Ontolojik olanın sonsuzluğundan bahsediliyorsa, her şeyi bilmemizin de olanaksız olduğu görünüyor.

– Bir insan, destansı, efsanevi veya masalsı da olsa bir takım yorumlara inanabilir. Bu onun inanma ve seçme özgürlüğüdür. Ancak kabul edilemez olan, inanmıyor ya da kabul etmiyor diye bir başkasının cezalandırılmasıdır. Üstelik bu ceza, az gelişmiş toplumlarda korkunç bir vahşete de dönüşmektedir.

Kimi ahlakçılarda kendi çıkarlarını koruma adına, haksızlıklar karşısında sessiz kalarak iktidar yanlısı tavır sergilemektedir.

 – İktidar olmanın, hakimiyet kurarak insanları tebalaştırmanın adı, “maneviyat” olmuş. Oysa, her şeye hakim olmanın yolu, gönülleri fethetmekten geçer. Her yolu mubah sayarak, her şeyi “zapturapt” altına alma zihniyeti, er ya da geç kaybedecektir. Bu sürdürülebilir bir yol değildir.

AHMET AĞI

*   

– Gerçeği, “otorite” kabul etmek yerine, otoriteyi “gerçek” kabul edenler için, bu çok zor olmalı.

G. MASSEY      

– Kendini arayan “tanrıyı” bulur, tanrıyı arayan da “kendini”.

– Her şey dağıttıkça çoğalır, biriktirdikçe de azalır.

– Ne verirsen elinle, o da gelir seninle.

– Yukarıdaki aşağıdakine, aşağıdaki yukarıdakine benzer.

– Kesrette (çokluk) vahdet (birlik), vahdet de kesret vardır.               

– Oldum demek, öldüm demektir.

– İnsan hayattayken, ölmeden önce ölmeli!

– Alimin ölümü, alemin ölümüdür.

– Sözün çoğu cahile, azı arife söylenir.

Cahil elini hakka sürse batıl eyler, alim ise batıla sürse hak eyler.

– Olgun (kamil) insan olmanın  dört aşaması; “şeriat, tarikat, marifet ve hakikattir”.

– Olgun insan, kendinden başka hiç kimseye kızmayandır.

– İyilik de ibadet de gizlidir.

– Nefis çıkınca aradan, ayan olur yaradan.

TASAVVUFA DAİR

 

– Evren büyük kainat (makrokosmoz), insan ise küçük kainattır (mikrokosmoz).

– İnsan, görünen alem ile görünmeyen alem arasında bir geçittir.

    SADRETTİN KONEVİ

 

İnsan, makrokosmozda bir mikrokosmozdur.

M.SCHELER

*

– Şaşı tanrıya nasıl bakarsa, tanrı da ona öyle bakar.

HEGEL

**

– İnanıyorum çünkü, saçmadır.

TERTULLİANA

**

– Din, ahlaki bir şiirdir.

G. SANTAYANA

**

– Hallacı Mansur, M. Arabi, Mevlana, Yunus, S.Konevi ve Nesimi başta olmak üzere hepsi de ‘vahdet-i vücut’ yani varlıkta birlik felsefesini benimsemişlerdir. Bu felsefeye göre her şey, gerçekte tanrının çeşitli biçimlerde görünmesinden başka bir şey değildir.  Varlık ve tanrı aynı özdendir. İnsan da ezelden beri tanrı katındaydı. Her şey hem ezeli hem de ebedidir. Çünkü; Ondan başka varlık yoktur. Her şey Ondan gelir Ona döner.

       İBRAHİM AGAH ÇUBUKÇU

 

**

*

-Biz seferden sorumluyuz, zaferden değil.

SELAHATTİN EYYUBİ

****

*

– Allah var, gam yok.

– Dervişin fikri ne ise zikri de odur.

– Şeyh uçmaz, derviş uçurur.

– Üslubu beyan, ayniyle insandır.

– Sen doğru ol, eğri bulur belasını!

– Hiç bir şey yapmamak, seçim yapmaktır, tarafsız olmak değil.

– Zulme sessiz kalmak, ona ortak olmaktır.

– Ah ile abat olanın, ahiri berbat olur.

– Güç, sabrın içindedir.

***

– Taşlanacaksam, ilk taşı günahsız biri atsın!

– Dünya hayatı “darılma” değil, “dayanma”, “hesaplaşma” değil, “helalleşme” yeridir.

– Sövene “dilsiz”, dövene “elsiz” ol.

– Bizde “dil” yok istemeye, sizde de “din” yok vermeye, namerde muhtaçlığımız bundandır.

– Ne ekersen onu biçersin, rüzgar eken fırtına biçer.

– Ne verirsen elinle o da gelir seninle.

– Kol kırılır, yen içinde kalır.

– Şeriatın kestiği parmak acımaz.

– Kul sıkışmayınca, Hızır yetişmez.

– Ahlaksızlığın en kötüsü, “ahlak” haline gelmesidir.

– Ahlak daha çok, orta sınıfın uyduğu, çok zengin ve yoksulların ise bazen uyduğu kurallardır.

– Herkes Hz. Ömer’in “adaletini” istiyor ama kimse onun gibi yaşamak istemiyor! 

– Masumiyet, yargılanamaz.

***

– İnsan, kaybedeceği şeylere fazla bağlanmamalı!

– Dünya malı dünyada kalır, kefenin cebi yok!

– Olmayacak duaya, “amin” denmez. Sadece, “olmuşla ölmüşe” çare yok.

– Dindar ol, “dinidar” değil!

– Dinini tilkiden öğrenirsen, tavuk çalmayı sevap  zannedersin.

– Bazen, peygamberler bile tökezler.

– Kabe yolunun klavuzu, bu uğurda ölenlerin kemikleridir.

– Namazda gözü olmayanın , ezanda kulağı olmaz.

– Abdestinden şüphesi olmayanın, namazından da olmaz.

– Uçak giderken “ateist”, düşerken “dindar” olmak, riyadır.

– Bir insanı, kötülük yapmaktan meneden tek kavram, “tanrı” ise o kişi zaten kötüdür.

***

– Günahın çok olduğu yerde, Allah’ın lütfu da bol olur.

– Zannın çoğu, günahtır.

– Din, nasihatten, güzel ahlaktan başkası değildir.

– Din böler, inanç birleştirir. 

– Pişman olmak, günahın kefaretidir.

– Menfaati bitenin, muhabbeti de biter.

– Dünyaya, sadece yemek yemeye gelmedik!

– Mala mülke karşı tamahkar olanın maneviyatı, cennetten arsa kapmaya benzer.

– Ne düşünürsen, O değildir.

– Size bakıp özenen insanlar yoksa, kendinizi gözden geçirin.

./.