Posts Tagged ‘bilim’

B. RUSSELL, “DÜNYA GÖRÜŞÜM”

Salı, Kasım 23rd, 2010

 

 B. RUSSELL, “DÜNYA GÖRÜŞÜM”

 

– Felsefe yapmak, üzerinde henüz belirli bir bilginin olmadığı konularda kurgular yapmaktır.

– Kabaca bilim; bildiğimiz felsefeyse bilmediğimiz şeydir.

– Felsefe, bir yandan bizi hep tetikte tutar diğer taraftan da öğrenebileceğimiz şeyi düşünmemizi önerir bize.

Filozofun gerçek işlevi, dünyayı değiştirmek değil anlamaktır. Bu ise Marx’ın söylediğinin tam tersidir.

– İncelenen nesnenin derinine varmak için analiz yapmak gerekir ve bu yöntemi, çözümlenmesi olanaksız nesnelere rastladığınız ana dek kullanabilirsiniz ki, bunlar “mantıksal atomlar”dır. Çünkü bunlar maddenin değil de düşüncelerin küçük parçacıklarıdır.

– Felsefe henüz bitmemiş, tamamlanmamış bir bilim gibi görülebilir.

– Hiçbir şey emin olmaya değmez. Çünkü, insan inandığı şeyler içinde her zaman biraz kuşkuya da yer bırakmalıdır ve bu kuşkuya rağmen yine de enerjiyle hareket edebilmelidir.

– Ben bir miktar şaşırma ve bocalamanın zihnin antrenmanı için çok gerekli olduğunu düşünüyorum.

– Bana öyle geliyor ki, bilimin gelişmesi, ilerlemesi felsefenin önemini kaçınılmaz biçimde azaltmaktadır.

Tanrı kanıtlarının hepsi değerden yoksundur. Bunlardan bir sonuç çıkarıp ona inanmak gereksinmesi olmasaydı, hiç kimse onları hiçbir zaman kabul etmezdi.

Dinin tarih boyunca ortaya çıkan sonuçları bakımından çoğunun zararlı olduklarına inanıyorum.

 Genellikle dinin birçok kötülükler yaptığına inanıyorum. Tutuculuğu, geçmişin alışkanlıklarına bağlılığı kutsallaştırmıştır. Özellikle de hoşgörmezliği ve hıncı kutsallaştırmıştır. Hele Avrupa’da hoşgörmezlik olarak dine girebilmiş ne varsa hepsi korkunçtur gerçekten.

– Dine duyulan ihtiyaç, herşeyden önce korkudandır. Onu korkutan üç şey var:

 Birincisi; doğanın kendisine yapabileceği şeyler. İkincisi; başka insanların kendisine yapabilecekleri, üçüncüsü de insanoğlunun kendi tutku ve arzularının etkisiyle onu bazı şeyler yapmaya iteleyebilir.

 Din onların bu korkudan daha az etkilenmelerine yardımcı olmaktadır.

– Orta halli Çinliler hiçbir dine sahip değiller ve bundan ötürü daha az mutlu da değillerdir.

– Bu büyük savaşlar, bu büyük baskı rejimleri sürüp giderse ve büyük çoğunluk yine yoksul, mutsuz bir yaşam sürmeye devam ederse din de varolmaya devam edecektir.

 – Toplumsal sorunlar çözüldü mü din de ölecektir. Tersine bu sorunlar ortada kaldıkça, onun öleceğini sanmıyorum.

Sosyalizmin bana göre arzu edilir bir yanı yok. Çünkü hiçbir özgürlük vermiyor, bir bilginin engelsizce edinilmesine izin vermiyor. Dogmacılığı teşvik ediyor. Bir düşünceyi yaymak için baskı kullanılmasını öneriyor. Ben ki eski bir liberalim, onun yapıp ettikleri çoğu kez pek az hoşuma gidiyor.

 – Orta halli bir Rus, Stalin zamanında Çarlık zamanına göre daha az mutluydu.

 Lenin, kendisi için değil de bir inancı cisimlendirmek için ortaya çıkmıştı. Fakat inancı çok dar göründü bana. Marxçı yörüngenin dışında hiç mi hiç düşünemeyen bir bağnaz gördüm ben onda.

 – Lenin’in bir proleter sayıldığını gördüm. Fakat dilenciler, yiyecek bir lokması olmayan zavallılar için “burjuvazinin uşakları” deniyordu.

– Cehennemi zalim insanlar yaratmıştır.

– Eğer bir eylemin kimseye bir zararı dokunmuyorsa onu yerin dibine batırmak için bir neden yoktur. Çağdışı bir tabu kötü saydı diye onu yerin dibine batırmamak gerekir. Yapılacak iş, bu eylemin iyi mi, kötü mü olduğunu görmektir. Bütün ahlakların olduğu gibi cinsellik ahlakının temeli de budur.

Mutluluğun dört boyutu; birincisi sağlık, ikincisi yoksulluk çekmemek için gerekli araçlar, üçüncüsü başkalarıyla iyi ilişkiler sürdürmek, dördüncüsü de insanın işinde başarılı olmasıdır.

Devlet özellikle yabancıları öldürmek için kurulmuş bir örgüttür.

– Doğu ile Batı arasındaki gerginliği ve savaş tehlikesini bir tarafa bırakırsam milliyetçilik, insanoğlunun şimdiye kadar karşılaştığı en büyük tehlikedir.

– Herhangi bir yönde ilerlemeler yapan insanlar genel olarak halkın tam bir engellemesiyle karşılaşıyorlar.

– Toprağında büyük miktarda petrol var diye küçücük bir ulusun bu petrolden kendi keyfince yararlanması saçma şeydir.

– Dürüst insanlar köpeklere eziyet edilmemesini kınarlar. Fakat köpeklere yapılan eziyet, başka hiçbir eziyete benzemeyen bir zulüm gibi görülürse bu bağnazlıktır.

Yahudi aleyhtarlığı, hristiyanlıkla birlikte doğmuştur…Roma iktidarı hristiyanlaşınca Yahudi aleyhtarı oldu. İsa’yı Yahudilerin öldürdükleri söyleniyor, böylece Yahudilere beslenen hınç haklı hale geliyordu. Gerçek nedenler ekonomikti hiç kuşkusuz. Fakat herkes kendini böyle haklı gösteriyordu.

 

B.RUSSELL(Felsefe Kulübü/Oğuz Turgut)

– Ne kadar az bilirseniz, onu o kadar şiddetle savunursunuz.

– Akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.

– Mutluluğun sırrı; dünyanın korkunç, korkunç bir yer olduğu gerçeğiyle yüzleşmektir.

– Kendi refahımızı, herkesin refahının güvence altına alınmasının dışında bir yolla güvence altına alamayız. Kendinizin mutlu olmasını diliyorsanız, başkalarının da mutlu olmasına rıza göstermek zorundasınız.

– Bir kasabın ekmeğe, bir fırıncının da ete ihtiyacı vardır. Bu nedenle kasapla fırıncının birbirini sevmesi için mantıklı bir neden vardır. Her ikisi de birbirine yararlı olur.

– Tek kitaplı adamdan kork!

– Eğitimin amacının zihinsel özgürlük olduğu bir dünya isterdim. Gençlerin aklını, onları bütün hayatları boyunca nesnel kanıtların oklarından koruyacak olan bir zırhın içine sokmamalı. Dünyanın açık kalplere ve aydın insanlara ihtiyacı var ve bunu statik sistemlerle elde edemeyiz.

– Ne yazık ki, çoğu insan daha önce mutlu olduğunu ancak mutsuzluğa düştüğü zaman anlıyor.

– Aşktan korkmak, yaşamdan korkmak demektir ve yaşamdan korkanlar şimdiden üç kez ölmüşlerdir.

– Manevi bir çöküşün en büyük belirtisi, kişinin yaptığı işin çok önemli olduğunu düşünmeye başlamasıdır.

– Eğitimin insanları, kanıtı olmayan önermelere inanma alışkanlığından kurtarmayı amaçlaması ilkelerinin, bütün dünyada kabulünün nasıl sağlanacağı sorulursa, bunun yalnızca aydın bir kamuoyu oluşturulmasıyla gerçekleştirilebileceğini söyleyebilirim. Aydın bir kamuoyu da ancak onun varolmasını isteyenlerin çabalarıyla oluşturulabilir.

FELSEFEYE GİRİŞ

Perşembe, Haziran 18th, 2009

                          

 

Philosophia; bilgelik sevgisi.

 Philo; dostluk, sevgi.

 Sophia; bilge, bilgelik.

 

 Felsefe Derslerinin Amaçları:

 

1-Biyolojik, fizik ve toplumsal olaylar üzerinde tutarlı, etraflı ve sistemli düşünme yeteneğini geliştirmek.

2-Hayat ve dünya görüşlerini geliştirirken karşılarına çıkacak felsefe problemlerine zemin hazırlamak.

3-İnsan ürünü olan bilgiler karşısında eleştirici düşünmeyi sağlamak ve bu doğrultuda davranmak.

 

       BİLİM VE FELSEFE

“Felsefenin, sağlam bilgiler edinmeyi amaç edindiğini, doğruyu bulup ortaya çıkarmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Ancak bütün bilimlerin de ortak amacının da bu olduğunu biliyoruz. Demek ki, amaç bakımından felsefe ile bilimler arasında fark yoktur.

 Fark, bilimlerin ele aldıkları olaylar arasındaki ilişki ve bağlantıları belirtmekle yetinmeleri, felsefenin ise; bu ilişkilerin daha derinine, incelenen alanın köküne, temel ilkelerine yönelmesindedir.

 Bilim; duyularımızın ve deneylerimizin bize tanıttığı olayların, birbirini nasıl izlediğini, hangi yasalar uyarınca ortaya çıktığını belirtmekle ve açıklamakla yetiniyor. Oysa felsefe bu olayların, ne olduğunu, kökünü temelini bulmaya çalışıyor.

 Dikkat edilecek olursa, burada felsefeyi amaç açısından değil, elde etmeye çalıştığı bilginin özelliği ve onu bir başka bilgi çeşidinden yani bilimden ayırt eden yanlar açısından tanımladık.

 Felsefeyi bir bilgi olarak ayırt eden bir başka özellik de onun, evreni bir bütün olarak görmeye, bütünsel bir senteze yönelmesi, parçasal değil, tüm bir açıklama sağlamaya çalışmasıdır. Başka değişle felsefe; sınırlı ve birbirinden kopuk bilgileri birleştirmek, bir bütün içinde ilintili hale getirmektir.

 Felsefi bilgi, en genel bilgidir. Ve bilginin en yüksek aşamasını dile getirir.

 Felsefi bilgi, her bilimin sağladığı bilgiden farklıdır. Tek tek bilimler, nesnel gerçekliğin sadece özel bir bölümünün bilgisini sağlarlar. Felsefeyse, bütünsel bilgi sağlayan tek bilgi dalıdır. Bu bilgi, bütün bilimlerin toplamı bir bilgi değildir. Bütün bilimlerin bir araya gelmekle de asla çözümleyemeyecekleri, genel ve evrensel bir bilgidir.

 Örneğin hiçbir bilimde, özelle- genelin, içerikle- biçimin, nedenle- sonucun vs. bağıntısal açıklamasını bulamayız. Bunlar ve bunlarla ilgili tüm bilgiler felsefi bilgidir”.

         Selahattin Hilav (100 Soruda Felsefe)

 

 “Gerek felsefi bilgi gerekse bilimsel bilgi varolan bir şeyin bilgisidir. Bu bakımdan felsefeyle bilim birleşmektedir. Yalnız her ikisinin de varolan şeyler hakkında soru soruş tarzları farklıdır.

 Bir kere bilimler, varolan şeyleri çeşitli alanlara bölerek ve kendi alanlarında bir işbölümü yaparak araştırmalarına başlarlar. Bilimleri buna sürükleyen, araştırmalarının hedef ve yönüdür.

 Fakat böylece, varlık dünyası parçalanmış, onun bütünü hakkındaki bilgi de ortadan kalkmış oluyor. İşte ancak felsefe, varolan şeylerin bütünü üstünde durur. Ve varolan şeylerin, ortak olan, birleştirici olan niteliğini ortaya koymaya çalışır. Böylece felsefe, bütün varolan şeyleri tek bir bilginin işi olarak ele alır. Bilimlerin sırf araştırma, metot ve hedefleri bakımından felsefe, bilimle kendisi arasındaki içten ilişkiyi göstermekle kalmaz, bilimlerin halis araştırma yönlerinden ayrılmamalarına yardım eder.

 

 Varlık alanının bütününü, niteliğini ele alan tek bir bilim olmadığı gibi bu varlık alanını yöneten ilkelere de yönelen herhangi bir bilim yoktur.

 İşte geniş bir varlık alanı oluşturan insan olaylarıyla, başarılarını tek bir varlık alanı halinde ele alan, genellikle insanlık tarihini yöneten ilkelerin ne olduğunu sadece felsefe konu alır”.

                Takıyeddin Mengüşoğlu (Felsefeye Giriş)

 

 Bilim, kozaldir yani neden- sonuç ilişkisi verir. Bilimde değişebilirlik yani yanlışlanabilirlik ve doğrulanabilirlik vardır. Yapı bilgisi ortaya koyan felsefe de ise, böyle bir şey yoktur.

“Varoluş, özden önce gelir”.

“Varolmak, algılanmış olmaktır”.

“Bütün bilgilerimiz tecrübe ile başlar ama tecrübe ile bitmez”.

“Herşeyin ana ilkesi; sudur”.

 Yukardaki felsefi bilgilerin yanlışlanması mümkün değildir. Çünkü bu bilgilerin nesnel hayatta objeleri yoktur. Felsefi bilgi üzerinde yorum yapılamaz. Yaptığı açıklamaları temellendirerek yapıyor.

 “Papatyalar güzeldir” önermesi de bir bilgi değildir, çünkü objesi yok. Sadece bunu söyleyenin papatyalardan hoşlanması sözkonusu.

 Bir önermeyi, bir ifadeyi bilgi yapan; bilgi objesi, bilgi nesnesidir. Örneğin; ‘Ahmet, kızamık hastalığına yakalanmış’, bir bilgidir. Çünkü, nesnesi var. Eğer Ahmet gerçekten kızamıksa, bu doğru bilgidir, değilse de yanlış bilgidir.

 Bütün bilimlerde ortak olan, bilgi türüdür. Bağıntılara (neden-sonuç) dayalı, doğru ya da yanlış olma özelliği.

 Bilgi ile bilgi olmayanı objesine bakarak ayırıyoruz. Bilim, nesnelere doğal bir tavırla bakıyor, felsefeyse refleksiyonlu bir tavırla.

 Refleksiyonlu tavır; bir şeye doğrudan doğruya bakış. Örneğin, direkt ‘bilgi nedir?’ diye sormak. Yani geriye dönüp önce o şeyin ne olduğuna bakmak.

 Doğal tavır ise, neden-sonuç ilişkisi kurmak.

 Bilgi çeşitlerinden sözeden yine felsefedir. Bilgi çeşitleri, objelere göre yapılan bir ayrımdır.

 1-Tek tek olanı saptayan bilgiler, bir defalık olanlardır. Örneğin, ‘Fatih İstanbul’u 1453 te aldı’. ‘Tahtaya x yazdım’ gibi.

 2-Varolan değişmez bağlantıları, yapıyı, yapı özelliklerini ve ilişkilerini saptayan bilgi.

Örneğin, ‘Bütün bilgilerimiz tecrübe ile başlar ama tecrübe ile bitmez’.

‘2+2=4’, ‘Çocuğun cinsiyetini baba tayin eder’ gibi.

 3-İhtimalli bilgi; doğruluğu kesinlik kazanmamış bilgi. Örneğin, ‘Kalbi değiştirilen hasta 10 yıl yaşar’.

 Yine bir takım istatiksel bilgiler de bu bilgi türüne girer.

 4-Perspektifli bilgi; bir tarihi ya da olayı ya da güncel bir olayı yorumlamakla ilgilidir.

 Bir olay yorumlanırken bir kesitini alarak bakmak.

 Bu objelere göre bir ayrımdır. A, bir kesitini B, başka bir kesitini alır.

 

Genel olarak bilgileri 3’e ayırabiliriz:

 

1- Gündelik hayat bilgisi, 2-Felsefi bilgi, 3-Bilimsel bilgi.

 

 Hayat felsefesi, Kalkınma felsefesi(politikası), Eğitim felsefesi(politikası); eğitimde nasıl bir yol izleyeceğiz..

 Bu bağlamlarda genellikle felsefe, olumsuz ve yanlış olarak kullanılmaktadır. Bunlar felsefenin bir alanı değil, felsefe bunlarla ilgilenmez. Çünkü bunlar, bilgisel sorunlar değil. Oysa felsefe bir bilme etkinliği, bir bilgi dalı.

‘Hayat felsefesi’, kişi nasıl yaşayacak, kişinin yaşam biçimini yönlendirmede ilkeler sağlar. Kişinin yaşamını bir ilkeye göre ayarlaması.

 

 İlke – Bilgi farkı:

 

Bilginin doğruluğu ya da yanlışlığı sözkonusudur. İlkeler ise bir durum için sözkonusudur. İlkelerin doğruluğu ya da yanlışlığından bahsedilmez. İlkeler, bilgi değildir. İlkeler her durumda geçerli de olmayabilir.

 Ben dürüstlüğü tüm davranışlarımda ilke olarak alırım ama bir başkası almaz.

 İlkeler, teorik ve pratik olmak üzere ikiye ayrılır.

 Pratik ilkeler; kişinin yapıp etmelerinde, teorik ilkeler ise sorunların cevaplarında sözkonusudur.

‘Her olayın bir nedeni vardır’ bir teorik ilkedir.

 

 İdealizm ve materyalizm:

 Bu izmler; süjenin ya da objenin birine ağırlık verildiğinde ortaya çıkıyor.

İdealizm: süje olmadan obje olamaz. Bilinen şey, bilincin bir ürünüdür.

Materyalizm de ise, objenin varlığı süjeye bağlı değildir. Varolan, kendiliğinden vardır. Zira varolanı algılayan beyin de en nihayetinde maddeseldir. Süje, objenin bir üst, bir ek fenomenidir. Çünkü, bilen de maddi bir varlıktır. Bilgi, beynin bir ürünü, bir fonksiyonu ancak beyin de maddi bir varlıktır.

 Sorun, hangisi hangisinin kaynağı yani bilginin kaynağı sorunu

 “Varolmak, algılanmış olmaktır”, bu bir idealizmdir. Şeylerin varlığı, algılayan süjeye bağlanıyor.

 

 Değerlendirme:

 

 Nerde insan varsa orda değerlendirme var. Değerlendirme bir insan etkinliği.

 Değerlendirmenin değerlendirilmesi yapıldığında karşımıza bir felsefe olarak çıkıyor.

 Aynı objeyi farklı kişilerin farklı değerlendirmeleri karşımıza bir sorun olarak çıkıyor. Bu sorunu da felsefe üzerine alınca da bir felsefe problemi oluyor.

  

 Değerlendirme neden bir felsefe problemi?

                                                 

 “Aynı durumları, aynı insanları, aynı olayları, aynı eserleri hatta aynı fenomenleri farklı kişiler farklı farklı değerlendiriyor. Bu sözle de kalmayıp, her farklı değerlendirme, tek doğru değerlendirme olduğunu söyleyerek ortaya çıkıyor. Çıkınca da insanlar arasında çatışma başlıyor. İnsanlar yan yana yaşayamaz hale geliyor. Hatta insanların harcanması sözkonusu. Bunun için bir felsefe problemi.

 Üç tür değerlendirme vardır:

 

1-Doğru değerlendirme; değerlendirilenin kendisinden hareketle yapılan ve gerçek değerini bulma.

2-Değer biçme; içinde bulunduğumuz moralin ya da grubun değer yargılarına göre yapılan değerlendirme.

3-Değer atfetme; kişinin değerlendirdiği şeyle kendisine sağlanan yarar ya da zarar açısından değerlendirmesi. Ona göre o şeyi, iyi ya da kötü görmesi. Kişinin psikolojik yanı rol oynuyor”.

             İoanna Kuçuradi

 

 

İdeoloji; her bir dünya görüşüne dayanır.

Dünya görüşü; çevre, yaşama ortamını yorumlama ve adlandırmaya dayanan açıklamalar bütünü. İnsanın bütün düşünce ve davranışları arasında tutarlılık sağlayan genel bilimsel kanı.

 

“Filozof, kendi kendine soru soran kişidir”.

                                                     Nermi Uygur

ARNOLD GEHLEN

Cumartesi, Haziran 6th, 2009

 

 M.Scheler’in öğrencisi. Birincisi evresi; Scheler ve Alman idealizminin etkisinde olduğu dönem; doçentliğine kadar sürüyor.

 İkinci evre; ‘İnsan, onun doğası ve dünya içindeki yeri’ adlı kitabıyla Scheler’in etkisinden kurtulduğu görülür.

 Üçüncü evre; eylem kavramını genişlettiği dönem.

 Dördüncü evre; sosyolojiye özellikle kurumlar üzerine yöneldiği evre.

 Beşinci evre; kültür antropolojisiyle uğraştığı dönem.

 Altıncı evre; toplumla dair eleştirilerle uğraştığı dönem.

 Yedinci evre; devlet felsefesiyle ilgilendiği dönem.

 

 Anropoloji tarihi üzerine düşünceleri:

 

 Gehlen’e göre anropolojide iki gelenek var:

1-Bilim geleneği:

 a)Biyoloji geleneği

 b)Kültür geleneği

2-Felsefe geleneği

 

 Gehlen’e göre, 17.yy’a kadar felsefi antropoloji disiplini yok. İnsan tanrının yarattığı bir varlık; maddi bir yapı ile ruhu birleştiren bir tanrı yaratığı. Ona göre Descartes’de hristiyanlığı parantez içine alarak; ‘insan ruhu olan bir makinedir’. Böylece Descartes’le beraber insan dualizmi ortaya çıkıyor.

 Gehlen’e göre Schelerise, önce insan ile hayvan arasındaki ayırıcı özellikleri ortaya koyuyor, insan ve tanrı ilişkisi değil. Scheler, dualizmi keskinleştirerek geistı yaşamın karşısına koyuyor. Bu geist kökenini hayatta bulamayacağına göre dünyanın metafizik temelinde bulur.

 Gehlen’e göre; ruh, tanrı, geist, isteme vs. bunları kabul eden her antropoloji metafizik yapıyor demektir. Oysa antropoloji, metafizik olmamalılıdır. Her türlü metafizik belirlenimleri reddetmeli ve dualizmleri aşmalı. Bu dualizmleri aşacak olan felsefedir. Felsefe, insanı parçalamadan bir bütün içinde ele almalı bunun içinde anahtar bir tema bulmak gerekir. Bu nedenle de felsefe, amprik bir bilim olmalı, bilimlerin verilerinden yararlanmalı.

 Felsefe nasıl amprik bir bilim olacak?

 Şu iki hipotezin kabul edilmesiyle dualizm aşılabilir:

1-İnsan bir bütün olarak tek bir bilimin nesnesi olabilir.

2-İnsan kendi içinde bir bütündür. İnsan ikili bir varlık olarak görülmemelidir. Bunun içinde bütün dualizmleri, en başta da Scheler’i reddetmek.

 Gehlen’in amacı; felsefi olarak amprik bir antropoloji. Bu tezlerini doğrulamak için bir anahtar tema buluyor; eylem. Eylemden yola çıkarak, genel bir antropoloji kurmak. İnsan yapısının eylemle anlaşılabileceğini açıklamak ve antropolojiyi kurmak.

 Gerçekliği önceden görerek ve planlayarak değiştirmek. Kültür, gerçekliği bu şekilde değiştirmenin tamamı, gerçekliğin planlanarak değiştirilmesi kültürle.

 Kültür ancak bir insan topluluğunda ortaya çıkar, o halde eylem, kültür ve insan topluluğu. Ve merkeze eylemi oturtunca, kendisinin kullanacağı amprik yöntem; biyolojik yöntemle olacaktır.

 İnsanı bir bütün içinde ele alacak tek bilim; biyolojik amprik bilim. Bir bütün içinde ele alacak tek bilim; biyolojik amprik bilim. Bir bütün içinde ele alınması nedeniyle de; felsefi antropoloji.

 Gehlen’in felsefi antropolojisi; biyolojik yöntemi kullanan amprik bir bilim.

 

 Gehlen’in Scheler’den aldığı iki şey:

1-İnsan – hayvan karşılaştırması,

2-İnsanın dünyaya açık oluşu.

 Eylem; bilerek ve önceden tasarlayarak gerçekliği değiştirmek. Her şeyin temelinde olan, insan eylemi. Artık insan ruhu ve bedeni birbirinden ayrılmıştır.

 İnsan eylemde bulunan ve terbiye edilen bir varlıktır. Terbiye = moral. Gehlen’in burada yararlandığı, Nietzsche’dir.

 İnsan; 1- henüz tamamlanmamış, mükemmelleşmekte olan bir varlık.

2-İnsan, belirlenmemiş bir varlık.

 Oysa hayvan tamamlanmıştır artık terbiyesi mümkün değil. Çünkü hayvanda, içgüdü var. İnsan, zeki bir varlık olduğu için hem olağanüstü bir varlık hem de bu yüzden tehlikede olan bir varlık.

 Gehlen, neden-sonuç ilişkisi üzerinde durmuyor. Çünkü bu ilişki, insanı metafiziğe götürür. Önemli olan, bir yumak içindeki koşulları irdelemek.

 İnsan eylemi sayesinde her yerde yaşayabilir. Hayvan bunu yapamıyor. Çünkü hayvanın çevresi, insanın dünyası var.

 Kültür, zaten bulunan bir gerçeği önceden planlayarak, yaşam için kulanılır hale getirmek.

 Her türlü eğitim, terbiye, otorite, aile vs. hepsi kültür içinde. Kültür insanın fiziki varoluş koşullarındandır. Oysa hayvan çevresi içinde bilinçsiz olarak yaşıyor. Çünkü kültürü yok. (Gehlen’de eylem; zekaya dayanan eylem. Bu nedenle hayvanın çevresi, insanın ise kültür çevresi var.) İnsanı insan yapan, zekası sayesinde eylemde bulunmak. Bu sayede de dünyaya açık bir varlık.

 İnsanın kendisini doğaya karşı koruyabilecek özel organları yok. Oysa her hayvanın var. Morfolojik açıdan insan, hayvana oranla ilkel bir varlık. Üstelik insan erken doğmuştur. Fetal hatta fetüs evresinde kalmış bir varlık. Eğer insan 19-20 aylık iken doğmuş olsaydı kendini koruyabilecekti. İşte aile kurumu, insanın biyolojik yapısının korunmasızlığından dolayı ortaya çıkıyor.

 Buna karşılık insanda çok önemli bir şey var o da; beyin, çok özelleşmemişse de çok gelişmiş bir beyin. Beyinde her şey var ama geista bağlılık yok. İnsan beynine göre öyle eylemde bulunuyor.

 İnsan algı selinden hayatına yararlı olanları çekip çıkarıyor. Böylece dünya hakkında genel bir görmeye sahip oluyor. İnsan kendisini bu merkezden çıkarıp, kendisinde bir takım potansiyel işlevleri işin içine sokabiliyor ve bu işlevler ileriye dönük aktlar oluyor.

   İnsan, dünyaya açık bir varlık olması nedeniyle, algı seliyle karşı karşıya geliyor. Burada en önemli faktörlerden biri; dil. Dil, algı seli içinde işe en yarayacak olanları çekip çıkarıyor ve onları dile getiriyor.  Dil, en önemli yük azaltıcı.

 İnsanın güdüleri; ihtiyaçları aslında onun içinden gelen şeyler. Bu güdüler bir takım fantazmalar içinde saklıdırlar.

 Eylem, insanın bir ilişkisi bir arzusu ile ilgilidir.  Eylemin oluşumunda ise bu eylemin hiçbir ilgisi yok gibidir, sadece eylem görülür. Oysa bunlar uyku durumundadırlar. Bazen bunlar eyleme kadar ulaşamazlar, saklanırlar. İnsan bu kopma denilen (hiatus) şeyi yaşar. Gerçekleşmeyen bu istem insanın iç dünyasını oluşturur.

 İşte Gehlen, insanın kopmayla oluşan bu dünyasına ‘ruh’ der. Yani gerçekleşmemiş arzular, istekler… ruh denilen şeyi oluştururlar yoksa ruh, metafizik bir varlık değildir. Ruh, insanın iç dünyasındaki her şeydir, onun içselliğidir. Bu nedenle ruh ancak biyolojik olarak ele alınabilir.

 Gehlen, insanı bir bütün içinde ele alarak iki hipotezini gerçekleştirmiştir. Bunu yaparken dualizme kaçmamıştır. Yani insanı, biyolojik yapısından yola çıkarak bir bütün olarak açıklıyor ve böylece de amacına ulaşıyor.

 İnsanı bir bütün olarak ele aldığı bilim; amprik antropoloji.