Posts Tagged ‘ödev’

İ.KUÇURADİ, ‘İNSAN HAKLARI’-1

Çarşamba, Ağustos 19th, 2009

 

 İnsan hakları nedir?

 İnsan hakları, insanların tarihe getirdikleri bir fikirdir. İnsanlara ilişkin bir takım taleplerdir.

 Belirli tarihsel koşullarda aynı talepler farklı olabilir. Bu ideleri hep yeniden kavramak, onlara neyin kastedildiğini, neyin talep edildiğini saptamak, dile getirmek gerekir.

 Tarihsel koşullarında saptandığında, içi boş kavramlardır.

 

 Tarayıcıları bakımından haklar:

 a)Kişi hakları,  b)Grup hakları

 

 Kişi hakaları:

a)Temel haklar,  

b)Yurttaşlık hakları; tanınan haklar. Bir devletin yurttaşlarına tanıdığı haklar.

    Ekonomik, sosyal ve siyasal haklar.

 

 Temel Haklar:

 

 İnsan haklarını sadece bu haklarla sınırlandırmamız gerekir. (İ.K)

 Kişilerin sırf insan olduklarından dolayı sahip oldukları haklar ya da kişi oluşları nedeniyle getirilen talepler.

 Temel haklar, karşımıza gereklilik önermeleri olarak çıkıyor daha özel olarak ise eylem ilkeleri şeklinde ortaya çıkıyorlar. Şunu yapmak gerekir, şunu yapmamak gerekir, diyor.

 Örneğin, “hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz”, “işkence yapılamaz”, “kanun önünde herkes eşittir” gibi.

 

Önermeler:

 a)Düşünceler,  b)Bilgisel önermeler.

            â

    Pratik ilkeler:

 a)İsteme ilkeleri.

 b)Eylem ilkeleri (İnsan Hakları).

 

 İnsan hakları önermeleri, doğrulanıp yanlışlanamazlar. Ancak bir bilgiyle ya da bilgi olmayan bir şeyle temellendirilmeleri gerekir.

 

 İnsan Hakları:

 

 a)Doğrudan doğruya korunan haklar; bazı şeylerin yapılmamasını talep eden haklar. Kişinin rahat bırakılmasını (dokunulmazlık) talep eden, fiili bir hareketi gerektirmeyen haklar.

 b)Dolaylı korunan haklar; korunması eylemi gerektiren haklar.

 

 İnsan hakları herkes için geçerli ilkler de değildirler. Çünkü ilkeler gerçek şeyler değildir. Bu nedenle insan haklarının gerçeklikte olmaları sözkonusu değil. Dolayısıyla objeleri yoktur. Onun objesini biz yaratıyoruz. Kimse bu ilkelere uymazsa, kağıt üzerinde fikirlerden, taleplerden başka bir şey kalmaz.

 “Hiçbir insana işkence yapılamaz” diye gerçeklikte bir ilke yok. Sadece fikir olarak var. Bir gereklilik önermesidir. Bunun içinde sadece bilgi konusu yapılabilirler. Bu bütün pratik ilkelerin özellikleridir.

 Yukardaki önermede temellendirecek olan gerekliliktir. Neden yapılması ya da yapılmaması gerekir.

 Eylem ilkelerin hepsi, bir düşünce ve bir çıkarım ürünüdürler. Daha doğrusu indüktif çıkarımlardır. “Şöyle yapmak gerekir ya da yapmamak gerekir” hep indüksiyonla çıkarılıyor. Örneğin, yapılmaması gereken bir davranışı yapanların çoğu zaman zarara uğradıklarını görüyoruz ve “yapmamak gerekir” diyoruz.

 Kırmızı ışıkta geçip zarara uğramayabilirsin ama uğrama olasılığı çoktur. Kırmızı ışıkta geçmediğin halde de kazaya uğrayabilirsin ama uğramama olasılığı daha fazladır. Yani ihtimalin azlığı ya da çokluğu sözkonusudur. Bu önermeler ampiriktir. Bir gereklilik önermesi yarar-zarar istatistikleri ile temellendirilebilir. Temellendirmede bu anayollardan biridir.

 İndüktif çıkarımlar, tek tek yapılan davranışların etkilerinin sonucuna bakılarak yapılan çıkarımlardır.

 İnsan hakları, belli tarihsel koşullarda insanın değerinin bilgisiyle yapılan çıkarımlardır. Tarihsel koşullara göre zamanla değişen ilkelerdir.

 

İnsan hakları “reductio ad absurdum”la da temellendirilebilir. Yani önermenin karşıtının doğru olduğunu farzederek ilerlemek. Çıkmaza, çelişkiye girildiğinde tersi kabul ediliyor.

 Örnek, “insan sağlıklı olmak için beslenmelidir” bu önermenin “reductio ad absurde” ile temellendirilmesi; “insan beslenmediği zaman ne oluyor? Bunun için sağlıklı beslenenlerle karşılaştırma yaparak ne olduğunu açıkça görürüz. Bu temel hakkın korunması halinde, insanın insanlaşmasına, insan olarak olanaklarını geliştirmesine imkan verilmiyor demektir. Diğer haklardan yararlanması engelleniyor demektir.

 Eğer insanların olanaklarını geliştirmelerini istiyorsak, insanların varlığını sürdürebilecek kadar beslenmelerini sağlamak gerekir ki, o insan olanaklarını geliştirebilsin.

 Bir hak insanın varlığını sürdürmesini engellemiyorsa o temel hak değildir. Başka değişle, eğer insan olanaklarını geliştirmesine engel oluyorsa o temel haktır.

 Temel haklar sağlanmadan bir insanın olanaklarını geleiştirmesi imkansızdır.

 Gereklilik önermeleri, “neden gerekir? Sorusuna dönerek ve gerekmediğinde yani tersi olduğunda durum ne oluyor, bu karşılaştırma ile temellendirilebilirler.

Yoksa gereklilik önermeleri ne doğrudur ne de yanlıştır, sadece temellendirilmeleri sözkonusudur.

 Temel haklar sürekli eylemlerimizi, toplumsal düzeni belirlemesi sözkonusu taleplerdir.

 

 Vicdan; kişinin kendisiyle ilgili olarak yaptığını değerlendirmesi ve olumsuz bir değer biçtiğinde kendisiyle ilişkisinde duyduğu bir duygu.

 

 Kişi eylemini sonradan değerlendirirken, moralle yaptıkları arasındaki değerlendirme yani değer biçmesi çakışıyorsa vicdan azabı sözkonusudur. Başkasının eyleminden dolayı vicdan azabı çekmesi sözkonusu değil veya vicdan azabına gitmesi çok zor.

 

 İnsan hakları beyannamesinde eşitlik, insanların akıl ve vicdan sahibi olmalarıyla temellendiriliyor.

 “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Çünkü akıl ve vicdana sahiptirler. Bu yüzden insanlar birbirine kardeşçe davranmalıdırlar”,

 

 İnsan haklarının korunması, insanların birbirine kardeşçe davranmaları:

1-Böyle olmadığında vahşiliklere yol açabilir(ampirik yaklaşım).

2-İyi bir dünya istiyorsak böyle olmalı şeklinde temellendiriliyor (özlem ifadesi).

 

  Bu beyannamedeki ‘insan’ anlayışı tipik bir ‘Batı insan anlayışı’dır.

 Acaba bütün insanlar akıl ve vicdan ile donatılmış mıdır?

 Realitede beyannameye imza atanlar açıkça demeseler de özellikle politikacılar “bana ne?”, “ne olursa olsun!” diyor.

 Bu beyanname ile bir fikir getirilmiştir ancak içerik bakımından belirsizdirler.

 

Bir ideyi değerlendirmek demek, örneğin; insan haklarında ‘adalet’ gibi bir ideyi değerlendirmek demek:

 1-Kavramsal olarak saptamak; içeriğini belirlemek, kavramsal olarak açıklığa kavuşturmak (Bizi ilgilendiren burası).

 2-Başka türden idelerle karşılaştırıp, onun özelliğini belirlemek; benzer ideler arasındaki yerini belirlemek, değerini ortaya koymak.

 3-Değerliliğini ortaya koymak; insanlar için ortaya çıkardığı sonuçlarının önemini belirlemek.

 

  Beyannamede ‘insan olma’, bütün insanların akıl vee vicdanla donatılmış olmasına dayandırılıyor. Bundan dolayı bütün insanların belirli tarzda yaşama ve muamele görmeye hakkı vardır, deniliyor. Bu belirli tarzda muamele görmeye de, ‘haklar’ diyorlar.

 Bütün insanlar, akıl ve vicdana sahipse aynı muameleyi görmeli, aynı haklara sahip olmalı. İnsan hakları işte buradan çıkıyor.

 Burada ‘insan nedir?’ ile ‘insan olma nedir?’ sorularını ayırmak gerekir.

 İnsanın diğer canlılardan farkını saydığımızda, ‘insan nedir?’ sorusuna cevap verilmiş olur. Antropolojide bunu yapıyor.

 İnsanın özellikleri ile tür olarak insanın olanakları aynı şey değildir.

 Tür olarak insanın özelliklerini bütün insanların gerçekleştiremediklerini görüyoruz. İşte tür olarak insanın özellikleri, insanın olanaklarıdır.

 İnsanın bazı yapısal özellikleri, ‘insan olma’nın içeriğini oluşturuyor. İnsan olma, insanın bazı olanaklarının değerinin bilgisi.

 İnsan hakları fikrinin türetimi yapılırken gerçeklikteki koşullardan başka diğer bir kaynak; insanın yapısal özellikleridir. Bu türetim şöyle yapılabilir.

 Tür olarak insanın, a,b,c,d olanakları varsa, bu taktir de her kişiye bu olanakları gerçekleştirme fırsatı verilmeli. İşte bu herkesin hakkıdır. ‘İnsanlaşabilme’ fırsatı herkese verilmelidir. Oysa gerçekte bu fırsat herkese verilmiyor.

 Peki bu fırsatı herkes için kim yaratacak, kim verecek?

 İnsanın yapısal olanaklarının yanında, etik olanaklarının da olduğunu görüyoruz.

 İnsanın olnaklarının fakında olan her kişi, bu olanakları diğer kişiler için de, gerçekleştirebilme fırsatını yaratmalıdır. Bu ‘etik kişi’nin sorumluluğudur. Bu durum çoğu zaman ‘ödev’ denilen şeyi gerektiriyor.

 “Ben bu olnaklara sahipsem, bu olanakları başkalarına da sağlamaya mecburum”.

 Talep edilen belirli tarihsel koşullarda, belirli başka koşulların yaratılması talep ediliyor.

 Bazı olanaklar, insan olmayı oluşturuyorlar. Temel haklar böyle olanakların gerçekleşme koşullarının talepleridir.

 Grup hakları, temel hakların günümüzün koşullarında değer korumaya yönelik taleplerdir. Grup hakkı, temel hakkı korumaya yönelikse o zaman grup hakkı olabilir ve korunmaya değerdir.

 Yuttaşlık hakları; ekonomik, sosyal ve siyasal haklardır. Belirli bir ülkede yuttaşların hareket edebileceği sınırlardır. Bu sınırlar ülkeden ülkeye farklı çizilir. Bu haklar bir ülkede kurum ve kuruluşlar tarafından dolaylı olarak korunurlar.

 Temel haklarla, yuttaşlık hakları arasında ‘sosyal adalet’ ortaya çıkıyor.

 Bir hakka, temel hak diyebilmemiz için, dile getirdiği talebin, insan olanaklarını gerçekleştirebilme koşullarının talebi olmalıdır.

 Bir temel hak sınırlanamaz ama bir tanınan hak sınırı fazla aşılmış ise sınırlanabilir.

 Haklar, kişilere özgüdür, özgürlük ise ilkelere ilişkindir.

 

  ÖZGÜRLÜK:

1-Antropolojik özgürlük; insan istemesinde özgür müdür, değil midir? Yani insanın özgür olup olmaması ile ilgilenir.

2-Etik özgürlük; bir insanın özgürlüğü.

3-Toplumsal özgürlük; temel özgürlüğün belirleyicisi olarak ortaya çıkıyorlar. Tek tek özgürlükler, toplumsal özgürlüğü oluşturuyor.

   ØMoral özgürlük, taşıyıcısı kişi değil, çevredir.

   Moral belirli bir grupta belirli bir zamanda geçerli olan değer yargılarıdır. Değişkendirler. Oysa kişilerin özgür olabilmesi için, etik özgürlüğe sahip olması gerekir.

  ØHukuksal özgürlük; bu özgürlüğü belirlemek için:

    *Kişi açısından,

    *Devlet açısından bakmak gerekir.

  Hukuksal özgürlük genellikle, kişinin istediği kanaate sahip olması ve istediğini söylerken engellenmeyeceğim düşüncesiyle ortaya çıkıyor.

 İster korunsun ister korunmasın her temel hak, bir kişi hakkıdır. İşte bu hakların korunması, güvence altına alınması, karşımıza ‘özgürlükler’ olarak çıkıyor.

 Hakların bir ülkede güvence altına alınması, o ülkenin vatandaşlarını özgür kılar.

 Halkın talep ettiği, bu hakların doğru korunmasıdır. Kişi bu haklarını gerçekleştirir veya gerçekleştiremez.

 Bu hakların yasallaşması, herkesten bu haklara saygı göstermesi talebini getiriryor. Doğrudan korunan temel hakların bir ülke tarafından güvence altına alınması yani yasallaşmasında bu haklar, karşımıza özgürlükler olarak çıkıyor. Bu özgürlükler ortadan kalksa bile, bu haklar varlığını sürdürür. Kişi bu hakkı kullanır veya kullanmaz. Kullandığında yasalara karşı gelmiş olacağından, varlığı tehlikeye girer.

 Yasal düzenleme olmadan, özgürlükten sözedemeyiz. Ancak olsa olsa yasadışı etik özgürlük olabilir.

 Bazen haklar, yasalar tarafından güvence altına alınsa bile sen koruyacaksın, korumadığında da yine cezalandırılabilirsin.

 

 Düşünce özgürlüğü; yeni bir düşünce getirdiğinde kişiye dokunulmamasıdır. Yoksa her düşündüğünü söylemek demek değildir. Ayrıca propoganda ve reklam da düşünce özgürlüğüne girmez.

 Dolaylı korunan haklar; bu hakların bir ülkede bütün ilgili yuttaşlar için korunması yetmiyor. Bu haklar belirli düzeyde korunmasını da şart koşan haklardır.

 Dolaylı haklar, ilgili yurttaşlar için eşitçe ve insan onuruna yaraşır şekilde belirli düzeyde korunmasını isteyen haklardır. Burada eşitçe korunması karşımıza ‘sosyal adalet’ olarak çıkıyor.

 Sosyal adalet; bir ilkedir, sosyal adaletsizlik ise bir durumdur. Örneğin, diyaliz makinesi ile hasta sayısı doğru orantılı olmadığı için, hastaların haklarının eşitçe korunmaması sözkonusu.

 Sosyal adalete, kişi açısından bakıldığında etikle ilgili bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Devlet açısından bakıldığın da ise, sosyal düzenin düzenlenmesi ile ilgilidir.

 Dolaylı korunan temel haklar, yuttaşlık/tanınan hakları hesaba katarak veya katmayarak sosyal adalet ya da adaletsizlik olarak ortaya çıkıyor.

 Sosyal adaletsizlik, ilgili yurttaşların haklarının eşitçe korunmadığı durumdur. Sosyal adaletsizlik, ülkelerin zenginlikleri ya da fakirlikeriyle ilgili değildir. Örneğin, fakir bir ülkede yurttaşlar, çok fakir olmamakla sosyal adalet sağlanabilir.

 Sosyal adalet, bir ülkedeki ilgili vatandaşların haklarının, insan onuruna yaraşır şekilde eşitçe korunması halinde gerçekleşir.

 Eşitlik; paylaştırılacak olanda değil, eşitçe korumadadır.

 Her hastaya diyaliz makinesi sağlayamıyorsak, mevcut makineleri belirli bölgelere dağıtarak daha çok kişinin yararlanması sağlanır. Yokları paylaştırmak.

IMMANUEL KANT

Çarşamba, Haziran 3rd, 2009

  IMMANUEL KANT (1724 – 1804) :

 

  F. Bacon’un açtığı çığır; Ampirizm, sürdürenler; Locke, Berkeley, Hume.

 

  R.Descartes’in açtığı çığır; Rasyonalizm, sürdürenler; Voltaire, Diderot, Cicero.

 

  Kant, bu iki çığırı yanıtlamaya çalışıyor. Bu konudaki ünlü sözü “görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür”.

  

SAF  AKLIN ELEŞTİRİSİ” adlı eserinden :

 

 Kant’a göre neden – etki; anlama yetisinin şeyleri apriori olarak bilmesini sağlayan tek yol değil. Biz neden –etki bağlantısındaki alışkanlığı deneyden edinmiyoruz. Biz bunu doğuştan apriori olarak getiriyoruz. Bu bilmemizi sağlayan yetiler; deneyden gelen değil, bunlar saf aklın kavramıdırlar. Oysa Hume’a göre bunlar apriori değil, biz bunları deneyden ediniyoruz.

 Hume’un tecrübesi; duyusallıkta, Kant’ın ki ise anlama yetisindedir.

 Kant’a göre, “bütün bilgilerimiz deneyle başlar ama bütün bilgilerimiz deneyden çıkmaz”.

 

 Bilginin Kaynağı Bakımından Yargılar :

 

 1- Aposteriori; deneyden gelen deneyle edindiğimiz yargılar. Buradaki bilgiler, apriori bilgilerin aksine ‘raslantısal’dır.

 

 2- Apriori; deneyden önce gelen. Terminolojisi; tümel, genelgeçer ve zorunlu olması.

 

     a) Saf apriori (saf bilgi); tümel, genelgeçer ve zorunlu olmak, daha çok bilgeler için sözkonusu. Örneğin; ‘her değişmenin bir nedeni olmalıdır’  bu bilgide tamamen bizden gelen kesin bir tümellik var.

 

     b) Saf olmayan apriori; apriori bilgi ama saf değil. Örneğin; “her değişmenin bir nedeni vardır”.

 Saf apriori ile saf olmayan aprioriyi birbirinden ayırma da ölçüt; tümel, genelgeçer ve zorunlu olup olmamalarıdır.

 

 Akıl; anlama yetisinin kavramlarını ilkeler altında birleştirme yetisi.

 

 Saf akıl; bir şeye hiç deney karıştırmadan ilkeler, apriori olarak bilmeye çalışan akıl.

 

Özne-Yüklem Bakımından Yargıların sınıflandırılması:

 

  1- Analitik yargılar (aynı zamanda apriori):

 

      Örnek; “bütün cisimler (özne), yer kaplar (yüklem)”.

      Belli bir kavram daha küçük parçalara ayrılarak analizi yapılıyor. Cismin tanımında zaten yer kaplama vardır. Bu nedenle yukardaki yargı bize yeni bir şey söylemiyor. Bu yargılar; zorunlu, tümel, genelgeçer, deney ve izlenimlere dayanmazlar. Çelişme ilkesine dayanırlar.

 

  2- Syntetik Yargılar (sadece aposteriori olduğu sanılıyor oysa sentetik olduğu halde bazı yargılar aprioridir); burada birbirinin içinde olmayan iki kavram birleştiriliyor.

     Örnek; “bazı cisimler (özne)+ ağırdır (yüklem)”.

      “ 7+5 = 12″

      Bu yargılar bilgimizi artırırlar. Burada yeni bir bilgi sözkonusu. Özneye tanımında olmayan yeni bir şey yükleyerek, yeni bir bilgi elde etme sözkonusu.

 

    a) Syntetik Aposteriori Yargılar; deneye dayanan sentetik yargılar. Örnek; “bazı cisimler ağırdır”.

 

    b) Syntetik Apriori Yargılar (asıl sorun burada); deney öncesi deneye dayanmayan yargılar. Matematiğin bütün önermeleri sentetik aprioridir. ‘7 +5 = 12’ gibi. Bilimin ve geometrinin yargıları da sentetik aprioridir. Bu yargılar bilgimizi hem genişletirler hem de analitik apriori yargıları içerirler. Sentetik deneyle ilişkili yargılar olduğu gibi tümel, genelgeçer ve zorunlu olan apriori yargılardır. Sentetik aprioriyi mümkün kılan; görülerdir.

 

  Bilgilerimizin Oluşumu (Kant bazen bunun tümüne “akıl” diyor) :

 

  1- Duyusallık; duyuları verileri buradan geliyor. Gelen duyu verilerini saf görülere yerleştiriyor. (Trancendental estetik)

 

  2- Saf görüler; kendileri deneyden gelmiyor. İki saf kategorisi var:

 

       a) Zaman (arimetik/artardalık),

       b) Mekan (geometri/ yanyanalık)

           Duyusallık pasiftir. Duyuların verdiğini alır ve saf görülere (saf zaman ve saf mekan) yerleştirir. Bilgilerimiz ancak böyle oluşuyor. Zaman ve mekana yerleştirilmeyen hiçbir bilgi mümkün değil. Sentetik apriori yargılar bunlar sayesinde mümkün. (Trancendental Estetik)

 

  3- Anlama yetisi; aktif olup duyusallığın verdiği üzerine 4 küme halinde 12 kategorisiyle düşünür bağlar kurar, sentez yapar. Deney burada oluyor. Sentetik apriorilerin sentezi yapılınca bilimsel yargılar oluşuyor. (T. Analitik)

 

  4- Akıl; ideleri var. (T. Diyalektik)

 

  Trancendental; nesnelerle değil de, genel olarak nesneleri apriori bilişimizle uğraşan bilgiye diyor.

 

  Trancendental felsefe; bu felsefenin konusu nesnelerin yapısı değil, nesnelerin yapısı üzerine yargıda bulunan anlama yetisi. Oniki çeşit yargıda bulunma var. Bu felsefe nesnelere ait apriori bilginin sistemiyle uğraşan felsefedir, direkt olarak nesnelerle ilgilenmiyor. Nesneleri apriori olarak bilişimizle ilgili bilgilerle ilgileniyor.

 

  Tancendental estetik; duyusallığın apriori ilkeleri.

 

   Trancendental analitik; saf düşünmenin ilkelerini içine alan bilim. Deneyden gelmeyen düşünmenin saf formları.

 

   Trancendental Dialektik; saf aklın idelerinin nasıl ortaya çıktığıyla ilgilenen bilim. Deneyden gelmeyen düşünmenin saf formları ile ilgilenen bilim.

 

   Kant’ın amacı, insan aklının bir eleştirisini yapmak. Neyi bilebiliriz neyi bilemeyiz; kritisizm. Aklın bilimi olan metafizik ile duyusal dünya arasında sınır çizmek. 

 

   Anlama yetisinin yaptığı iş; 1. İdeler üretir, 2. Anlama yetisinin kategorilerini ilkeler altında toplar.

   İde; duyuların kendisine karşılık olarak bir şey sağlamadıkları apriori olan bir saf akıl kavramı. İdeler trancendenttir (aşkındır). İlkeler deneyle ne doğrulanabilir ne de çürütülebilir. İdeler, bilgi değildir.

  

           Saf Aklın İdeleri

             /                  \  

Pratik ideler              Teorik ideler

(bunları duyular sağlamaz, saf akıl kavramlarıdır)

                                                         

   Teorik ideler:

 

 1-Ruh idesi

 

2- Evren idesi; kozmosun nesne olabileceği hiçbir deney olanaklı değildir. Kozmos idesi bütünü içine alır. İnsan aklının ayrılamayan, algılanamayan bir kavramıdır. Bu ide mutlak olarak koşulsuz olanı anlatır. Olanaklı deneyin dünyasında karşılığı yoktur. Bu yüzden deneyin üstünde yükselmeye çalışan düşünce, antinomilere (çelişkilere) düşer. Dört kozmolojik idesi vardır:

a) “Evrenin zaman ve mekan bakımından bir başlangıcı vardır”. Karşıtı; “evren, zaman ve mekan bakımından sonsuzdur”. Zaman ve mekanın bizde olması nedeniyle kesin bir şey söyleyemiyoruz.

b) “Dünyada her şey yalın olandan oluşur”. Karşıtı, “yalın olan hiçbir şey yoktur”. Herşey karmaşıktır.

c) “Dünyada özgürlükten gelen nedenler vardır”. Karşıtı, “özgürlük yoktur”. Herşey doğa yasalarına göredir.

    Çelişkinin olması doğal çünkü bunlar; sentetik apriori değil

d) “Nedenler dizisi sonunda zorunlu bir varlık vardır (ilk neden)”. Karşıtı, “zorunlu olan hiçbir şey yoktur, bu dizide her şey rastlantısaldır”.

 

3- Tanrı idesi; aklın hiçbir koşula bağlı olmayan yanından çıkar.

 

ETİK GÖRÜŞÜ:

 

                         EVREN İDESİ

                                   |

                         ÖZGÜRLÜK :

 

a)Fenomen dünyası (bu dünyayı teorik akıl biliyor); duyulan, algılanan deney dünyası, ‘doğa’.

-Evrende her şey doğa yasalarına göre olup biter.

-Özgürlük yok.

-Doğa yasaları var.

-Zorunluluk var.

-Özgürlük ancak, nedenler zincirini tahrip ederek, varılacak ilk nedende (tanrı) olabilir.

-Bedeni eğilimler nedeniyle insanın beden yanı da bu dünyaya girer.

-Koşullu buyruklar.

-İstekler,  arzular, eğilimler.

-Öznel ilkeler ya da maksimler.

 

b)Numen dünyası (pratik akıl biliyor); düşünülen dünya. Burada özgürlükten gelen nedenler var. Gereklilik yasaları var. Burada özgürlüğü görüyoruz, yaşıyoruz. İnsan kendini özgür olarak biliyor. Eğer zorunlu bir nedensellik olsaydı, insan yasa gereği öyle yaptım derdi.

 “Ben buldum o parayı cebime atarım” değil, bana o paranın sahibini bulmam gerek dedirten ahlak yasaları (gereklilik yasası) var. Oysa doğada zorunluluk var. ‘Bugün yağmur yağması gerekir’ diyemeyiz.

 İnsana “şunu yapmam gerekir, şu gerekmez” dedirten gereklilik yasaları var. Bu ses dışarıdan değil, yine insanın aklından gelen bir ses.

-Koşulsuz buyruklar,

-İsteme,

-Nesnel ilkeler, maksimler.

 

İnsan her iki dünyanın da yurttaşı.

 

YASALAR:

 

 Yalnızca yasa koşulsuz ve gerçekten nesnel. Dolayısıyla; tümel, genelgeçer, zorunlu kavramlarını birlikte getirir. Ve emirler (eğilimler karşı olsa bile) uyulması gereken yasalardır.

 Aslında Kant, yeni bir şey söylemiyor. “Ben varolanı, bilimsel olarak formüle etmeye çalışıyorum” diyor. Ona göre yasa, hem apriori hem de syntetik olmalı. Yani yasa; genelgeçer, tümel ve zorunlu olmalı. Mutlu olmak için yasalar, syntetik apriori olmalı.

 Koşulsuz olarak -yararlı olduğu için değil- iyiyi isteme. Kant, devamlı olarak bunu arıyor. Koşullu olursa apriori olmaz. “Şöyle yapmam gerekir” diyen ahlak yasasının koşulsuz olması lazım. Eğilimleri idare edecek bir yasa değil. Akıldan gelen öyle bir yasa olmalı ki; biz o yasaya uyarız ya da uymayız ama o yasaya uymamız gerektiğini bileceğiz. Önemli olan yasanın, yapılması gerekenin bilinmesi; uyulup, uyulmaması değil. “Hile yapabilirsin ama yapmaman gerektiğini bil”.

 Aslında yapılmaması gerekeni en adi adam bile biliyor. En azından kendisine yapıldığında, yapılmaması gerektiğini biliyor. Kant, eylem ilkesi aramıyor. İnsanın-kendi aklından gelen, koşulsuz olan- eylemlerini yönetecek bir yasa.

 Etiğin bilim olması; etiğin tümel, genelgeçer ve zorunlu olması demek.

 Kant, herkesin yasaya gerekene uymasını beklemiyor. Herkesin, “bu gerekir” diyen yasayı bilmesini istiyor. Burdaki yasa, akıldan gelen koşulsuz buyruk şeklindedir.

 Kant, bilimi bilim yapan syntetik apriorileri görüyor ve etiğin önermelerini de syntetik apriori haline getirerek, etiği bilim yapmaya çalışıyor.

 

 BUYRUKLAR:

 

 Her durumda genel bir yasa olabilecek şekilde olmalı.

a)Koşullu buyruklar(hipotetik); zorunlu, tümel ve genelgeçer değildirler. Koşullara göre eylemde bulunma sözkonusu. İyiyi iyi olduğu için isteme değil, koşullu. Deneye dayalı. “Eğer saygınlık istiyorsan yalan söyleme”.

b)Koşulsuz buyruklar; içeriği yok, biçimi var. Koşulsuz buyruk, koşulsuz olarak iyiyi istemedir. Bu buyruk hem syntetik hem de apriori olmalı. Ancak bu şekilde tümel, zorunlu ve genelgeçer olur. Etik ancak bu şekilde bilim olabilir. Kant. Yasayı buyruk olarak arıyor.

 

  İSTEME :

 

 Kayıtsız şartsız dünyanın dışında bile olsa koşulsuz iyiyi isteme. İyiyi, iyi olduğu için isteme. İnsan iki dünyanın da vatandaşı olduğundan istemeyi, sadece deneysel koşullar belirlemez.

 Yasa hem genel hem de öznel olacak, nesnel değil. Sübjektif ilkelerimize ölçü olacak. Yasa olunca isteme oluyor. İsteme olunca da -yasaya saygıdan dolayı- eylemde bulunuyoruz.

 

 ÖDEV :

 Yasaya saygıdan dolayı yapılan eylemin zorunluluğu ödev, iyiyi istemeyi de içeriyor.

 

 ÖDEVDEN DOLAYI EYLEMDE BULUNMA:

 

        Yasaya saygıdan dolayı yapılan eylemdir.

  Doğanın kendi yasalarına (doğal yasa) uymaması sözkonusu değil ama insan özgür olduğundan ahlak yasalarına uymaması sözkonusu.

  Kişi hiçbir zaman yasaya uymuyor ama yine de yasaya uymam gerekir diyebiliyorsa, kendini aşağılamaya, hor görmeye mahkum etmiş demektir.

  İnsan duyulur dünyada doğa yasalarının altında, düşünülür/numen dünyasında ise ahlak yasalarının altındadır.

  “Gerekir“i deney dünyasından aldığımızdan bir nedensellikle değil, sadece saf akıldan gelen bir nedensellikle diyoruz.

  Düşünülür dünya ile duyulur dünya arasında sentez sözkonusu. Sentetik apriori yargılar, bu iki dünya arasında bizden gelen bağlantı kurmada sözkonusu.

  İnsan, bedeni eğilimleri ile zorunluluk/fenomen dünyasının, dingansich yanıyla da gereklilik/ numen dünyasının üyesidir/yurttaşıdır.

 

      DİNGANSİCH; kendinde şey, şeyin kendisi. Fenomen değil, fenomenin arkasında olan. Bilinç onu bilse de bilmese de olan. Düşüncenin objesi. Duyulur, görülür verisi olmayan. Anlama yetisinin, amprik objenin karşısına koyduğu trancendental bir obje. Böyle bir objeyi düşünebiliriz ama görülemeyi gerçekleştiremeyiz. Ancak ancak teorik akılla bu kavrama belli bir açıdan içerik kazandırabiliriz.

  Özgürlük ahlak yasasının varlık nedeni, ahlak yasası da özgürlüğün bilinme nedenidir.

  Gerekir diyen insan özgür insandır. İnsan diyebildiğine göre özgürdür.

 

DENEY; duyusallık yoluyla elde edilen kavramların bir kategoriye oturtulması

MEKAN; dış nesnelerin saf biçimidir. Her dış nesne zorunlu olarak başka nesnelerle yan yana algılanır. Tek başına bir nesne algı nesnesi olamaz.

 

 Kant, nesnelerle değil, nesneleri apriori olarak bilişimizle ilgili bilgiye bakıyor.Bu nedenle de yatığı işe Trancendental Felsefe diyor.  

   

 Locke, Hume, Berkeley (amprikler), duyusallığı düşünüyor ama anlama yetisini düşünmüyor. Rasyonalistler ise anlama yetisini düşünüyor ama duyusallığı görmüyorlar. Kant, her ikisini de uzlaştırmak için şöyle söylüyor:

 “ Görüsüz/ algısız kavramlar boş, kavramsız görüler kördür”.

 

 ÖZGÜRLÜK; ahlak yasasını isteme.

 

 NEGATİF ÖZGÜRLÜK; zorunluluğa/ doğa yasalarına bağlı olmadan eylemde bulunmak. Belirlenmeme imkanı istiyor. Aklın kendi yasasını, kendisinin koymadan eylemde bulunması.        

POZİTİF ÖZGÜRLÜK; aklın kendi yasasını kendisinin koyarak eylemde bulunması. İnsanı yüce kılan bu özgürlüktür.

 Negatif özgürlük olmadan pozitif özgürlüğe geçemiyoruz.

 Kant’a göre, duyusallığın verdiği, bilgi değildir.

 

Deneysel yargılar:

a)Deney yargıları(nesnel yargılar)

b)Algı yargıları

 

Elmanın ‘tatlı’ olması benim için geçerlidir, ‘elma’ için değil. Algı yargısı, anlama yetisinin kavramlarından birine verilmediğinde mümkündür.

Bir algı yargısının, deney yargısına dönüşmesi:

“Güneş var ve taş ısınıyor” bu bir algı yargısıdır. Bu işi anlama yetisi yapıyor ama anlama yetisinin kavramları verilmiyor. Biz sadece karşılaştırma yaparak nedene de, nedenselliğe de ulaşamayız.

 “Güneş taşı ısıtır”. Algı yargısı+ anlama yetisinin ‘neden’ kavramı.

(Kant, insanın yargılarına bakarak bir ayrım yapıyor)Dar anlamda akıl, duyusallığın verdiği üzerine bir şey katmıyor. Saf aklın ortaya koyduğu yargılar aprioridir ama syntetik değildir. Deneysel bilginin olanaklılığı anlama yetisinin kavramlarıyla olur. Deneyin olanaksızlığının yasaları, doğanın da yasalarıdır.