Posts Tagged ‘Rol beklentisi’

EĞİTİM YÖNETİMİ -1

Pazartesi, Aralık 21st, 2009

  Örgüt; ortak bir çabayı gerektiren bir amacın gerçekleştirilmesi, birden fazla bireyin güç ve eylemlerinin birleştirilmesini, bütünleştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Yani örgüt; bireylerin kişisel güçlerini aşan amaçların gerçekleştirilmesini olanaklı kılan bir araçtır.

 Örgüt yoluyla bireyler, bireysel sınırlılıklarını aşarlar.

 Birey, hizmetinin karşılığını aldığına inandığı sürece örgüte hizmet eder. Örgüt de aynı şekilde, bireyden istediği hizmeti aldığı sürece bireyi çeşitli şekillerde ödüllendirir. Bireyle örgüt arasında, böylesine bir ilişki ve denge sözkonusudur.

 

 Bir örgütün varolması şu 3 ögenin olmasına bağlıdır:

 1-Birbirleriyle iletişimde bulunabilecek bireyler.

 2-Gerçekleştirilmesi gereken ortak bir amaç.

 3-Amacın gerçekleştirilmesine katkıda bulunma isteği.

 

 Örgüt amacını gerçekleştirdiği, etkili ve yeterli olduğu sürece varlığını korur.

 Örgütte etkililik; ortak amacın gerçekleştirilme sürecidir.

 Yeterlilik ise bireysel gereksinimlerin karşılanması ile ilgilidir

 Örgütün yaşam kaynağı, bireylerin ortak amaca katkıda bulunmaya istekli oluşlarıdır. Bu isteklilik de sözkonusu ortak amacın gerçekleştirilebilecek nitelikte olduğuna içten inanmak demektir.

 Örgüt amacını istenilen ölçüde gerçekleştiremediğinde, bireylerde ortak amaca katkıda bulunma isteği kaybolur. Bu durum, örgütün varlığı için zorunlu olan ögelerden birinin yok olması anlamına gelir ki, bu durumda örgütün varlığı tehlikeye girer.

 Eğer gösterilen çabanın sonunda elde edilen doyum, katlanılan özveriyi aşarsa, bireylerde ortak amaca katkıda bulunmaya isteklilik artar ve örgütsel etkililik gerçekleşir. Aksi halde, birey bu katkıyı sürdürmez. Bu bireysel doyumla, bireysel özverinin dengelenmesidir.

 Ortak amacın gerçekleştirilmesi, öncelikle bu amacın gerçekleştirilebilir nitelikte olmasına, bu amacı gerçekleştirme durumunda olan bireyler tarafından doğru olarak anlaşılmasına ve içten inanmalarına, gerçekleştirmeye değer bulmalarına bağlıdır.

 İletişim de bir örgütün temel ögelerinden bir diğeridir. İletişim olmadan anlaşılan ve benimsenen ortak bir amaç, böyle bir ortak amaca katkıda bulunmak isteyenlerin eşgüdümlenmiş bir çabası sözkonusu olamaz.

 Örgüt kavramı ile varolan diğer bir kavram da ‘işbölümü’dür. İşbölümü; toplu bir çabayı gerektiren bir işin çeşitli bireyler tarafından yürütülebilecek bir biçimde, ussal olarak kendi ögelerine ayrılmasıyla ifade edilebilir. İşbölümü, eşgüdümü gerektirir.

 

Eşgüdüm ise bireylerin ve grupların, çabalarını belli bir amacı gerçekleştirici bir etkinlikler bütünü oluşturmak üzere yapılan eylemlere denir. Belli bir amacı gerçekleştirme doğrultusunda, eldeki insan ve madde kaynaklarının bütünleştirilmesidir.

 Eşgüdümsüz ortak bir amaç doğrultusunda, iki ya da daha fazla kişinin bütünleştirilmiş düzenli bir çabası sözkonusu olamaz. Parçaların, bütünleşmiş uyumlu bir bütün olarak işlemeleri eşgüdümleme ile gerçekleştirilir.

 

İşbirliği, ortak amacı gerçekleştirmeye istekli olmayı ifade ederken eşgüdüm, ortak bir amaç doğrultusundaki bir etkinliğe katılanların birbirlerinin planlanmış davranışlarından haberdar olmalarıdır. Ortak bir amacı gerçekleştirmeye istekli olanların, güç ve eylemlerinin amaç doğrultusunda birleştirilmesi, bütünleştirilmesidir.

 İşbirliği, eşgüdümü olanaklı kılar ve eşgüdümle anlam kazanır. Eşgüdüm de ‘yetki’yle gerçekleştiriliyor.

 Yetki; bir örgütün itici gücüdür. Yetki olmadan bir örgütün amacı doğrultusunda insanların harekete geçmesi düşünülemez.

 Yetki, yasal güç, emir verme ya da eyleme geçme hakkı olarak tanımlanabilir. Yönetim açısından ele alındığında yetki, eyleme geçme ya da geçmeme konusunda, başkalarına emir verme hakkı olarak ifade edilir.

 Başka bir değişle yetki/otorite; gücün yasallaşmış şeklidir.

 

 Yetkinin kaynağı konusunda belli başlı 3 kuram bulunmaktadır:

 

1-Biçimsel yetki kuramı; bilindiği gibi parlamenter rejimlerde tüm yetkilerin kaynağı halk iradesini simgeleyen anayasadır.

 Halk iradesine dayanan yetkiler bürokratik örgütlerde yukarıdan aşağıya doğru aktarılır. Örgütteki makamlar, belli konularda emir verme hakkına sahiptirler.

 İşte yasal gücü, belli sınırlar içinde kullanma hakkının örgütteki makamlara verilmesi biçimsel yetki olarak nitelendirilmektedir.

 

2-Kabul kuramı; bu kurama göre yetkinin kaynağı, emir alan kimselerin o emri kabul edilir değerde görmeleri ve kabul etmeleridir. Astın kendisine verilen bir emri kabul etmesi, o emri meşrulaştırmaktadır.

 Bu kuram, emir verme hakkına sahip olan görevlilerin emir verirken çok dikkatli olmalarını, verdikleri emirlerin varolan yasa ve kurallarla uyumlu olmasına özen göstermelerini gerekli kılmaktadır.

 3-Yetenek kuramı; yetkinin kaynağı teknik bilgi ve beceridir. Bu da kişisel nitelikler ve yeteneklerle ilgilidir.

 Üstün bir teknik bilgi ve beceriden güç alan yöneticinin, etrafındakileri etkileyebileceği, kendisini kabul ettireceği ve bu yolla onlar üzerinde etkili olabileceği, emir verme hakkını etkili olarak kullanabileceği sayıltısı, yetenek kuramının özünü oluşturur. Aynı yetkiyle kimi az kimisi çok iş yapar.

 

 Yetki ile varolan bir kavramda ‘sorumluluk’tur. Bazen görev, bazen etkinlik bazen de yetki anlamında kullanılan sorumluluk kavramı, yönetimde görevi yapma zorunluluğu anlamını taşımaktadır. Sorumluluğun özünde, zorunluluk vardır. Belli bir amacın gerçekleştirilmesi doğrultusunda, yapılması zorunlu olan işlerin yapılmasını sağlamak için verilmiş olan, yetkilerin kullanılma zorunluluğudur.

 Yetki; yöneticinin belli davranışları gösterebilme hakkı, sorumluluk da yöneticinin belli davranışlarda bulunma zorunluluğudur.

 Yetkisiz sorumluluk, işlerin yapılmamasına, sorumluluğu aşan yetki de yetkinin kötüye kullanılmasına yol açabilir.

 Sorumluluk ve yetki kavramıyla ilgili bir konu da ‘yetki aktarılması’dır. Ancak bu nokta tartışmalıdır.

 Tartışma, yetkinin aktarılabileceği ancak sorumluluğun devredilemeyeceği noktasında yoğunlaşmaktadır.

 Sorumluluğun devredilmesi halinde, sorumlu olan kişinin bulunmasının zorlaşacağı, sorumluluğun örgütün en alt düzeyinde toplanacağı ileri sürülmektedir.

 Bir örgütte görevlerin gruplandırılması ve yürütülmesi, yetkinin aktarılmasını gerektirir. Yetki aktarmadan örgütlenmenin bir anlamı olmaz.

 

 Yetki aktarımında şu noktalara dikkat edilmelidir:

 

1-Yetki aktarımında, açıklık ve belirginlik olmalıdır. Aktarılan yetkilerin yazılı, açık ve sınırları mutlaka çizilmiş olmalıdır.

 2-Yetki, en yakın yönetimsel konumdaki görevliye aktarılmalıdır.

 3-Yetki aktaran yönetici, görevin yapılmasını denetleme sorumluluğunu kendisi üstlenmelidir. Yetki aktaran gerektiğinde, yetki ve görevleri yeniden üstlenebilmelidir.

 4-Yetki, sorumlulukla doğru orantılı olmalıdır. Sorumluluk; açık, anlaşılır ve ölçülebilir olmalıdır.

 5-Yetki aktarımında, kişinin yeteneği dikkate alınmalıdır.

 6-Yetki aktarımında esas amacın, görevin daha etkin biçimde yürütülmesi olduğu unutulmamalıdır.

 Bütün bunlara ek olarak; yetki aktarma durumunda olan bir yönetici, hangi yetkileri aktarması gerektiği konusuna dikkat etmelidir.

 

 Hiyerarşi:

 

 Formel örgütün yapısı ile ilgili önemli bir kavram da hiyerarşidir.

 Hiyerarşi; örgüt içindeki birimlerin düzenlenmesini, yetki dağılımını, sorumluluğu ve ve komuta zincirini ifae eder.

 Hiyerarşinin değişmez bir ilkesi, ast konumundaki her makamın mutlaka daha üst bir makamın yapısal denetim ve gözetiminde bulunması zorunluluğudur.

 Örgüt pramidinde hiyerarşi içinde tabandan tepeye doğru çıkldıkça yetki birikerek artmakta ve hiyerarşinin en üst basamağında yoğunlaşmakta, toplanmaktadır.

 Rol; bir örgütün en önemli analitik birimidir. Yönetimsel bir konumun dinamik yönü olarak tanımlanabilir. Daha açık olarak rol; belli bir konumda bulunan işgörenden beklenen davranışlardır. Rol, önemli ölçüde, rol beklentileri tarafından belirlenir.

 Rol beklentileri; bireyin belli bir örgütsel konumda bulunduğu sürece yapması ve yapmaması gereken davranışları belirtir.

 

 Formel örgütlerde oluşan informel (doğal) örgütler:

 

Bireylerin, formel bir örgüt içerisinde bir araya getirilmeleri sonucunda, doğal örgütlerin oluşması kaçınılmazdır.

 Formel örgüt içindeki, bireyler arası kendiliğinden ilişkiler, doğal örgütleri oluşturmaktadır. Buradaki kendiliğinden ilişkiler, görevsel olmayan ilişkileri ifade etmektedir.

 Gerçekte doğal örgütler, formel örgütten önce de vardır. Ancak bu doğal örgütler, formel örgütte ortaya çıkan doğal örgütlerle karıştırılmamalıdır.

 Her formel örgütün kuruluşuna öncülük eden, bir doğal örgüt vardır. Formel bir örgüt varsa onun içinde mutlaka bir doğal örgütte vardır. Birden fazla da olabilir.

 

Doğal örgütün varoluş nedeni, formel örgütte görevli bireylerle örgüt arasındaki ilişkide gizlidir.

 Formel bir örgütün, üyelerinin tüm gereksinimlerini sağlaması olanaksızdır. Her şeyden önce, formel örgütün belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere oluşturulmuş olması, bireysel gereksinimleri karşılama yeteneğini sınırlandırmaktadır.

 Bu durumda birey, formel örgüt tarafından karşılanamayan gereksinimlerini karşılayıcı başka bir kaynak aramaya başlar. İşte doğal örgütlerin oluşumlarının temel nedeni olarak bu arayış gösterilmektedir.

 

 Doğal örgütlerin nitelikleri:

 

 Doğal örgütlerde yaşamlarını sürdürebilmek için kendilerine özgü bazı normlar oluştururlar. Bu normları, davranış normları olarak ifade edebiliriz.

 

 Norm; grup tarafından saptanan ve onaylanan davranış standartı olarak tanımlanabilir.

 Normlara uymayan doğal örgüt üyeleri, grup baskısı ile karşılaşırlar. Grup normları, üyeleri gerçek ya da olası dış tehlikelere karşı koruyucu bir rol de oynarlar. Bu amaçla geliştirilen grup normları vardır. Örneğin; bir iş yerinde işi sistematik olarak yavaşlatma, kaytarma gibi davranışlar doğal örgüt üyelerini koruyucu önlemler olarak nitelendirilmektedir.

 Herhangi bir örgüte katılan bir bireyin, iş akışının dengesini bozmaması konusunda gerekli uyarı doğal örgüt tarafından yapılır. Yani doğal örgüt, bireyin gayretkeşlik girişimlerini engeller.

 Doğal örgüt normlarının her zaman olumsuz, formel örgüt açısından engelleyici olması elbette sözkonusu değildir. Doğal örgüt normu, formel örgütte istenen yüksek verim ve üstün kaliteyi savunucu nitelikte de olabilir.

 Doğal örgütün grup normlarına uyumu sağlama konusunda üyeler üzerinde kontrol gücüne sahip olduğu kabul edilmektedir.

 

Bireyler neden üyesi bulundukları, doğal örgüt normlarına uymak isterler?

 

 Bireylerde, gruba bağlılık ve grup tarafından kabul edilme isteğinin çok yoğun olduğu bilinmektedir. Gruptan kopmamak amacıyla bireyler, grubun normlarına ve beklentilerine uymayı yeğlerler. Bu durum, grup üyelerinin grupla, grup normu ve beklentileriyle özdeşleşme eğiliminde olduklarını göstermektedir.

 Bireysel gereksinimlerinin karşılanmasında doğal örgütün bir desteğini gören bir bireyin, bu doğal grubun amacını benimsemesi çok doğal görünmektedir.

 Grubun amaçlarının benimsenmediği halde grubun diğer üyeleri tarafından reddedilmemek için kabul eder gibi görünme ve standartlara uyma durumları da vardır.

 Doğal örgüt normlarına, uymayan birey üzerinde uygulanan bir baskı türü; bireysel ilişkilerin kesilmesidir.

 Doğal örgütün bireyler üzerindeki etki derecesi, grubun birey açısından sahip olduğu çekiciliktir. Bu çekicilik derecesi arttıkça, grubun birey üzerindeki etki derecesi de artmaktadır.

 

Doğal örgüt, kendi liderini yaratır. Bir yönlendiriciye gereksinim duyan grup üyeleri, doğal liderlerini izlerler. Doğal gruplarda, farklı roller oynayan birden fazla lider bulunur.

 Doğal liderin, liderliğini sürdürebilmesi grubun beklentilerini karşılamasına, grup normlarına uymasına, grubu üyelerin yararları doğrultusunda yönlendirmesine bağlıdır.

 Kısaca grup açısından önem taşıyan hizmetlerin başarılı bir şekilde yürütülmesine bağlıdır.

 

Doğal örgütün, bireyler açısından statü sağlayıcı işlevi de vardır.

 Statü; bireyin grup içindeki toplumsal konumunun, grup arkadaşlarınınkinden farklılaşmasıdır. Bireyin sahip olduğu prestij toplamıdır.

 Statü, bireyler arası ilişkileri önemli ölçüde belirler. Bir örgütteki bireyin statüsünün belirlenmesinde iki etken rol oynar. Bunlar örgüt içi ve örgüt dışı etkenler olarak iki grupta toplanabilir.

 Örgüt dışı etkenler; cinsiyet, eğitim düzeyi, yaş, özgeçmiş ve kişilik özellikleridir.

 Örgüt içi etkenler ise unvan, maaş ve çalışma biçimi gibi etkenler gösterilebilir.

 

 Doğal örgütün formel örgüt üzerindeki etkileri:

 

 Geleneksel olarak yöneticiler doğal örgütleri, formel örgütler ve yönetim açısından tehlikeli görmüşlerdir. Ancak böyle bir algılamanın, her zaman geçerli olduğu söylenemez.

 Uygulamada, sözkonusu doğal normların genellikle iyi kaliteyi ve yüksek verimi vurguladığı görülmektedir. Durum böyle olunca doğal örgüt, formel örgütün amaçlarının gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır.

 Doğal grubun yönetime yardımcı olacağından emin olan yönetici, daha fazla yetki devrinde bulunabilir. Sağlıklı bir yetki devri, yöneticinin yükünün azalmasını, önemli konulara daha fazla zaman ayırmasını sağlar.

 Doğal örgüt, formel örgüte ek iletişim kanalları sağlar. Dedikodunun geleneksel yöneticiler tarafından yıkıcı olarak değerlendirilmiş olmasına karşın, bugün dedikodunun örgütsel etkililiğe katkıda bulunabileceğine inanılmaktadır.

 Dedikodunun büyük kısmının doğru olduğunu gösteren araştırmalar bulunmaktadır. Dedikodu ve söylenti formel iletişim sisteminden daha çok haber taşır.

 Yapılan araştırmalar endüstri kuruluşlarında çalışan personelin % 10’u ile % 40’ının öğrendikleri doğru ve yanlış haberleri, iş arkadaşlarından öğrendiklerini göstermektedir.

 Doğal iletişimin diğer bir olumlu yönü; bireylerin doğrudan ya da dolaylı olarak işe katılmaları ve kararın ortaklaşa alınmasıdır.

 

 Doğal örgütün diğer bir işlevi, çalışma grubuna doyum ve kararlılık sağlamasıdır.

 Doğal örgüt bireye, bir gruba ait olma ve güven duygusu vererek bu konuda da önemli bir rol oynar.

 Yöneticinin yetersizlikleri, sınırlılıkları doğal örgüt tarafından giderilebilir.

 

 Doğal örgütün olumsuz işlevleri de vardır:

 

 Dedikodu ve söylentinin yıkıcı olarak da kullanılmasıdır. Söylenti; çarpıtılmış eksik bilgi ve haberin yayılması yoluyla yıkıcı bir rol oynayabilir.

 Söylenti; olguların, gerçeklerin yanlış ve eksik gösterilmesidir. Ussal deği, duygusaldır. Genellikle örgütün üst düzey yöneticilerinde gizlenir.

 Söylenti genellikle formel iletişim sisteminin yetersiz olduğu durumlarda daha güçlüdür.

 Ayrıca doğal örgüt, değişmeye karşı direnç de gösterebilir. Doğal grup, doğru ve değerli olduğuna inandığı kültürel değerleri destekler. Bu eğilim giderek statükonun korunması sonucuna dönüşebilir. Bu da örgütsel gelişmeyi engelleyici bir rol oynar.

 Doğal örgüt normlarıyla, formel örgüt normları çatışabilir.

 

Örgütsel bir olgu olan, doğal gruba karşı yönetim nasıl bir yol izlemelidir?

 

 Yöneticinin, doğal örgüte karşı olumsuz bir tavır içinde olması onu yok etmeye çalışması, sağlıklı bir yönetimsel davranış olarak nitelendirilemez. Böyle bir yaklaşım, sonuç almaktan uzak bir davranıştır. Bu durumda örgütsel etkililiğin gerçekleştirilmesi tehlikeye düşmektedir.

 Sağlıklı bir yönetimsel davranışın formel örgüte doğal örgüt boyutları Arasında ortak çıkarları karşılayıcı bir denge sağlaması beklenir. Yönetim, doğal örgütü tam kontrol edemeyebilir ama belli ölçülerde etkileyebilir. Bunu nasıl yapar?

 Doğal örgütün doğal yargılarını, normlarını grup üyelerinin gruba bağlılık derecelerini bilerek, bu noktalara gereken anlayışı ve saygıyı gösterek, yönetimsel süreçlerde bu olguyu dikkate alarak gerçekleştirebilir.

 Etkili bir işleyiş için, doğal örgütün gücünden yararlanılabilir. Başarılı bir yönetici grupla birlikte çalışmaktan çekinmez. Başarılı bir yönetici, bireylerin güçlerini çekinmeden ortaya koyabilecekleri güven verici bir hava yaratır.

 Formel örgütün hedefleri doğrultusunda birlik ve uyum sağlanırken, doğal örgüt yoluyla da gruptaki samimi ilişki, ekip çalışması ve üyelere doyum sağlama konularında dikkatli olunmalıdır.

 

 Sosyal sistem:

 

 Bu model, Getzels ve Guba’nundur.

 Formel örgütü, sosyal bir sistem olarak düşünebiliriz.

 

 Sosyal bir sistem ya da basit herhangi bir sistemde şu 5 öğe her zaman vardır:

 

 1-Girdi, 2-Süreç, 3-Çıktı, 4-Feedback (dönüt), 5-Sistemin yer aldığı çevre.

 Sürecin sonunda elde edilen çıktı/ürün, planlananın istediği doğrultuda değilse bu konudaki bilgilerin tekrar karar gücüne verilmesi(feedback) gerekir.

 Feedback; çıktıyı/ürünü kontrol etmektir. Bunun için de süreci izlemek.

 

 Her sosyal sistemin 2 boyutu vardır:

 

 1-Kurum, rol, rol beklentilerinden oluşan boyut. Buna ‘örgütsel boyut’ da diyebiliriz.

 2-Birey, kişilik ve eğilimlerden oluşan boyut. Buna da ‘bireysel boyut’ diyebiliriz.

  Bu görüşe göre, örgütsel bir ortamda bireylerin gösterdikleri davranış örgütsel boyutla, bireysel boyutun bir fonksiyonudur.

 Sürekli olarak, rol beklentileri ve eğilimler arasında rolle kişilik arasında, kurumla birey arasında, bir etkileşim vardır.

 

 Buradaki kurum, iki anlam ifade eder:

 

 1-Belli gereksinimlerin, sürekli olarak belli davranışlarla karşılanması anlamını ifade etmektedir.

 Eğer bir örgütsel ya da toplumsal gereksinim, sürekli olarak belli davranışlar göstererek karşılanırsa bu davranışlar zamanla belli bir yapıya kavuşur, kararlılık kazanır. Bu kararlılığa; ‘kurumlaşma’ adı verilmektedir.

 2-Kurumlaşan bu davranışların gösterilmesi için oluşturulan formel örgütler de ‘kurum’ olarak adlandırılmaktadır.

 Örneğin; eğitim hem bir kurum hem de formel bir örgüttür. Rol beklentileri rolleri, roller de kurumu yani formel örgütü oluştururlar.

 Kuruma, örgütün resmi boyutu da diyebiliriz.

 

 Modelle ilgili liderlik türleri:

 

 1-Nomothetic / örgütsel liderlik; kitaba göre davranan lideri ifade etmektedir. Yani kurallardan şaşmayan liderdir.

 Astların, bürokratik beklentilere tam olarak uymaları beklenmektedir. Bu lider kendi konumunu otoritenin merkezi olarak algılamakta ve bürokratik kuralları tüm astlara benzer biçimde uygulamaktadır. Kurallara kesinlikle uyum sözkonusudur. Örgütsel ödülleri ve cezaları duraksamadan uygulayan bir liderlik anlayışıdır. Ödül ve cezayla örgüte bağlılığı sağlamaya çalışmaktadır.

 Bu liderlik türünde temel varsayım şu:

 Eğer bürokratik roller, rasyonel olarak geliştirilmiş açıkça ifade edilmişse örgütün amaçları, bu esaslara göre etkili bir biçimde gerçekleştirilebilir. Öyleyse bu kurallara uyum zorunludur.

 

 2-İdiographic / bireye dönük liderlik; bu liderlik tipi örgütsel gereklilikler yerine, bireysel gereksinimler üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu liderlik, astlardan işleri kendi kendilerine yapmalarını beklemektedir. Bireylerin kendi kendilerini yönlendirmeleri beklenir.

 Temel varsayım şu; bireyler özenle tanımlanmış rollerin katı olarak uygulanmalarına gerek kalmadan da örgüt açısından uygun ve anlamlı bir davranış gösterebilirler.

 

 3-Transactional / durumsal liderlik; bu lider hem bireysel gereksinimleri hem de bürokratik beklentileri dikkate almaktadır.

 Doğal örgütü de dikkate alan bir liderlik anlayışıdır. Hem formel hem de doğal örgütten destek almaktadır.

 Bu liderlik tipinde duruma göre rol beklentileri ve bireysel gereksinimler arasında koşulların gerektirdiği bir dengenin sağlanması sözkonusudur.

 

 Özetlemek gerekirse, örgütsel lider; bürokratik yönelimlidir. Bireysel liderse; kişilik yönelimlidir. Durumsal liderse; durum yönelimlidir.

 Modele en uygunu durumsal liderliktir.

 

SOSYOLOJİYE GİRİŞ -1

Salı, Eylül 22nd, 2009

 

 Sosyoloji nedir?

 

 E.Durkheim’a göre sosyoloji; sosyal olguları ve sosyal kurumları inceleyen bir bilim dalıdır.

 G.Simmell, sosyoloji; sosyal ilişkileri inceleyen bilim dalıdır.

 M.Weber, sosyoloji; sosyal eylemi esas alan bir bilim dalıdır.

 Parker, sosyoloji; toplu davranış bilimidir.

 Kovalevski, sosyoloji; sosyal organizasyonun ve sosyal değişmenin bilimidir.

 Small, sosyoloji; sosyal süreçlerin bilimidir.

 Ward ve Sumner’a göre ise sosyoloji; toplumun bilimidir.

 

 Bütün bu tanımlar temelde sosyal sistemde birleşir. Her sosyal sistem, birbirine sıkısıkıya bağlı bir takım unsurlardan oluşur. Birinde olacak bir değişiklik diğerlerini bozmaksızın etkiler.

 Genel olarak bakılırsa her sosyal sistemin bir takım alt sistemleri vardır. Örneğin, bir ailenin diğer ailelerle olan ilişkisi bir sosyal sistemi, aile içindeki karı koca ilişkileri ise bir alt sistemi oluşturur.

 Bu sosyal sistemler makro ya da mikro yaklaşımlarla ele alınıp incelenebilirler. Ancak makro ve mikro yaklaşımların hem olumlu hem de olumsuz yönleri vardır.

 Makro bir çalışma, küçük grupların kökenine inemediği için elde edilen bilgiler yüzeysel kalır. Dolayısı ile küçük gruplardaki dinamizmi, sosyal gerçekliği yeterince yansıtmayabilir. Öte yandan, mikro düzeyde iki kişilik grup incelendiğinde, toplumun bütününü temsil etme veya yansıtma özelliği kaybolabilir.

 

 Toplum nedir?

 

 ‘Toplum’ kavramı, insanlararası ilişkiden çıkmaktadır. Toplumsal ilişki birey ve grupların birbirlerinin davranışları konusunda sürekli karşılıklı beklentilere sahip olması dolayısıyla az çok kalıplaşmış bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

 Başka bir değişle toplumsal ilişki; insan iletişiminin bir örüntüsüdür. Toplum ise, tplumsal ilişkilerin bir örüntüsüdür.

 Bir başka görüş, toplumu belirli insan gruplarından yola çıkarak tanımlamaktadır. Bu açıdan toplum, ortak bir yaşam biçimini paylaşan, belli bir coğrafi mekanda yaşayan kendilerini bir bütün olarak gören, karşılıklı etkileşim içinde bulunan insanların oluşturduğu en geniş gruplaşmadır.

 Bir diğer görüş, bir toplumu diğer toplumlardan ayıran siyasal bağıntı olduğunu söylemiştir.

 Siyasal bağımsızlık, belli bir grubu ayrı bir toplum olarak tanımlamaya ne ölçüde yetebilir? Zira siyasal kavram göreli bir kavramdır.

 

 Kısaca toplumun özelliklerİ şunlardır:

 

 1-Toplum, belirli bir toprağa bağlı insan grubudur.

 2-Toplumu belirleyen asıl özellik; kendine özgü bir kültürü olmasıdır. Burada kastedilen kültür, geniş anlamdadır. Yani insanların çalışarak topluma kattıkları maddi manevi her şeydir.

 3-Toplum, özgür bir gruptur. Herhangi bir grup içinde alt grup değildir. Kendisi bir gruptur.

 4-Toplumdaki kişiler birbirlerinin varlığının bilincindedir.

 5-Toplum büyük ölçüde yığınlardan oluşsa bile bu yığını bir arada tutan bağlar (temel çıkar, ortak amaç,dil, din, tarih birliği..)vardır. Dolayısıyla toplum bir bütündür.

 

 Sosyolojide kültür; insanların toplumda yaşamaları sebebi ileöğrendikleri şeylerin toplamıdır. Bu açıdan her toplumun kendine özgü bir kültürü vardır.

 Kültür belli gruplara ya da kişilere has olmayıp, bir toplumun üyeleri o toplumun kültürüne sahiptir.

 Bu konuda en önemli tanım E. Taylor’un yaptığı kültür tanımıdır. Ona göre kültür ya da uygarlık; bilgi, sanat, ahlak, hukuk, adet ve geleneklerle insanın, toplumun bir üyesi olarak kazandığı tüm yetenek ve alışkanlıklardan oluşan karmaşık bir bütündür. Yani insanın yarattığı ve kendinden sonraki kuşaklara aktarmak üzere ürettiği her şeydir.

 19. yüzyıl antropologları gibi Taylor da kültür ve uygarlığı, eşanlamlı kullanmaktadır.

 19. yüzyıl antropologları kültürü, insanın akıl ve becerisi geliştikçe gelişen evrimci bir anlayışla ele almışlardır.

 Zamanla kültür ve uygarlık ayrılmış, uygarlığın evrimsel niteliğini korumasına karşılık kültür, bir yaşam biçimi olarak nitelenmiştir. Bu anlamda en ilkel toplumların dahi karmaşık bir kültürleri olacağı ortaya çıkmıştır.

 Bu açıdan kültürü, sosyolojik açıdan şu şekilde tanımlayabiliriz:

 Kültür; bir toplumun üyeleri arasında paylaşılan, devredilen ve değişim süreci içinde bulunan öğrenilmiş davranış kalıplarıyla bu kalıpların ürünlerinin oluşturduğu bir yaşam biçimidir.

 Kültürler arasında büyük bir ayrılık görülmektedir. Çünkü bir toplumun hayat tarzı, o topluma özgü kurumlaşmış davranış biçimlerinden oluşur.

 Bir kültürel ortamda olumlu sayılan bir davranış, diğer bir kültürde kurallara aykırı sayılabilir.

 Bazı kültürlerin yüksek bir uyumluluk ve bütünleşme düzeyinde olmasına karşılık, bazı kültürler de çatışmalar, uyumsuzluklar görülebilir. Dolayısıyla herhangi bir insanı, toplumun davranışlarını anlamak isteyen sosyoloğun o toplum ya da grubun kültürünü incelemek gerekir.

 

 Kültür Süreçleri:

 

 Kültürleme; insanoğlunun çocuk veya ergin olarak, kendi kültüründe etkinlik kazanması ve eğitim süreci sırasında karşılaştığı bilinçli ve bilinç dışı tüm şartlanmalardır.

 Kavram, sosyal bilimcilerin kullandığı sosyalizasyon ya da toplumsallaşma anlamındadır. Ancak kültürleme, bu kavramdan daha geniş kapsamlıdır.

 Sosyalizasyon, yalnızca topluma uyum sağlayan bir süreç olduğu halde kültürleme, öteki bütün şartlanmaları da içine almaktadır. Öte yandan kültürleme, eğitim kavramından da daha geniş kapsamlıdır. Çünkü eğitim, kültürlemenin bilinçli, amaçlı ve istendik davranışlarını içermektedir. Oysa kültürleme tanımı gereği bilinçsiz ya da bilinç dışı yaygın, kendiliğinden, tesadüfi ve bireysel öğrenmeleri de kapsar.

 En geniş anlamıyla kültürleme; eğitim ve öğrenmedir.

 

 Kültürleşme; kültürel yayılma süreci ile gelen, maddi ve manevi unsurlarla başka kültürden birey ve grupların belli bir kültüre girmesi ve karşılıklı etkileşim sonucu her ikisinin de değişmesidir.

 Kavram olarak, kültürlemenin zıddı olan bir süreçtir. Kültürleme, insanoğlunun kendi kültüründen öğrendiklerinin tümünü kapsadığı halde kültürleşme, insanın başka toplumlardan öğrendikleri veya bir toplumun diğerinden edindiği unsurlar veya farklı toplumların karşılıklı olarak birbirinden etkilendiği süreçtir. Yani kültürleşme, iki veya daha fazla sayıdaki kültür grubunun aşağı yukarı sürekli ilişki ve etkileşim sonucunda gruplardan birisinin ötekine ait kültürel unsurları kabul etmesi, benimsemesi ve ortaya yeni bir kültür sentezinin çıkması süreci olarak tanımlanabilir.

 

Kültürel yayılma; belli bir toplumda dıştan içe doğru veya içten dışa doğru maddi ve manevi unsurların sürekli olarak yayılmasıdır. Başka bir değişle, bir kültür unsurunun, başka kültürlerde görülmesi olayıdır. Bu kültür unsuru bir üretim aracı olabilir. Örneğin, Batı kültürüne ait traktörün bizde kullanımı.

 

 Kültürlenme; belli bir toplumun alt kültürlerinden ya da farklı toplumlardan gelen birey ve grupların buluşması ve etkileşim süreci sonunda asıl kültür ve alt kültürlerde bulunmayan yepyeni sentezlere ulaşması.

 Örnek; Türközü’nde farklı kültürlerden gelen Yozgatlı ve Çankırılılar Ankara içinde yeni bir durum ortaya çıkarmıştır.

 

 Kültür şoku; bir kültürden başka bir kültüre giden bireylerin yeni kültüre gösterdikleri uyum güçlükleri, bunalımlar, tepkilerdir. Başka bir değişle, bir kültür unsurunun başka bir kültürün değerleri karşısında vurguna uğraması, şaşırması, garipsenmesidir.

 

 Zorla kültürleme; bir kültüre mensup birey ve grupların, başka gruplar tarafından kültürlerinin zorla değiştirilmesi sürecidir. Başka değişle, kuvvetli kültürün zayıf bir kültüre özelliklerini zorla kabul ettirmesidir.

 Örnek; Osmanlıda Sırp Çocuklarının zorla olmasa da Enderun mektebinde Osmanlı kültürü ile yetiştirilmesidir.

 

 Kültürel asimilasyon; bir kültürel sistemin başka bir kültürel sistemi giderek kendine benzetmesi, kültürel egemenliği altına almasıdır.

 Büyük bir kültür içinde yer alan küçük kültür eğer nicel ve nitel yönden değişmeye açık değilse o kültür içinde uzun süre kalamaz. Eğer kalacaksa küçük kültür, büyük kültürü benimsemek zorundadır.

 

 Kültür değişmesi; toplumun bütünü ya da bazı kurumları ile değişmesi sürecidir. Bütün kültürler kimi zaman hızlı kimi zaman yavaş olarak sürekli bir değişim içindedir.

 

 Sosyal Gruplar:

 

 Bu gruplar iki ya da daha fazla kişinin bir araya gelmesiyle oluşur. Genip anlamda sosyal grup; belli bir amaç ya da amaçları gerçekleştirmek için bir araya gelen, birbrlerinin varlığının farkında olan ve etkileşimde bulunan insanların oluşturduğu bir birliktir.

 

 Sosyal grubun özellikleri:

 

1-Karşılıklı etkileşim; grup üyeleri birbirinin varlığından haberdar.

2-Grup üyeleri arasında ortak amaçlar ve değerler sözkonusudur.

3-Grubun kendine özgü sosyal yapısı var. Kişilerin yerleri, pozisyonları belirlenmiştir.

4-Üyelerin uymak zorunda oldukları, bir takım kurallar var. Bu kurallar yazılı ya da yazısız olabilir.

5-Süreklilik vardır. Belli bir zamanda üyelerden oluşmuş bir gruptur.

6-Gruplar bazı üyeleri değişerek nesiller bayu devam edebilir.

7-Gerek kendi üyeleri gerekse başka gruplar tarafından, grubun varlığı kabul ediliyor.

 

  Sosyal gruplar dışında bir takım gruplar; ‘yığınlar’ var.

 

 Toplumsal yığınlar:

 

 Aralarında toplumsal birleştirici amaç olmayan ya da yüzeysel geçici olarak beraber olan insan kümeleridir.

 Örnek; mağazada alışveriş yapan insanlar. Buradaki insanlar birbirlerini tanımıyorlar, statü ve yer ayrımına da gitmiyorlar. Genellikle rastlantı ile oluşuyorlar. Çabuk dağılıyorlar ya da kendilerine yeni insanlar ilave edilmesi ile hacim ve görünüşleri değişiyor.

 

Yığınlar kendi aralarında üçe ayrılıyorlar:

 1-İzleyici ve dinleyici toplulukları.

 2-Kalabalıklar.

 3-Gösteri toplulukları.

 

 İzleyici ve dinleyici toplulukları; belirli bir süre için aynı yerde toplanan ve hepsi aynı uyarıcıya dönük insanlardan oluşur. Örnek; sinemedaki insanlar.

 Kalabalıklar; bir konserin ya da sinemanın bitiminde dağılmakta olan insanların oluşturduğu yığındır. Buradaki isanlar sadece yakınındaki insandan haberdardır. Aralarında hiçbir amaç yoktur.

 Gösteri toplulukları; bir amacın gerçekleştirilmesi, kamuoyunu etkilemek, belli bir inancı ya da kararlılığı ifade etmek için örgütlenmiş geçici yığınlardır. Örnek; mitingler.

 

 Toplumsal kategori:

 

 Belli bir toplumsal özelliği paylaşan kişiler, toplumsal açıdan belli anlamlı sonuçlara ve değerlere yol açabilecek nitelikte iseler bir toplumsal kategoriyi oluştururlar.

 Belirli gelir düzeyindeki kişiler, belli meslektekiler, köylüler, okul çağındakiler…belli toplumsal kategoriyi oluştururlar.

 Belli bir kategoriye giren kişiler, böyle bir kategorinin varlığından ya da böyle bir kategori oluşturduklarının farkında olmayabilirler. Aynı kategori içindeki insanlar, gerçek ilişki içinde olmazlar. Hatta birbirlerini tanımazlar fakat toplumsal açıdan analiz edilmeye konudurlar.

 

 Kitle:

 Aynı uyarıcıdan etkilenmekle beraber fizik yakınlığı bulunmayan kimselerin oluşturduğu toplumsal bir kategoridir.

 Belli bir kitleyi oluşturan kimseler, birbirleriyle etkileşim içinde olmazlar. Olsa olsa zevk, ilgi ya da uğraşta belli bir odakları olması nedeniyle başkalarından ayrılırlar. Örnek; aynı gazeteyi okuyanlar, aynı müziği sevenler…

 

 F. Tönnies, grupları; cemaat (birincil gruplar) ve cemiyet (ikincil gruplar) diye ikiye ayırır.

 

 Cemaatin özellikleri:

 

1-Birincil ilişkiler hakimdir; samimi, yüzyüze olan ilişkilerdir.

2-Bireyin tüm benliğiyle katılımı sözkonusudur.

3-Bireyin amacı kaybolmuş, grubun amacı bireyin amacı olmuştur.

4-‘Ben’ değil, ‘biz’ duygusu hakimdir.

5-Bireyler arasında samimi, duygusal yönü kuvvetli bir işbirliği var.

6-Toplumda rekabet, faydacılık yok, varsa da çok az.

7-Aile bağları kuvvetli.

8-Bireyler hem sayıca az hem de fiziki yakınlık içinde bulunuyorlar.

9-Tarımsal faaliyetler yaygındır.

10-Teknoloji ve uzmanlık yaygınlaşmamıştır.

 

 Cemiyetin özellikleri:

 

1-İkincil ilişkiler hakimdir. Samimi olmayan, resmi ilişkilerdir.

2-Kesitsel ilişkiler (sosyal hayatın yalnız bir bölümünü ilgilendiren ilişkiler) ve özel amaçların gerçekleştirilmesi sözkonusudur.

3-Gruba giriş-çıkış bireye bağlıdır.

4-Rekabetin, faydacılığın, bireyciliğin arttığı, aile bağlarının zayıfladığı bir gruptur.

5-Teknoloji ve uzmanlık yaygındır.

6-Bilinçli, amaçlı ve gönüllü olarak girişilen bir yaşam biçimi. Örnek; çeşitli ekonomik çıkar grupları.

7-Sözleşmeye dayalı ilişkiler hakimdir.

 

 Sosyal yapı; toplumdaki tüm ilişkiler, gruplar, kurumlar, sosyal statüler, sosyal yapının en küçük birimidirler.

 

 Sosyal statü; bireylerin toplum içindeki yeri, konumu. Bu statü toplum tarafından belirleniyor.

 Sosyal statü, bireyin özelliklerinin bağımsız olup, herkesin birden fazla statüsü vardır. Bir kişinin statülerine örnek; babalık, kocalık, vatandaşlık.

 Bir kişinin işgal ettiği statülerin tümü onun ‘statü takımı’dır.

 Sosyal statülerin bir diğer özelliği de, genelde her statünün bir başka statü ile ilişkide olması. Örneğin öğretmen statüsü; öğrencilik statüsüyle, annelik statüsü; çocukluk statüsüyle ilişkilidir.

 Statü onu işgal eden bireylere bir takım haklar ve sorumluluklar getiriyor.

 

 Statülerin fonksiyonu; istikrarlı sistemlerde herkesin belli kurallara göre hareket etmesini sağlar.

 Karşılıklı ilişkiler kuran ve belli statüleri işgal eden kişiler birbirine karşı ne gibi bir tutum takınmalarını saptayabilmektedir. Bu açıdan baktığımızda, bir sosyal sistem içinde her birey, diğer bireylerin davranışlarına karşı duyarlıdır.

 

 Kilit statü; sosyal yaşam içinde herkesin birden fazla statüsü vardır. Çünkü birey, birden fazla grubun üyesidir. Bu grupların her birinde birey, ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulur. Dolayısıyla bir kimsenin hem polis hem öğrenci hem damat hem de baba statülerinde bulunması mümkündür.

 Genel olarak, toplumda başat bulunan gruptaki statünün bireyin kilit statüsünü oluşturduğu diğer statülerin buna bağlı kaldığı görülür. Ancak bireyin çeşitli statülerinden hiçbiri, gerçek toplumsal yaşamını tek başına belirleyemez. Çünkü birey içinde bulunduğu statülerin belirli bir birleşimi sonucu kendine belli bir yaşam düzeyi sağlar.

 

 Statülerin kazanılması:

 

 1-Doğuştan kazanılan statüler; ferdi çaba veçalışmayı dikkate almayarak birisine kalıtımsal olarak geçen statülerdir.

   *Biyolojik faktör; yaş (seçmenlik, memuriyet, askerlik…), cinsiyet, ırk, fiziki görünüş.

   *Aile ve soy zinciri; servet, eğitim, meslek, din, mezhep gibi bireyin statülerini etkiler. Belli bir alt kültürü çocuğa aktarır.

2-Sonradan kazanılan statüler; şahsi gayretle kazanılan statülerdir.

   *Eğitim; örneğin bizim toplumumuzda, aydın insan cahil insana göre daha yüksek bir statüye sahiptir. Eğitimin kendi başına statü olduğu da görülmüştür.

   *Meslek ve toplumsal fonksiyon; hemen her toplumda beden ve fikir etkinliğine dayanan mesleklerin aynı saygınlığı görmediği gözlenmiştir. Ayrıca ne tür fonksiyonlar önemli sayılıyorsa o toplumda, o fonksiyonları yerine getirenlerin statüleri de yüksek olmaktadır.

 Örneğin; askerlerin, işadamlarının, bürokratların, devlet ve siyaset adamlarının statülerinin çeşitli toplumlarda ve bir toplumun tarih içindeki çeşitli evrelerinde en önemli sırayı kazandığı görülmüştür.

 

 Sosyal rol:

 

 Sosyal statülerle yakından ilgili bir kavramdır. Sosyal rol, sosyal statünün dinamik yönüdür. Sosyal rol; sosyal yapı içinde her bir statüye tekabül eden haklar ve sorumlulukların şebekesi ve beklenen davranış örüntüsü olarak tanımlanabilir.

Rol; belli bir sosyal statüye ilişkin davranış kalıplarını belirler. Örneğin cinsel rol, kişinin erkek ya da kadın olması sebebi ile kendisinden beklenen ya da kendisinin gerçekleştirdiği davranışlardır.

 Statüye ilişkin sorumluluklar, haklar ve bireyin yapması gereken davranışlara; ‘rol beklentisi’ya da ‘ideal rol’ denir. Belli bir statüdeki bireyin, bu statü ile ilgili davranışları ise ‘rol edimi’ni oluşturur.

  Herhangi bir statüdeki bireyin edimleriyle bu statünün gereği olarak kendisinden beklenen davranışlar arasında belli bir ölçüde bir uyum vardır. Ancak bu uyum tam ya da sürekli olmayabilir. Kişilik özelliklerine, zamana ya da çevre şartlarına göre değişir.

 Birey bu rollerin gereği olan davranışlara kendi kişiliğinden özellikler katar ve dolayısıyla benzer statüde bulunan diğer bireylerden de gerçek rol davranışları sayesinde ayrılır. Rol beklentileri aslında soyutlamalardır ve statüyü dolduran kişiler değişse de bu beklentiler aynı kalır.

 Bir memurun emekliye ayrılması ve yerine başkasının tayin edilmesi, statüyü değiştirmediği gibi ona ilişkin beklentileri de değiştirmez.

 Buna karşılık önceki memurun statüsünün, beklentileri yerine getirirken dikkatli, tititz, sabırlı davrandığı sonrakinin ise atak, hızlı, düzensiz çalışması mümkündür.

 Her rol bir takım beklentilerden oluştuğuna göre ancak başka bir rol sayesinde tanımlanabilir. Çocuksuz ana-babadan, işsiz işverenden sözedilemez. Bu anlamda roller, hak ve görev dizilerinden oluşur. Ve bireyler arasında karşılıklı ilişkileri temsil ederler. Kral ve uyrukları, yargıçla sanık, babayla çocuk, hep karşılıklı hak ve görevlerden oluşan rollere sahiptirler. Dolayısıyla sosyal roller, yalnız davranışları düzenledikleri için değil, bireylere başkalarının davranışlarını tahmin ederek kendi davranışlarını bunlara göre ayarlamak gibi yardım sağladıkları için de önemlidirler.

 Roller arasındaki ilişkiler yalnız saygı, itaat gibi genel davranış örüntülerini sağlayan değerlerle tanınmazlar. Belli statülerdeki kişiler nasıl davranması gerektiğini gösteren kurumsal düzenlemelerle özel olarak da belirtilirler.

 Örneğin milletvekilleri, yargıçlar, doktorlar bu görevin gereği olan rolleri, nasıl yerine getireceklerini gösteren bir and içerler.

 

 Rol takımı; tek bir sosyal pozisyon etrafında kümelenen bazıları, çatışan bazılarıyla tamamlayıcı nitelikteki bir takım rollerdir. Kişinin oynadığı rollerin tümüdür.

 

 Rol çatışması; kişinin tek bir rol veya rol takımı içinde çatışan unsurlarla karşılaşması durumudur.

 Birey rol davranışları sırasında, çatışan baskılar altında bulunabilir. Bu baskılardan bazıları rolün değişik ve tutarsız davranışları gerektirmesinden doğabilir.

 Örneğin, belli bir rolün hem dostluğu ve yakınlığı hem de tarafsız değerlendirmesi mümkündür.

 Rol çatışmasının bir başka şekli de, kişinin üyesi olduğu toplumun, gruptaki rolünü, bir başka gruptaki rolü ile bağdaştırılması imkanı olmadığı hallerde ve o ölçüde ortaya çıkar.

 Örneğin, kişinin adam öldürme konusundaki etik değerleri, asker olmasıyla ve savaşa katılması halindeki görevleriyle çatışabilir. Yine din ile meslek hayatındaki roller çatışabilir.

 

 Roller arası pekiştirme:

 

 Diğer statülere ilişkin rollerin birbirini güçlendirici ya da destekleyici etkilerde bulunmasıdır. Örnek, avukatlık mesleğiyle ilgili rollerden bazıları öyle bir özellik taşır ki, bu rollere uyum sağlayan bir kişi kolaylıkla siyasi rollere geçebilir. Ayrıca, mesleki rollerin yerine getirilmesi sırasında kazanılan bazı yetenek ve ustalıkların siyasal olana transfer edilebildiği gözlenebilmektedir.