Posts Tagged ‘Kynikler’

ETİK

Cuma, Temmuz 17th, 2009

 

 Etik; insanın bütün hareket ve faaliyetlerinin temelini yani onun konuşmalarında, birşeyi savunmasında veya reddetmesinde, beğenmesinde veya beğenmemesinde, saygı duyup duymamasındaki temeli inceler. (T.Mengüşoğlu)

 Varlık prensiplerini bağımsız olarak ele alan ve bu alanı belirleyen, varlık karakterini inceleyen bilme etkinliğine ‘etik’ denir.

 Etik, eylemlerimizin temelinde ne var ise onu betimler. Etik, ‘nasıl davranmalıyım, hangi ilkelere göre hareket etmeliyim?’ sorunuyla ilgilenmez. Bu etiğin, metafiziğini (ahlak metafiziği) yapmaktır.

 Antropolojik etik; olan bitene bakılarak yapılan etiktir.

 Normatif / deontolojik etik; bütün insanlar için geçerli evrensel kurallar koymak. Olmayan bir şeye bakılarak yapılan metafizik bir etik. Kişinin kendi değer yargılarıyla herkes için geçerli evrensel moraller koymaya çalışması. (Moralin değil, kuralların felsefesi yapılır.)

 Etik; ahlaksal olanın özü ve temelini inceleyen bilgi dalı.

 Metafizik etik; iyiyi ya da ne yapmamız gerektiğini araştıran disiplin.

 

 Bedia Akarsu’ya göre Kant’a kadar olan etik, ‘eudomonist’ (mutlulukçu) etiktir.

 

 KYRENE OKULU – ARİSTİPPOS :

 Sadece haz koşulsuz iyidir. İnsanın tüm ereği hazdır. Hazzı sağlayan iyidir. Yaşanan andaki haz önemli. Yaşadığı andan haz alan kişi bilgedir. İyi, olabildiğince şiddetli olan hazdır. Acıdan kaçmalı. Bilge kişi hiçbir eğlenceyi kaçırmaz. Yaptıklarının da bilincindedir. (Hayata karşı bir ‘yaşama ilkesi’ sunuyor)

 

 KYNİKLER – ANTİSTENES :

 Mutluluk nedir? Ya da yaşamın ereği olan mutluluğa nasıl erişilir?

 Ahlaksal amaçlara hizmet etmeyen her bilgi boştur. Mutlu olmak için, erdem dışında her şeyi hor görmeli. Hazzın kölesi olmamak için hazdan kaçmalı.

 Kimseden korkmayan, kaygılanmayan acı duymadan katlanabilen alın yazısına karşı çıkıyor. Erdemden başka iyi, erdemsizlikten başka kötü yoktur. Doğaya uygun yaşama, gereksinme duymadan ya da en basit ihtiyaçlarla yaşamak. (Bu da hayata karşı ‘yaşama ilkesi’ sunuyor)

 

 STOA OKULU :

 Hazcılık ortadan kalkıyor. Haz, gerçek mutluluğu vermez. Gerçek mutluluk, duygulara hakim olmaktır.

 

 M.A.AERELİUS:

 Evren tek bir varlığa, tek bir ruha ve öze sahiptir. O halde doğaya uygun yaşamalı. Aklınla hareket edersen dış dünyaya uyarsın. Yaşama olanağı olan yerde, iyi yaşama olanağı da vardır. Yaşamına her zaman düzenli bir akış verebilirsin. Seni küçük düşürenleri, kötülük edenleri bile sev. Öfkelenme her şey evrensel doğaya uygundur. Hiçbir insanın başına insani olmayan birşey gelmez. Hasta olabilir ama tehlikede olmayabilir, kuruntulara kapılma.

 

 EPİKTETOS :

 Tanrıya inanır, ona göre hayat bir şölendir. Buna göre hareket edersen tanrıların sofrasına bile davet edilirsin. Arzularına kendini kaptırma. Ona göre stoisyen hastayken, tehlikedeyken, ölüm anındayken de mutludur. Tanrı böyle uygun görmüş, o halde böyle mutlu olmaya bak.

 

 EPİKÜROS :

 ‘Biz varken ölüm yok, ölüm varken de biz yokuz öyleyse ölümden niye korkmalı’.

 Haz, doğuştan bizimle gelen en büyük iyiliktir. Her haz iyidir ama erişilmeye değmez. Bize düşen iyi ve kötüyü hakkıyla ayırmaktır. Haz hayatın en üstün amacıdır.

 ‘Bizim için haz, beden alanında hiçbir acı çekmemek, ruh alanında da hiçbir huzursuzluk duymamaktır. Ciddi bir huzursuzluğa uğramazsan mutlu olursun’.

 

DEMOKRİTOS :

 Akılla duyguları yenmek, hakim olmak. Özgür olmak da budur. Elden geldiğince acıdan uzak haz içinde yaşamak. İnsanı mutlu yapan akıldır. Akıl sayesinde duygulara hakim olur. Böylece de haz ve acı aklın kontrolü altına girer.

 

 SOFİSTLER :

 Eylemlerde de her şeyin ölçüsü olarak insanı alıyorlar. Buna göre iyi öbürüne göre kötü olabilir. Değerler görelidir diyorlar. Amaçları, yararlı yuttaş yetiştirmek.

 

 HERAKLEİTOS :

 Logosu tanıyıp bilen kişi, kendi eylemine de ölçü olarak alacaktır. Bütünün düzenine bağlanmakla en üstün yaşama erişecektir. İnsanın amacı; akıl yasasıyla en yüksek mutluluğa ulaşmaktır.

 

 SOKRATES :

 ‘Doğru yaşantı hangisidir?’ diye soruyor. Ona göre erdem; bilgidir. Bu bilgi, iyidir. Bu bilginin içeriğini bilen iyi, erdemli insandır. Çünkü o, yapılması gerekeni yapılmaması gerekenden ayırt edebilir. Doğru eylem, doğru bilginin sonucudur. Yanlış eylem ise bilgisizliğin. İnsan kendisiyle uyum içinde olursa mutlu olur.

     Bilgili olmak (bilge kişi) è Erdemli olmak è Mutlu olmak

 

  PLATON:

  Ona göre insan ruhunun üç yanı vardır :

  1-Arzulayan yan,

  2-İsteyen / irade yanı, erdemi; ‘yiğtlik’, sınıfı; ‘koruyucular’.

  3-Akıl / bilen yanı, erdemi; ‘bilgelik’, sınıfı; ‘yöneticiler’.

  Adalet; tüm erdemlerin düzenleyicisi. Ruhun her bölümünün kendine uygun ödevi yerine getirmesi. Erdemlerin en yükseği, bütün erdemleri içinde topluyor. Bu erdemi gerçekleştiren insan, en yetkin insan.

 Bilgelik; aklın erdemi, doğruyu yanlıştan ayırt etme.

 Yiğitlik; korkulacak ve korkulmayacak olandan, haz ve acıdan ortaya çıkıyor.

 Ölçülülük; kendine egemen olma.

 Tek tek kişiler için de devlet için de bu erdemler sözkonusu. Devletin amacı da mutluluğu sağlamak. Bunun için de adil olup, görevini yerine getirmesi gerekiyor.

 

 ARİSTOTELES :

 

  Etiği üçe ayırıyor:

 1-Teoretik; kendi kendisi için araştırıyorlar.

 2-Pratik; davranışlarımıza kurallar koymak için uğraşıyorlar.

 3-Poetik; yararlı ya da güzel, iyi şeyleri yaratmak için araştıran bilim. En yüce pratik bilim. Toplumsal bir bilim. Etik, poetikanın içinde, onun bir bölümü. Poetika, ne yapmamız gerekeni öğretiyor. Etik, karakter incelemesi yapıyor; karakter bilimi.

 Ona göre insan ruhu iki kısım:

 1-Logossuz yan:

    a)Bitkisel yan

    b)Arzulayan yan (epithemition)

 2-Logoslu yan ;(Dionetik düşünce  erdemleri) hakikatle ilgili.

    a)İsteme (pratik yan); başka türlü olabilecek olanları bilmemizi sağlayan yan.          Zorunlu olmayanların hakikati.

 Pronesis (mezotesi sağlayan); belirli durumda ne yapılması gerekeni buyuruyor.

 Synesis (bunlar etik erdemler)

    b)Teorik yan; başka türlü olamayacak olanları bilmemizi sağlayan. Zorunlu olanların hakikati. Bunun da iki niteliği:

  Sophia

  Episteme

 

  Aristoteles’e göre, mutlak iyi yok. Her eylemde başka bir iyi olabilir. Bunun yanında varlık basamağının da en yüksek iyisi var. En yüksek iyinin mutluluk da olduğunu söylüyor.

 Mutluluk; ruhun tam erdeme göre etkinliği.

 Erdem ise ruhun akla göre etkinliği.

 

Aristoteles, erdemleri; etik erdemler ve dionetik erdemler diye ikiye ayırıyor.

 

Etik erdemler;  adalet, cesaret, ölçülülük, şan-şeref sevgisi, cömertlik, ağırbaşlılık…

Bu erdemler; arzulayan yanla, başka türlü olabilecekleri bilmemizi sağlayan yanın ilişkisinde ortaya çıkıyor. Bunlar, orta olan/ mezotestir. Bizde orta olmayı sağlayan bir yeti var; prhonesis.

 Etik erdemler, istemenin değil, arzulamanın özellikleridir. İsteme amaçlarla ilgilidir ve bilgisel bir tarafı da vardır. Arzulayan yanın, bilgisel bir tarafı yok, amaç da olmayabilir. Ona göre bu erdemler, alışkanlıklar sonucu yapıla yapıla erdem oluyor. Pronesis yoksa, ortayı da bulamıyoruz.

 

 Dionetik (düşünce) erdemleri; logoslu yanın bütününün özellikleri. Pronesis, sinesis, sophia, episteme birer dionetik düşünce erdemleridir.

 Mutluluğun olması için, erdemin olması lazım ama sadece erdem değil başka şeylerin de olması lazım.

 Aristoteles, kural koymuyor, olan bitene bakarak ontolojik açıklama yapıyor.

 

  DESCARTES :

 

 İyiye yönelmiş akıllıca bir isteme ile duygulanımları yenmek. Çünkü, duygularımızla değil irademizle hareket ettiğimizde mutlu oluruz. İnsanı mutluluğa götüren, erdemdir.

 Mutluluğa varmanın üç yolu:

 1-Hakikati açık olarak bilme.

 2-Hakikati iyice istemek.

 3-Elimizde olmayan şeylerle ilgili bütün isteklerden vazgeçmek.

 Bilgiyi eylemlerimize klavuz yaptığımız vakit, mutlu oluruz. Kötü iradenin, duygulara körü körüne bağlanması insanı mutsuz yapar. İnsan, iradesini açık seçik hakikatlere bağlarsa erdemli ve dolayısıyla mutlu olur.

 

  SPİNOZA :

 

  Kendimizi koruma duygusu iyi, bunun dışındakiler kötüdür. İyi, insanın elde etmek istediği neyse odur. Kötü, insanın kaçındığı, yaklaşmak istemediği.

 İyinin özelliği; haz vermek, kötünün ki ise, acı vermektir.

 Erdemli olma, iyiden de üstün olma, güçlü, etkin olma. Erdemli olmayı sağlayan, ruhun etkin olması. Ruh, tam açık seçik düşünebiliyorsa etkindir. Hiçbir itilimlerin, arzuların etkisi altında kalmadığı için ruh etkin.

 Özgürlük de açık seçik düşünebilmeye bağlı.

 Spinoza bu doktrini, hayatın yönetilmesine yardımcı olsun diye koyuyor.

Etik kişi, doğru eylemde bulunan  kişidir.

Buna göre Spinoza bizim:

 1-Tanrının iradesiyle hareket ettiğimizi,

 2-Mutluluğumuzun neden ibaret olduğunu,

 3-Erdemle tanrıya bağlılık. Tanrıya bağlanan hakiki hazza erer,

 4-Şu ya da bu tercihi aynı zihniyetle beklemeyi, katlanmayı,

 5-Bu doktrin kimseden nefret etmemeyi, hor görmemeyi, alay etmemeyi, hasetle bakmamayı öğrettiğinden sosyal hayata da yararlı oluyor. Aynı zamanda o bize her şeyden memnun olmayı, komşumuza yardım etmeyi, yanlış inançla davranmamayı öğretiyor.

 Tutkular, sınırlı olduğu için kötü, düşünce ise tanrının bir uzantısı olduğu (sınırsız) için iyidir. Bu nedenle düşünerek hareket etmeli.

 ‘İyilik, bize faydalı olduğunu kesinlikle bildiğim bir şey. Kötülük ise tam tersi’.

 İyi bilgisi; sevinç duygulanışı, kötü ise; keder duygulanışı verir. Gerçekten tanrının bilgisine götüren iyi, engel olan herşey ise kötü.

 Erdemin ya da doğru hayat gidişinin ilk biricik ilkesi; bize faydalı olanın aranmasıdır. Ruh; duyguları, tutkuları yenebilir. Çünkü o sonsuz töz tanrının bir uzantısıdır.

 

 LOCKE :

 

 Değer yargılarına bakarak herkes için genel geçer değer yargıları olamaz diyor. Ahlak, haz ve acıya dayanmaktadır. Biz bir eyleme iyi ya da kötü dediğimizde daha önceki bilgilerimizden hareket ediyoruz. (Locke, etik değil moral yapıyor.)

 

 HUME :

 

 Locke gibi değer yargılarıyla uğraşıyor. Eylemin değerini, yararlı ya da zararlı olarak ölçüyor. Oysa biz birçok eyleme, eylem olanaklarına bakarak, bir eylemin, diğer eylemler arasındaki yerini bulmaya çalışıyoruz. Kısaca Hume da, etik değil, moral yapıyor.

 

 KANT : IMMANUEL KANT kategorisine bak.

 

 BENTHAM :

 

 İnsan dahil bütün canlılar, hazza yönelir acıdan kaçar. Bentham da insan eylemlerini değerlendirirken, haz ve acıyı ölçü olarak alıyor.

 

 J.S.MİLL :

 

 Ahlak sorunlarının, toplum içinde bulunduğunu söylüyor. Ona göre, bütün insan eylemlerinin en son ereği; en üstün iyi. Hem nitelik hem de nicelik açısından elden geldiğince sevinç duymak, acı duymamak.

 

 İOANNA KUÇURADİ :

 

 Eylem:

 1-Değerlendirme (Değer felsefesine bak)

 2-İlgili yaşantı (Değer felsefesine bak)

 3-Yapma / yapmama (tutum)

 

  Yapmanın Ögeleri (Kişi perspektifinden):

 

 1-İsteme veya amaç:

  a) Kişinin tatmin bekleyen ihtiyacı. İsteme, isteneni ne belirliyorsa, o eylemin değeri ona göre olacaktır. Bunların yararlılığı ya da yararsızlığı sözkonusu yoksa değerliliği ya da değersizliği değil.

  b) Ana amaçlar :

      I- İnsanın değerinin bilgisinde temelini bulan anlamların belirlemesi olabilir. Bir kişinin etik kişi olmasını bunlar belirliyor. İstemeyi bunlar belirlediği zaman değerler; etik değerler oluyor.

 Etik değerler, insan haklarının korunmasını sağlıyor. Bu değerleri koruyan da etik kişi. Benim istememi, insan haklarını kapsayan etik değerler belirliyorsa o; etik kişi, eylem de değerli eylem. Burada istemeyi belirleyen ilişki; zorunlu. İnsan hakları herkes için geçerli yani evrensel, bu nedenle zorunlu.

    II– Anlamlı kılınmış şeylerin, ideallerin belirlemesi, kişice ya da

kişi grubunca yapılıyor. Vatan sevgisi, soy sevgisi, Turancılık, nikah altında ölme…anlamlı kılınan şeyler bunlar. Bunların eyleminin değerli olması sözkonusu değil. Sadece yapanın kendisi için anlamlı olduğundan, değer olmayana değer atfediliyor. Böylece de değerlerin değiştiğini söylüyorlar. Bunlar anlamlı kılınan şeyleri, insan hakları gibi ilkeler veya etik değerler olarak görüyorlar. Burada istemeyi belirleyen; rastlantısal.

 

  2- Karar verme veya hedef :

   

 a) Önemli olan karar verme değil, neye karar verdiği ve gerçekte ne yaptığıdır. İstenilen ile yapılan arasındaki ilişki rastlantısal. Burada karar vermeme sözkonusu ise bu komik bir çatışma. Bu çatışma kendi içinde birbirine denk, kişinin psikolojik doyumsuzlukları oluyor. Örneğin, hem çok susamış hem de çok acıkmış. Komik çatışma bu, önce hangisini yapacağına karar veremiyor.

 Senin için değil kendim için istiyorum ve gerçekleştiriyorum, onun için rastlantısal.

 

 b) Burada istenen ile gerçekleştirilen arasındaki ilişki, zorunlu. Buradaki çatışma ise; trajik çatışma.

  Tamamen kozal şartların, rastlantısal düğümlenmesi neden oluyor. Kişinin kendi dışındaki kozal şartlar çözümlenmedikçe çatışma ortadan kalkmaz.

 c) İstenen ile gerçekleştirilen arasındaki ilişki; rastlantısal. Buradaki çatışma ise, etik çatışma. (Buradaki etik olumsuz) Kişinin yetersiz değer bilgisinden dolayı değer olmayanı değer sanması, bu nedenle etik çatışma.

 

    Kişinin kararını hedef haline getirdiği an çatışmalar sözkonusu. Bir değerlendirme yapmışsam ve ilgili yaşantımı bu değerlendirmem gerekli kılıyorsa yani etik yaşantı ile istememi insan değerinin bilgisinde temelini bulan anlamlar belirliyorsa buradaki ilişki zorunlu ve eylemde değerli eylem. Bunun dışındaki rastlantısal ve değersiz eylem.

   Kişi değerlendirme yapıp, ilgili yaşantısı da ona göre ise ama istemesinin kişinin tatmin bekleyen bir ihtiyacı veya anlamlı kılınmış şeyler, idealler belirliyorsa onun ne yapacağını bilemeyiz. İşte bu rastlantısal, eylemi de değerli eylem değil.

 

  3- Gerçekleştirme veya davranış :

    

   a) Tek tek davranışları yapan için, yararlı veya zararlı değerlendirilmesinden çıkıyor. İndüksiyon ürünü gereklilik düşünceleri olarak bu davranış ilkeleri bir genellemedirler. Ama genel geçer değildirler.

   b) Bunlar insanlar arası ilişkilerde eylemleri belirleme talepleri olarak karşımıza çıkıyor. Kaynağını insanın değerlendirilmesinde buluyor. Temelinde insanın değerliliği ilkesi var.

 Örneğin; ‘insan öldürülmez’, gerçi ‘insan öldürülür’ diye bir ilke konulamaz ama bu ilkelerin, her tek durumda geçerli olması sözkonusu değil.

 Bunlar, insanın değerini korursan, insanın değeri de artar diyorlar.

 Davranış ilkeleri; kayıtsız şartsız değildir.

 İsteme ilkeleri; kayıtsız şarsızdır.

 İlkeler, tarihte bir kez konduktan sonra kaldırılamazlar. Bu ilkeler, kayıtsız şartsız değil, genel geçerdirler. Ör. ‘İnsan öldürülemez’ ilkesi genel geçerdir. Yine ilke de olsa değerlendirme sözkonusu.

   c) Kendileri de ilke ama başka davranış ilkelerinden değer yargılarından çıkıyor.

   Tanrıyı kabul ettiğimizde, iyi-kötü tanrıya göre anlam kazanıyor. Tanrı yoksa, iyi-kötü de yok her şey mübah. Buradaki iyi-kötü birer meta yargıdır.

 

   İ. Kuçuradi etiğinin diğer etiklerden farkı:

 1- İnsan ve kişi ayrımı yapması

 2- İlişkide eyleme bakması.

     Kant ve Aristoteles de eyleme bakıyor ama ilişkide eyleme değil.

  

   Kuçuradi’ye göre doğru eylem:

 

  1-Kişi ile ilgili olan doğru bir değerlendirmeye dayanması.

  2-Yaşantıyı bir değerin ya da insanın değerine olan bir inancın belirlemesi.

  3- Diğer kişi için isteneni bir anlamın belirlemesi.

  4-Konmuş hedefin isteneni o şartlarda gerçekleştiren bir hedef olması.

  5-Bu hedefin en azından insanın değerini korumaya yönelik ilkelere dayanarak gerçekleştirilmiş olması.

     Bunlar varsa eyleme, ‘doğru eylem’ diyoruz. Böyle eylemde bulunana da ‘etik kişi’ diyoruz.

    Kuçuradi’ye göre değerli eylemde bulumak için, her tek durumda değerlendirme yapmak zorundayız. Eğer değerlendirmemiz doğru ise, ilgili yaşantımız etik yaşantı ise ve eylemimiz de buna göreyse, eylem; değerli eylemdir.

    Kant – Kuçuradi ayrımı:

 Kant, eyleme değil, istemeye bakıyor. Eğer kişinin istemesi doğruysa eylemi de doğrudur. Kant sadece kişinin isteme ilkesinin değerli olup olmadığına bakıyor.

 Kuçuradi ise yapmaya / eyleme, eylemin sonucuna bakıyor. Aristoteles de eyleme bakıyor, bu yüzden  yaptığına ‘etik’ diyoruz. 

ANTİKÇAĞ /ANTROPOLOJİK DEVİR

Salı, Haziran 2nd, 2009

 

ANTROPOLOJİK DEVİR-İNSAN FELSEFESİ

 

 

SOKRATES ( İ.Ö. 469 – 399 ) :

 

Kendisinin yazmış olduğu tek satır bir şey yoktur. Görüşlerini öğrencilerinin yazdıklarından çıkarıyoruz.

 

      Benim diğerlerinden üstünlüğüm, ‘bilmediğimi bilmektir’.

      Kendini tanı/bil.

      Ben kötüysem, neden gençler etrafımda toplanıyor? Bunu bilmeyerek yapıyorsam o da suç değildir.

      Tanrısı, kendi içinde keşfettiği bir tanrıdır.

      Ölümden değil, karanlıktan/cehaletten sakınmak gerekir.

      Her türlü iyilik erdemden gelir.

      Eylemde bulunurken, haksızlık etmemeyi en başa koymak gerekir.

    

 KRİTON DİYALOGLARI :

     

        Öğrencisi Kriton’un Sokrates’i kaçırmak istemesinin sebebi, herkesin onun öğreticiliğine olan ihtiyacıdır.

         Sokrates’ in Kaçmamasının Sebepleri :

1.     Kanunlara uymayı sevdiğinden; yasaları çiğnememeliyiz, sonra herkes ve toplumsal düzen bozulur. Hem Atina dışındaki kanunların daha iyi olup olmadığını da bilmiyorum.

2.     Bu toplumda bulunuyorsam, bu kanunları kabul etmem lazım.

3.     Hiçbir şekilde bile  bile eğrilik etmemek lazım.

 

Değerli eylem; yöneldiği şey doğru mu-yanlış mı, iyi mi – kötü mü, haklı mı- haksız mı olduğu bilerek yapılan eylemdir.

 

 Sokrates, felsefesinde temel problem olarak; insanı ele alır. İnsanı her şeyin ölçüsü kabul eden  sofistlerden, genel bir doğrunun bilinebileceğine dair yaklaşımıyla  ayrılır. Ayrıca sofistleri para ile ders vermelerinden dolayı şiddetli bir şekilde tenkit eder.

 

SOKRATESÇİ OKULLAR :

 

1.     KYNİKLER :

 

Kurucusu, Antishenes’tir. Meşhur sözü, ‘haz peşinde koşmaktansa çılgınca yaşamayı yeğlerim’. Bunlara göre mutlu yaşamak, insanın arzu ve isteklerini bastırarak yaşamasıdır. Toplum kurallarına uymadan, inzivaya çekilip, arzu ve isteklerini bastırarak yaşıyorlar. Mutluluğun bu dünyada olmadığına inanıyorlar.

   

2.     KYRENE OKULU :

 

Kurucusu Arstippos’tur. Ona göre insan haz alarak yaşamalıdır. İnsan toplum kurallarına uyarak, toplumdaki yerini koruyarak, mümkün olduğunca da haz alarak yaşamalıdır.

 Ancak, ‘ mutluluk nedir’ sorusuna cevap vermiyorlar.

 

 

 

   SİSTEMATİK DÖNEM / BÜYÜK SİSTEMLER DEVRİ

 

    PLATON ( İ.Ö. 427 -347 ) :        

   

    Platon’un tüm görüşlerini 3 başlık altında toplamak mümkün:

1.     Varlık görüşü

2.     Bilgi görüşü

3.     İnsan görüşü; etik, sanat, devlet görüşü de onun insan görüşü içinde yer alır.

 

  VARLIK GÖRÜŞÜ :

 

  Ona göre 2 dünya vardır :

 

GÖRÜNENLER  DÜNYASI                                    

 

Gölgeler/yansılar/imgeler        – Canlılar               

                 â                         -Nesneler          

         Sanı bilgisi                          â                      

                 â                        İnanç bilgisi     

 

 Bunların bilgisini, Gnosis yani direk                     

duyularımızla, algılarımızla elde ediyoruz.          

 

KAVRANANLAR DÜNYASI 

 

Hipotezler/varsayımlar         İdealar

               I                               I

Diskursif düşünme               Düşünce gücüyle görme

 

Bunların bilgisini ise düşünerek, akılla kavrayarak ediniyoruz.

 

Her şey ideasına yaklaşır ama hiçbir zaman ideasıyla özdeş olamaz. İdealar kendinden varolmuştur. Bütün her şeyin varolması ‘iyi’ ideasından pay almasıyla mümkündür. Güneş gibi fakat güneş de ona bağlıdır. Gölgelerin varlığı nasıl ait olduğu şeye bağlıysa, her şeyin varlığı da idealara bağlıdır. Gölgelerden, kavranan şeylere doğru bir diyalektik yürüyüş var. Görünenler dünyası için güneş ne ise kavrananlar dünyası için de, iyi ideası odur. Asıl varolanlar idealardır. Güzel olan, güzellik ideasından pay alırsa güzeldir. Yoksa kendinden güzel değildir.

 İdealar kalıcı ve değişmezdir. Değişen tek tek varolanlardır.

 İnsan da bütün idealar vardır. Ben masaya, bende masa ideası olduğu için masa diyorum.

 

  Platon’a göre bilgi hatırlamadır. Yani insan doğuştan bilgilere sahiptir. Bu bilgiler mautike (bilgi doğurtma) ile ortaya çıkar. Ancak bazı bilgiler buna sokulamaz.

 İnsan, bilginin kendisine değil, bilme yetisi ve imkanına sahiptir. İnsanın asıl bilgilere /ideaların bilgisine, ulaşma imkanı vardır. İnsan bunları öğrenmez, hatırlar.

 Körler bir şey görmez ama bazı bilgilere sahiptir. Onlar bu bilgileri öğrenmez hatırlayarak ulaşırlar.

 

  DEVLET GÖRÜŞÜ:

  

DEVLET:

1.     Yöneticiler; erdemi, bilgelik.                           

2.     Besleyiciler; erdemi, çalışkanlık.                             

3.     Koruyucular; erdemi, cesaret/yiğitlik

 Devlet de bu 3 sınıfda zorunlu.

 

– Yöneticiler; filozof olmalıdır. Çünkü; filozofun erdemi bilgeliktir.

 – Koruyucular; cesur/yiğit olmalılar. Hem müzik hem de jimnastikle yetiştirilmelidir. Böylece, iyi ile kötü birbirinden ayırdedilebilir. Aynı zamanda koruyucu, bilge de olmalıdır. Sadece jimnastikle eğitilip bedenleri güçlü olanlar her şeye karşı vurucu, kırıcı olurlar. Sadece müzikle yetiştirilen ise nazik, ince ruhlu olur. İşlerini yapmak için güçlü olacaklar ama ölçülü, nazik de olacaklar.

 – Besleyiciler; çalışkan olacaklar, üretimi aksatmayacaklar.

  

  Adil bir devlet; herkesin kendi işini yapması, başkasının işine karışmaması ile mümkündür.

 

   İNSAN GÖRÜŞÜ:

 

İnsan; 1. beden, 2. ruhtur.

Ruh da; a) Bilen yanı,

            b) İrade, isteme yanı,

            c)Arzulayan yanı; mutlu ve adil insan, arzularını bastıran ve dengede tutan insandır. Sadece haz peşinde koşan, kendini düşünen insan adil değildir. İnsanın bu iki yanını dengeleyen; irade/isteme yanıdır.

 

    ETİK GÖRÜŞÜ :

 

 Platon etiğine ‘mutlulukçu etik’ de denir. Mutlu olmak için erdemli olmak gerekir.

 Devletin yönetim şekli, ne olursa olsun,  eğer iyi yönetilirse o devletde yaşayanlar mutlu olabilir.

 Platon’a göre 4 temel erdem vardır; bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve bütün erdemlerin temeli olan adalet.

 Yiğitlik; korkulacak ve korkulmayacak şeyler üzerine aklın bir yargısıdır. Neden korkulacağını neden kokulmayacağını bilmek, bu da bilgelikle olur. Ölçülülük; kendine hakim olmakla olur. Adaletse; herkesin kendine düşen görevi yapmasıdır. Bu baş erdemdir.

 Adil insan, kendindeki 3 yanı, akılla, bilgiyle dengeleyen insandır. Ona göre, erdem öğretilemez. Çünkü; bilgi değildir. Erdemli insan iyiyi gerçekleştiren insandır. İyinin bilgisi insanda gizil olarak vardır. Bu gizil mautike (fikir doğurtma)  ile açığa çıkarılırsa, insan erdemli olur. Dolayısıyla, erdem doğuştandır.

 Platon’un devletinin yönetim biçimi; Aristokrasidir. Bir seçkinler grubunun yönetimidir. Bir kişinin, monarkın yönetimi de olabilir. Ancak, istenilen özelliklere-bilge olması- sahip olmak şartıyla.

  İnsanın bilen yanı ağır basarsa; ‘bilgisever’ insan, arzu yanı ağır basarsa; ‘parasever’ insan, irade yanı ağır basarsa ‘ünsever’ insan tipleri ortaya çıkar.

 

 BOZUK DEVLET ŞEKİLLERİ :

 

1.Timokrasi; irade yanı ağır basan devlet, ünsever insan tipi sözkonusu.

2.Oligarşi; arzu yanı ağır basan devlet, parasever insan tipi sözkonusu.

3.Demokrasi; egemen olan tutkulardır. Zenginlik peşinde koşarlar. Erdemli olmayanı seçebilirler.

4.Tiranlık; adil olmayıp, ilkelerden sapılırsa zorba devlet olur.

 

 Felsefe bu döneme kadar, ilk döneminde tabiat (arkhe/oluş), ikinci döneminde, insan/ahlak olmak üzere hemen hemen evreni bütün cepheleriyle ele almaya ve bir problem olarak ortaya koymaya çalışmıştır.

 Bundan sonraki üçüncü evrede ise iki dönemin sentezi ve sistemleştirilmesi gerçekleştirilecek, önceden parçalar halinde ele alınan alemi bir bütün içinde kavrama teşebbüsüne girişilecektir.