Posts Tagged ‘İnsan felsefesi’

20.YÜZYIL – FELSEFİ AKIMLAR

Cumartesi, Haziran 6th, 2009

  20. YÜZYILDA FELSEFE

 

20. YÜZYILDAKİ FELSEFİ AKIMLAR: 

 

-Felsefi antropoloji(İnsan felsefesi); M.Scheller, E.Cassirer, A.Gehlen, M.Landmann, H.Plesner, A.Camus.

-Ontoloji(varlık felsefesi); N.Hartmann; M.Heidegger

-Existansiyalizm(varoluş felsefesi); J.P.Sartre, K.Jaspers, G.Marcel

-Fenomenoloji; E.Husserl, M.Geiger, A.Pfaender

-Yaşam felsefesi(ölmüştür); W.Dilthey, E.Rothacker, O.Spengler

-Diyalog felsefesi; F.Ebner, M.Buber, E.Levinas

-Pragmatizm; W.James, J.Dewey, C.Peirce

-Yeni Kantçılık(iki okulu var):

Neo pozitivizm(Türkiye’de etkili); Viyana Çevresi, E.Reichenbach

Mantıkçı Emprizm; R.Carnap

-Strüktüralizm(Yapısalcılık); C.Levi-Strauss, M.Foucault

-Frankfurt Okulu; T.Adorno, M.Horkheimer, H.Marcuse, E.Bloch

Bilim felsefesi; A.N.Whitehead, B.Russel

    İspanyollar; M.de Unomuno, J.Ortega y Gasset

    İtalyanlar; B.Croce, G.Gentile

    Fransızlar; L.Althousser, G.Deleuse

Amerikalı; Santayana.

 

 FELSEFİ ANTROPOLOJİ (İnsan Felsefesi):

 

 ‘Sokrates, felsefeyi gökten yere indirdi’.

                                                        CİCERO

 Sokrates öncesi felsefe bir çeşit doğa felsefesi ya da kozmoloji. Onunla birlikte felsefenin çehresi değişiyor. Ayrıca ilk etik filozofu; ‘Kendini tanı’.

 Sokrates dönemi sofistlere ise ilk kültür antropologları denebilir. Bunlar artık ‘Physis’ üzerine kafa yormuyorlar, ‘Nomos’ üzerine yoğunlaşıyorlar. İlk defa insan-hayvan karşılaştırmasını sofist Protogoras yapıyor. İnsan hem cins hem de tür olarak ön plana çıkıyor, merkeze alınıyor.

 Ortaçağda insan merkezde değil, ancak tanrı olabilir. İnsan, tanrının yarattığı bir mahluktur, bunun dışında insandan pek söz edilmez.

 Descartes’in sorusu, ‘insan nedir?’ değil, insanın bir tek yetisi üzerine; ratio (bilinç).

 ‘İnsanın en temel araştırması, yine insandır’. (A.Pope)

 ‘İnsan için araştırılması yine en ilginç olan; insandır’ (Goethe)

Kant’ın 3 kritiği var:

1-Saf aklın kritiği; ‘neyi bilebilirim?’ (epistemoloji-bilgi teorisi),

2-Pratik aklın kritiği; ‘neyi yapmam gerekir?’ (etik).

3-Yargı gücünün kritiği; ‘neyi ummaya hakkım var?’ (teoloji).

Bu 3 soruyu bir tek soru altında toplayabiliriz:

 ‘İnsan nedir?’.

19.yüzyılın problemi insan değil; geist, sistem. Sistemden kaçan Feurbach, insan üzerine yoğunlaşıyor. Bu nedenle 19. yüzyıl bir dönüm noktasıdır.  Fesefi antropoloji, teolojinin kaldırılması ile olur.

 20. yüzyıl da ise ‘insan nedir?’ diye soran M.Scheller oluşturuyor. Belirli bir anlamda felsefenin bütün soruları ‘insan nedir?’ sorusu altında toplanabilir.

 Antropoloji neden bizim için önemli?

1- Metafizik motif; pozitivizm tek tek bilimler teolojiden çıkararak bağımsızlık kazandırmakta ve 20. yüzyılda da teolojiye tepki olarak antropoloji ortaya çıkıyor.

2- Trancendental motif; 1920’li yıllarda bilgi teorisinin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Descartes’den itibaren felsefe, felsefe olmak istiyorsa; bilme yetisinden, epistemolojiden hareket etmelidir. Oysa insan sadece bilen bir özne değil, ‘bilme’ onun sadece bir özelliği.

3- Ontolojik motif; 1920’li yıllarda pozitivistler ve yeni Kantçılar için felsefe, bilimlerin bilgi teorisine indirgenmişti, varolanla ilgilenmek unutulmuştu.

 Husserl, ‘nesnelerin kendisine dönelim’ sloganıyla ortaya çıkıyor. Böylece Husserl’le beraber 20. yyda ontolojiye giden yol açılıyor. ‘İnsan sadece bilen bir özne değil’, aynı zamanda ‘bilen bir varlıktır’.

4- Tinsel bilimler; aydınlanma çağından beri insanlık bilimleri üzerinde durulmaya başlanıyor. Ve bu bilimler bir disiplin altında toplanmaya çalışılıyor.

5- Dünya görüşüyle ilgili; insan sorusu ne felsefeden ne de bilimlerden kaynaklanıyor. Aslında bu sorun zamandan, çağın kendisinden kaynaklanıyor. İnsan üzerine kafa yoran sadece felsefe değil; sosyal psikoloji, sosyoloji, psikoloji, biyoloji, teoloji…

ANTİKÇAĞ /ANTROPOLOJİK DEVİR

Salı, Haziran 2nd, 2009

 

ANTROPOLOJİK DEVİR-İNSAN FELSEFESİ

 

 

SOKRATES ( İ.Ö. 469 – 399 ) :

 

Kendisinin yazmış olduğu tek satır bir şey yoktur. Görüşlerini öğrencilerinin yazdıklarından çıkarıyoruz.

 

      Benim diğerlerinden üstünlüğüm, ‘bilmediğimi bilmektir’.

      Kendini tanı/bil.

      Ben kötüysem, neden gençler etrafımda toplanıyor? Bunu bilmeyerek yapıyorsam o da suç değildir.

      Tanrısı, kendi içinde keşfettiği bir tanrıdır.

      Ölümden değil, karanlıktan/cehaletten sakınmak gerekir.

      Her türlü iyilik erdemden gelir.

      Eylemde bulunurken, haksızlık etmemeyi en başa koymak gerekir.

    

 KRİTON DİYALOGLARI :

     

        Öğrencisi Kriton’un Sokrates’i kaçırmak istemesinin sebebi, herkesin onun öğreticiliğine olan ihtiyacıdır.

         Sokrates’ in Kaçmamasının Sebepleri :

1.     Kanunlara uymayı sevdiğinden; yasaları çiğnememeliyiz, sonra herkes ve toplumsal düzen bozulur. Hem Atina dışındaki kanunların daha iyi olup olmadığını da bilmiyorum.

2.     Bu toplumda bulunuyorsam, bu kanunları kabul etmem lazım.

3.     Hiçbir şekilde bile  bile eğrilik etmemek lazım.

 

Değerli eylem; yöneldiği şey doğru mu-yanlış mı, iyi mi – kötü mü, haklı mı- haksız mı olduğu bilerek yapılan eylemdir.

 

 Sokrates, felsefesinde temel problem olarak; insanı ele alır. İnsanı her şeyin ölçüsü kabul eden  sofistlerden, genel bir doğrunun bilinebileceğine dair yaklaşımıyla  ayrılır. Ayrıca sofistleri para ile ders vermelerinden dolayı şiddetli bir şekilde tenkit eder.

 

SOKRATESÇİ OKULLAR :

 

1.     KYNİKLER :

 

Kurucusu, Antishenes’tir. Meşhur sözü, ‘haz peşinde koşmaktansa çılgınca yaşamayı yeğlerim’. Bunlara göre mutlu yaşamak, insanın arzu ve isteklerini bastırarak yaşamasıdır. Toplum kurallarına uymadan, inzivaya çekilip, arzu ve isteklerini bastırarak yaşıyorlar. Mutluluğun bu dünyada olmadığına inanıyorlar.

   

2.     KYRENE OKULU :

 

Kurucusu Arstippos’tur. Ona göre insan haz alarak yaşamalıdır. İnsan toplum kurallarına uyarak, toplumdaki yerini koruyarak, mümkün olduğunca da haz alarak yaşamalıdır.

 Ancak, ‘ mutluluk nedir’ sorusuna cevap vermiyorlar.

 

 

 

   SİSTEMATİK DÖNEM / BÜYÜK SİSTEMLER DEVRİ

 

    PLATON ( İ.Ö. 427 -347 ) :        

   

    Platon’un tüm görüşlerini 3 başlık altında toplamak mümkün:

1.     Varlık görüşü

2.     Bilgi görüşü

3.     İnsan görüşü; etik, sanat, devlet görüşü de onun insan görüşü içinde yer alır.

 

  VARLIK GÖRÜŞÜ :

 

  Ona göre 2 dünya vardır :

 

GÖRÜNENLER  DÜNYASI                                    

 

Gölgeler/yansılar/imgeler        – Canlılar               

                 â                         -Nesneler          

         Sanı bilgisi                          â                      

                 â                        İnanç bilgisi     

 

 Bunların bilgisini, Gnosis yani direk                     

duyularımızla, algılarımızla elde ediyoruz.          

 

KAVRANANLAR DÜNYASI 

 

Hipotezler/varsayımlar         İdealar

               I                               I

Diskursif düşünme               Düşünce gücüyle görme

 

Bunların bilgisini ise düşünerek, akılla kavrayarak ediniyoruz.

 

Her şey ideasına yaklaşır ama hiçbir zaman ideasıyla özdeş olamaz. İdealar kendinden varolmuştur. Bütün her şeyin varolması ‘iyi’ ideasından pay almasıyla mümkündür. Güneş gibi fakat güneş de ona bağlıdır. Gölgelerin varlığı nasıl ait olduğu şeye bağlıysa, her şeyin varlığı da idealara bağlıdır. Gölgelerden, kavranan şeylere doğru bir diyalektik yürüyüş var. Görünenler dünyası için güneş ne ise kavrananlar dünyası için de, iyi ideası odur. Asıl varolanlar idealardır. Güzel olan, güzellik ideasından pay alırsa güzeldir. Yoksa kendinden güzel değildir.

 İdealar kalıcı ve değişmezdir. Değişen tek tek varolanlardır.

 İnsan da bütün idealar vardır. Ben masaya, bende masa ideası olduğu için masa diyorum.

 

  Platon’a göre bilgi hatırlamadır. Yani insan doğuştan bilgilere sahiptir. Bu bilgiler mautike (bilgi doğurtma) ile ortaya çıkar. Ancak bazı bilgiler buna sokulamaz.

 İnsan, bilginin kendisine değil, bilme yetisi ve imkanına sahiptir. İnsanın asıl bilgilere /ideaların bilgisine, ulaşma imkanı vardır. İnsan bunları öğrenmez, hatırlar.

 Körler bir şey görmez ama bazı bilgilere sahiptir. Onlar bu bilgileri öğrenmez hatırlayarak ulaşırlar.

 

  DEVLET GÖRÜŞÜ:

  

DEVLET:

1.     Yöneticiler; erdemi, bilgelik.                           

2.     Besleyiciler; erdemi, çalışkanlık.                             

3.     Koruyucular; erdemi, cesaret/yiğitlik

 Devlet de bu 3 sınıfda zorunlu.

 

– Yöneticiler; filozof olmalıdır. Çünkü; filozofun erdemi bilgeliktir.

 – Koruyucular; cesur/yiğit olmalılar. Hem müzik hem de jimnastikle yetiştirilmelidir. Böylece, iyi ile kötü birbirinden ayırdedilebilir. Aynı zamanda koruyucu, bilge de olmalıdır. Sadece jimnastikle eğitilip bedenleri güçlü olanlar her şeye karşı vurucu, kırıcı olurlar. Sadece müzikle yetiştirilen ise nazik, ince ruhlu olur. İşlerini yapmak için güçlü olacaklar ama ölçülü, nazik de olacaklar.

 – Besleyiciler; çalışkan olacaklar, üretimi aksatmayacaklar.

  

  Adil bir devlet; herkesin kendi işini yapması, başkasının işine karışmaması ile mümkündür.

 

   İNSAN GÖRÜŞÜ:

 

İnsan; 1. beden, 2. ruhtur.

Ruh da; a) Bilen yanı,

            b) İrade, isteme yanı,

            c)Arzulayan yanı; mutlu ve adil insan, arzularını bastıran ve dengede tutan insandır. Sadece haz peşinde koşan, kendini düşünen insan adil değildir. İnsanın bu iki yanını dengeleyen; irade/isteme yanıdır.

 

    ETİK GÖRÜŞÜ :

 

 Platon etiğine ‘mutlulukçu etik’ de denir. Mutlu olmak için erdemli olmak gerekir.

 Devletin yönetim şekli, ne olursa olsun,  eğer iyi yönetilirse o devletde yaşayanlar mutlu olabilir.

 Platon’a göre 4 temel erdem vardır; bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve bütün erdemlerin temeli olan adalet.

 Yiğitlik; korkulacak ve korkulmayacak şeyler üzerine aklın bir yargısıdır. Neden korkulacağını neden kokulmayacağını bilmek, bu da bilgelikle olur. Ölçülülük; kendine hakim olmakla olur. Adaletse; herkesin kendine düşen görevi yapmasıdır. Bu baş erdemdir.

 Adil insan, kendindeki 3 yanı, akılla, bilgiyle dengeleyen insandır. Ona göre, erdem öğretilemez. Çünkü; bilgi değildir. Erdemli insan iyiyi gerçekleştiren insandır. İyinin bilgisi insanda gizil olarak vardır. Bu gizil mautike (fikir doğurtma)  ile açığa çıkarılırsa, insan erdemli olur. Dolayısıyla, erdem doğuştandır.

 Platon’un devletinin yönetim biçimi; Aristokrasidir. Bir seçkinler grubunun yönetimidir. Bir kişinin, monarkın yönetimi de olabilir. Ancak, istenilen özelliklere-bilge olması- sahip olmak şartıyla.

  İnsanın bilen yanı ağır basarsa; ‘bilgisever’ insan, arzu yanı ağır basarsa; ‘parasever’ insan, irade yanı ağır basarsa ‘ünsever’ insan tipleri ortaya çıkar.

 

 BOZUK DEVLET ŞEKİLLERİ :

 

1.Timokrasi; irade yanı ağır basan devlet, ünsever insan tipi sözkonusu.

2.Oligarşi; arzu yanı ağır basan devlet, parasever insan tipi sözkonusu.

3.Demokrasi; egemen olan tutkulardır. Zenginlik peşinde koşarlar. Erdemli olmayanı seçebilirler.

4.Tiranlık; adil olmayıp, ilkelerden sapılırsa zorba devlet olur.

 

 Felsefe bu döneme kadar, ilk döneminde tabiat (arkhe/oluş), ikinci döneminde, insan/ahlak olmak üzere hemen hemen evreni bütün cepheleriyle ele almaya ve bir problem olarak ortaya koymaya çalışmıştır.

 Bundan sonraki üçüncü evrede ise iki dönemin sentezi ve sistemleştirilmesi gerçekleştirilecek, önceden parçalar halinde ele alınan alemi bir bütün içinde kavrama teşebbüsüne girişilecektir.