Skolastik, ‘okul bilimi’ anlamındadır. Zira bu dönemin anlayışı, felsefeyi; gerçeği aramak yerine, okullarda öğretilen bir takım belli bilgi ve malumatlardan ibaret kabul etmiştir. Bu felsefe, hristiyan mektebinin felsefesidir. Çünkü; bu felsefe, ortaçağda din adamlarını yetiştiren manastır ve katedrallerde geliştirilmiştir.
Felsefe tarihinde çok uzun bir dönemi kapsayan bu dönem 3 devreye ayrılır:
1- Erken skolastik (yaklaşık 800- 1200)
2- Yüksek skolastik ( 1200 – 1300 )
3- Geç skolastik ( yaklaşık 1300 – 1500 )
ERKEN SKOLASTİK
ANSELMUS ( 1033 -1109 ):
‘Hakikat Üzerine’ adlı eserinden:
-Hakikatin başının ve sonunun olmayışı-
Tanrının hakikat olduğuna inandığımıza, başka birçok şeyde hakikat olduğuna göre, hakikatden sözederken, tanrının hakikat olup olmadığını söylemek zorundayız.
Hakikat olmaksızın gerçek olmazsa, hakikatin bir başının ve sonunun olduğunu düşünmek imkansızdır.
Hakikat olmaksızın, gerçek varolamaz. O halde hakikat başlamadan önce vardır ve sona erdikten sonra da olacaktır. O halde hakikati, bir başlangıç ve son ile sınırlayamayız.
‘Anlamın ve İfadenin iki hakikati üzerine:
Önce ‘ifade’ de hakikatin ne olduğunu arayalım. Çünkü; sık sık ifadeye doğru ya da yanlış deriz.Bir ifade ne zaman doğrudur? İfade ettiği şey evetlendiğinde ya da değillendiğinde doğrudur. Varolmayan şeyin varolmadığını değillediği zaman da ifade ettiği şeyin doğru olduğunu söylüyoruz.
Hakikat; tanrı (başlangıcı ve sonu olmayan)
Gerçek; şeyler.
İfade edilen şey, ifadenin hakikati midir? Hayır, çünkü; hakikatten şey olmanın dışında, hiçbir şey hakiki değildir. Ve bu şekilde doğrunun hakikati, bizzat doğrunun içindedir. Oysa ifade edilen şey, doğru ifadenin içinde değildir. Bu nedenle onun hakikatinden değil, onun hakikatinin nedeninden sözedilmesi gerekir. Bu nedenle bana göre, ifadenin hakikati söylenen içinde aranmalıdır.
O halde aradığın şey, bizzat söylenen anlam ya da ifadenin tanımında bulunan şeylerin biri olmasın?
Sanmam niçin? Çünkü; eğer böyle olsaydı, ifade her zaman doğru olurdu. İfadenin tanımındaki şeylerin tümü, ifade ettiği şey varolduğu zaman hem de olmadığı zaman aynı kalırdı.
Nitekim söylenen ve anlam aynıdır. Ve ötekiler benzer şekildedir. O halde sence oradaki hakikat nedir? İfadedeki varolan bir şeyin varolduğunu anlattığı zaman. Hakikatin onun için değil, doğru ve hakiki olduğu dışında başka bir şey bilmiyorum. Peki evetleme niçin yapılmıştır? Varolan şeyin, varolduğunu anlatmak için. O halde buna zorunludur. Anlatmak zorunda olduğu şeyi anlattığı zaman doğru bir şekildedir. Öyle doğru bir şekilde anlattığı zamanda anlam doğrudur.İfade varolan şeyin, varolduğunu anlattığı zaman, ifadenin anlamı doğru oluyor hem de hakikidir. İfade için doğru ve hakiki olmak aynı oluyor bu da varolan şeyin varolduğunu anlatmaktır. Bu nedenle hakikat, doğruluktan başka bir şey değildir. Aynı şekilde ifade, varolmayan şeyin varolmadığını anlattığı zaman da doğru ve hakikidir.
Akıl yürüterek varolduğunu sandığımız şey, varolduğu zaman düşünce doğru, varolmadığı zaman yanlıştır. Düşüncenin doğru olduğunu söylemek, hakikat olduğunu söylemenin ta kendisidir. Varolan şeyin varolduğunu düşünen, düşünmek zorunda olduğu şeyi düşünür ve bu şekildeki düşünce doğrudur.’
Eylem hakikati:
Doğru davranmak hakikati eylemektir. Yapıp etmelerimizde, doğruyu, iyiyi, hakikati yapmak. Yapmak zorunda olduğu eylemi yapan doğru.
Anselmus’ta tanrı ispatları:
Ontolojik tanrı ispatı; Tanrı tanımı gereği en yetkin varlıktır. Onun varolmadığını düşünmek tanımıyla çelişmektedir. O halde, tanrı vardır.
Kozmolojik tanrı ispatı; her şeyin bir nedeni varsa nedeni kendinden olan ve her şeyin nedeni olan zorunlu bir ilk nedeni de kabul etmek zorundayız. Bu da tanrıdır.
Fiziko-teolojik tanrı ispatı; evrende amaca uygun bir uyumluluk, muhteşem bir düzen var. Bu düzeni de ancak tanrısal bir algı yapabilir.
YÜKSEK SKOLASTİK( 1200- 1300):
Aristoculuğun İslam filozoflarından yapılan tercümeler yoluyla hristiyan dünyada tanındığı bu dönemin iki büyük temsilci filozofu; Albertus Magnus ve Aqinolu Thomas’tır. Thomas yalnız yükseliş döneminin değil, bütün skolastik dönemin en büyük düşünürüdür.
AQİNOLU THOMAS (1225-1274):
-‘Varlık ve Öz üzerine’ eserinden-
Ayrı substanslar/ varlıklar ne şekilde vardır?
Farklı substanslar; ruh, akıllı varlıklar ve ilk neden.
Maddeden bağımsız / İlk neden / Yalın varlıklar
Olarak sadece form â
Ve varoluştur. / Akıllı varlıklar/ Form + Varoluş
â
/ Ruh / maddesiz varoluş
â
/ Madde /
Madde, akıllılığı engelleyen zararlı bir şey. Madde formun karşısında değerden düşmüştür. İnsan ruhunda ya da akıllı bir yapıda hiçbir şekilde madde ve form bileşimi yoktur.
Bir substansın varoluşu form ve maddeyi içermektedir. Yani bir bileşiktir. Buna karşılık yakın bir substansın varoluşu sadece formdur. Bileşiğinki ise, maddedir.
Yalın olanlar bütün olarak tek tek vardırlar. Ne türleri ne de cinsleri sözkonusudur.
SUBSTANS
â â
Bileşik Yalın
Madde Akıllı varlıklar
â
Ruh
Tek tek vardır
Sadece formdurlar.
İlk Neden
âá
Akıllı varlıklar Yukarı doğru çıkıldıkça gerçeklikler
artıyor,
âá buna karşılık potensleri azalıyor.
azalıyor.
Ruh Aşağı doğru inildikçe gerçeklikleri
azalıyor,
âá buna karşılık potensleri
artıyor.
Madde
İlk neden saf edimdir. Ruh da, akıllı varlıklar da edimini ilk nedenden alıyor. Akıllı varlıkların edimi ruha oranla daha fazla çünkü, ilk nedene daha yakın. Akıllı insan, akıllılığını, akıllı varlıklar doğasından aldığından akıllı insandır.
İlk neden, her şeyin nedeni, kendisi nedensizdir. Bu nedenle potensten sözedilemez.
Yukarıya çıkıldıkça gerçekliklerin artması nedir? Thomas’a göre gerçek olanlar, hem zaman-mekan içinde olanlar hem de olmayanlardır. Tanrı, en gerçek varlık çünkü; zaman ve mekanın dışındadır. O gerçeklik ki, daima kaıcıdır.
Bir takım şeylere dokunamayız, göremeyiz ama vardır; tanrı gibi.
Thomas’a göre en gerçek tanrıdır. Peki bunun bilgisini nasıl ediniyoruz? Bunun bilgisini ancak değilleyici yüklemlerle bilebiliriz. Ne olduğunu değil, ne olmadığını söyleyerek bilgisine ulaşabiliriz.