MEHMET ALTAN “KÜRTLER ŞEYTAN SOYUNDAN MI?”
– “Garnizon kültürü”, resmi tezlerin itirazsız tekrarlanmasını ister.
– Türkiye’nin entelektüel tarihi unutturulmuş, parasızlığa mahkum edilmiş, mahkeme kapılarında çile çektirilmiş, hapishanelerde çürütülmüş, öldürülmüş değerli insanlarla dolu. Onlardan biri de düşündüğü için unutturulan rahmetli profesör, İdris Küçükömer’dir.
– İdris Küçükömer, Milli Kurtuluş Savaşının bize söylendiği gibi “anti-emperyalist” bir nitelik taşımadığını, yunanlılara karşı bir savaş olduğunu söylüyor.
– Ömer Kürkçüoğlu’nun “Türk – İngiliz İlişkileri (1919-1926)” konulu doçentlik tezinin 138. Sayfasında, İngiltere’nin Büyük Taarruzdan önce “14 Nisan 1921’de, Türk – Yunan savaşında kesin tarafsızlığını belirten notasını Yunan hükümetine bildirdiği” belirtiliyor.
– Pozitivizm öldüğü halde “yanlışlanabilir bilim anlayışından” devlet ve toplum olarak çok uzağız.
Halka güvenilmiyor. Onun için ordu gözetimindeki Kemalist laiklik, demokratik laiklikle yer değiştiremiyor.
– Türkiye’de bir referandum yapılacaksa “cumhuriyet ile şeriat” arasında değil, “Kemalizm ile demokrasi” arasında yapılmalı…
– Paranın sınır tanımayan rahat dolaşımı, insanların haberleşme olanaklarının sürekli gelişmesi sınırlara ve yerel devletlere ihtiyacı çok azalıyor. Devletler idari birimlere dönüşüyor.
-…Seçkinlere dayalı Kemalist anlayış, bir üretim devrimine dönüşemedi.
– Türkiye’de insanların “bölücülük ve şeriata” karşı çıktıkları kadar, “militarizme” karşı çıkmadıklarını görürsünüz. Çünkü, “militarizm” kendisinin “demokrasiyle uyuşmayan” egemenliğini saklamak için, bu iki tehlikeyi abartır ve bunların ardına gizlenir.
– Siyasi tarihimizin en kıvrak figürlerinden, Süleyman Demirel 35 yıllık politik yaşamında, muhalefetteyken “milleti”, iktidardayken “devleti” gözetmiştir…
– İttihat ve Terakki’nin en ürkütücü yanı, 1908 Nizamnamesinde “adam öldürme”yi disiplin cezası olarak kabul etmiş olmasıydı…Bir başka kurnazlığı da kendine muhalif olan herkesi “şeriatçı” olarak damgalamasıydı…İlericiler sosyalizmi de yasak ilan etmişlerdi.
– Kemalizm, İttihat ve Terakki geleneğini olduğu gibi devam sürdürdü.
– Kendi içinde entegrasyon sorununu çözemeyen Türkiye’nin, dünya ile entegrasyonu sorun olacaktır.
– Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, kendini “Birinci Cumhuriyet”in sahibi ilan etmiş olanların en nefret ettiği öneridir.
– Bundan 72 yıl önce “egemenlik” Osmanlı Hanedanı’ndan alındı ama “halka” verilmedi. Araya ordu destekli “tek parti diktatörlüğü” girdi.
– “Rejim” yüzünden “devlet” çökerten son ülke olacağız.
– Diyanet İşleri Başkanlığı’nın katkılarıyla yayınlanan bir kitapta, Kürt vatandaşlarımız “şeytan soyundan gelme” ilan ediliyor.
– 1924’te, Meclis’te Mustafa Kemal’in kişisel yetkisini denetlemeyi ve sınırlamayı, tek başına iktidar olma eğilimini önlemini amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştu. Bu parti, kuvvetler ayrılığını ve Meclis’in hükümet üzerindeki kontrolünün artmasını savunuyor, İstiklal Mahkemeleri’nin temsil ettiği keyfi yargılama yetkisine son vermesini istiyordu. Kemalist kanat, Kürt isyanını fırsat bilerek bu partiyi kapattı ve milliyetçi hareketin eski kahramanları olan önde gelen üyelerini yargı önüne çıkardı…Böylece, İttihatçılardan Kemalist gruba girmemiş olanlar tasfiye edildi.
– Sovyet modeli ciddi bir örnek olarak ortalıkta durmaktaydı. Ancak 1980’lerin sonuna doğru “insan iradesine” dayalı “planlama modeli”nin, “piyasaya” oranla daha başarılı olmadığı ortaya çıktı.
– “Tek parti faşizminin” ideolojisi Kemalizm, rahatlıkla ve pişkinlikle kendisini “sol” diye yutturulabiliyor.
– Komünist Parti Genel Sekreteri Mustafa Suphi’yi Kemalizm’in iktidarı uğruna boğdurtmuş, liberalizmin en yetkin isimlerinden Cavit Bey’i gene aynı amaçla düzmece bir dava sonucu idam ettirmişiz…
– Türkiye’de “gerçek bir sol” alternatif olacaksa, bu sol reddi miras ederek kemalizle ilişkisini keserek, evrensel sol değer yargılarını taşıyan ve Türkiye kimliği ile harmanlanmış bir yeni terkibi nasıl yaratacağını düşünmelidir…
– Her türlü sorun ancak “halka güvenerek” ve özgürlük sınırlarını evrensel demokrasi standardına getirerek etkisizleştirilebilir…
– Milliyetçilik, sanayi devriminin bir ürünü olan ulus-devlet ideolojisidir.
– Türkiye’de siyasi elitler ile ordunun devlet anlayışı arasında hiçbir zaman büyük fark olmamıştır…Devlet eliti kendi iktidarı için bir “korku atmosferi” yaratıyor. Parya olarak gördükleri halk korksun ve onların iktidarını sorgulamasın diye. Anlayacağınız halktan korktukları için, halkı korkutmaya uğraşıyorlar.
– Devletçilik, sanayi devriminin bir kuralıydı ama şimdi sanayi devrimi artık yok.
– Bilgisayar devrimiyle başlayan dönemin üç altın ilkesi var; “piyasa ekonomis, demokrasi ve insan hakları…”
– “Din devleti yanlıları” da “Kemalist devlet yanlıları” da “devletin ideolojisi” olmasını savunuyor. Birinciler bunu Kuran’a, ikincilerse “altı ok”a dayandırmaktan yana. Hiçbiri, devletin vatandaşlardan aldığı vergilerle ayakta durduğunu, farklı din, ırk, mezhep, dil ve düşünceden olan insanlarına eşit mesafede hizmet etmesi gerektiğini savunmuyor.
Kemalistlere göre şeriatçıları, şeriatçılara göre de Kemalistleri yok etmek gerek. Halbuki demokrasi, “zorbalık” etmedikçe ve oyunun kurallarını bozmadıkça hepsini rahatlıkla içinde barındırır. Ama onlar hem devlete hem de topluma hakim olmak istedikleri için, demokrasiden nefret etmekteler…
– Murat Belge’ye göre Kemalizm, Türkiye’de devleti kuran ideoloji, dolayısıyla düzenin ta kendisi. Emekçi kitlelerle de hiçbir alakası yok. Zaten sosyalizme de hiçbir zaman sempati duymadılar.
Yine Belge’ye göre “batılılaşma hareketi” diye bir şey başlamış ki, Kemalizm bunun bire basamağı, yani “ilerleme” yolunda solun, Kemalizm’le oradan bir akrabalığı var.
– Sol, devrimcilik demek sürekli gelişen makinelere ve aletlere “doğaya karşı zafer kazanmak” demekti. Onun için solcuların amacı, insanın sömürülmesini önleyip, özgürleşmesini sağlayacak olan “üretim tarzında” sürekli değişimin peşinde olmaktı.
– İlericilik ve sol devrimcilik amaçlarını “halka karşı” değil “doğaya karşı” gerçekleştirir. Bunun içinde yaşam tarzını değil öncelikle üretim tarzını değiştirmeyi hedefler.
– Altı oklu CHP, fiilen ve hukuken Türkiye’deki tek parti diktatörlüğünü yaşatan parti, Marksizme, liberalizme, Kürt kimliğine ve Müslümanlığa kan kusturan parti…
– Düzenin avantasını yiyenleri “solcu” diye yutturmak ise büyük harflerle yazılmış bir maskaralıktır.
– Müslümanlığın, Türk toplumundaki “kültürel ve sosyolojik” rolü görmezden gelinmiş. Bilim dinin yerine ikame edilmeye çalışılmış. Toplumda “din ile bilimin” çok farklı roller oynadığı algılanmamış…
– İnsanların ırkı, dini, giyimi, müziği ve giyip içmesi ile uğraşacağımıza toplumsal üretim, bilimsel bilgi yaratımıyla uğraşsaydık ve Türkiye’nin “yaşam tarzını” modernleştirmek yerine “üretim biçimini” modernleştirmeyi aklımıza taksaydık bugün çok daha başka noktalardaydık…
Kürtlere ve Müslümanlara kızdıkça, askerleri çağırmaz teknolojide de böylesine şapa oturmazdık…
– Aklımızla değil, ırkımızla övünmeye şartlandırılmış bir toplumuz.
– Dışkıyı binbaşıya köylüler yedirseydi, aynı mahkemeler tecilli altı ay mı verirdi?
Tags: Altı Ok, Birinci Cumhuriyet, CAVİT BEY, CHP, demokrasi, Dışkı yedirme, Elitler, Garnizon kültürü, İDRİS KÜÇÜKÖMER, İlerleme, İstiklal mahkemeleri, İttihat terakki, Kemalizm, Kürt isyanı, Militarizm, MURAT BELGE, Mustafa Suphi, ÖMER KÜRKÇÜOĞLU, Ordu, Osmanlı hanedanı, ŞERİAT, Şeytan soyu, SÜLEYMAN DEMİREL, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Türk-İngiliz ilişkileri, Ulus devlet