FICHTE, SCHELLİNG VE HEGEL KARŞILAŞTIRMASI :
Her üçünde de ortak amaç; tutarlı karşı çıkılamayacak temellere oturtulmuş bir felsefe sistemi kurmak. Her üçü de ideal bir sistemin olduğuna, insan aklının bunu ortaya koyabileceğine ait bir inanç var.
Çıkış noktaları.
Fıchte’nin ki; eyleyen ben ( bu ben doğayı da yaratan).
Schelling ise hem nesneden hem de özneden yola çıkıyor.
Schelling’i, Fıchte’den ayıran en önemli fark; doğanın özne dışında da varolması.
Hegel’in çıkış noktası ise her şeyi temeli, kökeni olan mutlak geisttır.
Vardıkları nokta:
Fıchte, sonlu benin sonsuzluğunda mutlak tanrıya varıyor.
Schelling de yine özdeşlik felsefesiyle mutlak tanrıya varıyor.
Hegel’in çıkış noktası zaten mutlak tanrı/geist. Ancak kendilik bilincine ulaştıktan sonra mutlaklığa erişecek.
İdealizmlerinin özü:
Fıchte’de her şeyde ideal ben var. Fıchte, sadece öznel idealizmi kabul eder.
Schelling idealizminde, doğa da var fakat insan geistı ile bilinçlenmesi gerekir.
Hegel idealizminin özü ise, mutlak geistın kendilik bilincine varmasıdır. Bu nedenle Hegel, buna ‘mutlak idealizm’ der.
Yöntemleri:
Fıchte’de diyalektik üç adımda var; ben, ben olmayan ve mutlak ben.
Schelling,diyalektiği Fıchte’den alır fakat kullanmada onun kadar başarılı değildir.
Hedel diyalektiğinin özü ise, bilincin nesneye yönelmesi ve nesneyi bilinç düzeyine çıkarmasında yatıyor. (Nesnenin diyalektiği)
Buradaki hareket ne sadece ne sadece nesnenin ne de sadece insan bilincinin bu kavramın hareketi. İnsan ile nesnenin beraber hareket etmesi. Hegel’de diyalektiği mutlak olanın hareketinden ayrı düşünemeyiz. Tanrının düşüncesiyle metafizik bir süreç, insan düşüncesiyle ise bilgi süreci. Aslında tek bir süreç var o da mutlak geistın oluşum süreci.
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra idealizmi en sert eleştiren, materyalist akımdır. İdealizmi içeriksiz ve gerçeğe aykırı bularak idealistlere ‘substans takımı’ derler.
GEİST :
Bu sözcük aslında birkaç dildedir. İlk kullanılışı Yunancadaki ‘pnevma’dır. Bu da ‘Kneo’ kavramından geliyor ve içe çekilen hava anlamındadır.
Anaksimenes, insan ruhunu ‘hava’ oluşturur, der. Daha sonra bu kavram doktor filozoflarda görülür. Bunlar geistı, beyin olarak kullanır.
Aristoteles, ‘pnevma’ kavramını en çok kullananlardandır. O bu kavramı iki anlamda kullanmıştır:
1-Alınan hava, içe çekilen hava, iç ısıyı oluşturan.
2-psişik olarak da ruhun ifadesi olarak kullanır.
Stoacılarda ‘Pnevma’; insanın ve kozmosun özü. Yine bir doktor filozof olan Galeneus, pinevmayı; hem hayat hem de ruh ilkesi olarak kullanıyor.
Yeni Platonculukda Pnevma; madde olmayan kavramdır.
İbranice de ise pnevmanın karşılığı; ruh, tanrısal olan nefes anlamındadır.
Latincede kullaım şekleri de; animus, mens, spritustur.
Lucretius’ta vücudun ele alınan herhangi bir organıdır.
Cicero ve Seneca daha çok ‘mens’ olarak kullanıyor.
Agustinus da ise mens, insanın tanrı yanıyla ilgilidir.
Boethius, insan mensi kendini tanrı mensine vermelidir, der.
Skolastikte, Albertus Magnus; tanrısal mens tüm bilginin kökenidir, der
Yeniçağda Descartes, spritus olarak kullanır.
Locke; bilginin tüm içeriğini taşıyan akıl olarak kullanır.
Spinoza’da bilme etkinliğini gerçekleştirendir.
Kant’ın, ‘kritik’inde geçer.
20. yüzyılda en çok M.Scheller, N.Hatmann, W.Dilthey ve Bergson kullanır.
Tags: animus, geist, İdealizm, mens, mutlak geist, nesnenin diyalektiği, özdeşlik felsefesi, pnevma, spiritus, substans