İ.KUÇURADİ, ‘İNSAN HAKLARI’-2

  

 İnsan hakları evrensel beyannamesi, evrensel bir ahlak olmak iddaasında, niyetleri bu, ancak bu iddaa fiili olarak görülemez.

 

 İnsan hakları açısından ‘devlet’ kavramı:

 Devletin varoluş nedenlerinden biri, kendiliğinden kurulan toplumsal ilişkileri, adalete dayalı hukuksal ilişkilere çevirmektir. Yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemek. Bu nedenle devlet, siyasal bir bütündür. Yurttaşların birbirinin temel haklarını çiğnememesini sağlamaktır.

 

 Bir devletin insan haklarına saygılı olması değil, o ilkelere göre, insan haklarına dayalı olarak kurulması sözkonusudur.

 Saygı tek tek kişilerde geçerli olabilir, devlet için değil. Böyle bir devleti oluşturmak mümkün görünüyor.

 

  Bir devletin iki işlevi olabilir:

1-Yurttaşların temel haklarının güvence altına alınması.

2-Yurttaşların bazı haklarının yaşatılması (dokunulmazlık gibi).

 

  Kültürel haklar; bugün kültürün iki şekilde anlaşıldığını görüyoruz. Bu da kültür kavramının bir kargaşa içinde olduğunu gösterir.

 

 1-Çoğul anlamda kültür; (Türk kültürü, Fransız kültürü gibi) yaşamın bir grupta uzun süre yaygın olan ve çeşitli yaygın ifadelerinde kendini ifade eden insan anlayışı, değer anlayışı, sözkonusu grupta yaygın olan nelerse.

 

 2-Tekil anlamda kültür ;(kültürel etkinliklerdeki kültür) insanı geliştiren etkinlikler. ‘Felsefe yapmak’ bunun içinde.

 İşte bu kültür kavramları birbirine karıştırılıyor. Özellikle Batı tekil anlamda, Doğu ve Afrika ise çoğul anlamda anlıyor. Üçüncü dünya hakları, kültürel haklardan, koruma ve geliştirmeyi anlıyor.

 İnsan hakları, dünyada hala bir hukuk sorunu olarak görülüyor. Felesefeye de bu konuda büyük iş düşüyor. Felsefeyle bağlantı kurulmadıkça, bu konuda çok karışıklık olacaktır.

  İnsan hakları, bütün bir şeydir, bölgesel ayrımlar açısında bakmamalı (AB, Afrika Birliği gibi).

 İnsan haklarıyla eğitimi yönlendirme tavsiyeleri var. Uluslar arası anlayış birliği ve barış eğitimi ile insan haklarına ve temel özgürlüklerin eğitimine ilişkin tavsiye kararı.

 

    İnsan hakları ve barış eğitiminin ilkeleri;

 

 1-Eğitimin uluslararası boyutu + global perspektif.

 2-Anlayış + kültürlere, halklara saygı.

 3-Karşılıklı bağımlılığın arttığının farkında olma.

 4-Başkalarıyla iletişim kurma yeteneğini geliştirme.

 5-Birbirlerine karşı ödevlerinin farkında olmayı öğretme.

 6-Uluslar arası dayanışma ve işbirliğinin gerekliliğini anlama.

 7-Problemlerin çözümüne katkıda bulunmaya istekli olma.

 

  Bunlar, üye devletleri yönlendirici ilkeler.

 

 Bu farklı düzeydeki maddelerin, yan yana getirilmesi doğru değil.

 

 1.Maddenin yorumu; insan hakları eğitimi vermekten ziyade insan hakları eğitimine global bir perspektiften bakmanın yollarından biridir.

 Hümanist değerler eğitimiyle àinsan hakları eğitimine àinsan hakları eğitimiyle de global bir bakışa gitmek.

 Önemli olan ‘iyi yurttaş’ değil, ‘iyi insan’ yetiştirmek. İyi insan, iyi yurttaştır da işte bu global perspektiftir.

 

 2.Maddenin yorumu; şu düşünülmüyor, insan haklarını çiğnemeyi değer haline getiren kültürler de var.

 Oysa beyannamede kültür ve kültürler hep iyi şeyler olarak anlaşılıyor. Kardeş kardeş birbirine saygı ve anlayış duyarak yaşaması düşünülüyor.

 Bazı kültürlerin iyi olarak niteledikleri durumları, davranışları, başka kültürlerce kötü olarak nitelendirilebiliyor.

 Öyle moraller olabiliyor ki, bazı insanların temel haklarının çiğnenmesine yol açabiliyor.

 

 3.Maddenin yorumu; karşılıklı bağımlılıktan ne anlaşılıyor? Küçük ülkeler zaten ekonomik olarak, büyük ülkelere bağımlı.

 Her anlamda ülkelerin ihtiyacını gidermek için diğer ülkelere bağımlı olması, insan hakları eğitimine ne getirir?

 İnsan hakları, epistemolojik açıdan baktığımızda, objesi olmayan eylem ilkeleridir. Belirli tarihsel koşullarda insanın değerinin bilgisinden çıkarılan talepleridir. Gereklilik önermeleridir.

 İnsan hakları, insan olma olanaklarının gelişebilmesinin önkoşularının talepleridir.

 Çıkarılan bütün yasalar ancak dolaylı korunan haklar ile tanınan haklar arasında ilişki kurularak değerlendirilebilir. Temel hakların kısıtlanması demek, insanın olanaklarını geliştirmesini engellemek demektir.

 Temel özgürlükler, temel haklara ilişkindir.

 Grup hakları, bugünkü dünyamızın koşullarında temel haklardan çıkarılıyorsa veya temel hakların bir emplikasyonu olarak ortaya çıkıyorsa grup hakkıdır. Yani temel hakların korunmasına, geliştirilmesine ilişkinse grup hakkıdır.

 Bütün bu hakların korunması, bir hukuk sorunudur. En temelde ise bu hakları, açıklığa kavuşturmak etik bir sorumluluktur.

 

 İnsan haklarının korunmasının ilk şartı; bir insanın, karşısındaki bir insanı önce insan olarak görmesiyle, insanın değerini dikkate almasıyla olur.

 

 Uluslararası insan haklarıyla ilgili belgeler:

 

 Uluslar arası insan hakları ana belgesinin hazırlanması çalışmalarının ilk ürünü, Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulunun 10 Aralık 1948 günü kabul ettiği, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”dir.

 Bu beyanname bütün halklar ve milletler için erişilmesi gereken ortak bir ideali oluşturur. Toplumun bütün fertleri ile kurumları bu beyannameyi göz önünde tutarak, eğitim ve öğretim yoluyla bu haklara ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, milli ve milletlerarası aşamalı önlemlerle üye devletlerin kendi halkı kadar idareleri altında bulunan devletlerin halkları için de fiilen tanımasını ve uygulamasını sağlamaya gayret etmelidirler.

 

 Ana belge; “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin kabulünden ancak 18 yıl sonra, 1966’da “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Antlaşma” ile “Siyasi ve Temel Haklara İlişkin Uluslararası Antlaşma” ve bu antlaşmaya ilişkin ihtiyari protokolün kabul edilip imzalanmasıyla tamamlanabildi.

 

 Bu iki antlaşma, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde belirtilen hakları daha ayrıntılı bir şekilde ele alır.

 Halkların kendi kendini yönetme hakkı ve tabii kaynak ve zenginliklere özgürce sahip olabilme hakkı gibi beyannamede sözü edilmemiş bazı haklar bu antlaşmalarda hükme bağlanmıştır.

 Ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin uluslar arası antlaşmada diğer bazı hakların yanı sıra sendika kurma hakkı, sosyal güvenlik ve sigorta hakkı, eğitim hakkı ve kültürel hayata katılma hakkı gibi haklardan sözedilmektedir. Yine bu antlaşmaya göre akit devletler gerçekleştirdikleri ilerlemelerle ilgili olarak, Birleşmiş Milletler genel sekreterine raporlar vermeyi kararlaştırmışlardır. Bu raporlar incelendikten sonra antlaşma ile tanınmış hakların gerçekleştirilmesi için uluslar arası tedbirlerin özellikle sözleşmeler akdi, tavsiyelerin kabulü, teknik yardım sağlama…olduğunu da kabul etmişlerdir.

 Temel ve siyasi haklara ilişkin antlaşmaya gelince, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde tanınmış olan hakların büyük çoğunluğu bu antlaşmada daha derinlemesine düzenlenmiştir. Ayrıca bu antlaşma öncekine oranla daha iyi örgütlenmiş bir uluslar arası denetim sistemi getirmiştir.

 

 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:

 

 Avrupa İnsan Hakları komisyonu, kişilerin harekete geçirebileceği ve uluslar arası yargı düzeninde kişilere gerçek güvenceler sağlayan şimdilik tek mekanizmadır.

 Avrupa konseyinin kuruluş amacı; siyasal özgürlük ve gerçek demokrasinin temelini oluşturan hukukun üstünlüğü ilkesinin kaynağı olan manevi ve ahlaksal değerleri korumak, sosyo-ekonomik gelişmelerine yardımcı olmak amacıyla, üyeleri arasında daha sıkı bir işbirliği geliştirmek için kurulmuştur.

 Bu konseye üye olan her devlet, konseyin yetki sınırları içinde bulunan her kişinin, insan haklarından ve temel özgürlüklerden yararlanması gerektiği ilkesini kabul eder. Bu ilkeyi kabul etme, konseye üye olabilmesinin koşullarındandır.

 Bu komisyon, kişiye şikayetçi olduğu devlete karşı dava açma hakkını sağlama amacıyla yerli yersiz kişisel başvurulara karşı, devleti koruma endişesinin bir uzlaşımıdır.

 Komisyona üye her devlet, başka bir devletin (yine konseye üye bir devleti) bir kişinin insan haklarını çiğnemesini komisyona getirebilir. Bu kişi, şikayet edilen devletin yurttaşı da olabilir. Bu çok önemli bir yeniliktir. Yurttaş bağı burada hiçbir rol oynamaz. Hakkı çiğnenen kişi, konseye üye olmayan bir devletin yurttaşı da olabilir. Ancak sözleşmede şöyle bir koşul da var; kişilerin bir devlete karşı, bir konuyu getirebilmesi için, o devletin böyle bir şeyi yani kişisel başvuruyu önceden kabul etmesi gerekir.

 

 Yani sözleşmeye girmiş devletler iki kısma ayrılmaktadır:

1-Kişisel başvuruyu kabul etmiş oldukları için, temel hakları çiğnenen kişilerin, komisyona dava edebileceği devletler.

2-Kişisel başvuruyu kabul etmemiş oldukları için, ancak başka devletlerin dava edebileceği devletler.

Tags: , , , , ,

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.