Posts Tagged ‘F:MİLET OKULU’

ATOMİSTLER-SOFİSTLER

Salı, Haziran 2nd, 2009

ATOMİSTLER:

 

LEUKİPPOS (İ.Ö. 430- ?) :

 

 Anamadde, atomlardır. Evrende içler dolu atomlar vardır. Bir de onların hareket ettikleri boşluk vardır. Asıl olan atomlardır. Atomlar bölünemez çünkü; boşluktan pay almıyorlar.Ve birbirlerine çarparak hareket ederler.

 

DEMOKRİTOS ( İ.Ö. 460-370 ) :

 

 Elea okulu öğretisi ile Herakleitos’un felsefesini ‘atomculuk’ diye ünsalan görüş içinde uzlaştırmaya çalıştı. Yaşamı hakkında kesin bilgiler olmayan Leikippos’un ona hocalık yaptığı söylenir.

 Atomculuk öğretisine göre; gerçek varlık, belli bir zamanda ortaya çıkmamıştır. Varlık; ezeli ve ebedidir, değişikliğe uğramaz, nasılsa öyle kalır. Anamadde, sayıları sonsuz olup, nicelik olarak farklılaşan atomlardır. Atomlar yer kaplar ama bölünemezler.

 Atom, bölünemeyen anlamına gelir. Yalnızca; büyüklük, küçüklük, biçim ve ağırlık olarak  farklılaşırlar. Atomların nitel bir değişime uğramaları söz konusu değildir. Bundan ötürü varolanların çokluğu ve çeşitliliği, bu atomların içlerinde gerçekleşen dinamik bir değişme ile açıklanamaz. Bu durum atomların biçimleri, duruşları ve yan yana geliş düzenleri ile yani çeşitli birleşme düzenleri ile açıklanabilir.

 Demokritos, Miletli filozoflara ve Herakleitos’a karşıt olarak, tıpkı Empedokles gibi mekanik bir doğa görüşü ileri sürmektedir.

 Atomlar uzay içinde çeşitli hızlarla kendiliklerinden hareket ederler Boşlukta birbiriyle karşılaşan ve yığılan bu atomlardan çeşitli öğeler ve cisimler meydana gelir. Evren birbirine çarparak anafor doğuran atomlardan oluşur. Bu anaforda kaba ve ağır atomlar, ortada bir araya gelip; toprağı oluştururlar. İnce ve hafif atomlarsa yukarıya doğru itilir; suyu, havayı ve ateşi oluştururlar. Demek ki; evrende, mekanik yasalar ve zorunluluk hakimdir. Raslantı diye bir şey yoktur. Biz nedenler bilmediğimiz için raslantı deriz. Ona göre evren, belli bir amaca göre ortaya çıkmamıştır.

 Demokritos’un bu görüşleri, doğaya ilişkin bilgilerin bilimsel bir temele oturtulması olanağını içinde taşıyordu. Ona göre ruh da atomlardan yapılmıştır.

 Bütün bu açıklamalar, Demokritos’un en tutarlı materyalist olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu tutarlılık, maddesel parçacıkların atomlardan, herhangi bir erek sözkonusu olmadan (tanrı..vs.) mekanik bir biçimde ve zorunluluğa nedensellikle açıklayarak, bütün varolanları oluşturduğunu ileri sürmesinden doğuyor.

 Ahlak felsefesi ile de ilgilenen Demokritos’a göre, insan ruhunun dingin ve dengeli bir durumda iyilikten sevinç duyar, tat alır ve kötülüğü düşünmez. Ruhun bu duruma ulaşmasını sağlayan şey; korkulardan ve boş inançlardan sıyrılmış olmasıdır. Bunlardan kurtulmaksa ancak bilgiyle, bilgelikle olur.

 

 SOFİSTLER:

 

 Şehir şehir dolaşarak parayla söz sanatını (hitabeti); grameri ve dilbilgisi kurallarına göre öğretirler. Bunlara göre doğru yoktur, yeter ki, savunabil. Ben seni neye ikna edersem, doğru odur.

 

PROTOGORAS (İ.Ö. 482-411) :

 

Ünlü sözü herkesin bildiği gibi, ‘İnsan her şeyin ölçüsüdür.’ Üşüyen için soğuk, üşümeyen için soğuk değil, doğru herkese göre değişir. Her insanın inandığı kendine göre doğrudur. Herkesin kabul edebileceği mutlak bir hakikat yoktur.

 

 GORGİAS ( İ.Ö. 483- 374) :                      

 

‘Bir şey yoktur, olsa bile bunu bilemeyiz, bilsek bile bunu başkasına öğretemeyiz’ der. Herkesin aynı algılayabileceği doğru yoktur.

 Niye birbirimize anlatamıyoruz? Çünkü; der:

 1. Anlatmada güçlük,   2. Bilmede her zaman bir görelilik vardır.

 Herkes için doğru bir bilgi yoktur. Ben seni neye ikna edersem odur doğru olan.

 

 Sofistlerin yaptığı hata ‘insan’ı değil tek tek insanları ele almaları ve bunun sonucunda da ne kadar fert varsa o kadar da hakikat ve yanlışın ölçüsünün olduğunu kabul etmektir.

MİLET OKULU

Salı, Haziran 2nd, 2009

    FELSEFE NOTLARI

 

 

          İLKÇAĞ YUNAN FELSEFESİ

 

                        

         TABİAT FELSEFESİ

 

              MİLET OKULU:

Bu okul filozoflarının uğraştığı temel problem; ‘evrenin ana maddesi(arkhesi) nedir?’

 

THALES (İ.Ö 640-548/545) :

 

Thales’e göre evrenin ana maddesi ‘su’ dur. Thales bu yargıya, her şeyin yaradılışında nemlilik görmesiyle varıyor. Canlı madde ile cansız madde arasında

bir ayrım yapmıyor. Her şeyde bir canlılık görüyor.

– Bütün hayvanların tohumu nemlidir.

– Besinleri nemlidir.

– Bitkiler nemli ortamda yetişir.

– Güneş ve yıldızların ateşi nemden oluşur.

Thales, evrendeki cisimleri ve olayları önce gözleyip inceliyor daha sonra akıl ve mantık yoluyla bunları genel bir ilkeye bağlıyor ve bu ilkeyle de açıklıyordu.

Bu çabasından ötürü Thales, felsefe tarihinin ilk tabiat filozofu olarak en başta yer aldı.

 

ANAXİMANDROS (İ.Ö 610/611-540/546) :

 

Her şeyin başı ölümsüzdür ve yok edilemez ‘Apeiron’ dur. Apeiron; sınırsız olup, her şeyi içine alır ve yönetir. Anamadde, sınırsız ve sonsuz bir yaratıcılık gösteriyor; bu nedenle kendisinin de sınırsız ve sonsuz olması gerekmekteydi. Her şey ondan doğar, gelişir ve ona döner. Ne olduğu tasavvur edilemez.

 Anaximandros’a göre ‘su’ sınırlıdır. Örneğin, katı bir cisim suya ya da su katı bir cisme dönüşmektedir. Oysa anamaddenin sınırsız olması gerekmektedir.

 Anaximandros’ta çeşitli somut cisimlerin; soyut, sınırsız ve sonsuz bir varlık kavramıyla açıklandığını görüyoruz. Bu kavramsal açıklama, felsefi düşüncenin ilerlemesi yönünde ileri atılmış bir adımdır.

 

ANAXİMENES (İ.Ö 585-525) :

 

Sınırsız olmasını gerekçe göstererek arkhe ‘hava’dır diyor. Oluşu ise havanın sıklığı ve seyrekliği ile açıklıyor. Anaximenes, felsefi düşüncenin gelişmesine iki şekilde katkıda bulunmuştur:

 1.Anaximenes’in ‘ruh’ kavramını ilk olarak ortaya atmasıdır. Filozof, bir hava (soluk) olarak gördüğü ruhun, canlı bir şey olduğunu düşünmüş ve böylece onun bedeni dağılmaktan ve cansız bir madde haline gelmekten kurtardığını, etkileyici ve düzenleyici bir ilke olduğunu söylemiştir.

2.Anamaddenin nasıl değişikliğe uğradığı ve birçok varlığı nasıl meydana getirdiği sorunu üzerinde durmaktadır. Filozof, havanın çeşitli şekillerde yoğunlaşması ve gevşemesi sonucunda; ateş, rüzgar, bulutlar, su, toprak, ve taşların ortaya çıktığını söyleyerek bu sorunu çözmeye çalışmıştır.