Author Archive

DUVAR – 3

Çarşamba, Eylül 3rd, 2014

– Zenginler için yatırım alanları:

Altın, döviz, gayri menkul, borsa.

Fakirler için yatırım alanları:

Ahiret, cennet, huriler, sabır.

***

– Rekabetin olmadığı yerde rehavet vardır.

….

-Zayıf insanlar mutluluktan bile korkarlar. İplikle bile yaralanırlar.

OSAMU DAZAİ

***

– Zayıf insanlar, sırt sırta verirler.

– İmkansızlık, sevgiyi büyütür.

– Uzaklaşmak istemediklerimiz için uğraşılıyorsa, en çok o zaman direnmeliyiz.

– Alçakgönüllülük, gururdan üstündür.

– Bazı insanlar vardır; konuşur, konuşur, konuşur, ta ki, söyleyecek bir şey buluncaya kadar!

– Açtırma bayramlık ağzımı, söyletme kötüyü!

Senden gelecek iyilik, Allah’tan gelsin!

– Senin gibi nelerini gördük, gül gül öldük!

Al atını ver tımarımı, senden korkan senin gibi olsun!

– Kiminin ağzından laf alamazsın, kimini de parayla susturamazsın!

*

– Bir yalan söylediğinde, daha fazlasına hazır ol!

– Aşağı indim bir yalan söyledim, yukarı çıktım kendim de inandım!

– Bir yalanı yüz kere söylersen, gerçek gibi gelir.

– Erkeğe maaşı, kadına yaşı sorulmaz!

– Giritlinin biri kalkmış, “bütün Giritliler yalancıdır” demiş!

– Yalandan kim ölmüş!

– Yalancının mumu, mum bitince söner!

– Allah’ın bildiği kuldan saklanmaz. (İyi, söyle rezil ol.)

– Ateş olmayan yerden, duman çıkmaz!

– Bozacının şahidi şıracı! (Al birini, vur ötekine!)

– Üzümünü ye bağını sorma, bağcıyla da uğraşma…

– Gelene ev önünde, gidene yol önünde…

– Ben herkese benzemem, herkes iyiyse ben kötüyüm.

– Aşağıdakiler küçük hırsız, yukardakiler ise büyük hırsızdır.

– Doğuştan şansız olanlar, her zaman birileri tarafından yönetilmeye ihtiyaç doğarlar.

– Yılandan korkmam, yalandan koktuğum kadar!

(Her sene yılandan kaç kişi ölüyor, haberin var mı senin!)

– Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın! (Zaman uzun, dokunur!)

– Yılanın başını küçükken ez, sonra başına bela olmasın!

– Elin ağzı torba değil ki, büzesin!

*

İdeolojiler, deli gömleğidir.

– Hayatı korkusuzca yaşayanlar, ölümden korkmazlar.

*

– Değişime ayak uydur ama değişmeyecek olan ilkelerine de sımsıkı sarıl.

– Düşmanı olmayan adam, değersiz adamdır.

– Sahip olduğun en büyük servet, sana en yakın olanlardır.

– Kalbin neredeyse, evin orasıdır.

– Başkasını anlamak, acısını yüklenmektir.

– Eskiden kendimi iyi sanıyordum, şimdi bunları görünce anladım ki, kesinlikle mükemmelim!

*

– Herkese şapur şupur, bize gelince yarabbi şükür!

– Gökten altın yağsa, bizim başımıza taş düşer.

“Düşmedi” diye tam sevinirken, seker gelir yine bulur.

– Gülme komşuna gelir başına!

– Herkes geçer sen takılırsın!

– Av gibi davranırsan, av olursun.

– Denize düşen yılana sarılır.

– Ne kadar çok güldüysen, ağlamaya, kusmaya hazır ol!

– Kaçırdığın şeylere ağlama,, karşılığında ne aldığına bak.

– Kaybettiklerine üzülmeyi bırak, sahip olduklarına şükretmeyi öğren!

– Bir şey olmaz deme, yerin altı onlarla dolu!

– Bir şeyin altını üstüne getirmeye çalışma, üstünün iyi olmadığını kim söylüyor!

– Aklına kötü şeyler getirmezsen, kötü bir şey olmaz! (Zaten, kötüye bir şey olmaz!)

– En çok neyi istersen, o olur!

– Hayatta en güzel şey, olmasını en çok istediğin şeydir.

– Yaşamak seyahate çıkmak, ölmekse eve dönmektir.

– İnsan düşüncedir, ne düşünüyorsa onu yaşar.

– Çocuklar ne kadar karanlıktan korkuyorsa, yetişkinlerin pek çoğu da aydınlıktan korkuyor.

– Gençler maziden, yaşlılar bugünden kaçıyor.

– Hayattaki üç güzel ses; “kadın sesi, su sesi, para sesi”!

– Mutluluk; koşulların değil, tercihlerimizin bir sonucudur. Tercihlerini düşür garanti olsun!

– Yüzüne tükürsen, yağmur zannediyor, bağırınca da gök gürültüsü…

– Sizde yiyip içelim, bizde gülüp oynayalım!

– Bir şeyin oyuncak olmadığını anlamak için, üzerine oturmak mı lazım?

– Bokunu çıkarmak istemiyorsan, fazla kurcalama!

– Görmemişin oğlu olmuş, çekince çükünü koparmış! (Görgüsüzlüğün de bu kadarına pes…)

– İnsanlar birbirine, “dünyanın en ayıp şeyini” yaptıktan sonra daha ne yapmazlar ki?

– Can çıkar huy çıkmaz, canla beraber gider!

– Tembele iş buyur ki, sana akıl öğretsin.

Cenabetten keramet beklenmez.

– Meyhane iskemlesinde oturmayan, dünyanın kaç bucak olduğunu göremez.

– İşte kapı işte sapı, ister sarıl ister darıl!

– Dediğim düdük, öttürdüğüm düdük. Hem suçlu hem güçlü…

– Ne kadar sallarsan salla, donuna düşer son damla! (Sallama hepsi düşşün!)

*

“Komutan her zaman haklıdır.”

(Komutan haksız olduğunda, yukarıdaki madde geçerlidir. Ya seve seve ya söve söve!)

– Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete!

– Kılıcımız kesmiyorsa onu bileriz ama daha fazla bilenmiyorsa, yenisini yaparız. (Vikingler)

– Yenisi, orjinali bile arıza çıkarırken, eskisiyle, taklidiyle uğraşma!

*

– Kendisi namussuzun önde gidenidir, başkasına gelince “namus bekçisi” kesilir.

– Güzel birini öpmek istiyorsan, onlarca çirkine hazır ol!

Evlilik, cinselliğin meşru halidir.

Evlilik; dışarıdakilerin içeri girmeye, içeridekilerin de dışarı çıkmaya çalıştığı bir müessesedir.

– Adama “nerelisin?” diye sormuşlar, “daha evlenmedim” demiş!

– Bekara, karı boşamak kolaydır.

– Bekarın parasını it yer, yakasını bit.

– Üşengecin çocuğu olmazmış.

– Ömrün uzun olsun, düğünün güzün olsun, iki kız bir oğlun olsun!

– On tane eşşeğin olacağına, adam gibi bir enişten olsun!

– Eşşeğin hatırı yoksa, sahibinin de mi yok?

“Fındık” gibi karım olsun, bir trilyon borcum olsun!

– İnsan ayakkabı alırken bile deniyor, kaldı ki evleniyorsun!

– Ayağına oluyorsa, giy gitsin!

– Ne giyersen, osun!

– Diri yersen diri, ölü yersen ölü gibi olursun!

Yakacakla, seveceğin kötüsü olmaz! (Külliyen yalan)

– En iyi odun(!), çabuk yanıp geç sönendir!

– Orospuyu mezara koymuşlar, “tek mi yatacam?” demiş.

– Hem uzun olsun hem kalın olsun hem de sulu olsun… başka emrin?

– Nazar etme ne olur, çal-ış senin de olur!

– Atın ölümü arpadan olsun muş! (Sen at mısın?)

– Dere geçerken, at değiştirilmez. (Niye yasak mı?)

– Dereyi görmeden paça sıvanmaz! (Olur…)

– Filler tepişir, çimenler ezilir. (Lafa bak, çimenler eziliyormuş!)

– Eceli gelen köpek, cami duvarına işermiş.

– Allah bir garibi sevindirmek isterse, önce eşşeğini kaybeder sonra da buldururmuş!

– Ayı yavrusunu severken, duvardan duvara vururmuş!

– Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!

– Seviyorsan bırak gitsin, dönerse senindir dönmezse,

zaten senin değildi! (Yaa yürü git…)

– Ya sev ya terket! (Ortası yok mu?)

– Ne istiyorlarsa ver, ne veriyorlarsa al, kafan rahat olsun!

– Önce “öl”, sonra “öde!” ( Emrin olur…)

– “Sevmek”; gözünün içine bakmak değil, birlikte aynı noktaya bakabilmektir.

– Ossuruktan teyyare, selam söyle o yare!

– Osurmak, dokuz doktora bedeldir.

– Kadın yok, çocuk yok, para yok, sorun yok!

– Ucuz olan “iyi” değildir. İyi olan da “ucuz” değildir.

– Sevdiğin işi yapamıyorsan, yaptığın işi seveceksin.

– Koşulları değiştiremiyorsan, kendini değiştireceksin.

*

“Mutsuzsan geçmişte,

endişeliysen gelecekte,

huzurluysan anı yaşarsın”.

LAO TZO

*

Az ye, az konuş, çokça sev!

– Ne yardan geçerim ne serden! Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük.

“Sen haklısın” deyince kavga olmazmış!

– Yenilen pehlivan, güreşe doymazmış!

– Ne kadar yavaş gidersen, o kadar hızlı varırsın!

– Şüphe öldürür.

– Fazla tevazu gösterirsen, ezik sanırlar…

***

– Aşırı tevazu, başkalarına çalışmayı gerektirir. (TARIK BUĞRA)

– Unutmak, tükenmektir.

Beklemek kavuşmaktan iyidir.

– Çok uzun beklersen, işkenceye dönüşür.

– Eğer bir tanrı varsa, ayaklarıma kapanıp benden özür dilemeli. (Gestapo kampında duvar yazısı)

– Dindar ol, “dinidar” olma!

– Allah, insanı kendi ruhundan üfleyip halife olarak yaratmış, cahiller, şarlatanlara mürid olmak, onlara  üfletmek için sıraya giriyorlar.

İnsani evrenseli bile yakalayamamış, zamana karşı fikirlerle restore edilen inançların, ilahi olmasından sözedilemez.

***

– Dört ayağı varken atlar da

Allah’ın seçtiği peygamberler de tökezler!

– Başkasına “din-iman”, kendine gelince “han-hamam!”. 

– Mücahid; “müteahhit” 

Türban; “versace”

– Tarikatlar “holding”, şeyhler “ceo” olmuş!

***

– Domuz yemez, kul hakkı yer

Sol eliyle yemez, sağ eliyle rüşvet yer

Cumayı kaçırmaz ama vergi kaçırır

Gavurun kestiği yenmez der ama kıblesi Kabe, rotası Batıdır

Alevinin kestiğini yemez, cemevini tanımaya gelince onlar müslüman der.

***

– Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim?

– Eski dost düşman olmazmış. (Allahım sen beni dostlarımdan koru!)

***

– İlkini unutturmak için, ikincisini daha kötü yapıyorlar.

Vuslat ertelendikçe, şehvet artar.

Kaza geliyorum, namus gidiyorum demez.

– Küçük kafa, büyük kafayı yer!

Kaderde varsa düzülmek, neye yarar üzülmek!

– Düzülen hep biz olduktan sonra, “düzen” değişse ne olur?

Tecavüz kaçınılmazsa, zevk almaya bak!

– Bir yaprak bir mızrak, gerisi teferruat!

– Çadırı kur, tavşanı vur!

– Dünya delikanlı olsaydı, yuvarlak olmazdı!

– Yüze gülücü, arkadan gömücülere dikkat et!

– Kart kedi, taze sıçandan hoşlanır!

– Gönül bu, ota da konar, boka da!

Genç geriyorsa, yaşlı sevindir daha iyi!

(Küçükten yar seveni, cennete gönderiyorlar ya belki seni de alırlar!)

Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse!

– Gençler ümitle, yaşlılar hatıralarıyla yaşar.

– Yaşlanmak, yavaşlamaktır.

– Yaşlandıkça hafıza zayıflar, kavrayış artar.

– Yaşlanmanın en kötü hali, genç kalmaktır.

*

“Delikli taş” bile yerde durmaz, illâ ki biri alır bir çiviye takar!

– Allah delmiş, koyvermiş!

– Demir tava gelir kömür biter, akıl başa gelir ömür biter.

– Azıcık daha akıllı olsa, aptal olduğunu anlayacak.

– Ayranı yok içmeye, atla gider çeşmeye!

– İlaç için sürüyüm desen, sürmeye “akıl” yok, bir de herkese akıl vermeye kalkar!

– Kendinde “akıl” yok, herkese akıl vermeye kalkar!

– Kendini değiştirmeden, tüm insanlara ayar vermeye kalkıyor!

– Güt diye “üç kaz” versen, ikisini kaybeder gelir!

– Şakülsüz deliği tutturamaz, kendini idare etmekten acizdir, bir de aleme nizam vermeye kalkar!

– Deliye dert anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.

– Deliye “dert” anlatıncaya kadar, akıllıya ne verirsen ver!

– Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun daha iyi!

– Deli deliyi görünce, değneğini saklar.

– Elalem deliye hasret, biz akıllıya!

– Millet de aramayla, biz de arabayla!

– Dertleri, “ben söyleyim sen yap!”

– Allahım, sen aklıma mukayyed ol!

– Akıllısı beni bulmaz, delisi peşimi bırakmaz.

– Yüz verdik deliye, sıçtı geldi halıya!

– Akıllı olduğunu söyleyenden daha delisini, deli olduğunu söyleyenden de daha akıllısını görmedim!

– Aptallar söylediklerine, akıllılar söylemediklerine pişman olur.

– Bir deli, bir kuyuya taş atarsa, çıkarmak için en az kırk akıllı lazım!

– Birine kırk gün “deli” dersen, “deli” olur! (Lütfen dikkat edelim!)

– Deliye her gün bayram!

– Gafile kelam, nafile kelamdır.

– Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol dünya senin kahrını çeksin!

– “Şans” diye bir şey olmasa, bu yarım akıllıların onca akıllıdan daha iyi durumda olmasını açıklayamazdık!

*

“Önce seni dost yüzlü, dost gülücükle karşılarlar… sonra her söylediklerini onaylayan noterleri daha sonra söyleyemediklerinin sözcüsü… en sonunda da fedaileri yaparlar. Sen hala dostun olduklarını sanırsın…”A. AĞI

*

– Küçük insanlar konuşur, büyük insanlar konuşulur.

– Bazı insanlar, bazen insanlardır.

– İnsanlar yaptığı işlerle büyür, başarısına göre ya altı çizilir ya üstü.

– Bazı insanların sadakatleri, ihtiyaçlarındandır.

– Yalnız kalmayı iyi beceren insanlar, mutsuz kalabalıklardan uzak dururlar.

– Okulu bitirinceye kadar ailesine, iş hayatında patronuna, emekli olduğunda da tabiata teslimdir.

– Kontrolsüz güç, güç değildir.

– Kaçacağı yerde, sıçacağı geliyor.

– Aklına ne geliyorsa, ya kaçarken ya sıçarken geliyor!

– İki yüzlülüğün daha kötüsü yüzsüzlüktür.

– Akılsız başın cezasını, ayaklar çeker.

– Öfke, cahilin sopasıdır.

– Kız nişanlı, gelin iki canlı, kocakarının hali belli…

– Hem her gün aynı şeyleri tekrar ediyorlar hem de hayatlarının değişeceğini bekliyorlar…ya sabır!

– Hayat, aynı şeyleri tekrar edecek kadar uzun değildir.

– Bizimki yaşamak değil, ölüm nöbeti. (Bitmiş, okeye dönüyor!)

– Aşk yok, düş yok, umut yok. (Ölmüşsün haberin yok!)

*

– Bahçıvansın biberin yok

Hıyarsın haberin yok

*

– Olmayacak duaya, “amin” denmez.

“Olmuşla ölmüşe” çare yok!

*

– Misafirlik üç gündür:

-İki gün yatak, üçüncü gün toprak!

– Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.

– Çağrılırsan erinme, çağrılmazsan görünme.

– Ayrılamadığın her yer, senin için hapishanedir.

*

– Misafir tanrıdır. (Hint Atasözü)

*

Işığın gölgeyle

geçmişin gelecekle

öfkenin sevgiyle

umudun gerçekle

barıştığı gün

güzel günler göreceğiz.

*

– İzahı olmayanın, mizahı olur.

– Kayıt yapmıyorsa, intikal zayıftır.

– Conta yakıyorsa, sigorta atacak demektir.

– Armut piş, ağzıma düş!

– Aç ayı oynamaz.

– Benim kilo problemim yok, sadece boyum kısa…

– Kural, bir lokma eksik, bir adım fazla…

– Gak deyince “et”, guk deyince “süt”. Hayat sana güzel, cennet sana var!

– Yolcudur Abbas, yolda durmaz.

– Yollar yürümekle aşınmaz.

– Her şey olacağına varır, sadece olmuşla ölmüşe çare yok!

– Olacak oğlak, bokundan belli olur.

– Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!

– Yedisinde neyse, yetmişinde de odur.

– Kan kusarım, kızılcık şerbeti içtim derim!

– Damar olmayan yerde, kan dolaşmaz.

– Soğanın acısını yiyen değil, doğrayan bilir.

– İktidar gelin gibidir, kendine ortak istemez.

– Şeytan taşlamaktan, tavaf etmeye fırsat bulamıyoruz.

Şeytanla uzun süre dans edersen, eninde sonunda ayağına basar.

– Şeytan ayrıntıda gizlidir.

– Şeytan azapta gerek.

– Biz “melek gibi ol” diyoruz, o “Azrail’den başka melek tanımam” diyor!

“Titanik” bile battıktan sonra…

– Altı kaval üstü şişhane…

– Ön teker nereye, arka teker oraya…

– Hiçbir şey yapmamak, seçim yapmaktır, tarafsız olmak değil.

– Cinayete sessiz kalmak, ona ortak olmaktır.

– Kalkmasını biliyorsan, düşmekten korkma!

– Geç olsun, güç olmasın.

– Geç geldi desinler, geçmiş olsun demesinler.

– Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz.

– Yaz var kış var ne acele iş var.

– Ölme eşşeğim ölme, yaz gelsin de yonca biçiyim!

– Eşşeğe rakı içirmişler, çulunu bahşiş vermiş!

– Atın ölümü, itin bayramıdır!

– Kıyıdan uzaklaşma riskini alamayan, okyanus geçemez.

– Darılma dayan, sövene dilsiz dövene elsiz ol.

***

– Deveye diken, insana söven yaraşır!

– Bir hatır, iki hatır, üçüncüye vur yatır!

– Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?

– Baldız, baldan tatlıdır!

*

– Hadi yavrum, hadi çocuğum, kumda oyna gözüne çöp batmasın!

– Darpa, gaspa, fuhşa karışma ne yaparsan yap!

*

“Hasan” almaz, “basan” alır.

– Kadın serçe gibidir; çok sıkarsan ölür, gevşek bırakırsan uçar!

– Çiçeklere her gün aynı miktarda su ver! Çok verirsen soldurursun, az verirsen öldürürsün…

– Ziyan olacağına, ver bir fakir sebeplensin!

– Bizde yüz yok istemeye, sizde de insanlık yok vermeye, namerde muhtaçlığımız hep bundandır!

– Onca kadın bir adamı namerde muhtaç ediyorsa, bu ayıp onlara yeter!

– Dere yatağına ev yapma sel alır, tepeye yapma yel alır, yetmişinden sonra evlenme el alır.

***

– Amerikan tarihini öğrenmek istiyorsan, bir kitap al. Rus tarihini öğrenmek istiyorsan, bir kürek al!

***

“Hepimiz kızgın tavaya düşmeye, can atan damlalarız.”

CHİCAGO MÜZİKALİNDEN

***

– Odun alırsan meşeden,

dükkan alırsan köşeden,

kız alırsan Ayşe’den

gir oyna, çık oyna, çal oyna…

*

Ananız koca yüzü mü gördü

Recep, Şaban, Ramazan

Rahmetlik baban

Üç de ondan evveli

*

– Çok tatlı olabilirsin ama ben şeker hastasıyım!

– Yakarım bu şehri, sen yeter ki üşüyorum de!

– Adımı avucuna yaz, hatırladıkça avucunu yalarsın!

– Doktor değilim ama hastam çok…

Suriyeliler gidene kadar kalsaydın bari…

– Uzaktan kusursuz, tanıdıkça lüzumsuzsun.

– F16 değildik ama çok “Rus” düşürdük!

– Teknik servis değilim ama arızalar hep beni buluyor.

– “İki yakası bir araya gelmesin” diyenler varmış, biz zaten üstten 2-3 düğme açık bırakıyoruz.

– Güvendiğim dağlara kar yağdıranlar, hazır olun kaymaya geliyorum!

– Satış elemanı arayanlara, eski dostlarımın adını veriyorum!

 – Otopsi istiyorum, hayallerim kendi eceliyle ölmüş olamaz!

– Hayvan açken, insan tokken kudurur!

Az para dövüştürür, çok para seviştirir!

– Zengin parasıyla, fakir karısıyla oynarmış!

– Para isteme benden, buz gibi soğurum senden!

– Parayı ayağının altına alırsan seni yükseltir, başının üstüne alırsan alçaltır.

– Paradan başka kaybedecek bir şeyi olmayan insan, fakirdir.

– Para dediğin nedir ki, itin önüne atsan yemiyor!

– Onuru olan biri asla yoksul değildir.

– Burası borsa, kim kime korsa!

***

“Cinsellik” olmasa, “dinsellik” de olmazdı.

– Erkek yapacak “yer”, kadınsa yapacak “bahane” arar!

– Evliler balayına, bekârlar alayına gider!

Edebsizlikten değil, ihtiyaçtan bu hale geldik!

– Biz artık bundan sonra ekmeğin içinden, gençlerin kıçından geçineceğiz!

– Bize bundan sonra yolun inişi, her şeyin genişi lazım!

– Et ile ekmek, eti ete sürtmek, gerisi köpek tüfek!

– Erkeğin kıllısı “Ali”den, kadının kıllısı “ayı”dan!

– Kadın bulmuş, kıllısını arıyor!

– Siyasetin işine, kadının işvesine güven olmaz!

– Ha “kel Ali”  ha “Ali kel!”

***

– İlişkinin 5 aşaması:

“Göz göze, el ele, et ete, göt göte, git öte!”

***

– Masajın 5 aşaması:

“Ovalama, sıvazlama, itme, çekme, dürtme!”

KARIŞIK

Pazar, Ağustos 31st, 2014

– Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür  olurlar, uçamayanlar ise tavuk olur. Tavuklar, tavuklaşmış toplumlar, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkalarındaki yumurtalarının alındığının bile farkına varmazlar.

C. DARWIN

– Hayatta ilerlemek için konfor alanından çıkmak gerekir.

MARC MARQUEZ

– Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yoktur.

ALİCE HARİKALAR DİYARI

– Bir insana önce dengesini kaybettirip sonra da normal davranmasını bekleyemezsiniz.

JOHN STEINBECK

– Kendini gerçekleştiremeyen insanlar, her şeyde yanlış arayan eleştirmenlerden olurlar.

“BİRDMAN” Filminden

– Hep denedin hep yenildin, olsun. Gene dene, gene yenil daha iyi yenil.

SAMUEL BECKETT

– Bizler, olduğumuza inandığımız şeyizdir.

KEVIN (Canavar Alt Ego)

– Baktın hayatın tadını çıkaramıyorsun, tadını kaçıranı hayatından çıkar.

BOB MARLEY

– Nasip, niyete vurgundur.

 E. EMİN NEMUTLU

– Şeytanın en büyük kurnazlığı, tüm dünyayı var olmadığına inandırabilmesidir.

– Güçlü olmak, diğerlerinin yapamadığını yapma arzusuna sahip olmaktır.

“OLAĞAN ŞÜPHELİLER” Filminden

– Sonunu düşünen kahraman olamaz.

POLAT ALEMDAR “KURTLAR VADİSİ”

– Hayattaki en zor dört durum; (1) genç yaştaki karamsarlık, (2) ileri yaştaki karamsarlık, (3) ertelenmiş ve anlamsız bir yaşam, (4) kabullenilen çaresizlik.

YUSUF DURDURMUŞ

– Yükselirken kaliten, düşerken karakterin ortaya çıkar.

– Kendinden daha iyi olanı yönetebiliyorsan, lidersin demektir.

– Kazanmak da kaybetmek de alışkanlık haline geldiğinde, yaşam biçimine dönüşür.

 SOMER SİVRİOĞLU

Risk al! Kazanırsan mutlu olursun, kaybedersen büyürsün.

KAHRAMAN TAZEOĞLU

– Başarısızlığa tahammül edebilirim ama denememeye asla.

MİCHAEL JORDAN

– Hayatını başkalarıyla paylaşmayı seçen hiç kimse, yalnız yürümez.

H. SARNOFF SCHİFF

– İnançlı bir kişi, kendi çıkarını düşünen yüz kişiden daha etkilidir.

J. STUART MİLL

 – Birlik; akıl, aşk, ilim ve sezgi birliği halinde belirebilir.

SCHİMMEL

– Hayatta sırlar yoktur, yalnızca saklanmış gerçekler vardır.

DEXTER MORGAN 

– Hayat abartıldığı kadar zor, yaşanıldığı kadar basit değildir.

– Çok düşünürsen, çok düşünürsün!

MEHMET EMİN AVANAŞ

 – Bazen yürekli kayıplar, korkak zaferlerden daha önemlidir.

FATİH TERİM

 – Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın zamana çok şey sığdırmaktır.

DENİZ GEZMİŞ

 – Çocuklar hiçbir şeyde her şeyi bulurlar, yetişkinler her şeyde hiçbir şey bulamazlar.

GİOCOMO LEOPARDİ

– Ölümden korkmuyorum, sadece o varken ben orada olmak istemiyorum.

WOODY ALLEN

Bilinç, baskıdan doğar.

Her son, başka bir sonla sonsuzluğa açılır.

– Her özgürlüğü belirleyen, bir “kader” vardır.

– Sonuçlarında olanın, nedenlerinde olmaması düşünülemez.

AHMET AĞI

– Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz.

UĞUR MUMCU

– Çok merhametli olandan, “lider” olmaz.

ERHAN AFYONCU

– Ele geçen hiçbir şey, hayaldeki kadar güzel kalmaz.

N.R. NASH

– Eğer bütün insanlar doğuştan özgürse, nasıl oluyor da “kadınlar” köle doğuyorlar.

M. ASTELL

– İnsan, acı çekerek öğrenir.

AESCHYLUS

– Başkaları hakkında kötü sözler söylemek, kendimizi övmenin onursuz bir yoludur.

WİLL DURANT

– İnsan; tarihin, toplumun ve doğanın zindanından kurtulabilir ama kendi zindanından asla.

ALİ ŞERİATİ

– İbret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi hiç?

– Batı kalbi, Doğu aklı öldürmüştür.

– Bugün İslama yapabileceğimiz en büyük iyilik,  bizim onu temsil etmediğimizi söylemektir.

– Mısır’da onbir yıl kaldım. Fakat onbir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de. Allah benim ömrümden alıp o’na (Mustafa Kemal’e) versin.

M.AKİF ERSOY

– İnsanlar, olumludan çok olumsuz uyaranlara karşı daha duyarlıdır…Bizi mutlu edecek birkaç şey varken, kendimizi kötü hissettirecek sayısız etkenlere yöneliriz.

AMOS TVERSKY

Sadakat, insanı her gün doğru karar vermek zahmetinden kurtarır.

THOMAS WATSON

Disiplin, kişinin kendisini cezalandırmasıdır.

M. FOUCOULT

– Kendimizden bir şey üretememek, ne büyük zavallılıktır.

PİCO DELLA MİRANDOLA

– Kimse kendisine ayırdığı zamandan daha fazlasını, başkasına ayırmaz.

– İnsan, önüne çıkan herkes ve her şeyle iyi geçinmeli.

– Değişik bilinç durumlarını yaşamakta fayda var.

– İslâm, insanların tarihinden ibaret değildir.

EBUBEKİR KURBAN

ZİG ZİGLAR:

– Herkes evliliğe gözleri açık girer ancak gözlerini kısarsa devam eder.

– Önce gözünün nuru olur sonra gözüne batan bir nokta.

– Aşkını gösteremeyen, aşık değildir.

– Kimin haklı olduğu değil, neyin doğru olduğudur önemli olan.

– Önemli olan birlikte yaşayabileceğimiz biriyle değil, onsuz yaşayamayacağımız biriyle evlenmektir.

Seks, tanrının fikridir. Yalnız ve mutsuz Adem için, Havva’yı yaratmıştır.

Seksin amacı, yalnızca haz duymak değildir, eşlerin birbirine bağlanıp tek vücut olmalarıdır.

Haz peşinde koşanlar, sonunda mutluluklarını yitirirler.

…/…

– Kaliteli bir yaşam için illa para gerekmiyor, doğa bize her şeyi sunuyor. Kendine, dünya varlıklarına ve doğaya sonsuz bir saygın olması lazım. Sevgi, şefkat, aşk, sevişmek, paylaşmak ve arada kaliteli bir şarap içmek, kısacası hedonistik bir yaşam tarzıdır.

BENNU GEREDE

– Şöhret, para, pul, han, hamam, apartman geçici. Keşke bir adam olsaydı hayatımda da onunla birlikte yaşlanabilseydim.

MÜZEYYEN SENAR

– Vasiyetimdir; hayvan mezarlığına gömün beni. Bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum. İyi, güzel ve doğru da olsa benim istediğim birşey size rağmen olacağına bana rağmen olmasın daha iyi.

ZEKİ DEMİRKUBUZ

– Evde biftek varken, hamburger yemeye dışarı çıkmam.

PAUL NEWMAN

– Mutlu olmak için değil, birbirimizi mutlu etmek için evleniriz.

ROY SMİTH

Mutluluk koşulların değil, tercihlerimizin bir sonucudur.

– Yarından korkma, dünden utanma.

DORİS SWANN

Farkındalık, önce ayrıcalığa sonra acıya dönüşür.

– Dilinde olanın, yaşamında yoktur.

– Neden ne kadar şikayet ediyorsanız, o kadar önemsiyorsunuz demektir.

– Dünyanın başına ne bela geliyorsa, dünya görüşü olanlardan geliyor!

Asıl trajedi, kimse böyle olsun istemezken, böyle olmasıdır.

Dram, yaşayan hariç herkesi zengin eder.

Alçağın sesi, yüksek çıkar.

Ruhun tembelliği, dili çalıştırır.

– Alçakgönüllü olacağız diye, alçakların içinde kaldık.

MEHTAP TERZİOĞLU

Manzaranın güzelliği, onun hüznünde saklıdır.

AHMET RASİM

İnsanın hayatta yaptığı üç önemli şey vardır; doğmak, yaşamak ve ölmek. Doğumundan habersizdir, ölmeyi ızdırap haline getirir, yaşamayı ise unutur.

JEAN DE LA BRUYERE

– Ben futbolu, sadece spor olsun diye yapmıyorum.

EMRE BELEZOĞLU

Futbol, basit bir oyundur. Zor olan, basit oynamaktır.

JOHAN CRUYFF

Çanların, kimin için çalıyor olduğunu öğrenmeye çalışma hiç. Onlar senin için çalıyor!

JOHN DONNE

– Yolda kal, yoldaşsız kalma.

– Arayanlar bulamaz, bulanlar da aramaya devam eder.

Her iş, öncesinde düştür.

CUMA GÜMRÜK

– Verileri yorumlamak; bilgi. Bilginin; moral, ahlak, vicdan gibi sunulması ise bilgeliktir.

– Çocuk yapmak kolay, baba olmak zordur.

ALİ SAYDAM

– Her hatıra, aynı zamanda şiir ve hakikattir.

ERNST MACH

– Paranı yediriyorsan enayisin, yedirmiyorsan şerefsizsin, paran yok adam değilsin.

MEHMET İŞCEN

– Bazı insanlar tanıdıkça büyür, bazıları da tanıdıkça küçülür.

– Yalnız iyilik yapmak yetmez, iyiliği zerafetle yapmak da önemlidir.

DİDEROT

– Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir.

ALDOUS HUXLEY

– Ya intihar” etmekten vazgeçmeli ya da yaşamaktan.

– Yapacak hiçbir şeyin kalmamışsa, ne yaparsan yap.

KING PURPLE

– Kalmak katlanmaktır, kabuslar ortasında gülümsemek ve iyiyim demek.

– Önemli olan hayatı uzatmak değil, derinleştirmektir.

HAKAN ALBAYRAK

– Suçluyu affeden hakim, kendini mahkum etmiş olur.

PUBLİUS SYRUS

– Tatmin edilemeyen tek şehvet, “bilgi şehveti”dir.

FATİH ALTAYLI

– İnsanlar, sınırlardan önemlidir.

V. HAVEL

– Varlıklı olmak, varolmak değildir.

ÇETİN ALTAN

– Her hatıra, aynı zamanda şiir ve hakikattir.

ERNST MACH

– Hiçbir şey, gerçeğin kendisinden daha şaşırtıcı değildir.

ERWİN KİRC

Aşk, imkansızın zaferi olduğunda doruğa ulaşır.

Aşk, insanı teyakkuzda tutmadığı vakit tavsamaya başlamıştır.

Aşk, sevgiliyi her gördüğünde yeniden doğmak sevincidir.

– Aşk anarşisttir, özgürlük ister.

BUKET UZUNER

– Kendine bir hoşça bak. Alemin özü, varlıkların gözbebeği olan insansın!

ŞEYH GALİP

– Yaşlanmaktan değil, yavaşlamaktan korkmalı.

NİLÜFER GÖLE

– Durmadan gideceksin, ne varsa bundandır. Bir yerde uzun süre kalma. Gece ile gündüz birbirini nasıl kovalıyorsa, sen de hayattan soğumamak için düşüncelerini onun üzerinde toplamaktan kaçın. Hayat üzerinde düşünmeye başladın mı bil ki, soğursun ondan.

MAKSİM GORKİ

– Hayat, küçük ölçeklerde de mükemmel olabilir.

L. JOHNSON

– Seni sürekli diğerlerinden farksız kılmaya çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermektir. Bu savaş bir kez başladı mı hiç bitmez.

E.H.CUMMING

“Seni seviyorum” demek, bazen bir vaat bazen de bir vedadır.

– İtiraf; daha suçlu olunan bir şeyi itiraf etmemek, gözden kaçırmak için yapılır.

DORİAN LEADER

Dualite; ontolojik değil, epistemolojiktir.

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

– Hep aç kalacağımızdan korktuğumuz için, aç kaldık.

Bir İran Filminden

Kimse, hayat kadar sert vuramaz.

ROCKY BALBAO “Rocky” filminden

– İstesem de dört öğün yiyemem.

“BABA” Filminden

-İnsanı yaşlandıran geçip giden zamanın çokluğu değil, ideal yokluğudur. Yıllar cildi buruşturur fakat idealsizlik ruhu öldürür.

General MC ARTHUR

– Sahip olamayacakları şeyleri, yalnızca aptallar hayal eder.

KRAL ARTHUR 

– Bir konuda her şeyi, her konu da ise bir şeyler öğrenin.

Prof. Van DYKE

– İnsanlar ne kadar zeki olurlarsa olsun, sevdiği birinin sözüne aldanacak kadar, aptaldır aslında.

J. CHRİSTOPHE

– İnsanın öğretmeninin doğa, kitabının insanlık, okulunun yaşam olduğu birgün gelecek mi?

HALİL CİBRAN

– Savaş, büyük bir rant oluşturduğundan, barışı korumak da o denli zor olmaktadır.

TAYFUN TALİPOĞLU

– Sevgi ve bilgi, paylaşılarak büyür.

EMİNE ŞEN

– Huzur, vahdet sırrına erenindir.

UPANİŞADLAR

-Aydın ile sokak adamının inançları bir olabilir mi? Vedaların dışında, öteki dinlerin büyük hatası, bu gerçeği anlamamış olmalarıdır.

MAX MÜLLER

Düşünmeden okumak körletir, okumadan düşünmek yanıltır.

CLAİRVANY

– İstanbul’dan kaçtım. Çünkü, çok hassas bir ruh halim var. Olumsuzluklardan aşırı etkileniyorum. Üzgün ve naif insanları sömüren, hırslı ve saldırgan insanların bir arada yaşadığı bir şehir  İstanbul.

BAHADIR TATLIÖZ

-Yaşamak, gecenin tüm karanlığına rağmen buğulu bir cama güneşi çizebilmektir.

ÜLKÜ AKVARUP

– Avrupa’da insanlar tesadüfen ölür, biz de ise tesadüfen yaşarlar.

HASAN PULUR

– Hayal gücü olmayan insanın, kanatları yoktur.

– Siyah tenli olduğum için kendi ülkemde bu kadar aşağılanırken, bana hiçbir kötülüğü dokunmamış insanları (Wietnamlıları) neden öldüreyim ki!

MUHAMMED ALİ

– Ömür dediğin şey, yaştan ibaret değil, yaşadıklarından ibarettir.

İSHAK ALATON

– En büyük banka hesabın, yaptığın iyiliklerdir.

-İyilik bankası, insanın okyanusa attığı iyilikler toplamıdır.

– Oğlum sana bırakacağım en büyük miras, tavsiyelerimdir.

– Para, alkol gibidir, kazandıkça insanı şımartabilir, sarhoş edebilir. Aynı zamanda büyük para kaybı, insanı depresyona sokabilir. Bir işten para kazanınca hemen başka bir işe yatırma, parayı dinlendirmek gerekir.

– Kazandığın paranın gereken miktarını, yoksullara ver, yoksa sistem seni beslemez.

– Dürüstsen, projen doğruysa para gelir seni bulur. Çünkü, para da park edecek, güvenli bir yer arar.

– En büyük güç, para değildir. En güçlü olan, en çok dostu olandır.

– Senin gücün, seni seven dostlarının, enerjisinin toplamı kadardır.

UZEYİR GARİH

– Kuşkusuz en büyük önyargı, etrafımızdaki herkesi insan sanmamızdır.

– Önemli olan “iç güzelliği” deriz ama dışı lekeli karpuzu bile almayız.

CHARLES BUKOWSKİ

İLMİ

Pazar, Ağustos 31st, 2014

-“Yapay zeka, insan beynini  hackleyebilir, biometrik verilerimiz birileri tarafından ele geçirilebilir…İnsanın yüz, parmak izi ve DNA gibi verilerinin bir kaç gücün eline geçebileceği riskine karşı, yapay zeka konusunda küresel işbirliği ve düzenleme yapılması zorunludur…Yapay zeka üzerinde denetim olmaması nedeniyle, insana ait verilerin güçlü hükümetler ve şirketlerin eline geçebileceği, bunun da yapay zeka tarafından, insanların hacklenme gibi korkunç sonuçları olabilir. bu durum ABD ve Çin gibi ileri teknolojilerde yarış halinde olan ülkeler tarafından yakın zamanda da olabilir.”

YUVAL HARARİ

“Galaksilerle, sinir hücrelerini düzenleyen fiziksel güçler arasındaki gözle görülür farka rağmen iki ağ arasındaki bağlantısallık aynı fiziksel ilkeleri izleyerek evriliyor.”

“Bu iki karmaşık ağ, evrendeki ağ ve bir galaksi veya bir sinir ağıyla sinir hücresi arasındakinden daha fazla benzerlik gösteriyor…Kısaca evren, dev bir insan beyni gibi.”

ALBERTO FELETTİ

***

 Evren, “üst sınıf varlıklar” tarafından bir laboratuvarda oluşturulmuş olabilir.

 Bu durum doğru olursa, dinlerin “yaratıcı” kavramı ile seküler bir kavram olan “kuantum yerçekimi” birlikte kullanılmaya başlanabilir.

  Evrenimiz, sıfır net enerji ve düz bir geometriye sahip olduğu için, gelişmiş A sınıfı bir uygarlık tarafından, “kuantum tünelleme” yoluyla yoktan bir evren olarak labaratuarda geliştirilmiş olabilir.

 Düşük seviyede bir teknolojiye sahip olan insanların uygarlığı, yıldızına bağımlı C sınıfı bir uygarlıktır. Teknolojimiz, güneş’ten bağımsız hâle gelebilmemizi sağlarsa, B sınıfı bir uygarlık olabilir. Bunun sonrasında da laboratuvarda, kendi “bebek” evrenlerimizi yaratabilirsek, A sınıf bir uygarlığa dönüşebiliriz.

 Ancak birçok şey teknolojimizin bu kadar gelişmesini engelliyor. Bunlardan en büyüğü, küçük bir bölgede yeterince büyük bir karanlık enerji yoğunluğu oluşturamamamız. Bunu oluşturmayı başarabilirsek A sınıf bir uygarlığa dönüşebiliriz.

 Yalnızca insanlar, A sınıf uygarlık olmaya çalışan canlılar değiller.

 (Loeb’a göre teknolojik olarak gelişmiş bir uzaylı topluluğunun gönderdiği bir araç, 2017 yılında güneş sistemimizi ziyaret etti.)

Harvard Üniversitesi’nin eski astronomi bölümü başkanı ve fizik profesörü:

 AVİ LOEB

– 1-“İnsanlık, çok üstün bir teknolojik çağa ulaşmadan yok olacaktır.”

2.”Teknolojik olarak, üst düzeylere ulaşan medeniyetlerin hiçbiri, bizim evrimsel tarihimizi simüle etmekle ilgilenmeyecektir.”

3.”Neredeyse kesinlikle, bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz.”

NİCK BOSTROM

-“Hepimiz neredeyse tamamen, Matrix filmindeki gibi başkaları tarafından kontrol edilen, bir oyunda yaşıyoruz”

ELON MUSK

– Bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden kaldırayım.

ARŞİMET

– Benim için küçük, insanlık için dev bir adım. (Aydaki ilk adımı için söylemiştir.)

NEİL ARMSTRONG

– Algılayan insana karşı, bağımsız bir dış dünyanın varlığı, bütün bilimlerin temelidir.

Kütle, yoğunlaşmış enerjiden başka birşey değildir.

– Hareketli bir cismin kütlesi, hareketiyle birlikte arttığına ve hareket bir enerji biçimi olduğuna göre, hareketli bir cismin kütle artışı, o cismin artan enerjisinden gelir. Açıkçası enerjinin kütlesi vardır:  “E = mc²”

Özdek; hareket, zaman ve mekandan ayrılamaz, o kendiliğinden devingen ve gelişkendir.

– Dünya ona zarar verenler yüzünden değil, buna hiçbir şey yapmadan bakanlar yüzünden, tehlikeli bir yerdir.

 ALBERT EINSTEIN

– İnsan yok olurmuş, olabilir ama dayanarak yok olalım. Yazgımız hiçlikse bile, bunu kendimiz haketmiş olmayalım.

OBERMAN

– Bütün savaşların sonunu getirecek silah bulundu (atom bombası).Bundan sonra kimse savaş açmaya cesaret edemez.

– Atom bombasını imal etmekle, bilim adamları günahkarlığı öğrendiler.

 OPPENHEİMER

– Her sorunun basit bir çözümü vardır, o da “yanlış”tır.

KARL POPER

 G.V.PLEKHANOV:

Formel mantık, realitede geçer değildir. Hareket, ayniyet ve çelişmezlik prensibine tabi değildir.Çünkü; madde hareketsiz, hareketsiz de madde olmaz. Bütün alemin esası bu hareketli maddedir. Hareket halindeki bir cisim, aynı zamanda hem burada hem de başka yerdedir..Hem vardır hem de yoktur. Bizzat bu değişmenin varlığı, gerçekte “çelişmezlik mantığı yerine”, “çelişme mantığı” veya diyalektiğin cari olduğunu gösterir.

Ya formel mantık doğrudur, o zaman realiteyi inkar etmeli ya da realite doğrudur, o zaman da formel mantık ilkelerinin geçerliliği yoktur.

Eğer mantığımız doğruysa, Zenon gibi hareketi inkar etmemiz gerekir.

———–***——–

– Felsefe olmazsa bilim ilerleyemez.

– En büyük sorun, düşünmeyi düşünmemek.

– Ahlakın olmadığı yerde din, dinin olmadığı yerde hukuk, hukukun olmadığı yerde kanun, kanunun olmadığı yerde ceza vardır.

– Mecburiyette mesuliyet yoktur.

– Doktor hastaya, hasta tıbba, tıp endüstriye, endüstri kapitalizme, kapitalizm ölüme mahkumdur.

– Bugünün tıbbına gore, tedavi edilmiş her bir hasta, kaybedilmiş bir müşteridir. Hastayı öldürmeyin ama tedavi de etmeyin, ömürboyu ilaç kullansın.

– Nice zeki insanlarımız var, kürekle ahırla ve gübre küremekle meşgul, nice aptallar da var, çok önemli makamlar işgal eder.

– Bilimde kesinlik yoktur. Bir insan ‘kesin olmaz’ diyorsa, bilimadamı olamaz.

– Bilim kendisini kötüye kullananlardan intikam alır. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

-Bilimin, tasavvuf ve islama ihtiyacı var. 22. asır, tasavvuf asrı olacaktır. Bütün bilimlerin bir sonraki aşaması, ötesi ‘meta’dır.

– Atomun yüzde doksan dokuzu boşluktur. Bir parçacığın yerini ölçmeye çalışırken frekansıyla, frekansını ölçerken de parçacıkla karşılaşıyorsun. Varlık yerine hiçlik, yokluk karşına çıkıyor.

– Yaşam bir titreşimdir yani frekanstır. Titremiyorsan ölmüşsün demektir. Yaşam, vehbiyetten kesbiyete geçiştir yani Allahtan gelenin ortaya çıkmasıdır.

– Gönül, iman kalpte değil beyindedir. Herşeyin canı vardır. Can, işletim sistemidir. Can çıkınca, beden ölür ama ruh ölümsüzdür. Ruh, beynin ötesinde ama dışında değil, hakkında çok şey de bilmiyoruz. Allah ‘ruhu bilemezsiniz’ diyor.

PROF. İSMAİL HAKKI AYDIN

– Teknoloji, sosyolojiyi değiştirir.

ABDULLAH ÇİFTÇİ

———-***————

-Eğer tüm evrende yaşam sadece dünyada varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu.

– Yaşamın başlangıcını bir milyon yıl kabul edersek, insanlık tarihi sadece son bir kaç saniyeden ibaret olurdu.

– DNA’mızdaki nitrojen, dişlerimizdeki kalsiyum, kanımızdaki demir, elmalı turtamızdaki karbon çöken yıldızların içlerinde yapıldı. Bizler  yıldızların malzemesinden yapıldık.

– Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz zerresinin bir anlık efendileri oldular.

– Herşey, bir gün ışığı huzmesinin üzerinde asılı duran  o toz zerresinde (dünya) duruyor.

– Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.

Bizler evrenin kendisini düşünmesiyiz.

– İnanmak değil bilmek istiyorum.

CARL SAGAN

– Fizik tek başına “neden hiçbirşey değil de birşeyler var?” sorusuna yanıt bulamaz.

ROWAN WİLLİAMS

Ben, bilimi giderek daha iyi anladıkça, tanrıya daha fazla inanıyorum.

Prof. JOHN LENNOX

HEISENBERG İLKESİ (Belirsizlik İlkesi):

Kuantum fiziğinde, bir parçacığın yerini tespit ettiğimizde hızını, hızını tespit ettiğimiz de ise yerini tespit edemiyoruz.

***

– Evrim, tanrının yaratma biçimidir.

– Tabiat, çeşitlilik üretir.

– Kadınların trafikte iyi olmamaları,  trafiğin sadece erkek aklı ve davranışına göre yanlış dizayn edilmesindendir.

– Beynimizin tamamı çalışıyor ama potansiyelinin çok azını kullanıyoruz.

– Herşeyin nasıl olduğunu anlamak için, tanrının zihnini okumamız gerekir.

SİNAN CANAN

– Sizi mutsuz eden olayın kendisi değil, ona verdiğimiz tepkidir.

– Sizi uçuran rüzgar değil, ona karşı aldığınız pozisyondur.

– Kişi kendisi yapamadığında, başkasını eleştirerek kendisini iyi hisseder. Ebevenyler, çocuk başını masaya vurduğunda “tu kaka, pis masa” diye masayı suçlar. Bu aslında eğitim hatasıdır, bunun düzeltilmesi lazım.

NEVZAT TARHAN

—*—

 – Coğrafya kaderdir.

İBN-İ HALDUN

– İyiyi ve doğruyu düşünmek; insanlığın mutluluğu, barışı, özgürlüğü, mutlak ve değişmez gerçeklik değilse, kurtuluşa götüren yol değilse düşünceleriyle başka bir sonuca varmış olanlarla savaşmanın hiçbir anlamı yoktur.

– İtaatsizlik için bir insanın yalnızlığa, yanılgıya ve suça yönelik cesaretinin olması gerekir.

“Çocuksu aşk” sevildiğim için seviyorum, “olgun aşk” ise sevdiğim için seviliyorum.

-Kendilerine güvenmeyen insanlar, başkalarına güvenirler.

E. FROMM

– Yetişkinlik, ergenliğin bir fantezisidir.

– İnsan, doğuştan antisosyaldir. Toplum, fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı oranda sosyalleşir.

-İnsan, “haz” arayışındadır.

– Para mutluluk getirmez. Çünkü mutluluk, çocukluk arzularının tatmin edilmesidir, para da bu arzuların nesnesi değildir.

FREUD

-İnsan, “üstünlük” arayışı içindedir.

ALFRED ADLER

-İnsan, “anlam” arayışı içindedir.

VİCTOR FRANKL

– İnsan, yediği şeydir.

L.FEURBACH

-Yediklerin ilacın, ilacın yediklerin olsun.

– Birini iyileştirmeden önce sor: “Seni hasta eden şeylerden vazgeçmeye hazır mısın?”

HİPPOCRATES

 – Yeterince ileri olan herhangi bir teknoloji, sihirden ayırdedilemez.

C. CLARKE

 – Sonsuzlukta her şey, başlangıçtır.

– Tanrıya inanmayan, dünyanın tüm suçunu üstlenmiş olur.

   ELİAS CANETTİ

 – Büyük patlamadan sonraki yarım saniye kimin umurunda!..Asıl çıldırtıcı olan, patlamadan yarım saniye öncesi…

FAY WELDON

– Robotlar o kadar akıllı olacak ki, doğaya hükmetmeye başlayacak. Sonunda insanlar, robotların bakıma muhtaç evcil hayvanları haline gelecek.

STEVE WOZNİAK (Apple ceosu)

 – Uzayda duran bir cisim, harekete geçirilmediği sürece, devinimsiz  olarak durur. Hareket halindeki bir cisim de, durdurulmadığı sürece devinime devam eder (atalet / eylemsizlik yasası).

 – Kütleler merkezkaç kuvveti nedeniyle birbirlerini hem çekerler hem de iterler.

 – İnsanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.

– Gerçek, basitlikte saklıdır. Kolay bir olaydan gerçek çıkar. 

NEWTON

– Hayallerini kendi gücüyle gerçekleştireceğine inanan insan; şevklidir, inançlıdır ve yaşama sevinci vardır.

Kişinin gelecekteki umudu, onun şimdiki gücünün kaynağıdır.

– İnsan, her zaman kendisinden daha güçlü bir bütünün parçası olmak ister.

– Canda özür yoktur, canın küçüğü büyüğü de olmaz.

– İnsanın eşi, hayatının en mahrem tanığıdır.

– İnsanların çoğu hayatı, “elalem ne der?” diye sürdüren, yaşamını sürekli başkası için tekrar eden, “kültür robotudur”.

– Sonsuz bir geçmişle, sonsuz bir geleceğin kesiştiği, tekrarı olmayacak olan “şu an”da bir arada bulunuyoruz. Öncelikle bu kıymetli anın kavranması, hayatı değerli kılar.

– Güçlü değilsen, güvensiz biri olarak görülüyorsun. Toplumda “güçlü olmak” daha önemli algılanıyor.

– Kim daha asık suratlı, gülmüyor, sert görünüyor, o, en yukarıda bulunuyor. Mevki sahibi olunca, böyle olmak gerekiyormuş gibi.

“Komşular ne der?” aşaması; ben düşünmem, sen ne karar verirsen ben onu yaparım. Birey aşaması; hiç tartışmam, ben karar veririm ve sen uygularsın. Biz aşaması; birlikte karar verir, birlikte yaşama geçirir ve uygularız.

DOĞAN CÜCELOĞLU

-Birçok şeyi düşünüp de bir hedefe yönelmemek, enerjisini boşa harcamaktır.

“Başkası ne der?” aşamasından, “ben” aşamasına doğru bir geçiş olmakta ancak birlikte bir şeyler başarabilmek için, “biz” olmamız gerekir.

– “Ben” aşamasında artan boşanmaların, azalması için de “biz” aşamasına geçmek gerekir.

Büyük liderler, başkalarının göremediğini gören ve diğerlerine de gösterebilen kişilerdir.

İnavasyon demek; zaman, bilgi ve enerjiyi yönetebilmek demektir. Özellikle enerji yönetimi, zamana yön vermektir.

“Kendine güvenen insan” değil, “özgüvenli olmak” önemlidir. Özgüvenli insan, içsel yolculuk yapan, kendinin farkında olan insandır.

Başarı, birlikte başarmayı başarmaktır. Özgüvenli insanlar, birlikte başarmayı, başaran insanlardır. İnsanlar; güvensiz olanlar, birey olanlar ve birlikte iş yapanlar olarak üçe ayrılırlar.

SİNAN YAMAN (YGA KURUCUSU)

– İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.

ROBERT BOSCH

– Anlam, anlamlı etkinlikler sonucu oluşur.

– Hayatta 4 şey kaçınılmazdır:

– Her birimiz ve sevdiklerimiz adına ölümün kaçınılmazlığı,

– Yaşamımızı kendi irademizle biçimlendirme özgürlüğümüz,

– Nihai yalnızlığımız,

– Yaşamın belirgin bir anlamdan yoksun oluşu.

       IRVIN YALOM

– Her şey değişebilir, her şey tartışmaya açıktır. Ancak dinler, Marksistler, Stalin, Hitler bunu kabul etmiyor. Bir tek bilim her şeyi tartışmaya açar. Üstelik onda da amaç, tartışmanın sonucunda doğruyu bulmak değil, ona yaklaşmaktır. Bunu da yanlışları eleyerek yapar.

Porno sitelerinin ve filmlerinin ilk ve en önemli faydası, cinsellik konusunda bu eğitimi bireye görsel olarak vermesidir. Bu eğitimi almayanların, ne haltlar ettiklerini her gün gazetelerde okuyoruz; ırza geçme, namus cinayetleri, çocuklarla cinsel ilişkiye girme gibi sapıklıklar, adam gibi cinsel eğitim almamış ve bu nedenle tabiatın kendisine verdiği çiftleşme dürtüsünü kontrolden aciz erkeklerin yarattığı vahşet örnekleridir.

CELAL ŞENGÖR

– Çağdaş toplum, tek erkek ve tek kadın diye bir düzen icat etmiş. Monogami de insan icadıdır. Günlük yaşamda, tarih boyunca monogami olmamıştır. Monogaminin Grekçe kökeni, yaşam boyunca bir kez evlenmek anlamına geliyor. Kadın ve erkeğin evlilik dışında seksüel davranışlarına ilişkin bir şey içermiyor…

Ne tarihte ne doğada, ne erkek ne de kadın için tekeşlilik yok…Aslında gerçek tek eşliliğin aşkla, sevgiyle, toplumsal ahlak kurallarıyla ilgisi olabilececeğini fakat doğada olmadığını gösteriyor, gerisi söz.

DOĞAN KUBAN

– Usül bilmeden, vüsule erilmez (bir yere varılmaz).

ANONİM

– Cahil insana  öğretirsin ama yarı cahil birine hiç bir şey öğretemezsin, herşeyi bildiğini sanır. 

“Kasabalılık” en berbat şeydir. Ne tam köylü ne de şehirli, ne olduğu belli değil. İstanbul da giderek “kasabalılaşıyor”.

İLBER ORTAYLI

***

SADELİK (CEOtudent)

 “Sadelik sanatı, bir karmaşıklık bilmecesidir.” -Douglas Horton

 “Eğer bir şeyi anladığınızı ölçmek istiyorsanız altı yaşındaki çocuğa anlatmayı deneyin, açıklayamıyorsanız kendiniz de anlamamışsınız demektir.” -Albert Einstein

 “En büyük fikirler en basit olanlardır.” William Golding

“Bilgi, gerçekleri toplama sürecidir; bilgelik ise bu bilgileri sadeleştirme becerisi.” -Martin H. Fischer

 “İnsanlar basitlik ile sadeliği karıştırır. Ancak arada nüans vardır.” -Clement Mok

“Sadelik, açık olanı çıkarıp anlamlı olanı eklemektir.” -John Maeda

“İşler asla göründüğü kadar karmaşık değildir. Basit sorunlara gereksiz yere karmaşık cevaplar bulmamıza neden olan şey sadece kibrimizdir.”Muhammad Yunus

“Karmaşıklık etkileyicidir ancak sadelik dahiliktir.” -Lance Wallnau

“Dehanın rolü basit olanı karmaşıklaştırmak değil, karmaşık olanı sadeleştirmektir.” -Criss Jami

 “Bilginin evrimi, karmaşıklığa değil sadeliğe doğrudur.” -L. Ron Hubbard

“Yaşamın sadeleştirilmesi, iç huzur için atılan adımlardan biridir.” -Mildred Norman

 “Yaşamınızı sadeleştirdiğinizde evrenin yasaları daha basitleşecek, yalnızlık, yoksulluk veya zayıflık olmayacak.”

-Henry David Thoreau

“Hayat gerçekten basit ama karmaşık hale gelmesi için ısrar ediyoruz.” Konfüçyüs

“En karmaşık beceri, sade olmaktır.” -Dejan Stojanovic

 “Gerçek her zaman sadelikte bulunur, kalabalık ve karmaşada bulunmaz.” Isaac Newton

 “Odaklanma ve sadelik benim mantralarımdır. Sadelik, karmaşadan daha zor olabilir. Düşüncelerinizi sadeleştirmek için çok çalışmalısınız ama buna değer. Çünkü bir kez o seviyeye eriştiğinizde her şeyi başarabilirsiniz!” -Steve Jobs

“Muhteşem şeyleri üreten her zaman sadeliktir.” -Amelia Barr

“Karakter olarak, tarz olarak, her şeyde en üstün mükemmellik sadeliktir.” -Henry Wadsworth Longfellow

“İnsanlığa öğretmem gereken sadece üç şey var: sadelik, sabır, şefkat. Bu üçlü en büyük hazinedir.” -Lao Tzu

“Sadelik, güvenilirlik için ön şarttır.” -Edsger Dijkstra

 “Sadelik, çok az ve çok fazla arasındaki dengedir.” -Sir Joshua Reynolds

 “Düzen ve sadeleştirme, bir konu hakkında ustalaşmak için atılan ilk adımlardır.” -Thomas Mann

SİYASİ

Pazar, Ağustos 31st, 2014

LENİN VE İSLAM:

Rusya’da komünist ihtilâli yapıldıktan bir süre sonra Lenin, devlete yön verecek kişilerle özel bir toplantı düzenler. Onlara şu meâlde bir konuşma yapar ve son derece önemli bir teklifte bulunur:

“Yoldaşlar, komünizmin kökleşmesi ve yaşaması için ne yapmak gerektiğini uzun zamandan beri hep düşünegelmişimdir. Benim şimdi size söyleyeceğim şu sözleri sizlere bugün, bu saatte aktarmadan önce defalarca düşündüm, hayli zaman kafa yordum. Sonunda şu kanaate vardım: Bizim komünizm rejmimiz ancak halka iyi bir dini kabul ettirmekle varlığını devam ettirebilir. Din olmazsa, çok geçmeden bu rejim çöker. Marks ‘Din afyondur!’ derken dinin kötü niyetle kullanılmasını kasteder. İyi niyetle kullanılan din, afyonluktan çıkıp eylemciliğe dönüşür, halka beklenmedik bir dinamizm kazandırır. Öte yandan, halk için öbür dünya inancı son derece önemlidir. Bu inanç, insanların daha dürüst ve gayretli olmasına katkıda bulunur.

Yoldaşlar, bizim rejimimiz için en uygun dinin hangisi olabileceği konusunda çok uzun araştırmalar yaptım. Yaptığım inceleme ve araştırmam sonunda İslâm dininin, komünizmle bağdaşabilecek tek din olduğunu gördüm.

 Çünkü bu dinde insanın kardeşine yardım ve paylaşma konusunda başka hiçbir dinde olmayan çok önemli ve son derece dikkat çekici buyruklar var. Meselâ her sene servetten mutlaka ödenmesi gereken ve zorunlu olan bir zekât var. Ayrıca sadaka adı altında zenginlerin yoksullara yardımını ön gören ısrarlı öğütler ve teşvikler var. Yoldaşlar, ben İslâm dininin devletimizin resmî dini olarak kabul edilmesinin bu rejimin devamı ve toplum açısından çok faydalı ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Fakat size bunu hemen kabul edelim demiyorum. Teklifim şu: Sizler altı ay süreyle dünya dinlerini ve özellikle de İslâm’ı iyice araştırın! Altı ay sonra tekrar toplanalım, siz de benim vardığım kanaati edinirseniz, İslâm’ı devletimizin resmi dini olarak ilân edelim ve halkın da bu dine yönelmesini sağlayalım.”

Lenin’in bu hamlesi karşısında batılı devletler ve oryantalistler harekete geçer. Önerileri, konuyla ilgili bir soru metni hazırlanacak ve İslâm makamlarından fetva istenecektir. Ancak bu fetva İstanbul’daki hilâfet makamından değil de, Mısır’daki Ezher Ulemasından alınacaktır. Soru şöyledir: “Yöneticileri Allah’a inanmayan bir devletin, sırf kendi yönetim şeklini sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek ve halkın ekonomiye katkısını artırabilmek için İslâm’ı devletin resmî dini olarak kabul etmesi caiz midir?” İngiliz devlet adamlarının da heyecanla ve ellerini oğuşturarak beklediği fetva çok gecikmeden verilir: “Elcevab: Hak din olduğu için değil de, sırf maddî menfaat için halka kabul ettirilecek böyle bir uygulama şer’an asla ve kat’a caiz değildir!” Bu fetvayı haber alan Lenin, derhal yoldaşlarını toplar ve “Ezher tarafından verilen böyle bir fetvadan sonra bizler geniş halk kesimlerine bu dini artık istesek de kabul ettiremeyiz. O yüzden ben teklifimden vazgeçiyorum!” der.

 “France-Islam” adlı dergiden tercüme eden; CEMAL AYDIN

***

– Türkler ve Araplar en zararlı ırklardır, yok edilmeleri gerekir.

ERASMUS (“Deliliğe Methiye”)

– Gerçekliğin olmadığı yerde, her şey mübahtır.

HASAN SABBAH

– Bir memleket küfür ile abad olur ama zulüm ile olmaz.

MAVERDİ

– Devletin dini, adalettir.

Hz. ALİ

– Adalet ancak gerçeklerden, mutluluk ancak adaletten doğabilir.

EMİLE ZOLA

– Dünyadaki adaletsizlik, eşitsizliktir.

DALAİ LAMA

– Yumurtalar kırılmadan, omlet olmaz.

LENİN

– Ateşe saygı duyana kadar, kaç kere yanmanız gerekiyor.

NİKİTA KRUŞÇEV

– Sevilmekten çok, korkulmak (hükümdar için) daha güvenlidir. Çünkü, insanların çoğu nankör, ikiyüzlü, korkak ve açgözlüdür. Siz başarılı oldukça, sizin yanınızda  olurlar.

– Aralarında bir kaç akıllı çıksa bile halkın büyük çoğunluğu ahmak, yarı cahil ve korkaktır. Ahmakları ve korkakları yönetmekse kolaydır. Bu ahmaklık, korkaklık ve çıkarcılık, insanların çoğunluğunun iktidardan yana olmasını sağlar. Çoğunluk için güçlü olan, haklıdır. İktidar sahiplerine yanaşmak, dalkavukluk etmek yaygın bir eğilimdir. İktidarın dürüstlük ve erdem söylemi ardındaki haksızlıklarını, dile getirebilecek bir kaç kişi çıksa bile böyle bir azınlığın, iktidarı koruyan asker ve polisler karşısında bir gücü ve ağırlığı olmayacaktır. İnsanların çoğu barış içinde yaşamayı, kendi ilgi ve çıkarları için harekete geçmeyi yeğleyecekleri için, iktidara genel bir muhalefet ve karşı çıkış kolay bir şekilde ortaya çıkmayacaktır. İnsanların çoğunluğunu manipüle etmek ve iktidarın istemleri doğrultusunda harekete geçirmek kolaydır. Verilen sözleri yerine getirmemek, yapılamayan işler için gerekçe bulmak kolaydır. Çoğunluğu ahmak ve unutkan olan halk, kendi küçük çıkarları için her şeye inanmaya hazırdır.

 MACHİAVELLİ

– İnsanlar sizi sadece, aynı yerden canı yandıkları zaman anlarlar.

MARCUS AERELİUS

– İnsanoğlunun hiçbir icadı, “para” kadar fesat olmamıştır.

SOFOKLES

– Zafer için acele edenin, yenileceği garantidir.

XIV. LUİ

– Türkiye, evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor.

– Kendimizi bilmediğimiz için, dünyayı da anlamıyoruz.

AHMET HAMDİ TANPINAR

– Siyasetçi gelecek seçimleri, devlet adamı ise gelecek nesilleri düşünür. (ANONİM)

– Temsilde ve itibarda israf olmaz. (ANONİM)

– Bazı doğrular vardır, kişinin yanlışlarını yok sayar, bazı yanlışlar da vardır, o kişinin hiç bir doğrusunu görmezsin. (ANONİM)

      ****

– Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı  kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz.

– Stratejik bir operasyonun başarısı, nasıl  başladığı ile değil, nasıl  sonuçlandığı ile  ölçülür.

-Biz Amerika olarak neden güçlüyüz, biliyor musunuz? Bizler içimizdeki hainleri hemen öldürürüz. Dünyanın birçok ülkesindeki hainleri ise önce kahraman yapar sonra da önemli yerlere getiririz.

HENRY KİSSİNGER

– Daha azını alabilmek için, daha fazlasını istemek gerekir.

KIZIL TUGAYLAR

– Denizlere hakim olan, dünyaya hakim olur. Suyu yöneten, karayı da yönetir.

BARBAROS HAYRETTİN PAŞA (HIZIR REİS)

– Yaşama hakkın, mücadele gücün kadardır.

“BARBOROS” ORUÇ REİS (Barbaros = Barba Rossa; kızıl sakal)

– Beylik makamı, ihtiras makamı değil, yüce Rabbimin ademoğluna verdiği ağır bir yüktür.

ARTUK BEY(“Diriliş” filminden)

– Hayali olmayanın, istikbali de yoktur.

– Cenk, ölmekle değil, düşmanlarımıza benzediğimiz gün kaybedilir.

ERTUĞRUL (“Diriliş” filminden)

– Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, devlet  de ölür.

FATİH SULTAN MEHMET

– En büyük suçlar, zorunlu olanı değil de fazlasını elde etmek için işlenir.

ARİSTOTELES

– Geleceğe güven, geçmişten kopmayı gerektirir.

– İnsanın gelişimi, tanrının yerine kendisini koyabilme çizgisindedir.

– Tanrı, sıradan insan entellektüelizminin göğe yansımasıdır.

– Tanrı, insan yaratılarının en kutsal olanıdır.

YALÇIN KÜÇÜK

 – Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama çok basit bir şeyi, kardeşçesine yaşamayı unuttuk.

– Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michalengelo’nun resim yaptığı, Bethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürülsün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, “burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş” desin.

MARTİN LUTHER KİNG

 – Bizler önemli işler yapmak için uğraşırken, şimdikiler sadece önemli olmak için çalışıyorlar.

MARGARET THATCHER

– Mutlu ülkelerde hükümet halktan korkar, mutsuz ülkeler de ise halk hükümetten korkar.

POPOVİC (“CANVAS” Lideri)

Minnettarlık, köpeklerin alışkanlığıdır.

– İki şeyden taviz verilmez; Moskova ve ordu.

– En büyük hatalarımdan birisi; imzaladığımız “Güvenlik İşbirliği Antlaşması”na Hitler’in sadık kalacağını düşünmemdir.

– Bir insanın ölümü dramatik, binlercesinin ki trajik, bir milyonun ölümü ise istatistiktir.

– Sovyet ordusunda geri çekilmek, ileri gitmekten daha çok yürek ister.

STALİN

– Düşmanını tamamen yok edersen, gün gelir kendi ellerinle yeniden yaratmak zorunda kalırsın.

– Kibir ve aptallık, aynı ağacın meyvesidir.

Atatürk, bir ulusun bütün araçlarından yoksun bırakılsa bile kendini kurtaracak araçları yaratabileceğini öğreten bir liderdir. Onun ilk talebesi Mussolini‘dir, ikinci talebesi de benim.

– İnsafsız olabiliriz ama Almanya’yı kurtardığımızda, dünya insaflı bir yer olacak.

Adaletsiz olabiliriz ama Almanya’yı kurtardığımızda, dünyaya adalet gelecek.

Ahlaksız olabiliriz ama Alman vatandaşlarını kurtardığımızda, dünya daha ahlaklı bir yer olacak.

HİTLER

– Yalan olduğu ortaya çıksa bile her seferinde daha büyüğünü söyleyin. Bir yalanı ne kadar çok söylerseniz, gerçeğe dönüşür.

JOSPEH GOEBBELS (Nazi Propaganda bakanı)

– Kriz anında “politik doğruculuk” yapılmaz, ya bizdensin ya onlardan. Bu kadar basit.

ABDURRAHİM BOYNUKALIN (AKP M.V.)

Gerçek bir taş kadar sert, bir gonca kadar yumuşaktır.

– Uğrunda ölebileceğim pek çok dava var ama uğrunda insan öldürebileceğim tek bir dava bile yok.

– Önce seni görmezden gelirler, sonra alay ederler sonra seninle savaşırlar, sonunda sen kazanırsın.

– Zayıf insanlar affedemezler. Bağışlamak, güçlü olanların erdemidir.

GANDİ

– Hiçbir şey, gerçeğin ötesine geçemez.

GENERAL MacARTUR

– Dünyayı büyüsünden kurtarmak gerekir.

MAX WEBER

Kurtlarla beraber parçalayıp, kuzuyla ağlıyorlar.

ASLI KAZAN

İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.

LORD ACTON

– Din ile devlet (siyaset) kardeştir.

FARS ATASÖZÜ

-Demokrasi, iki kurtla bir kuzunun öğle yemeğinde ne yeneceğini oylamasıdır. Özgürlük ise tam teçhizatlı bir kuzunun oylamaya karşı çıkmasıdır.

– Bütün insanlar üç sınıfa ayrılmıştır; hareket ettirilemeyenler, hareket ettirilebilenler ve hareket edenler.

– Küçük işlerle uğraşanlar, çoğu zaman büyük işleri göremeyecek hale gelirler.

BENJAMİN FRANKLİN

– Unut ki, bağışlamak zorunda kalmayasın.

EBNER

Affetmek ve unutmak, iyi kişilerin intikamıdır.

SCHİLLER

Merhamet, acımak değildir. Acıyı hissetmek ve anlamaktır.

– Suçludan öç almak adalet, onu bağışlamak fazilettir.

ANONİM

-Adalet, kıskançlıktan doğar, kendinde olmayanı olandan daha güçlüden almayı istemektir.

– Düzen, tereddüt ve kararsızlığın bir tür tekrarlanma takıntısıdır.

FREUD

– Hukuk, iktidarın fahişesidir.

M.A.BAKUNİN

– Bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkün olur.

– Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir.

Türkiye’de aydın geçinenler, “doğuya doğru” seyreden bir geminin güvertesinde, “batı yönünde” koşturarak batılılaştıklarını sanırlar.

CELAL YALINIZ (SAKALLI CELAL)

– Demokrasilerde halk, bütün yanlışları denedikten sonra doğruyu bulur.

-Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir.

– Ne kadar geriye bakabilirseniz, ileriyi o kadar iyi görürseniz.

– Dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa, yarını kaybederiz.

-Türkiye, bir güç tespit edilerek hristiyan batının emrinde kullanılmalıdır. Ortadoğuda ve İslam dünyasında, Osmanlının boşluğunu doldurmasına asla izin verilmemelidir. Güçlenince ekonomik krizler, iç siyasi kavgalar hatta iç savaşlarla, bütün çareler tükenirse komşularıyla savaşa iterek güçlenmesi önlenmelidir.

– Dehalar yüzyılda bir gelir, o da (M. Kemal) maalesef Türklere nasip olmuştur.

– Bugün size kan, gözyaşı ve alın terinden başka bir şey vaat edemem ancak bunları göze alırsak sonunda zafer bizim olacaktır.

– Yangınla itfaiyeci karşı karşıya geldiğinde, ben her zaman itfaiyecinin yanında taraf olurum.

W. CHURCHİLL

– Yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye orada yerini alır.

– Savaşın galibi yoktur, meydanı en son kim terk ederse o galiptir…

– Büyük devletlerle ilişki içinde olmak, ayıyla yatağa girmeye benzer. Uyurken bile gözünün biri açık olacak.

– Küçükler “emir aldık” der, büyükler “disiplin kalmadı” der.

– Devlet meseleleri, rakı masasında konuşulmaz.

– Eğer bir memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesaret sahibi değiller ise o memleketin kurtulma ümidi yoktur.

– Biri kızınca diğeri susuyorsa, o evlilik devam eder.

– Ben, sizi belki aç bıraktım ama babasız bırakmadım.

– Yaşlanınca hafıza yavaşlar ama kavrayış da artar.

– Sizin için “istikbal” olan şeyler, benim için “mazi”dir.

İSMET İNÖNÜ

– Ölümlü bir kader paylaşan insanların, birbirlerine fazla kızmalarının bir anlamı yoktur.

– Negatif konularda demokratik hak olmaz, oylama da yapılmaz.

ERDAL İNÖNÜ

– Siyaset, hayattır.

– Şark, oturup beklemenin yeridir.

PEYAMİ SAFA

– En çok istediğinden vazgeçersen uzlaşmak istiyorsun, vazgeçemezsen uzlaşmak istemiyorsun demektir.

MUHARREM İNCE

– Bizdeki muhalefet, hükümeti düşürmek için, “vatan”ı bile düşürür.

NECİP FAZIL

– Parayı kontrol eden “din”i, her ikisini de kontrol eden “siyaset”i belirler.

RAMAZAN KURTOĞLU

– Sıkıp içinizi boşaltacağız, sonra da kendimizle dolduracağız.

– Medyayı kontrol eden, beyni de kontrol eder.

GEORGE ORWELL

– Zihinleri kontrol eden, dünyayı kontrol eder.

JİM KEİTH

– Vatanseverlik, alçakların son kalesidir.

SAMUEL JOHNSON

– Savaş, generallere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.

GEORGES CLEMENCEAU

– Bir ülkeye diktayı yapanlar değil, “boyun eğenler” getirir.

– Sizin yüksekliğiniz, bizim eğilmişliğimizdendir.

BÜLENT ECEVİT

– İşinize dans ederek gitmiyorsanız, o işte başarılı olmanız mümkün değildir.

– İtibar; yirmi yılda kazanılır, beş dakikada kaybedilir.

WARREN BUFFET

– Önemli olan kedinin rengi yani ak ya da kara olması değil, fareyi yakalamasıdır.

– İnsanların sosyal varlığı, düşüncelerini tayin eder. Öncü sınıfı temsil eden doğru düşünceler, yığınların içine girer girmez toplumu ve dünyayı değiştiren maddi bir kuvvet olabilirler.

– Herşeyi değiştiren, acıdan ve ölümden korkmayan bir nesil yetişecek.

– İktidar, silahların gölgesinde yeşerir.

MAO

– Dünya, iki hükümdar için küçüktür. Gökte nasıl bir tek tanrı varsa yerde de tek bir hükümdar olmalıdır.

TİMUR

– Herkes güçlüklere karşı göğüs gerebilir ancak, eline güç geçirdiğinde ne yapacağı o insanın karakterini gösterir.

– Bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz. Herkesi bazen kandırabilirsiniz ama herkesi, her zaman kandıramazsınız.

ABRAHAM LİNCOLN

 – Bilmek, karşılaştırmak (mukayese etmek) demektir.

-…Kötülüklerin asıl kaynağı, yenileşme ve ilerlemenin yabancı yasa ve kurumları kabul ve ithal etmeye bağlı olduğuna inanmaktır.

– Bizde yeniden kurmak için yıkmaya, Batı da ise yıkılmaktan korumak için onarmaya çalışılır.

– Dinsizlik denilen şey, Latin dünyasının bir sapkınlığıdır.

– Başka ulusların egemenliği altına giren bir toplum toprağını değil, yasa ve geleneklerini yitirdiği için tutsaktır.

– Batı ülkelerinin toplumsal rahatsızlığı eşitsizlikten, Doğu İslam ülkelerininki ise eşitlikten kaynaklanmaktadır.

– İslam toplumunda yüksek tabakalar demokrasiye, alt tabakalar ise aristokrasiye eğilim göstermektedirler.

Prens SAİD HALİM PAŞA (“Toplumsal Çözülme”)

– Bir köle olarak yaşamaktansa, bir özgürlük savaşçısı olarak ölmek daha iyidir.

YILMAZ GÜNEY

– Burjuva kültürünün demokratlaşmasıyla, niteliği değişmeden çok sayıda insana ulaşıp yaygınlaşmasıyla, “mutlu azınlık kültürü” olmaktan çıkıp, “mutlu çoğunluk” kültürüne dönüşebilir.

T.S. ELİOT

– Dünyadaki bütün kötülükler, birilerinin başkalarının iyiliği için hareket etme hakkını kendilerinde görmesiyle başlar.

– Başarılı bir liderin en önemli işlerinden biri, taraftarlarında muhteşem bir görev yaptıkları hayalini yaratmak suretiyle ölmenin ve öldürmenin acı gerçeğini perdelemektir.

ERİC HOFFER

Okyanuslar tanrısı, Neptündür. Onun peygamberi, Alfred Mahan‘dır ve yeryüzündeki gerçek tek kilise ise Amerikan Donanması’dır.

HANRY L. STİMSON

– Beşikten mezara niçin gittiğimizi bilseydik, mektepten azad olmuş çocuklar gibi mutlu olurduk.

METTERLİNCH

– Başkalarını yargılamaya başlamadan önce, bazılarının hayata başlarken senin kadar talihli olmadığını unutma

SCOTT FİTZGERALD

– Daha önce hiç olmadığı kadar birinden etkilenmiş olabilirim. Bunu ilk ben söylerim, ilk de senden duymak isterim.

– Türkiye’nin geleceği “Avrupa Birliği” değil, Rusya, Çin ve Hindistan’ın üye olduğu “Şangay İşbirliği Örgütü” yani “Avrasya Topluluğu”dur.

– Kalkınmış ülkeler arasına girmek için, zaman kaybetmeden nükleer enerjiye de geçmeliyiz. Kalkınmış bütün ülkeler, nükleer enerjiye sahiptir.

Türkiye’nin haini boldur… yüzde on, hain kontenjanı vardır.

ATİLLA İLHAN

Marxizm, toplumumuzun gerçeklerine uydurulacak yerde, toplumumuzu kafamızdaki yarım yırtık yani aptallığımızın marxizmine uydurmak istemişizdir…Memleketimizde, 50 yıllık Marxizm çabalamalarının içine düşürüldüğü durum, marxizmi tersine çevirdiğimizden ileri gelir…Değişen şartlara göre değişen tedbirler gerekir. Dogmatizm, değişen durumların karşısına eski gerçeklere göre alınmış tedbirlerle çıkmaktır. Dünyada değişmez gerçek yoktur…Batılı toplumlara benzemeyen doğulu toplumlarda durum daha da çapraşık sayılmalı, kesinliklerden, genellemelerden büsbütün kaçınılmalıdır. Bir durumun değiştirilebilmesi için onun genel gerçeklerini bilmek hiçbir işe yaramaz, özelliklerinden yola çıkılmadıkça hiçbir durum işe yaramaz.

Her ülkenin sosyalistleri, kendi yollarını kendileri bulmak daha açıkçası, kendi sosyalizmlerini kendileri yaratmak zorundadırlar.

KEMAL TAHİR

– Türkiye’de sağ soldur, sol da sağdır.

Kurtuluş savaşı, emperyalizme karşı kazanılmış bir savaş değildir.

İDRİS KÜÇÜKÖMER

Sol; ilericidir, enternasyonaldir, devrimcidir, hümanisttir. Bizde ise kendisi gibi düşünmeyene, yaşamayana tahammül edemeyen, “faşist solcular” var.

– Türkiye’nin koskoca bir tarihten, Osmanlıdan koparılarak sadece 80 yıllık bir Cumhuriyet tarihine mahkum edilmesi, herşeyden önce bu ülke insanına haksızlıktır.

– İnsanın istemediği birşeyi yapmaya zorlanmaması, kimseden birşey istiyor durumda olmaması, insana huzur veren, dünyadaki en güzel duygu.

SİNAN ÇETİN

İhtiyaçlar sınırlı, kaynaklar ise sınırsızdır. İhtiraslar, ihtiyaç değildir.

HAYDAR BAŞ (YTP BAŞKANI)

– İnsanları; ekmek, hürriyet ve emniyet arasında tercih yapmak zorunda bırakmamalı.

RIFAT HİSARCIKLIOĞLU

– Batı, ‘monobilok’ bir yapı değildir, birçok katmanlardan oluşmaktadır.

Uluslarüstü olarak, Batıdan daha iyi bir model yok. Her şeye rağmen demokratik, özgür ve örgütlü yapıların en çok geliştiği yapılar, Batıda bulunmaktadır.

AYŞE HÜR

Diktatörlük, günahı yasaklasa bile ahlaksızlıktır. Demokrasi, günaha izin verse bile ahlaklıdır. Ancak özgürce yapılan eylem, ahlaklıdır.

– “İyi insan olmak için, müslüman olmak gerekir” değil, “müslüman olabilmek için iyi insan olmak gerekir”.

– Geleceğimizi, geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.

– Savaşa, büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip etmemekte serbestsiniz ama soykırımı unutmayın. Çünkü, unutulan soykırım, tekrarlanır.

Kuran, “edebiyat” değil “hayat”tır. Ona bir “düşünme tarzı” değil, “yaşama tarzı” olarak bakılır.

– Öyle hareket et ki, davranışların herkes için geçerli olsun, ne sana göre ne de başkasına göre.

– Düşmana benzediğin an, savaşmanın anlamı kalmaz.

– Anlayış eksikliğinden, saldırganlığa sadece bir adım vardır.

– Kuran ve İslam, sadece hocalara bırakılamayacak kadar önemlidir.

– Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.

– “Sırpların yaptığı katliam ve tecavüzlere sessiz kalmamalıyız” diyenlere; ” onlar bizim öğretmenlerimiz değiller” demiştir.

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

– Kiminle savaşıyorsanız, onunla barışırsınız

ALEV ER

– İnsanların çoğunluğu, kendi yeteneklerini abartarak böbürlenirler…Her insan, kazanma şansını olduğundan büyük, kaybetme şansını ise olduğundan küçük görür.

ADAM SMİTH

Tam bağımsızlık, tam barbarlıktır. Çünkü; güçler dengesi gözetilmez.

– Bireysel özgürlük yoksa tam bağımsızlık da yoktur.

– Hem milliyetçi olacaksınız hem de antiemperyalist bu mümkün değil.

– Batı dışı dünya hakkında Marx ve Engels’in düşünceleri bütünüyle emperyalisttir…ABD’nin, Meksika’nın epeyce toprağını ilhak etmesiyle sonuçlanan savaşı Marx kendi cümleleriyle, “tembel ve çaresiz Meksikalılara karşı uygarlaşmanın lehine bir netice” olarak nitelemiş ve desteklemiştir.

Fransa’nın Cezayir’i işgali de “ilerleme ve uygarlık için önemli ve talihli bir olaydı. Çünkü, Bedeviler bir haydutlar ulusu” idi.

Marx, İngilizlerin Hindistan’ı işgalini de aynı mantıkla desteklemiştir. Çünkü Hint toplumsal hayatı, Marx’ın tabiriyle “değersiz, durağan ve bitkisel” idi.

RASİM OZAN KÜTAHYALI

EDEBİ

Pazar, Ağustos 31st, 2014

– Bir şeyi gerçekten isterseniz, bütün evren onu gerçekleştirmek için işbirliği yapar.

PAULO COELHO (SİMYACI)

…Enbiyadan yaşarım müstağni / bir örümcek götürür hakka beni /kitabım sahn-ı tabiat kitabı; / bendedir hayr ile şerr esbabı...(Rubab-ı Şikeste)

TEVFİK FİKRET

– Eğer insan, kısa cümleler kuruyorsa uzun yorgunlukları vardır.

BOB DYLAN

– Bugün dostun olan her kişi, yarının yürek yarası olacaktır.

THE GOOD SHEPHERD

– Metin dışında hiçbir şey yoktur.

JACQUES DERRİDA

– Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.

– Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi / bilmez ki sorsun, bilse sorardı.

– Hepiniz kendi ayıplarınızın hamalısınız, başkasının kusurlarını kınamayın.

– İnsan, bir damla kan ve bin endişeden müteşekkildir.

SADİ ŞİRAZİ

Güzel şeyler zaman alır.

SEDA EROĞLU

Yeni bir günün doğması için, pek çok yıldızın batması gerekir.

MUHAMMED İKBAL

-Bir ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben

daha az kullanılmış olanı tercih ettim

ve bütün farkı yaratan da bu oldu.

ROBERT FROST

Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hali kötektir

Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır. (Mektep cehaleti alır, merkeplik baki kalır.)

Diyar-ı küfrü gezdim beldeler, kaşaneler gördüm

Dolaştım mülk-i islamı hep viraneler gördüm.

İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez

Zira bu terazi bu sıkleti çekmez.

– En ummadığın keşfeder esrarı derunun

Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın

ZİYA PAŞA

 Aklın süsü dil, dilin süsü sözdür

Kişinin süsü yüz, yüzün süsü gözdür.

Kişinin gönlü, dipsiz bir deniz gibidir. Bilgi, onun dibinde yatan inciye benzer. Kişi inciyi denizden çıkarmadıkça, o ister inci olsun isterse çakıl taşı farketmez.

YUSUF HAS HACİB (“KUTADGU BİLİG”)

 – Gerçek bilgelik, deliliktir. Kendini bilge sanmak da gerçek deliliktir.

– Yaşam tasayla yüklü olduğunda, yaşam adını taşımaya layık değildir.

ERASMUS

 – Olağanüstü, olağanüstü olanlar için olağandır.

SERDAR ÖZKAN (“Kayıp Gül”)

 – İnsanın öyle sırları vardır ki; kimseye söyleyemez, öyle sırları da vardır ki; kendisi dahi hatırlamak istemez.

– Tanrı yoksa, her şey mübahtır.

– İnsan sadece dertlerini düşünmeyi sever, hiç sevinçlerini düşünmez.

– Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek.

– Bir fikir ayrılığına rağmen karşındakine saygı duyabiliyorsan, insan olmuşsun demektir.

DOSTOYEVSKİ

– İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar ise çalar.

PİCASSO 

– Ne, neyi, neyle örterse örtsün, her şeyin bir göstereni vardır.

– Yalnızlık, biraz da her şeyi bilmenin ta kendisidir.

YALNIZLIKLAR (OYUN)

 – Ekmek yemek için değil,

güzeli sevmek için buradayız.

– Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler.

Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler.

Künyeni almak için partiye ettim telefon.

Bizdeki kayda göre, o şimdi mebus dediler

NEYZEN TEVFİK

 – Eğer dostluğumuz zaman ve uzaklıkla sınırlıysa, o yok demektir…

– Yüreğinde hissedersen, mesafe yoktur.

RİCHART BACH

 – Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler hiç ummadığın zamanlarda olur.

– Hiç kimse senin gözyaşlarını haketmez. Onu hakeden, seni asla ağlatmayacak olandır.

-Birinin seni, senin istediğin gibi sevmemesi, onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez.

Gerçek dost, elini tuttuğunda kalbine de dokunandır.

– Birini özlemenin en kötü hali, yanyana oturduğun halde hiçbir zaman elde edemeyeceğini bilmendir.

– Bu dünyada “bir insan” olabilirsin ama birisi için de “bir dünya” olabilirsin.

– Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse.

– Belden aşağısı bedenin aşkıdır, belden yukarısı ruhun.

G. GARCIA MARQUEZ

Sanat, baskıdan doğar.

Deha, imkanlara sahip olma duygusudur.

A. GIDE

Deha, kendinden başkasına tabi olmayandır. Başvuracağı araçlar üzerinde hüküm vermek yalnızca ona aittir. Çünkü; amacı bilen yanlızca odur. Bu yüzden kanunları yeniden yapmaya aday olan deha, kanunların üzerindedir. Yüzyılına hakim olan deha her şey olabilir, her şeyi tehlikeye koyabilir, her şey onundur.

– Beklemesini bilenin, her şey ayağına gelir.

– Kötü bir işin, en gizli tanığı vicdanımızdır.

– Her büyük servetin arkasında, büyük bir suç vardır.

H. BALZAC

– İnsanlar bir kere ergenlik acıları çeker, dehalar ise hep yeniden.

Cehaletin en tehlikeli hali, örgütlenmiş olanıdır.

– “Açlık”, en akıllı balıkları bile oltaya getirir.

– Küçük balıklar olmadan, büyük balıklar olmaz.

– Ya “örs” olacaksın ya da “çekiç”.

– “Yaratmak”, dinlenmektir.

– İnsanların kötü olduklarını görmek beni şaşırtmıyor ama bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce, hayretler içinde kalıyorum.

– Kardeşlerimi tanrı yarattı, dostlarımı ise ben buldum.

– Gerçek dost, düştüğünde sana yardım eden değil, seni düşürmemek için düşmeyi göze alandır.

– Çocuklar, ana-babalarından çok zamanlarına benzerler.

GOETHE

Yaşam ne geçmişte ne de gelecektedir, sadece yaşandığı anda gizlidir.

TEZER ÖZLÜ

– Her şey, olması gerektiği gibi oluyor.

ADALET AĞAOĞLU

– Belli bir medeniyet seviyesine erişmiş insanlar arasındaki dil, din, inanç farkları artık çok mühim birşey ifade etmez.

YAHYA KEMAL

– Sendeki güzellik on para etmez, bendeki bu aşk olmasa…

– Devletin uyuduğunu bilseydim, ben uyumazdım.

AŞIK VEYSEL

– Çok uzun anlatmak gerekti

ve biz sadece ima ile geçtik.

– Bir göl bir güle düşerse,

göl değil de gül bulanır.

– Acının vergisini verdik,

gülün haracını ödedik

Şimdi hüznü

demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra

HİLMİ YAVUZ

CEZMİ ERSÖZ:

– İnsan bir an geçmişe yenik düşmeye görsün, kırılgansa en dibe kadar gider ve kimse korumaz, tutmaz onu, o düştüğü yerde…

– Birini derinden koklamak, eski bir sevgiliye teslim olmaktır…

– Susarsan, en büyük hedefsindir…

‘Kendin olmak’, başkalarına ait zamanlarda, sürüklenmemek için odandan dışarıya çıkmaman gerekir. Çıktığın andan itibaren sen yoksundur artık.

Bütün felsefe kitapları, “kendin olmayı” telkin eder. Ancak aydının trajedisi tam da bu noktada, her an biraz daha yabancılaştığının farkına varmaktır.

—-

– Hayyam, “şarabı satıp da daha iyi ne almayı bekliyorlar?” diyordu. Ben de kitapçıların, kitabı sattıktan sonra yerine daha iyi ne almak istediklerini merak ediyorum.

CELAL ŞENGÖR

– Tam resim yapmayı öğrendim ama şimdi de ölüyorum.

– İnsanlar üçe ayrılır; görenler, gösterince görenler ve asla göremeyenler.

LEONARDO VİNCİ

– Bir insan hiçbir şeydir, ancak hiçbir şey de bir insan değildir.

C. DICKENS

– Daha iyi, iyinin düşmanıdır.

– Seninle aynı fikirde değilim ancak, senin de fikirlerini söyleyebilmen için gerekirse kellemi bile veririm.

Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir.

– İnsanların pek çoğu yanlış düşünür, bir kısmı hiç düşünmez, geri kalanları da düşünenleri kötülemekle uğraşırlar.

– Dostluk, ancak erdemli insanlar arasında oluşabilen bir ilişkidir. Diktatörlerin uşakları, çete reislerinin yardakçıları ama yalnız erdemli insanların dostu vardır.

– Piramitler, dünyanın yedi harikasından biridir ama bunlar esir bir milletin anıtlarıdır ancak esir insanların meydana getireceği eserlerdir.

– Geminin yelkenini şişiren rüzgarlardır ama bazen batırdığı da olur. Ancak o rüzgarlar olmadan gemi yerinden oynamaz.

VOLTAİRE

– Kimse  senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar.

Yoksulluğa katlanmaya gücü yetmeyenin, özgür olmaya da gücü yetmez.

– Dünyada hiçbir şey, zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir.

– Ne zaman ki, “diktatörlük” bir vakıa olur, “devrim” bir hak haline gelir.

– Gelişme yolundaki barbarlıklara, “devrim” diyoruz. Devrimler sona erdiklerinde, insanoğlu hırpalanmıştır ama ilerlemiştir de.

– Bazı düşünceler birer “dua”dır. Öyle anlar vardır ki, bedenin duruşu ne olursa olsun, ruh secdeye kapanmıştır.

– Geçmişe teleskopla, şimdiye ise mikroskopla bakarız. Şimdiki zamanın görünürdeki muazzamlığı bundandır.

– “İyi olmak” kolaydır, zor olan “adil” olmaktır.

– Herkes ölür ama herkes yaşamaz.

Ölmek bir şey değil, korkunç olan, yaşamamaktır.

– Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.

Paris’i kurtarmak, Fransa’yı kurtarmaktan daha büyüktür ve dünyayı kurtarmak demektir. İnsanlığın merkezi olan kutsal bir kenttir Paris. Paris’e saldıran, bütün insanlığa saldırmış demektir. Paris, uygarlığın merkezidir…Paris, devrim ülkesidir…Atina ve Roma gibi evrensel bir düşünce merkezidir.

VİCTOR HUGO

– Düşünmek için, durmak gerekir.

– Her insan, anlattığı şey içinde ölümsüzdür.

ALAİN

– İnsan ağlar, tanrı güler.

– İnsan, koşarken düşünemez.

MİLAN KUNDERA

Şark, oturup beklemenin yeridir.

A.H. TANPINAR

TERRY EAGLETON

“Azizler ve Alimler” adlı eserinden:

– ‘Doğru’ ya da ‘yanlış’ yoktur, sadece ‘kaçınılmaz’ olan vardır.

İnsanları isyan ettiren şey; özgürleşecek torunları hakkındaki düşler değil, köleleştirilmiş ataları hakkındaki anılarıdır…

– “Eşitlik” yok, yalnızca “farklılık” vardır…

– Yalnızca geçmişi unutursak, “özgür” olabiliriz

————-

– Her şey, bir insanı sevmekle başlar.

– Dünyayı gerçekten, güzellik kurtaracak.

SAİT FAİK

 – Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.

FUZULİ

***

S.EXUPERY

“Küçük Prens” adlı esrinden:

– Milyonlarca yıldızın sadece birinde bir çiçek var. Bu çiçeği de bir kuzu yerse, bu mudur önemsiz olan?

– Bir insanı sevebilmen için, bütün insanları sevmen gerekir.

– İnsan çevresine yüreğiyle bakmalı, onunla özdeşleşirsen onu anlayabilirsin.

– Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan güçtür.

———–

– “Barika-i hakikat”, müsademe-i efkardan doğar. (Hakikat ışığı, fikirlerin çarpışmasından doğar.)

– Adaletin olmadığı yerde, devletin payesi veya gücü arşa çıksa bile bir gün yerle bir olur.

NAMIK KEMAL

– İnsanı mutluluğa götüren tanrı, “doğru tanrı”dır. Bu tanrıyı bulan da “akıllı insan”dır.

MARCEL AYME (“İğreti Surat”tan)

– Hayat, umutsuzluktan umut yaratmaktır.

– Dünya, binbir çiçekli bir kültür bahçesidir. Dünyamızdan bir kültürü koparırsak, dünyamızdan bir rengi, bir kokuyu, bir zenginliği yok etmiş oluruz. Tarih boyunca kültürler hep birbirlerini beslemiş, birbirlerini etkilemiş, birbirlerini aşılamışlardır. Uygarlıklar ve kültürler, çağımıza kadar, hiç birbirlerine zarar vermemişler, birbirlerini öldürmemişlerdir.

YAŞAR KEMAL

– “…Şartlar ne kadar elverişsiz olursa olsun, günün birinde devrimin gerçekleşeceğine inanıyorum da. İş, devrimden sonraki hayatın, insana gereksindiği mutluluğu verip veremeyeceğine geldi mi aklım karışıyor. Neden dersen, toplumun ve doğanın çelişkileri üstüne tutmuş koskoca bir sistem ve felsefe koymuşuz da birey olarak insanın iç çelişkilerini hiç hesaba katmamışız. Senin insan dediğin, kendini doğru ve haklı bir davaya adamış, kalıptan çıkma bir yaratık değil ki! Baştan ayağa karşıtlıklarla dolu bir varlık. Aynı zamanda iğrenç ve saygıdeğer, aşağılık ve yüce, ödlek ve cesur! Bunu demekle zannetme ki, insanı soyut ve değişmez bir kavram olarak alıp, şartlar ne kadar değişirse değişsin, o aynı kalacaktır demek istiyorum. Hayır o da değişiyor, değişiyor ama değişmesi kötüden iyiye, bilgisizden bilgiliye, vahşiden medeniye sürekli yükselen bir eğri çizmiyor. Çizdiği daha çok; iyiyle kötü, günahlarıyla sevap arasında aralıksız bir zikzak. Ayrıca, iyilik ve kötülük kavramları, koşullara göre değişen kavramlar.”

ATİLLA İLHAN “BIÇAĞIN UCU”

– Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.

– Şark, oturup beklemenin yeridir.

PEYAMİ SAFA

– Görmeden görebilirim ama düşünmeden düşünemem.

P. VALERY

Yaratan hürdür, yargılayan ise esirdir.

ANATOLE FRANCE

– Bu dünyada herkes layığını bulmuş olsaydı, hiçbirimiz cezadan kaçamazdık.

– Aslında hiçbir şey, iyi ya da kötü değildir. Her şey düşünce tarzına göre değişir.

– Bir at, bir at verene bir imparatorluk veriyorum.

– Korkaklar her gün, cesurlar bir kere ölür.

İnsanların çoğu:

Sevmekten korkuyor kaybetmekten korktuğu için,

Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için,

Konuşmaktan korkuyor eleştirilmekten korktuğu için,

Yaşlanmaktan korkuyor gençliğin kıymetini bilmediği için,

Unutulmaktan korkuyor dünyaya iyi bir şey vermediği için,

Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

Durma üz kendini üzebildiğin kadar, hatalarını düzeltecekse,

Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını,

Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse…

SHAKESPEARE

– Herkes insanlığı değiştirmeye çalışıyor ama hiç kimse kendini değiştirmeyi aklından bile geçirmiyor.

– Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu da bir şey kaybettirmez.

– Bir Rus’u kazısanız, altından “Tatar” çıkar.

– Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.

L.TOLSTOY

– Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki; bir bütün olarak içimize sığmaz, sevdiğimiz insana doğru yayılır. Onda kendisini durduran başlangıç noktasına doğru geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur. İşte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür. Bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.

MARCEL PROUST

MURATHAN MUNGAN:

– Yaşamın büyük paradokslarından biri; benlik bilincinin kaygıya yol açmasıdır. Aşk ve mutlu bir birleşme, sorgulayan “yalnız ben”in kaygısını ortadan kaldırıp ‘biz’ duygusuna dönüştürür. Böylece insan kaygıdan kurtulur ancak kendisini yitirir…

– Her birimiz aslında diğeriyle değil; onun bir hayaliyle ilişki kuruyorduk. Ben ona değil, onun benim için temsil ettiği kişiye aşık oldum.

– Ben sende bütün aşklarımı temize çektim.

– Aşk; birlikte yaşanmamış zamanları da / sevgilinin mazisini de ele geçirmek ister.

– Yılların rüzgar gibi geçmesine öfkelenme, gençliğe yakışan tutkuları teslim et geçmişe. Yapacağın etkinliklerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.

– Saklanmanın en iyi yolu, ortada gözönünde olmaktır.

BANA GERİ VER

zamanın eli değdi bize

çoktan değişti her şey

aynı değiliz ikimiz de

zaaflarına bir gece

hatalarına bir nilüfer

sevgisizliğine bir kalp verdim

artık geri ver, geri veremezsin aldıklarını

artık geri ver, geri verilmez hiçbir yanılgı

yokluğuma emanet et sen de benden kalanları

her şeyi al bana geri ver

bir şansım olsun

başka bir yer başka bir zaman

sensiz ömrüm olsun,

her şeyi al bir şansım olsun

başka yer başka zaman

sensiz ömrüm olsun

sensiz ömrüm olsun…

————–

Halk içinde muteber bir nesne yok, devlet gibi

Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi

*

– Korkuların en korkuncu, kendini beğenmektir /kibirdir.

*

Meyve dalına konsa bir karınca

Vebali olur mu karıncayı kırınca?

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

Yarın hak divanını kurunca

Kanuni’den hakkın alır karınca

ŞEYHÜLİSLAM EBUSSUUD EFENDİ

*

 – Her güne kendi acısı yeter.

ANDRE MAUROİS

 (Susma! Sustukça sıra sana gelecek)

 Almanya’da Naziler

komünistleri içeri attı

sesimi çıkarmadım

çünkü; komünist değildim.

Sonra yahudileri içeri tıktılar

gene sesimi çıkarmadım

çünkü; yahudi de değildim

Derken sıra sendikacılara geldi

gene aldırmadım

çünkü; sendikacı da değildim

Sonunda beni de götürdüler

kimse sesini çıkarmadı.

 Rahip MARTİN NİEMÜLLER

 – Dahi gibi davranırsanız, dahi olursunuz.

SALVADOR DALİ

 – Reisim yapmak bir uğraş değil, yazgıdır.

P. CEZANNE

 – Hayal edebilirseniz, yapabilirsiniz. Her şeyin bir fareyle başladığını unutmayın!

WALT DİSNEY

*

– Kır kalemin ucunu

bundan sonraki yolculuğumuz

aşk yolculuğudur

aşkı kalem yazmaz

kitaplarda da bulamazsın

Bir şey yap güzel olsun

Çok mu zor?

O vakit güzel bir şey söyle

Dilin mi dönmüyor?

Güzel bir şey yaz

Beceremez misin?

Öyleyse güzel bir şeye başla

Ama hep güzel şeyler olsun

Fazla vaktin yok

Çünkü her insan ölecek yaşta

ŞEMS-İ TEBRİZİ

Meyvasız ağacı sallama boşa

Ne yaprağını dök ne gülü incit

Sevda sahrasında Mecnun değilsen

Ne Leyla’yı çağır ne çölü incit

Gönül çalamazsan aşkın sazını

Ne perdeye dokun ne teli incit

 HASRET GÜLTEKİN

– Bir çalışmayı bölen en kötü iki şey; zamansız çalan telefon ve davetsiz gelen misafirdir.

E. HAMİNGWAY

– İyi örneklerde, teşvik olsun diye isim veririm ama kötü örneklerde vermem. Ola ki, pişman olur.

– Sofrada “tuzluk” neyse, çalışma masasında “sözlük” de odur.

– Karpuz, “kabak” çıkarsa yemezsiniz ya kitap kabak çıkarsa?”

BİLGE KARASU

– Gençlik olgunlukla, cehalet bilgelikle, hastalık sağlıkla, sarhoşluk ayılmayla kendine gelir ama aptallık, sonsuza kadar sürer.

ARİSTOFANES

– “Metin”, tembel bir makinedir. Onu harekete geçirecek olan okurdur.

– Gülmek, korkuyu öldürür.

– Mutlu insanın, hikayesi olmaz.

– Az çalarsan hapse girersin, çok çalarsan kariyer yaparsın.

UMBERTO ECO

Aşırı mütevazilik, başkalarına çalışmayı gerektirir.

TARIK BUĞRA

İlham nasıl olsa gelir, asıl mesele onu sepetleyebilmekte.

BAUDALAİRE

– En kötüsü, sahip olmadığın şeylere ait olmandır.

– Bir kitap, başımıza inen bir darbe gibi bizi sarsmıyorsa, neden zahmet edip okuyalım ki?

– Her devrim gün gelir buharlaşır, ardından yapış yapış bir bürokrasi kalır.

– Ölümü arzulamaya başlamamız, bazı şeyleri anladığımızın ilk işaretidir.

– Bir an gelir artık geri dönemezsiniz, mühim olan o noktaya ulaşabilmektir.

– Kabul edilebilir olandan değil, doğru olandan başlayınız.

– Düşünceleri arasında sıkışıp kalmış bir eylemci, o durağanlıktan çıkmadan asla mutlu olamaz.

KAFKA

– İnsan, bir eksiklikler varlığıdır.

HERDER

– İnsan bir şeyi ciddi olarak istemeye görsün, hiçbir şey erişilemeyecek kadar yükseklerde değildir.

ANDERSEN

– Siyasetçiler gerçeği örtmek için, sanatçılarsa gerçeği ortaya çıkarmak için yalan söylerler

İyi kararlar tecrübe sayesindedir. Tecrübe ise kötü kararlar sayesindedir.

WİLL ROGERS

– İnsan gündüzleri çalışıp didinir, geceleriyse acı içinde kıvranır.

HESEİDOS

– İyiliği sadece iyiler, kötülüğü herkes anlar.

CENAP ŞAHABETTİN

– Birini affedememek, intikama bile dönüşse ona bağımlı olduğunu gösterir.

HANRY GİBSEN

– Güzellik, mutluluğu vaadeder.

STENDAHL

FELSEFİ

Pazar, Ağustos 31st, 2014

– Ne kadar az bilirsen, o kadar rahat uyursun.

GORKİ

– Uyursan gece biter, uyuyamazsan sen!

SARTRE

– Çok uyumak kaçmaktır, uyuyamaksa yakalanmak.

FREUD

– Aydınları korkak olan ülkenin, zalimleri cüretkar olur.

GRİGORY PETROV

– Sonuçlarında ortaya çıkanın, nedenlerinde olmaması düşünülemez.

– Her şey kurguysa, kurgulayan gerçektir.

– Bir neden yokken, hiçbir şeyin de “varolmaması” gerekirdi. Ancak “varolmak” var, bu da her şeyin mümkün olduğunu gösteriyor. Bilinmeyen hakkında her şey söylenebilir.

AHMET AĞI

Felsefe, soru sormakla başlar.

NUSRET HIZIR

– Metafizik, bir varlık anlayışıdır.

– Her din bir tanrı anlayışı, her tanrı anlayışı da bir varlık anlayışıdır…

– ‘İyi’ ve ‘kötü’ kavramları, indüksiyon (tümevarım) yoluyla yapılmış birer çıkarımdır.

– Bilim  “nesne”, felsefe ise “anlam” araştırmasıdır.

– Başlangıç soruları felsefeyi ilgilendirmez. Başlangıç sorularına verilen cevaplar, bilgisel olmadığı için bir teoridir. Ancak bunu teorinin bilgisel olan yanıyla karıştırmamak gerekir. “Adem ile Havva” bir teori değil, bir mitostur. Darwin’in ki ise kaynaklara dayalı bir teoridir.

– Filozoflarla çocuklar birbirine benzer, her ikisi de sorularını direkt olarak “bu nedir?” diye sorarlar.

– Çocuklara sadece kendi çıkarlarını korumayı öğrettiğimizden, büyüdüklerinde de kendi çıkarlarını, “insan hakları” zannediyorlar.

    IOANNA KUÇURADİ

——

– Her yeni şey öğrendiğimde, bilmediklerimin ne kadar çok olduğunu anlıyorum.

EİNSTEİN

– Hakikati araştırmak, ona sahip olmaktan daha değerlidir.

GOTTFRİED LESSİNG

-Dünyada, bir filozofun lafını etmeyeceği kadar, saçma bir şey yoktur.

DESCARTES

– Görmek istemeyen kadar, kimse “kör” değildir.

İBN-İ SİNA

– Sahiplenmeden üretmek, kendini empoze etmeden hareket etmek, egemen olmadan gelişmek esastır. (Çin toplumuna dair çıkardığı sonuç)

– Bilim felsefenin başarılarından, felsefeyse bilimin başarısızlıklarından örülmüştür.

– İnsanlar hakikati yalnızca kendilerinin bildiğini sandıkları için, birbirlerine zulmediyorlar.

– Güçlü olma tutkusu, erdemli kişilerde kendini iyilik yapma tutkusu şeklinde gizler.

BETRAND RUSSELL

 – Az bilmek için, çok okumak gerekir.

C. MONTESQUİEU

 – Gerçek ancak yalnızlıkta bulunur.

– Kaplan, kaplanlıktan çıkamaz ama insan, sürekli insanlıktan çıkma tehlikesiyle yaşar.

GASSET Y. ORTEGA

 – İlerleme, bir fikirdir.

– Disiplinli hayvan, insana benzer. (Disiplinsiz insan da hayvana benzer.)

 Kant’ın, hem amprizmi hem de rasyonalizmi eleştiren ünlü sözü:

“Görüsüz (deneysel olmayan) kavramlar(akıl) boş, kavramsız görüler kördür”.

Bilgi, deneysel duyu verilerinin aklın formlarında işlenmesiyle oluşur.

Özgürlük; ahlak yasasının varlık nedeni, ahlak yasası ise özgürlüğün bilinme nedenidir.

Pozitif özgürlük; istemenin, saf aklın bir yasası (ahlak yasası) tarafından belirlenmesi.

Negatif özgürlük; hiç bir şey tarafından belirlenmeme, bir şeyi gerçekleştirirken engellenmemeyi talep ediyor.

– Bende sonsuz hayranlık uyandıran iki şey vardır; üstümüzdeki yıldızlarla dolu “gök” ve içimizdeki şaşmaz “vicdan yasası”.

KANT

———-

– Felsefe tarihçisi için tarihte, yeni birşey yoktur.

– Değerli olan hiçbir şey, başka bir şeyle ölçülemez.

– Gazali gereğinden fazla  zekidir… Tanrıyı korumak adına önemli bulduğu açıklamayı bulup getirir koyar…Gazali onemlidir ama değerli değildir, bugün de çok fazla önemli insan var ama…Gazali, tanrıyı korumak adına nedenselliği ortadan kaldırır…Olayların arasında hiçbir düzen  olmaksızın sırf kendi iradesiyle, herşeyin arkasından herşeyi getiren “tanrı ” mı daha yücedir yoksa herseyi bir düzen, intizam ve sıra içinde vareden tanrı mı?

Prof. AHMET ARSLAN

 – Akılsız insanın durumu ve karakter; iyiliğini ve kötülüğünü kendisinden beklemez, hep başkalarından bekler.

– Bilge insanın durumu ve karakteri; başına gelecek bütün iyiliği ve kötülüğü kendisinden bekler.

– Karşılaşılan zorluklar ne kadar büyükse, bunların üstesinden gelmek de o kadar gurur vericidir.

EPİKTETOS

 – “Boş zaman” yoktur, “boşa geçen zaman” vardır.

TAGORE

 – İyi bir bilim insanı, kendisini kavramlardan kurtarır ve varolanı görmek için zihnini açık tutar.

LAO TZU

– Hayatın temelinde, “acı” vardır.

İbadetler, nafile tekrarlardan ibarettir. Sadece “gerçek” var.

– “Sonsuz” olan, “sonlu olana” indirgenemez.

– İnsanların acıları, maddeye ve fikirlere olan bağlılıklarından kaynaklanır.

– “En basiti başarmaktır”, en zor olan.

BUDHA

– Karanlığa küfredeceğine, kalk bir mum yak.

KONFÜCYUS

– Bana en uzak birine de yapsanız, bana yapmış olursunuz.

Hz. İSA

Hayatımızdaki en önemli iki gün; doğduğumuz gün ve neden doğduğumuzu anladığımız gündür.

– Cahil insanla tartışmayın, önce sizi kendi seviyesine çeker, sonra da tecrübesiyle yener.

MARK TWAİN

– Ne kadar okursan oku, bilgine, yakışır şekilde davranmıyorsan cahilsin demektir.

SADİ ŞİRAZİ

– Bir tapınağın olması, kendine tapınmaktan daha iyidir.

– Cahillerle tartışmayın, ben hiç galip gelemedim.

– Keşif yoluyla bize gelen bilgilerle, peygambere gelen bilgiler aynıdır.

– İmanın yarısı, şüphedir.

Musiki; aşığın aşkını, fasığın fıskını artırır.

GAZALİ

– Ey  Gazali, hem aklın bilgi için yetersizliğini söylüyorsun hem de mantığa basvuruyorsun.

İBN RÜŞD

– Bir sözü dinleten; (1) hikmettir, (2) kudrettir.

HİLMİ OFLAZ

– Bügün öleceksin diye “niye korkuyorsun”, bu dünyanın yasasıdır. Senden önce yaşamış o kadar değerli insan hiç seslerini çıkarmadan öldüler. Sana ne oluyor? Sen kim oluyorsun da ölüme karşı çıkıyorsun?

LUCRETİUS

Her belirleme, bir yadsımadır.

– Her şey kendi varlığı içinde, sürekliliğini korumaya çalışır.

Özgürlük, zorunluluğun bilincine varmaktır.

– İnsan varlığını sürdürmek isteğindedir. İyi ve kötü bu istemden kaynaklanır.

– İnsan bir şeyi istiyorsa “iyi” diyor, istemiyorsa “kötü” diyor.

– İnsanın gerçekleştirebileceği en yüksek eylem, anlamak için öğrenmektir. Çünkü anlamak, özgür olmaktır.

– Yeni fikirlerden şaşmayın, şunu bilin ki hiçbir şey, bir çok kişi tarafından kabul görmüyor diye doğru olma vasfını yitirmez.

– Yerleşik dinin rahatını kaçırmadan, nasıl felsefe öğretilir bilmiyorum.

– Şimdinin geçmişten daha iyi olmasını istiyorsanız, geçmişi inceleyin.

– Ne korku umuttan yoksundur ne de umut korkudan.

– Bir şeyi istediğiniz kadar ince dilimleyin, daima iki yüzü olacaktır.

– İnsanlar konuşmak kadar susmak yeteneğine de sahip olsalar, dünya daha mutlu bir yer olurdu.

SPİNOZA

– Bütün bilgilerimiz tecrübe ile başlar ama tecrübe ile bitmez.

Tümevarım bir mitostur.

D. HUME

İnsan özgür doğar ama hayatın her anında zincire mahkum edilir.

– Bütün kavgaların, felaketlerin, tüm kötülüklerin anası; “özel mülkiyet”tir. Özel mülkiyetin olmadığı yerde haksızlık da yoktur.

J.J.ROUSSEAU

Bilgi, kuvvettir.

– Mutlu olmak için, doğayla uyum içerinde olmak gerekir.

F.BACON

MARX:

– Tarihi yapan insandır…

– Alt yapı, üst yapıyı belirler…

İnsanlık tarihi, sınıf çelişkisinden ibarettir.

– Tarihte ne olmuşsa, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur.

– Komünizmin önündeki engel, burjuvazinin eksikliğidir.

Din, ruhsuz bir dünyanın ruhu, ezilenlerin haykırışı,, kalpsiz bir dünyanın kalbidir. Din, kitlelerin afyonudur.

– İnsan bilincini içinde bulunduğu yaşama  koşulları belirler.

– İnsan, ne üretirse ona yabancılaşır.

Kapitalist, kendisinin kapitalist olmasından sorumlu değildir ama ilişkilerin kurulmasına yardımcı olduğu için sorumludur.

– Toplumsal reformlar, güçlünün zayıflığından ötürü değil, zayıfın gücünden ötürü gerçekleşir.

– Bir memleket iki şekilde talan edilir; düşmanlar ve bizzat o ülkenin kendi maliyesi tarafından.

– Zorun güzelliği, doğallığındadır.

Mülkiyet, hırsızlıktır.

———-

– İhtiyaç, icadın anasıdır.

Felsefe, mantık ve diyalektikten oluşur.

– Erkek burjuvazidir, karısıysa proleteryayı temsil eder.

– Ne mutlu o yoksullara ki, öteki dünya onlarındır ve er ya da geç bu dünyada onların olacaktır.

ENGELS

– Az gelişmiş toplumlarda ordu, kendi halkına karşı kullanılmak için vardır.

– Her devrimin temel sorunu, iktidar olmak içindir.

– Yumurtalar kırılmadan, “omlet” (devrim) olmaz.

LENİN

Ölüm, başkalarının işidir.

Varlık dediğimiz, “hiçin hiçmesidir”. Aslında her şeyle hiçbir şey, aynı şeydir.

Hüzün, en büyük muhalefettir.

– İnsan, zamanın merhametsiz ve karşı durulmaz ırmağına atılmış olduğundan, mahvından başka hiçbir şey bekleyemez. Bu yüzden hayal kırıklığına da uğratılamaz. Aksine insan, varlığının sonluluğunu görerek; üstün, soğuk bir zafer duygusu yaratabilir.

HEIDEGGER

– Biz varken “ölüm” yok, ölüm varken de “biz” yokuz.

EPIKUROS

İnsan, her şeyin ölçüsüdür.

PROTOGORAS


– Herşeyin ölçüsü, tanrıdır.

Bilginin kaynağı, akıldır. Duyular aldatıcıdır.

– Doğru olan, bilgidir.

– Herşey ideasına ne kadar yakınsa, ne kadar pay almışsa o kadar idealdir.

-Matematik bilmeyen, içeri girmesin.

Haz, kötüdür…akla ve onun bilgisine uygun davranmak gerekir.

Aşk, acı veren zihinsel bir hastalıktır.

– Savaşın sonunu, sadece “ölüler” görür.

Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekanın kullanılmasıdır.

– İki kişinin bildiği, “sır” değildir.

Demokrasilerde güzel sözlü demogoglar, kötü de olsa başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.

Adil birey = adil toplum = adil devlet.

– Adalet, herkesin kendi işini yapması, başkasının işine karışmamasıdır.

PLATON

– Bilmek, olguyu tasvir etmek değil, olguyu nedeni ile birlikte bilmektir.

Haz, kötü değildir sadece hayatın son ereği değildir. Haz duymak için eylemde bulunmayız. Haz, yapılan işin beğenilmesi sonucunda, bir sonuç olarak ortaya çıkar.

Bir duyusunu kaybeden, bir dünyayı kaybeder. Bilgi, duyulara dayalıdır ancak duyuların kendisi bilgi değildir.

– En üst ve en alt sınıflar için demokrasi, uygun değildir. Demokrasi, orta sınıfa hitap eder.

– Kadın, doğanın bir garabeti, evcilleştirilmiş bir hayvandan biraz daha iyi durumda olan… yarım bırakılmış bir erkektir…erkek yönetiminin özneleri olmaya uygundur, doğası gereği egemen değillerdir. Erkekler tarafından yönetilmek için doğarlar. Doğa, kadın bedenini tek bir iş için, üremek ve yetiştirmek için tasarlamıştır.

Köle, canlı alettir. Kölelik, dokuma tezgahları kendi kendine bez dokudukları zaman kalkacaktır.

– Tümüyle acılarla geçen bir hayat, pek mutlu sayılmaz.

ARİSTOTELES

– İnsan, insanın kurdudur. (Homo, homini lupus)

T. HOBBES

– Karekterin ne ise kaderin odur.

– Aynı ırmağa, iki defa girilmez.

Savaş, her şeyin babasıdır.

HERAKLEİTOS

Varoluş, özden önce gelir.

Cehennem, başkalarıdır.

– İnsan olmak istediği, kendini tasarladığı şeydir.

Tanrı olsaydı, yaptıklarımızın hiçbirinden sorumlu olmazdık ama tanrı yok ve biz, tüm yaptıklarımızdan sorumluyuz.

SARTRE

– Bazı değerler ve bazı yaşam biçimleri birbirinden ne daha iyi ne daha kötüdür. Olsa olsa farklı şekillerde her biri yine kendi içinde değerli ve kendi içinde anlamlı yaşam biçimleridir.

– Farklılık ve çeşitliliklerin, hoş görüldüğü bir toplum olmak yeterli değildir. Aynı zamanda, bu çeşitliliklerin onaylandığı ve özendirildiği toplumlarda insanlar dolu dolu yaşayabilsin.

İSAİAH BERLİN

– Komiserin manivelası, “devrim”. Dava, “alt yapıyı” değiştirmek, “üst yapı” kendiliğinden değişir.

– “Yogi” içinse kurtuluş, içimizde. “Aksiyon” bir tuzak, komiserle yogi uzlaşamaz.

ARTUR KOESTLER

HİLMİ ZİYA ÜLKEN:

“Kendini başka varlıklara irca ederek açıklamak, insanı mahiyetine aykırı bir tarz da düşünmek demektir…Varolanı kendisinin dışında, totolojiye bağlı bir şarta/töze bağladığımızda, onu bütünüyle bu töze indirgeyebilmek için zorunlu olarak bir kozalite ilişkisi geliştirmek durumunda kalıyoruz..

Mikro düzeyde ise cisim, parçacıklar bütünü olarak görüldüğünden parça-bütün ilişkisi kurulmaya çalışılmaktadır.

Yeni diyalektik materyalistlerden bazıları, bu esrarlı ve kör maddeden hür insan kişiliğine kadar yükselmenin güçlüklerini fark ettikleri için, elemanter ilk maddede dahi bir ruh ve bilinç unsurunun bulunduğunu ve bu kuvvenin gelişmesinden yüksek realitelerin doğduğunu kabule mecbur kalmışlardır”.

…/…

– Doğanın dili, matematiktir.

PİTAGORAS

Tarih, ebedi döngüsel harekettir..

– Bugünkü insan, hayvanla “üstinsan” arasında gerilmiş bir konumdadır.

– Yaşadığın güçlükler seni öldürmüyorsa daha güçlü kılar.

– Kendi başına “iyi” ve “kötü” yoktur. Hayatın temeli “güç istemi”dir.

– Ben, eserim için yaşıyorum.

Sanat, yaşamın en büyük uyaranıdır.

– Herkes aynı şeyi ister, herkes aynıdır; farklı hisseden insanlar, tımarhaneye gönüllü olarak gider.

– Az şeye sahip olanın köleliği de az olur, yaşasın asil yoksulluğum…

– Hiçbir şey, diyalektik bir etkiden daha kolay silinmez.

– Dünyanın varoluşunun sadece estetik bir olgu olarak doğrulanması, yaşamın devamı için baştan çıkarıcıdır.

– İnsan mümkün olan en büyük gücü ve ihtişamı, gerçekte hiç elde etmemiş olsaydı; ahlak suçlanacak mıydı? Böylece ahlakın kendisi, tehlikelerin en tehlikelisidir.

– Eğer, her insanın eşit değerde olduğunu gören ya da seven ve ölümsüz bir ruha sahip olduğunu düşünen bir tanrı yoksa, neden hepimizin eşit ahlaki düşünmeyi hakettiğini düşünüyoruz.

Hiçbir öğreti, en son hakikati ortaya koyamaz.

– Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen.

– Kimse öfkeli insan kadar, yalan söyleyemez.

– Bana yalan söylemiş olman değil, artık sana inanmamam sarsıyor beni.

Unutan, iyileşir.

NİETZSCHE

– Sıradan insanların huzurlu olmalarının nedeni, düşüncelerinin olmamasıdır.

ROMAİN ROLAND

– Kendini bulmak, başkalarının seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.

– İyi insanların kurallara ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar, empatiyle yaşarlar.

ZATA

– Varolmak, algılanmış olmaktır. Varolan her şey bir tanrı düşüncesidir, madde diye bir şey yoktur. Bizim şeyler hakkındaki bilgilerimiz de sadece birer duyum ve algıdan ibarettir.

GEORGE BERKELEY

– “İnsanlık tarihi”, bir kavram tarihidir. Öznenin, nesnel gerçekliği kavrama dönüştürme sürecidir.

– İnsanı yapan, “tarih”tir.

– Özgürlük, sorumluluk gerektirir.

– Ya Spinoza’nın felsefesine inanırsınız ya da hiçbir surette filozof olamazsınız.

HEGEL

– Hiç doğmamış olmak, belki de en büyük nimettir.

SOFOKLES

– Kesin olan bir şey varsa o da “varolma”nın olduğu, “hiçliğin” ise olmadığı.

PARMENİDES

– Hiç bir kitap, ruhumuzu “Upanişadlar” kadar yüceltemez. Hayatımın acılarını onlarla avuttum, ölürken de onlar beni teselli edecek.

Dünyanın en yoksul insanı, “paradan” başka hiçbir şeyi olmayandır.

– Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.

– Herkes kendinde eksik olanı sever.

ARTUR SCHOPENHAUER

– İnsan, “simgeleştiren” bir hayvandır, bu sayede düşünür.

E. CASSIRER

– İnsan, korku içinde özgürlüğün imkanını keşfeder. “Özgürlük imkanı” ise karar vermektir.

– Öznellik hakikattir.

Bireye tek olma imkanı vermeyen,kollektivizm” şeytandır.

– Tek insan, tanrı karşısında sorumlu olan insandır.

Yabancılaşma, kitle içinde kaybolmaktır.

S. KİERKEGAARD

İnsan, makrokozmosda bir mikrokozmosdur.

M. SCHELER

– İnsan, büyüklüğünü bir uca giderek değil, her iki uca dokunarak gösterir.

– İnsan doğa karşısında, incecik “saz dalı” gibi güçsüzdür ama düşünme yeteneği sayesinde, bu düşünen saz dalı doğaya üstündür.

– Şu sonsuz uzayın, ezeli sessizliği beni korkutuyor!

– Güce dayanmayan adalet; aciz, adalete dayanmayan güç; zalimdir.

– Anarşinin kaynağı, devlettir.

PASCAL

Okumak; yaymaktır, anlam üretimidir.

Filozof, kendi kendine soru soran kişidir.

NERMİ UYGUR

İdeoloji, kendine göre bir mantığı ve tutarlılığı olan, belli bir toplum içinde tarihi bir görevi bulunan, bir tasavvurlar (imajlar, mitler, ve fikirler) bütünüdür.

– Ayrıca ideoloji; maddi yaşamı din, ahlak ve bir anlamda da felsefe düşüncesiyle açıklayan tasarımlara ilişkindir. Kısaca ideoloji, bilim öncesi düşüncedir. Bilim düşüncesi ise tarihi ve toplumu, maddi yaşamın temel koşullarına göre açıklamaktır.

ALTHUSSER

Tarihsel ve entellektüel atıklar, sanayi atıklarından daha büyük ve ciddi bir sorun yaratır. Yüzyıllar sürmüş olan saçmalıkların çökeltisinden bizi kim kurtaracak?

JEAN BAUDRİLLARD

Gerçek göçebeler, bir yerden başka bir yere gidenler değil, aksine oldukları yerden kıpırdayamayanlardır. Belli kodlardan kaçarak, aynı yerde kalmak için göçebeleşenlerdir.

GİLLES DELEUZE

– İki ayrı sonsuz olamaz. Bir noktada ikisi de birbiriyle kesişir.

ZENON

– Dışarıdan bakıldığında bir kozmos, içeriden bakıldığında ise bir kaos gördüm.

– Aza sahip olan değil, çok isteyen fakirdir.

Hayatı komedi sayanlar, son espiriyi iyi düşünsünler.

– Konuşmayı çok erken öğrendim, susmayı öğrenmem içinse yaşlanmam gerekti.

– Her dahi, bir parça delidir.

– Konuşma, insanın aklını diliyle kullanma sanatıdır.

– Yüreği yılmadan düşen, dizleri üzerinde savaşmayı sürdürür.

SENECA

– Hiçbir şey, gerçeğin kendisinden daha şaşırtıcı değildir.

ERWİN KİRC

Felsefe, ruhsal bir ihtiyaçtır. Filozof, gerçekten felsefe yapabilmek için ölmesini öğrenmelidir. Fakat yeni felsefe bizden, bunun tam aksini istiyor; filozof eğer gerçekten felsefe yapmak istiyorsa, yaşamayı öğrenmelidir.

– Ufak tefek şeyler mükemmelliği yaratır, mükemmellik ise ufak tefek bir şey değildir.

MİCHELANGELO

KISSADAN / 3

Pazar, Ağustos 31st, 2014

 OSMANLIDA TAŞ ÇOKTUR

 Behram paşanın Assos’u fethetmesinden sonra, (1.) Murat Hüdavendigar buraya bir cami yapılmasını ister. Caminin yapılacağı yer ve kullanılacak malzemeler konusunda sorun çıkması üzerine, o ünlü sözünü söyler:

 “Osmanlıda taş çoktur, taşın gereği yoktur.”

 Bunun üzerine, Murat Hüdavendigar Camisi, antik kentin içine, en tepeye yapılır. Cornelius kentinin kapısı, caminin kapısına dönüştürülürken, üzerindeki yazılara dokunulmamış, sadece iki yanında bulunan haçlı kısımlar çıkarılmıştır. Ayrıca caminin mimarisinde, antik çağdan günümüze, tarihi değeri olan taşlar da kullanıldığı için, ilginç bir örnek oluşturur.

  SEN ANLAMAZSIN

  Zülfü Livaneli ve Yunanlı büyük sanatçı Teodorakis, Türk -Yunan dostluğu kapsamında karşılıklı konserler vermektedir. Bir gün Girit’de konser vereceklerdir ve konsere ilgi, çok büyüktür.

 Bu ilgiyi gören batılı bir gazeteci şaşırır. Türlerle Yunanlılar her fırsatta birbirlerine düşman olduklarını söylerken, bir Türk santçısının konserine bu denli ilgi gösterilmesine anlam veremez. Yaşlıca bir Giritliye sorar:

– Hem Türklerin düşmanınız olduğunu söylüyorsunuz hem de bir Türkün konserine bu kadar büyük ilgi gösteriyorsunuz. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

  Yaşlı Giritli, gazeteciye bakıp:

– Sen nerelisin? diye sorar ve gazetecinin ne Türk ne de Yunanlı olmadığını anlayınca, “sen anlamazsın” der.

 MAVİ ALAY

Hitler, Sovyetler Birliğine savaş açtığında Türkiye, Sovyetlerin bir parçası olan ve Stalin’in de eziyetlerine maruz kalan Kırım Türklerinin, Sovyet ordusundan ayrılarak, savaşı kazanacağını düşündüğü Hitler’in tarafında, Alman ordusunda savaşmalarını ister.

Fakat umulan gerçekleşmez ve Almanya yenilir. Alman askerleriyle birlikte, yaklaşık 8000 Kırımlı da aileleriyle beraber, Avrupa’da Alpler’e kaçarlar. Ancak Stalin, Sovyet vatandaşı olan bu kişileri, “vatan haini” olarak, bulundukları ülkelerden geri ister. Hitler’i yenmiş bir Stalin’le de kimse kötü olmak istemediğinden, Kırımlılara sahip çıkılmaz.

Stalin’e teslim edilmeleri halinde, işkenceyle öldürüleceklerini düşünen 3000 Kırımlı, kaçtıkları yer olan, Alplerin yamacındaki Drau Nehrine atlayarak intihar eder. Diğerleri ise vagonlara doldurularak Türkiye üzerinden Rusya’ya teslim edilecektir. Türkiye’ye geldiklerinde, Türk Devletinin kendilerini koruyacağını, teslim etmeyeceğini düşünenlerin son ümitleri, vagonların çivilenmesiyle son bulur. Bunun üzerine, 2000 kişi de kapıları kırarak Kızılcık Nehri üzerinden geçerken, atlayıp intihar eder. Geriye kalanlar da sınırı geçtiklerinde, Sovyet askerlerince kurşuna dizilirler.

 BUHARA CUMHURİYETİ ve OSMAN KOCAOĞLU

Osmanlıyı bitiren bir yerde, “Osmanlı – Rus savaşları” olmuştur. Özellikle de eskilerin “93 Harbi” dediği, “1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı” nerdeyse Osmanlıyı bitirme noktasına getirmiş, II. Abdülhamit’in akıllıca siyasetiyle İngilizleri yanına çekmesi ve istibdat rejimi sayesinde bu süreç, biraz daha uzamıştır.

Bu savaştaki asıl ustalık ise İngilizlere aittir. Osmanlının ekonomik sıkıntı içinde olmasına karşılık, borç para verip, savaşın kazananı olmadan her ikisinin de kaybettiği, bir savaş olmasını planlamışlar ve bu emellerine, büyük ölçüde de ulaşmışlardır.

Kaderin cilvesine bakın ki, Osmanlıyı bitirme noktasına getiren Rusya, “1917 Bolşevik İhtilâli” sonucu “I.Dünya “Savaşı”nda müttefikler safından, aralarındaki “Sykes-Picot” gibi anlaşmaları da deşifre ederek ayrılmış, “İstiklal Harbi”nde de yeni Türk Devletinin yanında yer almışlardır.

Kurtuluş Savaşında, ordunun teçhizatının yetersizliği nedeniyle, Yunanlılara karşı geri çekilmek zorunda kalması, M. Kemal’i arayış içine sokar. Bunlardan birisi, Fethi Paşa’yı Moskova’ya göndererek, Lenin’den para ve silah yardımında bulunmasını istemesidir.

Fethi Paşa’nın Lenin ile görüşmeye geldiğini haber alan, zamanın “Buhara Cumhuriyeti” devleti cumhurbaşkanı, Osman Kocaoğlu, M. Kemal’e iletilmek üzere kendi hazinesinden, 100 milyon ruble külçe altını (59 milyon Osmanlı altın lirası) Moskova’ya vagon içerisinde gönderir. Kendilerinin, Anadolu’ya geçirebilme imkânları olmadığı için, Lenin’den göndermesi için rica ederler.

 Kaderin cilvesine bakın ki, Yıldırım Beyazıt’ı Ankara Savaşı’nda yenerek, Osmanlıyı fetret dönemine sokan Timur”dur ama bu kez torunları, yeni kurulacak Türk devleti için altınlarını göndermektedir.

Lenin, aldığı bu paranın sadece 11 milyonunu, 4 yılda gönderir. Geri kalanını ise yeni kurulan Sovyetlerin hazinesine aktarır. Sovyetlerin yapmış olduğu para yardımı, bundan ibarettir ve geri kalan paradan da bir daha ses çıkmamıştır.

Sovyetler 1922’de tüm Türkistan bölgesini işgale başlar, bunun üzerine Osman Kocaoğlu, İngilizlerden, kendi milli ordusu için silah satın almak üzere Afganistan’a gider. Ancak, İngilizler’in Ruslarla gizli antlaşması nedeniyle bu satış gerçekleşmez.

Buhara Başbakanı Feyzullah Hoca, işgal üzerine Afganistan’da bulunan Osman Kocaoğlu’na haber göndererek, geri dönmemesini ister. Ruslar, Kabil’de sürgün kalan Osman Kocaoğlu’nun ya kendilerine verilmesini ya da ülkeden çıkarılmasını isterler. Bunun üzerine 1923 yılında İstanbul’a gelir. Atatürk tarafından, yapmış olduğu yardımlar nedeniyle, sıcak bir ilgiyle karşılar ve yine Atatürk’ün bizzat talimatıyla, kendisine mebus maaşı bağlanır. Kendisinin ölümünden sonra da (1878 -1968) eşinin ölümü olan, 1996’ya kadar bu maaş kendilerine ödenir. Sovyetlerin baskısıyla, Türkiye’den de ayrılmak zorunda kaldığı bir dönem olmuştur.

Tüm bu olanları, oğulları Prof. Dr.Timur Kocaoğlu da teyid etmektedir.

 ATATÜRK HATAY ŞEHİDİDİR

 I.Dünya Savaşının başlıca paylaşım alanlarından biri, Ortadoğu idi. Bu paylaşımın en önemli haritası, İngiltere ile Fransa arasında, Sykes-Picot tarafından çizildi. Buna göre Basra tarafı İngilizlerin elinde kalırken, İskenderun Körfezini de içine alan Suriye tarafı, Fransızlarda kalacaktı. Çünkü, Musul petrollerinin gerçek kontrolü, İskenderun Körfezinden geçmekteydi.

 1918’de İskenderun’dan başlayarak bölge, İngiliz ve Fransızlar tarafından işgale başlandı.1920’de Halep’teki Faysal hükümetinin Fransızlarca devrilmesi sonucu, bölgedeki Hatay Kuvayı Milliye gücü, Maraş Kuvayı Milliyeye katılmak istedi. Bunun üzerine, 20 Ekim 1921’de M. Kemal yönetimi ile Fransızlar arasında, Hatay’ın özerk olmasıyla ilgili Ankara antlaşması imzalandı.

 9 Eylül 1936’da ise Fransa ile Suriye arasında imzalanan anlaşmayla, Hatay’da Suriye egemenliği gündeme geldi. Türkiye buna itiraz edince, Milletler Cemiyeti’nin aldığı kararla, bölgenin toprak bütünlüğünün Fransa ile Türkiye’nin güvencesinde olması benimsendi.

 Mayıs 1938’de, doktorların ısrarla karşı çıkmasına rağmen Atatürk, Adana ve Mersin’e giderek, resmi geçitleri ayakta izler. Böylece bölgenin en hakim gücü olduğu mesajını verir.

5 Temmuz 1938’de Türk birliğinin İskenderun’a girmesi üzerine Fransa, Suriye sınırına çekilmek zorunda kalır.

Adana, Mersin gezilerinin, hasta olan Atatürk’ü çok yorduğu ve hastalığın seyrini hızlandırarak ölümüne sebep olduğu söylenir Bu nedenle Hataylılar, “Atatürk, Hatay şehididir” derler.

Fransızlar, Türk hükümetinin ve Hatay halkının kararlılığı karşısında, Türkiye ile yeni bir anlaşma imzalamak zorunda kalır.

Hatay maalesef, Atatürk’ün ölümünden sonra 7 temmuz 1939’da anavatana katılır.

(Kaynak; Mustafa Balbay)

 STRUMA FACİASI

II. Dünya savaşı sırasında Romanya’da Nazi tehdidinden kaçan, 790 zengin ve aydın Romanya Yahudisi, Filistin’e gitmek üzere 1830 yapımı 46 metrelik eski bir Bulgar gemisi olan Struma’yı kiralarlar. Zira daha önce, Romanya’nın Yaş şehrinde 4000 Yahudi, Nazilerce katledilir. Gemi İstanbul’a geldiğinde ise motoru arızalanır.

Almanya tarafından yolcuların karaya çıkmaması için, Türk hükümetine baskı yapılır. Romanya ise Almanya’nın müttefiki olduğundan gemiyi geri kabul etmez. İngilizler ise Filistin’e Yahudi göçünü kısıtladığından, geminin yoluna devam etmesini engellemekle meşguldürler.

Bu arada gemide salgın hastalık ve açlık baş gösterir. Göstermelik yardımların dışında özellikle, Türk Yahudi toplumu tarafından gemiye yardım yapılır. ABD’nin ricası ve Vehbi Koç’un da uğraşları sonucu Martin Segal ve ailesiyle birlikte, sadece birkaç Filistin vizeli yolcunun gemiden ayrılmasına izin verilir. Segal, New York merkezli bir petrol şirketinin, Romanya müdürüdür. Vehbi Koç da aynı şirketin, Türkiye temsilcisidir.

Görüşmelerin hiçbirinden sonuç çıkmaz. Türk hükümeti motoru halen çalışmayan Struma’yı Şile açıklarına çektirir. Ertesi günün sabahında da 24 Şubat 1942’de büyük bir patlamanın ardından gemi 103’ü çocuk toplam 768 kişiyle Karadenizin buz gibi sularına gömülür.

Gemiden Sadece 20 yaşındaki yolcu David Stoliar ile ikinci kaptan İvanof Diko kurtulur. Ancak Diko, soğuğa fazla dayanamaz ve boğulur. Stoliar’ı ise Türk kurtarma kayığı bulup kurtarır.

Stoilar daha sonra İsrail Silahlı Kuvvetler Radyosuna verdiği demeçte, gemiyi Türk torpido botunun batırdığını söyler. Olayın aslı ise 1960’daki Sovyet arşivlerinden çıkar. Gemiyi torpilleyenin, Sovyet denizaltısı “Shch – 213” olduğu, Almanya’ya her türlü stratejik yardımın engellenmesi amacıyla yapıldığı ortaya çıkmıştır. Zira bir önceki akşam, Türk kargo gemisi Çankaya da torpillenerek batırılmıştır.

Herkes birbirini suçlarken ya da kimse sorumluluk almazken, yüzlerce masum insan daha tarihin ayıplı sayfalarında, adalet beklemek için yerini çoktan almış oldu.

THEODOR HERZL VE ABDÜLHAMİD

Dünya Siyonist Teşkilatını kurup, ilk kongrede de başkan seçilen Theodor Herzl (1860-1904) kongrede, “ben bugün burada Yahudi Devletini kurdum. Ancak bunu yüksek sesle söylersem, bütün dünya güler. 5 sene içinde ya da 50 sene sonra bunu herkes böyle bilecek” demiştir. Kutsal Siyon tepesinin bulunduğu Filistin topraklarında Yahudi Devletini kurmak amacıyla, 17 Mayıs 1901’de Abdülhamid ile görüşür.

Görüşmede Herzl padişaha, Yahudilerin “vaat edilmiş topraklarda yurt kurmasına izin verilmesi halinde, Avrupa’daki Yahudi bankerlerin, Osmanlının tüm dış borçlarını ödeyeceğini” bildirir. Buna karşılık Abdülhamid, “ben bir karış dahi toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı, kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır” diyerek reddeder. Aslında teklif oldukça caziptir. Osmanlı Devleti, moratoryum ilan etmiş, mali açıdan çok zor durumdadır. Abdülhamid bu durumu şöyle açıklar:

“Kudüs taraflarından toprak satın alarak her taraftan Yahudileri oraya iskan istediler. Adeta oraya bir memleket tahsis etmek isterler. Teklifleri de devletin Duyun-u Umumiyesini kamilen deruhte etmekti. Güzel bir şey. Zira Duyun-u Umumiye bir gün gelip de borçlarımızı ödemezsek, devletin maliyesini murakabeye almak gibi bir tehlike mevcuttur.”

Herzl, Abdülhamid ile ikinci görüşmesini 4 Temmuz 1904’te yapar ve yine reddedilir. Bunun üzerine şöyle der; “Türkler gün gelecek dilenci durumuna düşecek ve dizlerime kapanıp yalvaracaklar.”

İngilizler, Yahudi yurdu olarak, Uganda’yı teklif ederler. Ancak teşkilat bunu kongrede reddeder. Filistin topraklarının “vaat edilmiş topraklar” olması, Herzl’in gözünü buraya çevirmesinin nedenidir.

 Abdülhamid, Filistin’i satmamış ancak Yahudi kökenli Rothschild ailesinden, uzun vadeli olarak 1891 yılında 6 milyon, 1894 yılında da 8 milyon pound borç alır. Karşılığında da Rothschild’in Filistin’de koloniler kurmasına, yerli ve yabancı Yahudilerin toprak almasına izin verir. Bu izin, nihayetinde de İsrail’in kurulmasına kadar gider.

 URBAN’IN  SÜPER TOPU

  II. Mehmed (Fatih), Konstantinopol’ü almak için parlak fikirlerle gelen herkesi, müslim ya da değil ödüllendireceğini her yere yaydırır.

 Bu arada Macar kralı Urban da “süper top” yapmak için uğraşmaktadır. Sonunda, barutun zamansız patlamasına ve isabet sorunlarına bir çözüm bulmayı başarır. Eğer topların boyutu ve güçleri artırılırsa, doğru yere isabet etmesinin bir önemi yoktur. Zira devasa büyüklükteki top mermileri, nereye düşerse düşsün büyük bir alana zarar verecektir.

 Bu süper top, bir tondan daha ağır, 120 cm çapındaki mermileri atabilen bir top olacak ve bu topu destekleyen 90 cm çaplı mermi atabilen küçük toplardan oluşacak.

 Bu topların imali ise büyük paralara, çokça askere ve yüzlerce ton baruta ihtiyaç duyduğundan, Urban teklifini ilk olarak, Osmanlı tehdidinde olan dindaşları Bizans’a götürür. Fakat Konstantin, bu kadar paraya “asker” tutarım diyerek reddeder.

 Urban bu kez, Konstantinopol’ü ele geçirmek isteyen II. Mehmed’e gider. II. Mehmed, hiç tereddütsüz kabul eder. Toplar döküldükten bir yıl sonra da şehri kuşatır. Kuşatmanın kaderini ise Urban’ın dev topları belirler. Zamanın “napalm bombası” olan “Rum ateşi” (neft ve zift karışımı yanıcı mermiler) bu süper topun menziline yaklaşamaz bile.

 XI. Konstantin öldürülür, şehir fethedilir dahası Osmanlı orduları, Urban’ın topları sayesinde Viyana önlerine gelir. Urban’ın kazandığı para ise ülkesi Macaristan’ı kurtarmaya yetmez, Osmanlının 500 yıl tehditi ve egemenliğinde kalır.

  VAKA-İ HAYRİYE

  Kabakçı Mustafa isyanıyla III. Selim tahttan indirilerek yerine IV. Mustafa getirilir. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa da 16.000 kişilik bir orduyla isyanı bastırıp, Kabakçı Mustafa ile beraber isyancıları öldürür. IV. Mustafa ise yerine geçmesinler diye kardeşi şehzade Mahmut ile III. Selim’in öldürülmesini emreder. III. Selim hemen öldürülür fakat şehzade Mahmut saray hizmetkârlarınca saklanır.

 Bunu haber alan Alemdar, IV. Mustafa’yı tahttan indirip, şehzade II. Mahmud’u tahta geçirir. Buna karşılık II. Mahmud da kendisini sadrazam yapar. Alemdar, “Nizam-ı Cedid” ordusunu “Sekban-ı Cedid” olarak yeniden kurar. Yeniçeri “ulufe cüzdanlarını” da bedellerini ödeyerek satın alır. Alınıp satılan bu cüzdanlar sayesinde askerlikle hiçbir ilişiği olmayan pek çok insan “asker maaşı” almaktadır.

 Bu yapılanlar karşısında IV. Mustafa yanlıları ve Kapıkulu ocakları mensubu ağalar ayaklanıp, Alemdar’ın konağını basar. Alemdar kaçamayacağını anlayınca, barut fıçılarını kendisi ve kellesini isteyen yeniçerilerle birlikte havaya uçurur.

 Bu kez yeniçeriler saraya, Topkapı’ya yönelir. Kadı Abdurrahman Paşa, Sekban-ı Cedid askeriyle sarayı savunur ve isyancıları bozguna uğratır. 3000’den fazla yeniçeri ve isyancıyı kılıçtan geçirir.

 İsyan bastırıldıktan sonra II. Mahmud, Sekban-ı Cedidi dağıttığını ilan eder. Kadı Abdurrahman Paşa kaçar ancak hakkındaki ferman gereği yakalanarak idam edilir.

 II. Mahmud, 25 mayıs 1825’te Yeniçeri Ocağını kaldırdığını yerine Avrupa tarzında “Eşkinci Ocağının” kurulduğunu ilan eder. Bütün ocaklar padişaha sadakatlerini bildirir fakat Yeniçeri Ocağı ayaklanır.

 Bunun üzerine Aksaray’daki Etmeydanında bulunan Yeniçeri kışlaları topa tutulur. 6000’den fazla yeniçeri öldürülür. 20.000’den fazla isyancı tutuklanır.

 18 Haziran 1826 “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adında yeni bir ordu kurulur.

RAMİ KIŞLASI VE II.MAHMUD (ERHAN AFYONCU)

1826 yılında “Vakayi Hayriye” olayı sonrası Yeniçeri ocağı resmen kaldırılır ancak ortalık hemen durulmaz. Her ne kadar yeniçerilerin büyük kısmı öldürülse de bir kısmı kaçıp saklanır. Bir araya gelenler, yeni isyanlar çıkarır hatta bir ara Beyazıt’taki Yangın Kulesini de yakarlar. Yeniçerilerden sadece küçük bir grubu yeni orduya alınır.

1827 – 1828 yılı Osmanlı – Rus savaşı nedeniyle, II. Mahmut’un sefere gideceği ilan edilir. Sarayda hazırlıklar yapılır ve uğurlanır ancak savaşa gitmez. İsyanlar ve suikastlar nedeniyle Rami kışlasına gelip, iki yıl devleti buradan yönetir.

Yine aynı yıl, ramazan ayı ve kadir gecesi münasebetiyle, padişahın teravih namazına katılması beklenir. Ancak Rami’den saraya gidiş güvenlik riskini çok artırdığından, şeyhülislamdan teravih namazına katılmamasının caiz olup olmadığı sorulur. Şeyhülislam da “tabi ki katılmamanız daha uygundur” der. Padişah “ben de aynı kanaatteyim ancak bunu halka nasıl anlatacağız” der.

(Teravih namazını nerde kıldığını bilmiyoruz.)

 İÇKİ VE TÜTÜN YASAĞI

 IV. Murat ilk olarak, yaygınlaşmış olan rüşvet ve iltiması azalttı. İstanbul’da alkol, tütün ve kahveyi yasakladı. Yasağın sebebinin 1631’deki büyük İstanbul yangını olduğu ve padişahın yaptırdığı bir soruşturma sonucuna göre bu yangının tütün içen sarhoş yeniçeriler tarafından çıkarıldığı iddia edilir. Ayrıca meyhane ve kahvelerin Yeniçeri ve isyancıların toplanma mekânı haline gelmesi padişahı düşündürmüştü.

 Yasak, kaybolan devlet otoritesinin de bir nevi tekrar tesisinin bir göstergesi olacaktı. Padişah kendi yasağına ne derece uyulduğuna bağlı olarak otoritesini ölçtü. Bu nedenle yasak çok katı bir şekilde uygulandı. Sultan Murat, yasağa uymayanların öldürülmesini emretti. Bazı geceler tebdîl-i kıyafet ile sokaklarda teftişlerde bulunurdu. Birçok meyhaneyi gece kendisi bizzat, baskınlar ve infazlarla kapattı. Padişahın, üstün ve kutsal bir figür olarak Topkapı Sarayı’nda bulunmasına alışık İstanbul halkı, halk arasına karışan ve doğrudan gücünü sergileyen IV. Murat’a bu yüzden farklı bir gözle bakmıştır.

 Her ne kadar içki ve tütünü yasaklasa da kendisinin ise çok fazla içtiği hatta ölümünün hiç beklenmedik bir şekilde, 1840’ta henüz 28 yaşında Bağdat seferinden hasta döndüğü ve “siroz” ya da “damla” hastalığından olduğu söylenir.

  HALİFE ABDÜLMECİD VE HALK

 Halife Abdülmecit Efendi, Dolmabahçe sarayından ayrılıp sürgüne giderken halkın da sokaklara dökülüp bu kararı protesto edeceğini sanır. Dışarı çıktıklarında kendisine eşlik eden yavere sorar, “halk nerede?”

 Sabah saatleridir, yaver saatine bakar ve “halk şu anda kahvaltısını yapıyor efendim” der.

  FATİH VE BABASI

 Genç yaşta tahta geçen Fatih, sefere çıkmazdan önce babasının bilgi ve tecrübesinden yararlanmak amacıyla onun da ordunun başına geçmesini ister ancak babası kabul etmez. Bunun üzerine Fatih, “eğer sen padişahsan gel koltuğuna otur, yok eğer ben padişahsam sana emrediyorum ordunun başına geç” der.

 Bunun üzerine babası sultan II. Murad, çaresiz ordunun başına geçer.

  NE ŞEHİTTİR NE GAZİ PİSİPİSİNE GİTTİ NİYAZİ

 Resneli Niyazi Bey, 1873’te Makedonya’ya bağlı Manastır ilinin Resne kasabasında doğmuştur. İttihat ve Terakki fırkasının önde gelen liderlerindendir.

 3 temmuz 1908’de Selanik’te 200 fedaisiyle dağa çıkarak II.Abdülhamit’in istibdat rejimine başkaldırdı. Abdülhamit’in II.Meşrutiyeti ilan edip Kanun-i Esasiyi (anayasayı) yürürlüğe sokmasıyla, dağdan inip Selanik’te büyük gösterilerle “hürriyet kahramanı” olarak karşılandı.

 “31 Mart” olayında, “harekat ordusunda” yer almış, Balkan savaşı çıkınca da Cevdet Paşanın ordusuna katılmıştır.

 İlginç bir şahsiyettir. “Vatan fedaisi” yazılı bir şapka ve evladı gibi sevdiği bir geyikle dolaştığı söylenir.

 17 nisan 1913’te Arnavutluk’un Avlonya limanından İstanbul’a gelmek üzereyken İttihat terakkinin kendisine gönderdiği koruması tarafından vurularak öldürülmüştür.

 Öldürülme olayının karanlıkta kalması ve kendi koruması tarafından vurulması nedeniyle “ne şehittir ne gazi pisi pisine gitti Niyazi” değimi Türk halkının hafızasına kazınmıştır.

  CAMİNİN MEYHANESİ

  Bursa Ulu Cami’nininşaatı tamamlandığında Yıldırım Beyazıt, ulemayla birlikte camiyi gezer. Emir Sultan, padişahım caminin bir eksiği var, dört köşesine birer meyhane yapılırsa daha iyi olur der. Yıldırım’ın hiddetlenmesi üzerine de “başka türlü sizi burada göremeyiz üstelik, Allah’ı andığınız yere o mereti zaten layık görüyorsunuz” der.

 Yıldırım Beyazıt’ın bu olay üzerine “haklısın Emir Sultan” deyip, içkiye de tövbe ettiği söylenir.

 KARDİNAL KÜLAHI MI OSMANLININ SARIĞI MI?

  Papa III.Innecentius, önce Mısır’ı ele geçirmek sonra da Kudüs’ü kurtarmak amacıyla tüm Avrupa’yı IV. Haçlı seferine davet etti. Bu sefer hareketi, 1202 yılında Venedik’te başladı. Venedik dükü Enrico Dandola’nın seferin yönünü değiştirip, Konstantinopol’e çevirmesi sonucu, kültür hazineleriyle dolu bu şehir, yakılıp talan edilir.

 1204 yılından itibaren 57 yıl sürecek, “Latin İmparatorluğu” kurulur. Ta ki, İznik imparatoru 8. Mikhail Palailogos, şehri geri alıncaya kadar. Ortodokslar bu katolik Latin işgali, her zaman derin bir acı olarak hatırlarlar.

 İstanbul’un fethinden önce de “Katolik” ve “ortodoks kiliseleri” iki karşıt güçtü. 1453′te fetih olmasaydı katolik Avrupa karşısında “ortodoks kilisesi” varlığını sürdüremezdi.

 Fetihten önce papanın öncülük ettiği, katolik ve ortodoks kiliselerini birleştirme çabalarına karşı çıkan patrik Gennadios, “İstanbul’da kardinalin külahını görmektense Osmanlının sarığını görmeyi tercih ederim”demesi bunun açık bir ifadesidir.

 Gerçekten de ortodoks kilisesini, katolik kilisesine karşı kurumsallaştıran ve varlığını güvence altına alan Osmanlılar olmuştur.

  CEHENNEMİ SATIN ALMAK (Abdulhamit Şentürk)

Martin Luther, cahilliğin hat safhada olduğu 10 Kasım 1483 yılında, Almanya’da dünyaya gelir. O zamanlar, her Hıristiyan ülkede olduğu gibi Almanya da engizisyon mahkemeleri ile yönetiliyordu. Bütün kiliseler, halka günahlarının kefareti karşılığında cennetten arsa satıyor (endüljans), sattıklarına dair de bir belge veriyorlardı. Cahil halk varını yoğunu kiliselere verip, cennetten arsa satın alıyor, kilise ve papazlar da zenginleşiyordu. Engizisyonun kanunlarını ayıplamak, karşı çıkmak, araştırmak, düşünmek, diri diri yakılmak da dahil çok ağır cezaları vardı.

Bir gün Martin Luther, bu durumun çok saçma olduğunu, akla mantığa ters olduğunu söylediği zaman, onunda sonu farklı olmadı. Hemen engizisyon mahkemelerine, yargılanmak üzere çıkarıldı. Tabii yargı, o zaman dini kullananların elinde bir oyuncaktı. Onlar ne derse o oluyor, karşı çıkan idam ediliyor adeta onlara kutsal varlıklarmış gibi tapılıyordu. Bu duruşmaya halk büyük bir katılım göstermişti. Hatta öyle ki kalabalık, dışarı dahi taşmıştı.  Duruşma sırasında Martin Luther, din adamlarına seslendi, ”herkesi cehennemle korkutup, cenneti parayla satıyorsunuz. Sıkıyorsa cehennemi satsanıza?” Şok geçiren din adamları, ”iyi de, cehennemi kim alır?” dedi. Martin Luther, ”ben alıyorum, parası neyse vereceğim.” der. Din adamları, cehennemi ücretsiz olarak Martin Luther’e satarlar.

Martin Luther dışarı çıkarak kalabalığa seslenir: ”Ben cehennemi satın aldım. Korkmayın, bundan sonra hiçbirinizi cehenneme almayacağım!” der. Cehennem korkusunu üzerinden atan halk, kilise baskısından da kurtulmuş olur ve beş asır önce Alman aydınlanması da böylece başlar.

 ÖZGÜRLÜK HEYKELİ’NİN GERÇEK HİKAYESİ

Ondokuzuncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı olan Mısır, yüzyılın başından itibaren Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın soyundan gelen,‘Hıdiv’ unvanlı valiler tarafından idare ediliyordu.

Mısır Hıdıvi Said Paşa, Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps’e 1854’te hazırlattığı ve Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayacak olan Süveyş Kanalı projesini onaylaması için Sultan Abdülaziz’e sunmuştu. Projenin arkasında Fransa vardı ama İngiltere, Akdeniz’deki ve Hindistan’daki hakimiyetini sona erdirebilecek olan bu projeye karşı çıkarak, padişaha onaylamaması için baskı yapıyordu. Sultan Abdülaziz de 12 yıl boyunca bu projeyi onaylamadı. Ancak Hıdiv Said Paşa, onayı beklemeden Fransız mühendise çalışmalar için izin verdi.

Kazılar neredeyse tamamlanmak üzereyken Fransız hükümeti, Sultan Abdülaziz’e İngilizler’den daha fazla baskı yapmaya başladı. Sultan Abdülaziz, 1866’nın 19 Mart’ında yayınladığı fermanla Kanal’a izin verirken, Mısır’ın kanal inşaatı için yaptığı dış borçları da devlet garantisi altına aldı ve kendisi de Kanal Şirketi’nin hisselerine oldukça yüksek bir meblağ yatırdı.

Said Paşa ile kanalın mühendisi olan Ferdinand de Lesseps arasında 1854’te varılan anlaşmanın çok ilginç bir maddesi vardı: Kanal’ın Akdeniz’e açıldığı yere dev bir heykel dikilecekti. Heykel, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde “Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini” sembolize eden bir meşale tutacaktı. Sultan Abdülaziz’in ödediği paralar arasında yapılacak olan heykelin masraflarının bir bölümü de vardı.

Paşa ve mühendis, eseri Fransa’nın tanınmış heykeltraşlarından olan Frederic Auguste Bartholdi’ye sipariş ettiler, hatta bir hayli avans da ödendi.

Ancak, Said Paşa’nın ölümünden sonra Mısır’ın başına geçen İsmail Paşa, Müslüman bir memlekette böylesine büyük bir heykelin dikilmesinin halk arasında hoşnutsuzluk yaratacağını düşündü ve mühendis Lesseps’e, heykelin Mısır’a getirilmemesi talimatını verdi. Süveyş Kanalı, 1869 Kasım’ında dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama ‘heykelsiz’ törenlerle açıldı.

Bartholdi’nin eseri ise, Mısır’da bu yaşananlardan sonra Paris’te bir depoya kondu ve tozlanmaya terkedildi.

O yıllarda, Fransa ile ABD arasında sıcak ilişkiler yaşanıyor ve taraflar birbirlerine her alanda jestler yapıyordu.

 Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri olan Laboulaye, Fransız Hükümeti’ni Amerikalılar’ın Fransa’nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye gönderilmesi konusunda ikna etti ve hediyenin devasa bir heykel olması kararlaştırıldı.
Sipariş gene aynı heykeltraşa, Bartholdi’ye verildi. Bartholdi’nin eseri zaten hazırdı, senelerden beri bir depoda beklemedeydi ve tek eksiği üst kısmında, yani elleriyle kollarında ve yüzünde bazı değişiklikler yapılmasıydı.

Amerikalılar, heykelin New York’un hemen girişinde bulunan, ufak adalardan birine yerleştirilmesine karar verdiler. Bartholdi,  Paris’e kendi adıyla anılan bir kule dikmiş olan Gustave Eiffel ile beraber çalışarak heykeldeki değişiklikleri tamamladı ve 1886’nın 25 Ekim’inde yapılan törende de eserinin açılışını bizzat yaptı.

 DEYYUS-U EKBER İBŞİR PAŞA

 Valilerin vazifeleri arasında, padişaha ‘‘harçlık göndermek’’ de vardı. Sıra günün birinde, Sivas valisi Varvar Ali Paşa’ya geldi ve İstanbul’dan Sivas’a gelen bir saray memuru, Varvar Ali Paşa’dan ‘‘30 bin kuruş harçlık’’ istedi.

 Paşa padişahın adamını, ‘‘Sivas’ın tek kuruşu yok! Bu parayı nereden vereyim? Yol keserek halkın malını mı soyayım’’ deyip, geri gönderdi. Artık bir müddet de olsa rahat bırakılacağını zannediyordu ki, hemen üstüne bir başka saray memuru daha geldi. Hükümdarın canı bu sefer bambaşka bir şey çekmişti; Anadolu’daki kumandanlardan biri olan, İbşir Paşa’nın karısını… Kadının güzelliğini anlata anlata bitiremeyip ve ‘‘Bu avrat sadece siz efendimize láyıktır’’ diyenler, aklı zaten başında olmayan padişahı daha da azdırmışlar ve Sultan İbrahim, Sivas’a ‘‘İbşir’in avradı tez bana gönderile’’ diyen bir ferman yollamıştı.

 Vali Varvar Ali Paşa, ‘‘Bre ben pezevenk miyim? Bir Müslüman ademin nikahlı avradını elinden alıp, padişah bile olsa bir başka herife nasıl veririm?’’ dedi ve saraydan gelenleri tekme-tokat kapı dışarı etti. Sonra ‘‘Devlet elden gidiyor’’ deyip, isyan bayrağını açtı. Hemen asker topladı ve Sivas’ı bırakıp Tokat taraflarına gitti.

 İsyanı haber alan saray, bu sefer daha da garip bir iş etti. İsyanı bastırma vazifesi, güzel karısını Varvar Ali Paşa’nın sayesinde padişaha kaptırmayan, İbşir Paşa’ya verildi. İbşir Paşa ‘‘asiyi tez zamanda yakalayıp tepeleyesin! Ya başı, ya başın!’’ buyuran padişahın daha birkaç gün önce ‘‘avradını hemen bana yollayasın’’ dediğini unuttu. ‘‘Ferman efendimizindir’’ deyip, Varvar Ali Paşa’nın peşine düştü. Ali Paşa’yı Tokat taraflarında kıstırıp yakaladı ve tam cellada vereceği sırada Ali Paşa, herkesin içinde ‘‘ulan, ben senin avradının ırzını korumak için isyan etmiştim. Senin gibi herifi benim üzerime musallat etmelerinin sebebi budur, bilmiyor musun? Beni Allah’ın emrine karşı çıkmayıp da namusunu koruduğum için mi katledeceksin pezevenk?!’’ deyiverdi. İbşir Paşa kızarıp bozardı ama onun nazarında padişahın emri kendi namusundan da üstündü. Cellada bir işaretiyle, namusunun bekçisi Varvar Ali Paşa’yı canından etti. Sadakati karşılıksız kalmayacak, kısa bir zaman sonra sadrazamlığa getirilecekti. Halk arasındaki adı ve ünvanı da “deyyus-u ekber ibşir paşa”ya çıkar.

 FRANSIZ İHTİLALİ VE TUZ

 Fransız devrimi öncesinde tuzun tüketiciye satış fiyatı üretim maliyetinin yirmi katına varmıştı. Tuz vergisi nedeniyle köylülerin yıllık gelirlerinin en az sekizde biri tuza harcanır olmuştu. Tuz o yıllarda adeta altından daha değerliydi. Halk yiyeceklerini, bütün yıl saklayabilmek için, doğal kaya tuzuna ihtiyaç duyuyordu. Üstelik eziyet, yüksek vergiyle de bitmiyordu. Fransa’nın bazı bölgelerinde kraliyet, tuz kaynaklarından kişi başına yılda 9 kg tüketimi zorunlu kılınmıştı. Verginin uygulanışındaki keyfilik ve adaletsizlik, durumu daha bunaltıcı hale getirmişti. Örneğin Britanya, 1550’de Fransa’yı ilhak ettiğinde, ömür boyu tuz vergisinden muaf olma konusunda ısrar etmişti. Tüm bu sorunlar, tuz kaçakçılığının önünü açtı. Bununla mücadele için de özel bir polis kuvveti oluşturuldu. Bu özel kuvvete, evlere baskınlar yapma, tuz saklanıp saklanmadığını ortaya çıkarmak amacıyla da özel eşyaları arama ve kaçakçılara silahlı müdahale etme yetkisi verildi.

 Fransız devriminden önceki bir yıl içerisinde, tuz kaçakçılığından hüküm giyerek idam veya kürek cezasına çarptırılanların sayısı 3500’ü bulmuştu. Asayiş tedbirlerinin dışında, kilisenin desteğini almak gibi yöntemler de vardı. Teolog Dr.Peter Collet, 1674 yılında yazdığı eserde, tuz kaçakçılığı hakkında nefret dolu ifadeler kullanmış, bunun tüm Hristiyanlar için ölümcül bir günah olduğunu belirtmişti.

 Tuzdan alınan vergiye halkın isyanı, 1789 Fransız devriminin nedenleri arasında yer aldığı gibi Hindistan’da da Mahatma Gandi’nin İngilizlere karşı, 1929-31 yıllarındaki sivil itaatsizlik kampanyasının bir parçasıydı.

  SANAYİ DEVRİMİ VE PATATES

İnka İmparatorluğu’nu ele geçirerek, nüfusun önemli bir kısmını katleden ve geri kalanını da altın ve gümüş madenlerinde köle olarak çalıştıran İspanyollar, patatesi ilk başlarda bu geri kalmış yerlilerin tükettiği, istenmeyen bir ürün olarak görüyorlardı. Bu durum Avrupa’da patates üretimini geciktirse de kalorisinin yüksekliği nedeniyle, 1570’li yıllardan itibaren tüm kıta Avrupa’sına yayılmasını sağlar.

Nitekim Adam Smith, (1776) Avrupa’da patatesin, dünyanın diğer bazı bölgelerindeki pirinç gibi halk arasında popüler olmuş olması halinde, aynı miktar alandan çok daha fazla kalori üreterek, nüfusun hızla artabileceğini öne sürmüştür. Gerçekten de patatesin yaygınlaşmasıyla, 1750-1850 yılları arasında Avrupa nüfusu, 140 milyondan 266 milyona yükselmiş. Bu nüfus artışı da kentleşmeye ve Endüstri Devrimi’nin ihtiyaç duyduğu işgücünü sağlamaya büyük katkıda bulunmuştur.

Avrupa’nın her tarafında sadece tahıla bağımlı diyetten, patates ağırlıklı gıda üretimine geçerek, tarihte ilk defa gıda arz güvencesi de sağlanmış oluyordu. Kimi tarihçilere göre, hızla artan nüfusu beslemede başarıya kavuşan bir avuç Kuzey Avrupa ülkesi, böylece 1750-1950 yılları arasında, neredeyse dünyanın tamamına hükmetmeyi de başarmışlardır.

Patatesin kıta Avrupası dışında İrlanda, İngiltere ve İskoçya’ya gelmesi de hayli ilginçtir. İngilizler, patatesi pek istemiyorlar, buğday gibi tahılları yetiştirmekten memnun görünüyorlar. Nüfusunun çoğu, İngiliz arazi sahiplerine ait topraklarda marabalık yapan katolik İrlanda halkı ise patatesi kısa sürede benimsiyor. Bu arada, 1750 yılında 3 milyon olan nüfusları da 1841’de 8 milyonu geçiyor. Tabii nüfusları ve etkinlikleri arttıkça “İrlanda – İngiltere” çekişmesi de başlıyor.

Ne var ki, patates monokültürüne dayalı mutluluk zinciri, 1845-1848 yılları arasında “patates mantarı” hastalığı nedeniyle, üretimi neredeyse durma noktasına gelir. “İrlanda patates kıtlığı” olarak bilinen bu olay sonucunda iki milyona yakın insan, açlık ve tifodan ölür, bir o kadarı da Avrupa ve Amerika’ya göç etmek zorunda kalır. O yıllarda Osmanlı devleti de İrlanda’ya gemiler dolusu gıda yardımı yapar. İrlandalıların, Türklere karşı sempatisi de bu iyilikten kaynaklanmaktadır.

SOKRATES VE SAVUNMASI

Perşembe, Ağustos 14th, 2014

 – Kendini tanı.

– Sorgulanmayan hayat, yaşamaya değmez.

Bilgi, hatırlamadır

Doğru bilgi, doğru eylemi gerektirir.

– Benim sizden farkım, bilmediğimi bilmek.

– Birşeyi gerçekten bilmek, onu anlatmakla olur.

Her iki halde de evlenin! Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa filozof olursunuz.

– Eşek çift attı diye mahkemeye mi vereyim? Eşek, eşekliğini yapıyor.

– Atinalılar, beni suçlayanların sizi nasıl etkilediğini bilmiyorum. Ama öyle ikna edici konuşuyorlardı ki, ben bile kim olduğumu unutacaktım. Buna karşın tek bir doğru söz etmediklerini söylemem gerekir.

– Yargıçlara yalvararak beraat etmeye çalışmak bana adil gelmiyor. Yargıç, adaleti lütuf gibi dağıtmak için değil, yasalara göre hüküm vermek için o mevkiye getirilir. Hatta hoşuna gidenlere lütufkar davranacağına değil, yasalara göre karar vereceğine yemin eder.

Ölümden sakınmak o kadar zor değildir, zor olan kötülükten sakınmaktır…İnsanları öldürerek, sizi doğru yaşamamakla suçlayacak birilerinin ortaya çıkmasını engelleyeceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Başkalarının sizi eleştirmesini engellemek yerine, mümkün olduğunca daha iyi olmaya çalışmalısınız.

– Ayrılma vakti geldi çattı. Ben ölmeye sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin doğru olduğunu sadece tanrı bilir.

– Kaçmıyorum çünkü, suçlu değilim…Suçsuz yere ölmek, suçlu olarak ölmekten daha iyidir.

– Dürüst bir insan daima çocuk kalır.

Önemli olan yaşamak değil, doğru yaşamaktır.

NAPOLYON

Perşembe, Ağustos 14th, 2014

 – Acı çekmek, ölmekten daha çok cesaret ister.

-Yenile yenile yenmesini de öğreneceğiz.

– Siz istediğim parayı verin, ben her savaşı kazanayım.

– Her ordu, dolu mideyle yol alır.

– Savaşarak ölmek kahramanların, intahar etmekse korkakların imtiyazıdır.

Zafer; savaşta kovalayan, aşk da ise kaçan erkeğindir.

– Zafer geçici, belirsizlik ise ebedidir.

– Bana Türklerden kurulu bir ordu verin, size dünyayı esir alayım.

– “Türkler öldürülebilir” fakat mağlup edilemezler.

– Eğer dünya tek bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.

– Kadınlar savaş için, bize gerekli olandan daha fazlasını üretebilirler.

Bana iyi analar verin, size iyi vatandaşlar vereyim.

– Bir toplumun gelişmişliğini görmek için, o toplumdaki kadınlara bakınız.

Güzel kadın göze, iyi kadın kalbe hoş görünür. Birincisi pırlanta, ikincisi hazinedir.

– Budalalar geçmişten, akıllılar şimdiki zamandan, deliler de gelecekten bahseder.

Büyük felaketler, büyük insanların yetiştiği okuldur.

– Diplomat, iyi giyinmiş polis kuvvetidir.

– Dünyada taklit edilemeyen tek şey, cesarettir.

En büyük suç, umutsuzluktur.

– En iyi lider, en iyi umut taciridir.

– En kısa yol, bilinen yoldur.

Fırsat çıkmadıkça, kabiliyetler çok az işe yarar.

– Devlet, yalnız mahmuzlar ve çizmelerle yönetilir.

Güç ortaya çıkınca, kanunlar zayıflar.

Günah çıkarmanın en kestirme yolu, intahar etmektir. Zaten intahar da itirafın ta kendisidir.

– Hafızasız baş, bekçisiz kaleye benzer.

Herşeyi konuşabilen insanlar, herşeyin üstesinden gelebilir.

– Herkesi dinlerim ama kendi doğru bildiğimi yaparım.

İnsanı yaralayan tek şey, gerçektir.

İnsanı yücelten iki şey vardır; korku ve merak.

– İnsanın dostu yoktur, saadetin dostu vardır.

Üstün insan, kimsenin yolu üstünde değildir.

– Sizin asaletiniz, sizinle birlikte toprak olacak ancak benim asaletim, benimle birlikte başlıyor.

En tahammül edilemez zorbalık, küçük adamlarınkidir.

– Devlet adamının kalbi, beynidir.

– Bu kadar şey yaptım ama geriye kala kala, bir medeni kanun kaldı. Bu kadar zaferlerimi, bir Waterloo mahvetti ama geriye kala kala, elimde şeref duyduğum bir “Fransız Medeni Kanunu” kalmıştır.

– Sadece kaba güçle hiçbirşey kurulamaz. İki şey dünyayı egemenliğinde tutar; biri kılıç diğeriyse düşüncedir. Kılıç eninde sonunda düşünceye yenilir.

Şans, detaylara özel dikkat etmekten geçer.

Tarih, herkesin üzerinde anlaştığı yalanlar bütünüdür.

– Aşk kadın için, para sizin için, şeref benim için.

 

ALBERT CAMUS

Perşembe, Ağustos 14th, 2014

 – Hayatın anlamı sorulduğunda ve bunda bir anlam görülmediğinde “intihar mı etmeliyiz?” yoksa bu anlamsızlığın bir gün değişebileceğine dair umudumuzu korumaya devam mı edeceğiz?…Anlamsız olan ne dünyadadır ne de akılda, ikisinin arasındadır.

– İlk işimiz, umutsuzluğa düşmemektir.

– Pekçok insan, “trajik” ile “umutsuzluğu” birbirine karıştırıyor.

– “Ölüm”, bir istatistik ve devlet işi oldu mu, dünya işleri artık iyi gitmiyor demektir. Ama ölüm soyutlaştı mı, yaşam da soyutlaştı demektir. Bir adamın yaşamını bir ideolojiye kul köle etmek, onu soyutlaştırmak değil de nedir?

 Bu ideolojiler kendilerine, dar kafalarına, budalaca mantıklarına o kadar güveniyorlar ki, dünyanın esenliğini yalnız kendilerinin başa geçmesine ve başkalarının boyun eğmesine bağlı görüyorlar. Oysa bir insana ya da herhangi birşeye boyun eğdirmeyi istemek, onun kısır, sessiz hatta ölü olmasını istemek demektir.

Karşılıklı konuşma olmayan yerde, yaşam da yoktur…Diyaloğun yerini polemik tutmuştur.

– 17. yüzyıl “matematik çağı”, 18. yüzyıl “fizik çağı”, 20. yüzyıl ise “korku çağı”dır.

– Ya zamanla birlikte yaşar ve ölürsün ya da daha yüce bir yaşam uğruna zamanın dışına çıkarsın.

– Tanrı ve insan anlaşmazlığı karşısında, ben insandan yanayım.

– Bu geçici evren içinde, insanca olanın, yalnız insanca olanın daha ateşli bir anlamı vardır.

Ütopya, gerçekle çelişme durumunda olan şeydir. Bu bakımdan kimsenin kimseyi öldürmemesini istemek, tam anlamıyla bir ütopyadır. Ama adam öldürmenin haklı görülmemesini istemek, ütopya olarak çok daha hafiftir.

– Düşüncemizi kurtarmak için, bedenimizin işkencelere katlanması gerekti. Ancak ödediğimiz şey tam anlamıyla bizim olur.

– Öyle mutlu bir arenadır ki Avrupa bizim için, orada batılı insanın dünyaya, tanrılara karşı giriştiği savaş bugün en çalkantılı anına varmıştır.

– Yine de bu dünyanın yüce bir anlamı olmadığına inanıyorum ama onda birşey olduğunu biliyorum. O da insandır. Çünkü, bir anlam arayan tek varlık odur. Bu dünyada hiç değilse insanın gerçeği var ve bizim ödevimiz, onun yazgısına karşı koymasına yardım etmektir. Dünyanın, insandan başka anlamı yoktur. Yaşam anlayışımızı kurtarmak istiyorsak, onu kurtarmak gerekir.